Ne yazsam diye düşünüp duruyorum... Hiç kertenkele, yılan için tuzak bulamadım; hep balık ve böcek için var.
Brokoli, karnabahar ve lahananın aslında aynı bitki olduğunu biliyor muydunuz?
Neyse... Acayip SC yazısı yazasım var (bir kaç gündür anime izleyemeyip kendimi araştırmalara vurmam neticesinde)...
Size un yapımını anlatayım... Önce, yabani yulaf püsküllerine ya da tohumlara (pirinç, mısır ya da pek bilinmeyen) ihtiyacınız var. Hafif oyuk bir taş ve yuvarlak bir taşa ihtiyacınız var. Yuvarlak büyük taşı tuzlu suda su bitene kadar kaynatıp sonra tatlı suyla tuzunu iyicene arındırıyor ve tatlu suda su bitene kadar kaynatıp kurutuyoruz. Yapmak zorunda değilsiniz ama yaparsanız hastalanma, mikrop kapma riskiniz azalır. Tohumları burada ezerek çeviriyoruz. Ve işte un... Yaban yulafı zaten ezilince hemen un oluyor...
Of...
Anisatranç diye bir oyun tasarladım, animeleri satranca uyarlamak (sadece sevdiklerimi uyarladım, hepsini uyarlamaya kalksam ohooo...) Ve evet, hiç işim gücüm yok... Hiragana, Katakana, Hangıl tablosunu üşenmeden yapıp ders çalışmaya üşeniyorum...
Üni. planlarımda ilk sırada DTCF vardı, devamlı olay olur mu arkadaş yaa? (Üni.yi kazanabilirsem bol bol başınızı ağrıtacağım zaten, şimdiden yakmayın kendinizi bence).
Ve, buradan sessiz kitleye sesleniyorum: YORUM YAPIN... Hayır takipçi olarak ekleseniz ona da razıyım, arkadaş bir giren bir daha uğramıyor mu anlamadım ki...
Neyse... Başlık da bulamadım zaten.
Ha, İngilizce'den nefret etme sebeplerime -daha doğrusu bahanelerime- bir yenisi daha eklendi: http://drummerlizard.com/yerel-dilde-iletisim/ Bir çok seyahatte bulunmuş Güneş Akdoğan diyor ki, "İngilizce sadece büyük şehirlerde işe yarar. Kırsal kesimde hiç bir işinize yaramaz". (Bir de "Tabii İngiltere'ye gitmediyseniz" diye eklemiş) Benim işim büyük şehirle değil ki... Asya turumda yürüyeceğim, kamp kuracağım, kırsal kesimde takılacağım ve ekseriyetle Türkî cumhuriyetlerde bulunacağım için İngilizce hiç bir halta yaramayacak. Mesela gidip Pekin'de yılan çorbası içmeye kalkarsam 900 $a patlar. Ama kırsal kesimde taş çatlasa 30 $ + istediğin yılanı seçebilme hakkı... Rotamı bir tekrar etmek istiyorum...
Türkiye, Nahcivan, Azerbaycan, (belki İran), Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Hindistan, Çin, Güney Kore (Evet, Kuzey Kore'ye uğramayacağım; ya gemi -muhtemelen gemi- ya da uçak.), Japonya... Sonra Moğolistan ve Kazakistan üzerinden Türkiye'ye dönüş.
Acaba Hindistan'a uğramasam mı?
Neyse...
Ha; bazı animelerle bazı yemekler/içecekler süper gidiyor. Mesela...
Ansatsu kyoushitsu (Assasination classroom; ulan Japonca olan ve dublaj yapmadığınız şeyin adını niye İngilizce'ye çeviriyorsunuz?) ile yemek? Yemek değil de bıçak süper gidiyor...
Gintama ile şekerli şeyler süper gidiyor...
Death note'ta Ryuk yüzünden elma, L yüzünden tatlı çekliyor canınız...
Nichijou'da yakisoba iyi gidiyor.
Fairy tail'de Erza yüzünden canınız pasta çekebildiği gibi, Natsu hayvanı yüzünden çakmak yutasınız gelebiliyor.
Tokyo ghoul'da kahve süper gidiyor...
Naruto izlerken tabii ki Ramen.
One Piece izlerken Luffy hayvanından dolayı acayip et çekiyorsunuz... (Monkey D. Luffy: Vejetaryenlere tepki olarak doğdu)
Watashi ga Motenai no wa Dou Kangaetemo Omaera ga Warui! izlerken canınız hamburger çekebiliyor.
Bakuman'da manga çizesiniz geliyor.
Another'da birini "olmayan" yapma isteğiyle yanabiliyorsunuz. Ayrıca Japon'ların her şeyi yemediğine en güzel örnek, Another'ın deniz kıyısı - balık tutma yarışı kısımlarıdır. Her şeyi yiyen Çinliler arkadaşım, bir anlatamadık şunu...
Hotarubi no Mori e'de öyle kalıyorsunuz ağlar halde...
Mirai Nikki'de... Bunda sadece katil olma isteği uyanıyor içinizde.
Arakawa Under the Bridge'de elle balık yakalayasınız geliyor.
FMA'da dönüşüm çemberi çiziyorsunuz...
SAO'da RPG oyunu ithal edesiniz geliyor.
Durarara!!da boş boş duvara bakarken bulabileceğiniz gibi, eşyaları etrafa fırlatmak da isteyebiliyorsunuz.
Bleach'de "ah bir bankai'im olsa..." diye düşünüyorsunuz. (Gintoki mod-on :)
Neyse, bu kadar... Bay... Mı acaba?
Hadi kardeşim işim var, Mine oynayacağım daha.
Brokoli, karnabahar ve lahananın aslında aynı bitki olduğunu biliyor muydunuz?
Neyse... Acayip SC yazısı yazasım var (bir kaç gündür anime izleyemeyip kendimi araştırmalara vurmam neticesinde)...
Size un yapımını anlatayım... Önce, yabani yulaf püsküllerine ya da tohumlara (pirinç, mısır ya da pek bilinmeyen) ihtiyacınız var. Hafif oyuk bir taş ve yuvarlak bir taşa ihtiyacınız var. Yuvarlak büyük taşı tuzlu suda su bitene kadar kaynatıp sonra tatlı suyla tuzunu iyicene arındırıyor ve tatlu suda su bitene kadar kaynatıp kurutuyoruz. Yapmak zorunda değilsiniz ama yaparsanız hastalanma, mikrop kapma riskiniz azalır. Tohumları burada ezerek çeviriyoruz. Ve işte un... Yaban yulafı zaten ezilince hemen un oluyor...
Of...
Anisatranç diye bir oyun tasarladım, animeleri satranca uyarlamak (sadece sevdiklerimi uyarladım, hepsini uyarlamaya kalksam ohooo...) Ve evet, hiç işim gücüm yok... Hiragana, Katakana, Hangıl tablosunu üşenmeden yapıp ders çalışmaya üşeniyorum...
Üni. planlarımda ilk sırada DTCF vardı, devamlı olay olur mu arkadaş yaa? (Üni.yi kazanabilirsem bol bol başınızı ağrıtacağım zaten, şimdiden yakmayın kendinizi bence).
Ve, buradan sessiz kitleye sesleniyorum: YORUM YAPIN... Hayır takipçi olarak ekleseniz ona da razıyım, arkadaş bir giren bir daha uğramıyor mu anlamadım ki...
Neyse... Başlık da bulamadım zaten.
Ha, İngilizce'den nefret etme sebeplerime -daha doğrusu bahanelerime- bir yenisi daha eklendi: http://drummerlizard.com/yerel-dilde-iletisim/ Bir çok seyahatte bulunmuş Güneş Akdoğan diyor ki, "İngilizce sadece büyük şehirlerde işe yarar. Kırsal kesimde hiç bir işinize yaramaz". (Bir de "Tabii İngiltere'ye gitmediyseniz" diye eklemiş) Benim işim büyük şehirle değil ki... Asya turumda yürüyeceğim, kamp kuracağım, kırsal kesimde takılacağım ve ekseriyetle Türkî cumhuriyetlerde bulunacağım için İngilizce hiç bir halta yaramayacak. Mesela gidip Pekin'de yılan çorbası içmeye kalkarsam 900 $a patlar. Ama kırsal kesimde taş çatlasa 30 $ + istediğin yılanı seçebilme hakkı... Rotamı bir tekrar etmek istiyorum...
Türkiye, Nahcivan, Azerbaycan, (belki İran), Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Hindistan, Çin, Güney Kore (Evet, Kuzey Kore'ye uğramayacağım; ya gemi -muhtemelen gemi- ya da uçak.), Japonya... Sonra Moğolistan ve Kazakistan üzerinden Türkiye'ye dönüş.
Acaba Hindistan'a uğramasam mı?
Neyse...
Ha; bazı animelerle bazı yemekler/içecekler süper gidiyor. Mesela...
Ansatsu kyoushitsu (Assasination classroom; ulan Japonca olan ve dublaj yapmadığınız şeyin adını niye İngilizce'ye çeviriyorsunuz?) ile yemek? Yemek değil de bıçak süper gidiyor...
Gintama ile şekerli şeyler süper gidiyor...
Death note'ta Ryuk yüzünden elma, L yüzünden tatlı çekliyor canınız...
Nichijou'da yakisoba iyi gidiyor.
Fairy tail'de Erza yüzünden canınız pasta çekebildiği gibi, Natsu hayvanı yüzünden çakmak yutasınız gelebiliyor.
Tokyo ghoul'da kahve süper gidiyor...
Naruto izlerken tabii ki Ramen.
One Piece izlerken Luffy hayvanından dolayı acayip et çekiyorsunuz... (Monkey D. Luffy: Vejetaryenlere tepki olarak doğdu)
Watashi ga Motenai no wa Dou Kangaetemo Omaera ga Warui! izlerken canınız hamburger çekebiliyor.
Bakuman'da manga çizesiniz geliyor.
Another'da birini "olmayan" yapma isteğiyle yanabiliyorsunuz. Ayrıca Japon'ların her şeyi yemediğine en güzel örnek, Another'ın deniz kıyısı - balık tutma yarışı kısımlarıdır. Her şeyi yiyen Çinliler arkadaşım, bir anlatamadık şunu...
Hotarubi no Mori e'de öyle kalıyorsunuz ağlar halde...
Mirai Nikki'de... Bunda sadece katil olma isteği uyanıyor içinizde.
Arakawa Under the Bridge'de elle balık yakalayasınız geliyor.
FMA'da dönüşüm çemberi çiziyorsunuz...
SAO'da RPG oyunu ithal edesiniz geliyor.
Durarara!!da boş boş duvara bakarken bulabileceğiniz gibi, eşyaları etrafa fırlatmak da isteyebiliyorsunuz.
Bleach'de "ah bir bankai'im olsa..." diye düşünüyorsunuz. (Gintoki mod-on :)
Neyse, bu kadar... Bay... Mı acaba?
Hadi kardeşim işim var, Mine oynayacağım daha.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder