Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

16 Nisan 2024 Salı

Sezon Başı Anime Muhabbeti

Blue Archive'in animesi çıkmış, yolunu gözlediğim bir seriydi. Neden? Çünkü benim sevdiğim türde animeleri sevenler istisnasız olarak bunun oyununu seviyor ama ben oynamaya üşeniyordum. Gerçi arada bir "Ulan oynayayım şunu..." diyordum ama bir türlü de başlamamıştım. İlk bölümden de tam beklediğim tonda bir animeyle karşılaştım, kesin izleyeceğim. Ayrıca Serina'yı görür görmez de "Kesin tsundere bu" dedim ve ilk bölümün sonunda da onaylanmış oldu.

"Shuumatsu Train Doko e Iku?" çok güzel başladı. İnanılmaz derecede Gakkougurashi'yi anımsatıyor, üstüne biraz da adını unuttuğum, zaten kimsenin umursamadığı, Kemono Friends'le aynı yapımcının yaptığı bir oyundan uyarlama animeden de biraz serpiştirilmiş gibi.

Unnamed Memory de güzel başladı lan. Bu sezon iyi gibi ha, son zamanlarda yeni çıkan serilerin çoğu çöptü ama geçen sezon Sousou no Frieren, Undead Unluck ve şimdi aklıma gelmeyen iki üç seriyle (ulan biri de acayip popülerdi, her yerde Frieren ile o konuşuluyordu ama ne olduğunu hiç hatırlamıyorum*) daha yapılan "atılım" olayı güzelleştirmiş gibi duruyor. Ya da belki "Ulan bu sezon Re:Zero'nun da Mushoku Tensei'in de KonoSuba'nın da (bir tane daha vardı ama unuttum, o da isekai idi galiba) yeni sezonu çıkıyor, öyle dandik dundik klişe shounenlerle bunların karşısında duramayız." da demiş olabilirler. Mushoku Tensei demişken, geçen sezon biraz sıkıcıydı ama bu sezon iyi başladı. İlk sezondaki havayı tekrar yakaladı yani. KonuSuba da ilk sezonu izlerken yaşadığım hissiyatın aynını yaşattı ama bu kez daha çok gülüyorum (çünkü arada bir ton isekai daha izledim, komedi amaçlı yıkıcılığı artık benim için çok daha yıkıcı), gerçi bu sezon azıcık ecchiye kaymış (Yoksa hep öyleydi de ben mi bu sezon fark ettim? Gerçi KonoSuba hep harem olmanın sınırında bir animeydi ama ecchi tonu çok daha azdı diye hatırlıyorum.) ama o da komedi yıkıcılığına yedirilip mizahı güçlendirmek için kullanıldığından -ve bunda inanılmaz başarı sağlandığından- arada bir animeyi durdurup nefes almamı gerektiriyor. Oğlum var ya bir süredir sırf alışkanlıktan anime izliyordum (Frieren, Undead Unluck, *Kusuriya no Hitorigoto falan gibi kırk yılda bir çıkan ve hem tam zevkime hitap edip hem orijinal -en azından nispeten orijinal- olan işler hariç tabii), resmen anime izlemeye yeni başlamışım gibi hissettirdi (ve anime gruplarında gördüğüm kadarıyla böyle hisseden tek kişi ben değilim).

*Aradan iki saat geçip görseline denk gelince hatırladım: Kusuriya no Hitorigoto.

Lv2 kara Cheat datta Motoyuusha Kouho no Mattari Isekai Life'ı daha mizahi tonda bir anime olarak bekliyordum -ki endingden gördüğüm kadarıyla o hâle dönüşmesi için hâlâ umudum var- ama başlangıcı Tate no Yuusha gibi. Verdiği his de aynı Arifureta. Devamı da öyle olursa çekilmez bu anime, direkt salarım; ikisi en nefret ettiğim isekailer, o yüzden bunu hiç çekemem. Yalnız isekailerde genelde bizim dünyamızdan (ya da bizim dünyamızı temel alan bir dünyadan) fantastik (en azından daha fantastik) bir evrene geçilir, bunda karakter fantastik evrenden fantastik evrene çağrıldı. Sırf bunun için bile birkaç bölüm katlanabilirim ama üçüncü, duruma göre beşinci bölümden sonra hâlâ güzelleşmezse hiç umurumda olmaz.

Maou no Ore ga Dorei Elf wo Yome ni Shitanda ga, Dou Medereba Ii? kesin izleyeceğim animelerden biri. Japon olmayan anime kitlesinin %60'ının falan sevmeyeceği bir iş, bizim ülkede bu oran daha da yüksek. Isekai Maou to Shoukan Shoujo no Dorei Majutsu'nun harem değil de düz romantik komedi olan versiyonu gibi (iki animenin başkarakteri pratikte aynı kişi), ayrıca hafiften bir Niehime to Kemono no Ou havası da var.

Jiisan Baasan Wakagaeru hakkında tek diyeceğim şu: Gülmekten yanağım ağrıdı lan.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

5 Nisan 2024 Cuma

Durum Raporu İşte, Öyle Genel... (Hiç Uyumadım Biliyo'n mu?)

Yerel seçimler hakkında tek yorumum şu: "Amına koyayım size dedik o kadar Yavaş veya İmamoğlu aday olsun diye. Şimdi bunlardan komple kurtulmuştuk."

"Kami wa Yuugi ni Ueteiru." (evet, nokta adın parçası) konusunu okuyunca çok klişe, hani "Ya aga 2015 yılında mı kaldınız?" gibi gelmişti ama bayağı sevdim lan. Tabii daha ilk bölümdü, daha konu bile doğru düzgün açığa çıkmadı ama bozacağını pek sanmıyorum. "One Room, Hi Atari Futsuu, Tenshi Tsuki." (Evet, bunda da nokta adın bir parçası. Animenin adında konu özeti verenlere alışmıştık da bunlar iyice abarttı, nokta ne lan artık?) çok güzel başladı ama şöyle bir sorun var: Taglarda harem ve kapakta beş kız var. "Eee, sorun ne?" Sorun şu: Bu anime romantik komedi SoL gibi başladı (Otonari no Tenshi-sama ni Itsunomanika dame Ningen ni Sareteita gibi, Shiro Seijo to Kuro Bokushi gibi...). Bu anime böyle başladığı için böyle devam etmesi mantıklı olurdu ama harem olduğuna göre böyle devam etmeyecek. Bu da bozma ihtimalinin çok yüksek olduğu anlamına geliyor. Ayrıca başlangıcı (ilk bölümün başları) inanılmaz şekilde Key animelerini anımsattı (özellikle baktım, Key VN'sinden uyarlama değil). Bunu neden belirtme gereği duydum? Çünkü Key animesi olsaydı harem tagını mantıklı kılardı (galgeden uyarlama anime mecburen harem oluyor) ama aynı zamanda animenin sonunda ağzımıza yüzümüze dram vuracağı da kesin olurdu. Şimdi bu animenin hangi yöne nasıl gideceği hakkında hiçbir fikrim yok ve sırf bu bile bozma ihtimalini arttırıyor. Ya o değil de konu animeden açılmışken şey diyeceğim, ben Ao Haru Ride izledim de... Hatta daha az önce bitti. İzlerken bir süre "Ya ben neden gecenin 2.30'unda romantik dramedi izliyorum ya?" diye sorguladım*, bittikten sonraysa aklımda tek bir düşünce vardı: "E ama yarım kaldı bu?" Oğlum bu ne lan harem animesi sonu gibi, biz "shoujo" diye gelmiştik? İşte erken 2010lar romantik animelerinden bu yüzden nefret ediyorum ya, 2012-2016 arasında yapılan romantik animelerin tamamına yakını bu boku yiyor. Bıktık ya... Bugün 100 Kanojo (diğer deyişle Hyakkano) diye bir manga varsa ve animesi daha bitmeden 2. sezon onayını aldıysa milletin 2010-2018 arasında yapılan romantik komedilere tepkili olmasından var. Bak bunca yıldır anime izleyip manga okuyan biri olarak şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Japonlar son yapamıyor aga. Yok yani, olmuyor. Sınırsız devam etme işinde daha iyiler, herifler resmen final yazamıyor lan. Olmuyor yani, ellerinde olan bir şey değil; bünyeleri izin vermiyor. Ben zaten o yüzden son bir beş yıldır falan başı sonu olan animelerden kopup neredeyse komple SoL'lere yöneldim, madem bu herifler son yapamıyor, o zaman başı sonu olan bir şeylerle uğraşıp acı çekmektense başlı başına konusu, ana fikri falan olmayıp sadece teması olan bir şeyler tüketirim (örneğin Dungeon Meshi'nin teması: "Zindan taraması" yapan bir ekip önüne çıkan her canavarı yemeye karar verirse ne olur? Bak gördün mü, hiç ekstra bir şeye gerek yok; sonsuza kadar devam edebileceğin bir iş). Bu neymiş ya? "One Room, Hi Atari Futsuu, Tenshi Tsuki."nin bozma ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünmem de bununla ilintili zaten, tam bir 2012 komedi harem animesi gibi başladı. O animelerin de %98'i (küsuratlı veriyorum ki salladığım anlaşılmasın) ya hiç final yapmaz, animenin bittiğini bile anlamazsın ya da öyle yarrrak (evet, 3 r ile) gibi bir final yapar ki "Aga keşke hiç final yapmayaydınız... Hatta komple bu anime hiç var olmasaydı." diye düşünürsün.

*Cevabı: 26 yaşına kadar sevgilisiz gelmiş, bundan söyle de böyle devam edeceğini artık kabullenmiş (gerçi kabullenmem acı vermediği anlamına gelmiyor, her neyse) bir mal olduğum için. Bu arada daha önce de dediğim gibi olay sevgili bulmakta değil, olay sevgili bulmakta olsa gider flört uygulaması kullanırım; olay seven birini bulmakta. Bu konuda tek bir pişmanlığım var (tabii ki ayrıntı vermeyeceğim; tek diyeceğim şu: "kafamı sikeyim kafamı...") ama onun dışında istesem taktiktir şudur budur yaparım, ben sadece işleri zorlamak istemiyorum. Ne olacaksa kendiliğinden, doğal bir şekilde olsun.

Ya bu arada bayram tatili 11 gün (oha), ben de o yüzden köye gideceğim. Aslında gitmeyi de zerrece istemiyorum, evde on bir gün kendi kafama göre takılmak çok daha cazip (özellikle aile evinde sıkışıp kalmış olduğum için) ama dönüşte Uluabat Gölü ve arada belki (Pek umutlu değilim, orası benim için artık kızılelma oldu amk... Yeter lan.) Terkos'a uğramak için katlanacağım. Öte yandan hakikatten hiç gidesim yok lan, özellikle İstanbul'a bir haftalığına gidip bir aylık kaldığım ve arada internetten de yoksun olduğum için. Zaten evden çıkmayı seven bir insan değilim, bir de üstüne çok yakın bir zamanda o olay yaşanınca... Hani "Sırf su üstü bitkisi (Şu şelale projesi yazısını paylaşınca bu cümle mantıklı hâle gelecek. Evet, muhtemelen bir yıl sonra falan...) bulmak için bu kadar kasmaya gerçekten gerek var mı?" diye de düşünüyorum bir yandan. On bir gün evde yalnız olma fikri inanılmaz cazip çünkü aga, zaten içedönük ruhum burada hapsolmuş hissediyor*, 11 günlük yalnızlık fırsatı... bilemedim. Muhtemelen kırmızı eğreltileri (Azolla filiculoides) ve yüzer eğreltileri (Salvinia natans) doğal ortamında görme (ve şanslıysam eve birkaç farklı türde bitkiyle, tercihen de bolca tilkikuyruğuyla dönme) şansını (gerçi dediğim gibi Terkos'a bir türlü gidemiyorum, Uluabat Gölü de geçen sefer bana tilkikuyruğu ve ördekler dışında hiçbir konuda pek de "verici" davranmadı...) kaçırmama eğilimim ağır basacak ama... Hayır çünkü bir de yüzer eğrelti otu (ve natans olmayan birkaç Salvinia türü daha) ve görünüşü de özellikleri de hemen hemen kırmızı eğreltiyle aynı olan, zaten aynı cinsten olan Azolla caroliniana akvaryum ticaretinde rahatlıkla bulunabilen bitkiler, bu durum da isteksizliğimi perçinliyor.

*Çünkü evde devamlı insan ve ses var. Hani bekar olmamın tek iyi yanı devamlı evde olan biriyle karşılaşmamam, kendime dönmek istediğimde bunun için fırsatım olması ama aile evinde yaşarken öyle bir şey mümkün değil. Ben bu amına ko'du'mun evinden ayrılabilecek miyim acaba ya?

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

29 Şubat 2024 Perşembe

Durum Raporu: İstanbul'da İnternetsiz Kalmak (Fıkra Bu Kadar), Yerel Seçimler İçin Çok Uğraşılması ve Taş Kaktüs

Bir süredir İstanbul’dayım. Yazmamamın -yazacak hemen hemen hiçbir şeyim kalmaması, bir şeyleri yazıya dökmem gerektiğinde de bu iş için daha uygun olan roman(lar)ı veya bitmek bilmeyen, bitmeyi başarırsa blogda yayınlanacak Şelale Projesi’ni kullanmam haricindeki- bir sebebi de burada internette yoksun olmam. Ulan biri anlatsa inanmazdım ama İstanbul’da öyle bir internetsizlik çekiyorum ki daha ilk gün biriken Youtube videolarını izlemeyi bitiremedim! “İnternet olmadan nasıl izliyorsun?” Aslında temel sıkıntı burada dedemlerde kalmamız, yaşlı başlı insanlar, hâliyle internetle falan işleri olmuyor. Teyzemlere falan gittiğimizde azıcık internete kavuşuyorum işte… “Peki ya mobil veri?” O şerefsiz de dedemlerin evi İstanbul’un ne menem bir yerindeyse artık beş dakikalık videoyu aksaya duraksaya beş saatte anca izlettiriyor. Ulan bloğun kayıt işlerini bile aksatıyor da bu yazıyı dümdüz blogda yazmak yerine şu an MS Word’de yazıyorum, sonra bloğa geçireceğim! Düşünün yani!

Gündem hakkında yorum yapmayacağımı söylemiştim ama yerel seçimler yaklaştıkça durumlar çok acayipleşti, o yüzden ufak bir şey deyip kaçacağım: Ulan bu amk belediyelerinde hakikatten nasıl bir “büyü” var ki ana muhalefet de iktidar da her ikisinin de “kader seçimi” diye kafamızı siktiği 2023 seçimlerinde uğraşmadığı kadar amına ko’du’mun yerel seçimleri için uğraşıyor lan? Bu arada iktidar 2023 seçimlerinde o kadar uğraşmadı ki ben bir ara “Lan bu herif acaba yeniden seçilmek istemiyor mu? Sıkıldı mı ne yaptı?” diye bile düşündüm, ana muhalefetin “Aslında muhalefet iyi ya… Kafa yormuyor… Şimdi yanlışlıkla iktidar falan olsak bir ton şeyle uğraşmamız gerekecek, hiç gerek yok.” tavrına zaten hiç girmiyorum. Sağ kesimin zaten eskiden beri sevmediği*, 2023 seçimlerinin sonrasındaki hâl ve tavırlarıyla da sol ve “ortadaki” kesimin de nefret objesi hâline gelmiş Kılıçdaroğlu bile “hortladı” lan! Bu ne oğlum? Gerçi bu yerel seçimler için de “kader seçimi” falan diye zırvalayanlar var ama 2023 seçimlerinin sonrasında yaşanan olayları idrak edebilecek kadar zekası olanlar tarafından pek sallanmıyorlar.

*Bu arada "İmamoğlu ya da Yavaş aday olsa oy atardım, Kılıçdar'a elim gitmedi" diyen adam tanıyorum ve bu adamların sayısının birden ibaret olmadığını da biliyorum. Bu arada o zamanlar sinirle "Seçimi kazanmak istemiyorsanız açıkça söyleyin!" gibi bir şey dememe rağmen iki turda da Kılıçdaroğlu'na verdim ama pek çoklarının aksine hiç de pişman değilim çünkü bu işin böyle sonuçlanacağını zaten tahmin edebiliyordum. Ha gerçi ben de o zamanın ana muhalefet liderini hem o zamanın hem şimdinin iktidar partisi lideri olan “zattan” daha kolay değiştirebileceğimizi düşünüyordum, iki turda da oy verme sebeplerimden biri de buydu; o konuda ben de şaşkınlığa uğradım, orası doğru.

O değil de ben gittim bir taş otu (Lithops sp.) aldım. Taş kaktüsü, yaşayan taş falan da denen bir sukulent cinsi. Neden? Çünkü daha önce hiçbir çiçekçide görmemiştim, bulmuşken kaçırmayayım dedim. Ha bir de iki güne Balıkesir’e dönerim diye düşünüyordum ama aradan bir hafta geçti. Tabii bitkiyi aldım ama nasıl bakılır hiç bilmiyorum, o yüzden internette ilk karşıma çıkan sayfayı okudum. Yalnız aklıma yatmayan birkaç şey oldu. Mesela nasıl bir toprağın olması gerektiğini anlatıp sonra lav kırığının uygun bir malzeme olduğunu iddia ediyor; ama şu var ki lav kırığı o dediği özelliklerin tam tersi özellikler gösteren bir malzeme. Gittim Ağaçlar.com’dan baktım, o site artık nereden çevirdiyse veya sitenin yazarı/sahibi nerede yaşıyorsa anca Avustralya’da, ne bileyim Sahra Çölü’nde falan bu bitkiyi orada anlatılan gibi yetiştirmeniz lazım. İşin ironik tarafı şu ki lav kırığı gerçekten de bu bitki için uygun bir malzemeymiş.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Israrla umut etmeye, bir yandan da aile evinde hayatta kalmaya çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

9 Şubat 2024 Cuma

Hay Sikeceğim Gapınızı da Bariyerinizi de Dubanızı da Betonunuzu da...

Lan oğlum bu ilişki milişki işleri nereye gidiyor lan? Yok bariyer, yok duba, yok gap, yok beton... bu ne lan? Hayır bir de niye hepsi inşaatçılık sektörüne bağlanıyor? Temelsiz, malzemeden çalınma binaların gölgelerinde sırf yaşanması için yaşanan, mide bulandırıcı ilişkiler... Bu saçmalıkları gördükçe yapayalnız olmanın bu türden saçmalıklara bulaşmaktan daha iyi olduğunu düşünüyorum; ama yıllar süren yalnızlığın baskısı kısa sürede tekrar galip geliyor. Özellikle bunların karşı tarafında yer alan birkaç mutlu evliliğe/ilişkiye şahit olma fırsatı da bulduğum için (bu arada bunlar arasında adı dışında her şeyi evlilik olan bir ilişki de vardı). Hatta şu sosyal medyada (özellikle X, eski adıyla Twitter, denen bok çukurunda) maruz kaldığım bu saçmalıkları hayatım boyunca etrafta pek görmedim. Bizim nesil mi çok nahifti anlamıyorum ki... Ama bu saçmalıkların işareti ta sırf kasıntılıktan, şekilcilikten çıkma teklifi tedavülden kaldırıldığında verilmişti. Hani bir "sarı öküz hikayesi" vardır, ayrıca bu toprakların sol jargonunda kendisine fazlasıyla yer edinmiş bir "papazı dövdürmeyecektik" hikayesi* de... Hah işte, o birinci hikayedeki sarı öküz ve ikinci hikayedeki papaz çıkma teklifiydi. Ne güzel herkesin ne olduğu belliydi aq işte, şimdi yattığı kişiye "kanka" diyen var lan. Bu arada yanlış anlaşılmasın, her iki tarafın da -veya daha fazlası varsa onların da- herhangi bir itirazının olmadığı herhangi bir türden ilişkiyle herhangi bir sorunum yok, sorunum bunun "normal, olması gereken, mağara adamı mısınız ya" vs. diye sunulması. Bu kadar genişlik bana fazla aga, kim ne bok yiyorsa yesin umurumda değil ama bunu bana modernlik, açık fikirlilik, medeniyet vs. diye dayatmaya kalkarsanız ve iki kişinin birbiri için var olduğu "klasik ilişki" kavramını küçümseyip yozlaştırırsanız benim de "Ben moderniteye karşıyım." deyip sizi sopalama hakkım doğar. Hani dediğim gibi bu tür saçmalıkları gördükçe bu yaşıma kadar yapayalnız geldiğim gerçeğine şükredesim geliyor. Ha bu arada şu kanka meselesine de bir dönersek insanın sevgilisine, hatta eşine "kanka" diye hitap etmesiyle de sorunum yok (zaten bence insanın evlendiği kişinin hem sevgilisi hem de en yakın arkadaşı olmasından büyük bir mutluluk olamaz), bahsettiğim ilişkinin türünü açıklamakta kullanılması. Hani sevgiline/eşine kanka diye hitap edersin ondan bahsetmiyorum, bahsettiğim kankası olduğunu iddia eden kişiyle gayet seviştiği hâlde sorulunca "Kankam o benim yea... Ne sevgilisi?" diyenler.

*Bu arada hikayenin ülkenin sol/liberal jargonunda kadar yer edinmiş olmasının esas sebebi hem son derece az sayıda olup yıllar geçtikçe daha da azalmış gerçek solcuların (ve çok daha az olan gerçek liberallerin) düşüncelerine uyması hem de kendi kendini solcu (veya liberal) ilan eden terör yardakçılarının üstünden propaganda yapması için çok güzel bir zemin sağlaması.

Onedio'da bu yeni nesil gavatlıklardan sonuncusu olan GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) ilişkisiyle ilgili bir başlığa denk geldim de onun için sinirlendim biraz. Hayır yani kesin buna da modernite falan diyenler olacak, modernite/medeniyet dedikleri şey bildiğin hayvanlık lan. Yok hayır, hakaret anlamında söylemiyorum; gidin lepistesler hakkında biraz araştırma yapın bakalım. Açık ilişki denen şeyin lepisteslerin (ve birçok başka canlıdoğuran türünün) çiftleşme davranışından tek bir fark yok. Bu arada bu tür saçmalıkların savunucuları ağırlıkla kadınlar -ve meriçler, hiç geri kalırlar mı amk?- olsa da doğada buna benzer bir çiftleşme davranışına sahip olan hayvanların çoğunun, örneğin lepisteslerin, dişisi değil erkeği çokeşlidir. Yani şöyle, tam olarak lepisteslerin nasıl çiftleştiğini anlatayım ben size: Erkek lepistesler harem kurar (ortamdaki erkek-dişi oranına bağlı olarak 1e2d'den 1e∞d'ye kadar yolu vardır), o söz konusu haremdeki dişiler de buldukları her fırsatta haremin sahibi olan erkek lepistesi aldatır (siz sormadan söyleyeyim, evet, erkek lepistesler de devamlı diğer haremlerdeki dişilerin peşinden "yüzüyor"). Nasıl, tanıdık geldi mi? Lepistes yerine insansanız gelmemesi lazım halbuki ama... nedense (!) bana da tanıdık geliyor ya. Ha tabii insanların saçmalığıyla lepisteslerin davranışları arasında çok küçük ama son derece kritik bir fark var: Lepistesler bunu genleri zayıflayıp da soyları tükenmesin, olabildiğince çok genotipik (ve fenotipik) varyasyonu içlerinde tutsunlar da alışkın olmadıkları ortamlara da uyum sağlayıp yem olmaktan (ve avları tarafından görülmekten; çünkü lepistesler etçildir, daha doğrusu mezokarnivordur) korunsunlar diye yaparken insanlar sırf yaptıkları şeyi "çok eşlilik" veya "aldatma" olarak adlandırmamak, vicdanlarını rahatlatıp çaldıkları minarenin kılıfına (minare ve kılıf kelimeleri konunun özü seksken -evet, konunun özü tamamen seks; konunun özü aşktır, sevgidir, duygudur vs. olsa zaten hiç bunları konuşmuyor olacaktık- çok ironik oldu, evet) kendilerini inandırmak için yani sırf şerefsizlikten yapıyor. Açık açık "Biz uçkurumuza sahip olamıyoruz ama bir yandan da ayrılmaya da götümüz yemiyor." deyin, ciğerimi yiyin. Hatta "Çok eşliyiz biz, öyle sadakat falan bize gelmez." deseniz ona bile laf etmeyeceğim, valla bak [Komedi-harem ("reverse harem" dahil) animelerini seven bir insanım neticede, gerçi benim onları sevme sebebim komik olmaları (yani esas noktam komedi); lanet olası School Days'ten -ve ana karakter olacak Makoto piçi başta olmak üzere tüm karakterlerinden- nefret ediyorum mesela.]. Yeter ki bizi böyle saçma sapan yok duba, yok GAP gibi inşaat sektöründen terimlerle muhatap etmeyin. Yani sözün özü (kullanmak için fırsat kolladığım kalıplardan biri) ilişki böyle bir şeyse ben yokum aga; pılımı pırtımı toplayıp adabımla çadırıma döner, keçi yetiştirerek yaşarım. Akvaryum sevdamı da keçilerin de su içeceği "küçük çaplı bir baraj" ile bastırırım artık... Hem elimdeki mevcut şelale projesi (muhtemelen sonraki seneye kadar yayımlayamayacağım [sebebini yayınlayınca göreceksiniz] şelale projesi) kadar sorun da çıkarmaz...

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Israrla umut etmeye, bir yandan da aile evinde hayatta kalmaya çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

19 Ocak 2024 Cuma

Durum Raporu: Gündem, (Soft) Rock ve Bir Şeyler Yazmak Hakkında (Hakkında Ne?)

Gündem o kadar yoğun ve o kadar karmaşık, o denli girift ve tamamen bilgi kirliliğiyle kaplı ki -mesela şu uzaya gönderilen Türk konusunda bile kimi diyor ki deneyde yer alacak kimi diyor ki parayı verip turistik geziye yollamışlar*- gündemden bahsetmeye bir başlarsam bloğu -en azından gündemden bahsettiğim yazıyı- gazeteye çevirmem gerekiyor ("seksi fotoğrafları için tıklayınız" muhabbeti hâlâ var mı?). Dolayısıyla bu yazıda -ve muhtemelen uzunca bir süre daha- gündem hakkında tek satır bile yazmayı düşünmüyorum. Ayrıca sezon başı olmasına ve hem ilgi çeken birkaç seri olup ayrıca SoL-komedi ve çöp komedi isekai bağımlısı olduğum için izleyeceğim, hiç utanmadan da izlerken zevk alacağım (Zevk almasam izlemem zaten; zevk almadığım şeyleri yapamamak gibi bir özelliğim var. Yapmamak değil, bayağı bildiğin yapamıyorum, olmuyor lan.) birçok seri de var ama animeden bahsetmekten hiç niyetim olmadığı -ve hem gündeme benzer şekilde yazıyı komple anime sayfasına çevirmem gerekeceği hem de çoğunun daha aslında bir animenin gerçek ilk bölümü olan 3. bölümü bile çıkmadığı- için o konuya da girişmeyeceğim.

*Bu arada bu bilgi kirliliğinin en temel ve önemli sebebi hem başımızdaki yavşakların hem de kendilerini "muhalif" kılığında saklayan Türk(iye) düşmanlarının dezenformasyon ve linç dışında herhangi bir propaganda yöntemi hakkında hiçbir fikirleri olmaması. Yaptıkları (yapmaya çalıştıkları) şeye "propaganda" dendiğinin bile farkında olmayabilirler yani, öyle bir seviye.

Daha önce rock, daha doğrusu soft rock türü hakkında bir şeylerden bahsetmiştim. Aradan geçen zaman içinde dinlediğim şarkıların türüne biraz daha dikkat edip bir de İdolm@ster Cindrella Girls, Bocchi the Rock ve K-on izlediğim için artık kafamdaki "rock" imajının biraz "aşırı" kısmına girdiğini fark ettim (K-On'daki Death Devil o aklımdaki eski "rock" imajına uyuyor bak). Ha bir de rock sevdiğimi fark ettim, gerçi müzik listesinde "heavy metal" grubu tarafından söylenen türkü ve anime kızları tarafından söylenen Sovyet marşı olan bir adamın müzik türleri hakkında "şunu seviyorum-şunu sevmiyorum" tribi kesmesi de ayrı bir tuhaf. Ha gerçi keko rap sevmiyorum, ondan eminim.

Biraz bir şeyler yazmak konusunda zırvalayacağım çünkü canım istiyor. Ayrıca "bir şeyler yazmak" derken herhangi bir hikaye anlatım tekniğini kastediyorum: Masal, roman, film, dizi, aklınıza ne gelirse... Her neyse, "tüketilebilir" bir şeyler yazmak aslında hiç de zor değil, aksine çok kolay. Nasıl kolay? Şöyle: Gerekli dramatik altyapıyı ve hikaye çatısını kur, konuyla/temayla/türle ilgili izlekleri (trope) uygun şekilde bir araya getir, karakterlerine insanların kendilerinden bir şeyler bulacağı, onları sevmelerini sağlayacak özellikler ekle (tabii özel olarak sevilmemesini istediğin karakterler hariç), giriş-gelişme-sonuç kısımlarını düzgün biçimde ilerlet, ta da... İşte size New York Times Çok Satanlar Listesi'ne rahatlıkla girebilecek bir kitap, (gişe rekorları kırmasa da) hasılatı fazlasıyla tatmin edici olacak bir film, (reyting rekortmeni denilemese de) en azından planlanan finale kadar yayında kalmayı hiç endişe etmeden başaracak bir dizi vs. Ama iyi ("kabul edilebilir" değil, gerçekten iyi) veya özgün bir şeyler yazmak? İşte o zor hem de aşırı zor. Hem özgün hem de iyi olmasını istiyorsan iki katı zor çünkü özgünlük için sadece daha önce pek de denenmemiş bir fikir bulup onun üstüne en alakasız izlekleri atarsan -veya en alakalı izlekleri acımasızca yapıbozuma uğratırsan- gayet orijinal bir iş yapmış olursun; ama elinde %99 ihtimalle kimsenin bir daha denemeye kalkışamayacağı kadar beter bir hikaye olur. Sonucunda da kendi izleğini yaratabilecek bir şekilde çıktığın yolda unutulursun, en fazla bir yapılandırılmamış izlek elde edersin ki ikinci seçenek en iyi ihtimal, düşünün.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Israrla umut etmeye, bir yandan da aile evinde hayatta kalmaya çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

24 Aralık 2023 Pazar

Durum Raporu: Yazacak Bir Şeyim Yok (Bu Sefer Valla Yok!) ve Redpill Neden Bommmmmmboş Bir "Öğreti"dir

Ne zaman "Ulan yazacak hiçbir şey yok*... ama blog da boş kalmasın (bot olup olmadığını bilmediğim 2 okuyucu da giderse ne yaparım hiçbir fikrim yok) be..." diye düşünsem aklıma yazacak bir şeyler geliyor. Hatta bu konuyu düşünene kadar "Ulan bari 'Blog Boş Kalmasın' başlıklı, 'Yaşıyorum ha...' falan gibi tek bir cümleden ibaret bir şey paylaşayım." diyordum.

*Aslında biraz fazla uzayan bir Yöresiz bölümü var ama onun işi daha uzun, bölersem de -ki muhtemelen böleceğim- belli bir kısmını tamamladıktan sonra böleceğim; e onu da sırf canım isteyince yazdığımdan...

Neyse, asıl konuya (Konu mu? Ne konusu? Durum Raporu oğlum bu.) gelelim. "Redpill" kadar da boş öğreti görmedim. Yok gördüm, çok satanlar listesinden inmeyen kişisel gelişim kitaplarının "aslansın, kaplansın", "sen aklına koyduğun her şeyi başarırsın çünkü senin inanılmaz bir gücün var ve sevgin de var" temalı sikik tavsiyeleri. Redpill neden boş, bomboş bir "öğreti" peki? Ulan çünkü sence ben taktik falan yapmayı akıl edemiyor olabilir miyim aq? Sırf bir sevgilim olsun diye sevgilim olsun istesem şimdi sevgiliyi bırak, haremim vardı! Ki bunu da hiç de öyle spor yapma, kendine bakma falan şeylerini karıştırmadan, hatta şu işsiz, aile evinde hayatta kalmaya çalışan hâlimle söylüyorum ha. Manipülasyon diye bir şey var aq, ki genel olarak beni "arkadaş olarak seven" birçok kız oldu (şimdi hiç arkadaşımın olmaması bunun hep öyle olduğu anlamına gelmiyor), sırf sevgilim olsun diye sevgilim olsun istesem illa onlardan birini ikna ederdim -ki bunlar arasında bana "Sevgili olalım mı?" gibi bir imayla gelse muhtemelen balıklama atlayacağım birkaç kişi de var(dı). Gerçek aşkın peşindeyim lan ben, sırf olması için yapılacak ilişkiden daha kolay bir şey yok (en azından karanlık empatlık emareleri gösteriyorsanız veya bolca paranız varsa). Hayır yani birlikte hayal kurup beraber iç çekmeyeceksek, birbirimizleyken maskelerimizden, kostümlerimizden sıyrılıp tamamen kendimiz olmayacaksak, derdimizi, tasamızı, hüznümüzü, mutluluğumuzu, heyecanımızı, hayat yükümüzü birbirimizle paylaşmayacaksak, birbirimize karşı ruhen tamamen çıplak olmayacaksak (Gülüşmeyin lan! Hişt, arka sıra!) ne anladım ben öyle ilişkiden? Ayrıca kaygılarımı, endişelerimi falan sevgilime/eşime açmayacaksam kime açacağım aq, ebeme mi? Bu arada manipülasyonla, taktikle, duygularımdan tamamen emin olmadan önüme gelene yazılarak falan gelecek mutluluk da hiç gelmesin, direkt siktirsin gitsin daha iyi!

Neyse, öyle işte. Daha da yazacak şeyim yok. Aslında işin ironik noktası şu ki durum raporu için yazacak bir şeyim yok. Yoksa hem Yöresiz hem şu an uğraştığım roman hem de aklıma gelen bin türlü şey var, o konuda sıkıntımı büyük oranda attım. "Ulan 'kronolojik, kronolojik' deyip durma, şu alt başlıklara bir bak, hıyar! Belki o bölüm hakkında aklına bir halt gelecek?" zihniyetine girmemin epey yardımı oldu. Bu arada evet, kendime üçüncü şahısla "hıyar" diye hitap ediyorum (bazen). Bu arada bu, kendi kendimle üçüncü tekil şahısla konuşurken kendime taktığım sıfatların en hafiflerinden biri.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Ha ayrıca bir şeyler daha yapıyor ama netice vermeden, meyve verince olmasa bile en azından tohum çatlayıp filiz çıkmadan bu konuda ağzını sıkı tutmak gibi bir inadı var (ha bir de bu cümlede bahsettiği şeyden hiç zevk almadığını fark edip öylece bıraktı, devam edip etmeyeceğinden emin değil; ama sonuçta bir şekilde para kazanması gerek ve bu konuda yollar aramaya devam ediyor). Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

9 Aralık 2023 Cumartesi

Yazmak Üzerine...

Yazmak hakkındaki asıl sorunumu buldum. Yok, hayır, yanlış oldu; daha doğrusu damdan düşer gibi yazıya daldığım için ne kast ettiğim anlaşılmadı. Şu an yazdığım şeyin nasıl olup da yılan hikayesine döndüğünü buldum. Elbette daha önce bahsettiğim şeyler, özellikle de tematik ve kronolojik ilerleme kullanmamı gerektirmesi gerçekten beni zorlayan başlıca şeylerden biri ve o hikayeyi bloğa taşısam işimin çok daha kolay bir hâle geleceğinden hâlâ eminim, ayrıca hayatımın beni takmadan gelişen kısmı da sık sık ara vermeme neden oldu ama işin arapsaçına dönmesinin esas sebebi bunlar değil. Nedir o sebep peki? Çünkü şu an yazdığım şey -hatta Yöresiz de dahil Ejderin Mührü'nden itibaren yazdığım, tasarladığım, planladığım vs. hemen hemen her şey- aklımdaki çok büyük, detaylı, karmaşık ve kompleks (hayır, "kompleks" ve "karmaşık" aynı şey değil; gerçi tıpkı nüansın tanımında farkı içerdiği gibi kompleks de tanımında karmaşıklığı, hatta kısmen detaylılığı içeriyor ama olsun) bir "proje"nin bir parçası ama aklımdakini tam istediğim gibi kağıda geçirecek yetenekten de motivasyondan da yoksunum. Aslında yetenek kısmı o kadar da önemli değil, yazdığım hemen hemen her şeyi onlarca kez kontrol edip devamlı revize ettiğimden bir noktada illaki beni tatmin eden, etmese bile "kabul edilebilir" bir hâle bürünüyorlar (kesinlikle tatminkâr biri değilim ve dediğim gibi aklımdakini tamamen yansıtabilecek kadar becerim yok), örnek olarak bu yazıyı bile aklımda elli kez döndürdüm ve bu "örnek" kısmını yayınlamadan önce düzeltirken yazıyorum; dolayısıyla esas sıkıntı motivasyon. Peki neden motivasyon eksikliğim var? Genel olarak hayata, evrene ve her şeye karşı doğuştan gelen bir motivasyon eksikliğim var ama buradaki esas konu o değil, yazmamın ve bu projeyi aklımda oluşturup ilerletmemin en önemli sebeplerinden biri zaten doğuştan depresif biri olup dünyayı son derece iğrenç ve sıkıcı bulmam (Neden fantastik edebiyat hastası olduğum artık anlaşılmıştır herhalde...), aslında hâlâ kendimi öldürmek yerine kahve içmeyi tercih etme sebebim korkak herifin teki olmamdan ziyade yazmanın beni hayata -bir açıdan- bağlaması (korkak olmadığımı söylemiyorum gerçi) ve tabii şu aklımdaki projeyi tatmin olduğum yere kadar götürmek*; şu an yazmaya çalıştığım romanı ilerletmekle motivasyon sıkıntısı çekmemin asıl sebebi ise Ejderin Mührü'nün "Düzeltilmiş ve Yenilenmiş 2. Sürüm"ünü hâlâ yayımlat(a)mamış olmam ve şu an uğraştığım kitabın aklımdaki projeye göre yazmaya çalıştığım şeyin henüz ilkinin bile yayınlanmadığı** bu projenin çıkış sırasında altıncı olup yedinci, sekizinci ve dokuzuncu da olması. Kitaplar birbirlerine son derece gevşek bağlarla bağlı olup hikâye kronolojisi çıkış sırasına uymasa -zaten bütünleşik bir hikaye anlatmayıp çoğu diğerlerini okumadan da okunabilir olsa da- bu çıkış sırası önemli. Yoksa aklımda dokuzuncudan sonrası da var aslında ama sadece dokuza kadar çıkış sırası sabit çünkü aklımdaki büyük plan öyle gerektiriyor. Yani sonuç olarak editörüm olacak geri zekalı canı öyle istediği için Ejderin Mührü'nün imlasının, üslubunun ve hikayesinin içinden geçmeseydi benim de daha çok motivasyonum olacaktı. Gerçi o zaman da Düzeltilmiş ve Yenilenmiş 2. Sürüm'de yaptığım eklemeler ve değişiklikler olmayacaktı, ki yazmak ve bir şeyler yayımlatmak konusunda hâlâ motivasyonum olmasının en önemli sebebi o eklemeler (Değişikliler değil. Türkçe bilen bir editöre denk gelsem "Şurası şöyle olsa daha mı iyi olur?" değişiklerimi kendime veya bir tür "Şöyle Olsa Nasıl Olurdu?"ya saklayacaktım.) zaten.

*Ne kadar dağınık zihinli ve abartmaya meyilli olduğumu bildiğimden "Şu fikrim de var, bu da olsun, şuradan şöyle... Ulan şunu bir yayınlatsaydık? Ama ben daha 'Puklinya Tarihi'ni, 'Niterya'dan Halk Hikâyeleri'ni, 'Atlantis'in Yıkılışı'nı falan yazacaktım, şimdi elden ayaktan düşmenin sırası mıydı?" diye diye ecele yürüyeceğim varsayımındayım (Douglas Adams'tan sonra GRR Martin'e de gönderme yaptık ama bu seferki kasıtlı olmadı, cümle kendi kendine öyle gelişti) ama bu durumdan memnun olduğum söylenemez. Bu konuda söz hakkım olsaydı tüm bu projeyi -en azından aklımdaki, bir açıdan "tasarlanmış" olan kısmını- bir an önce tamamlamayıp yayımlattıktan sonra kendimi intihar korumak için başka bir şeyleri saplantı hâline getirerek zaten yarı-ölü olan psikolojimi iyice mahvetmeyi tercih ederdim.

**Evet, editör bozuntusunun içinden geçtiği o saçmalığı benim yazdığım kitap olarak kabul etmiyorum; değil de zaten. Benim yazdığım hiçbir şey henüz (bu blogdakileri saymazsak tabii) yayınlanmadı, bu gidişle de ya "Biz canımızın istediği gibi her şeyi değiştiririz yalnız." maddesini sözleşmeye ekleyen doğrudan yayıncılıkları kullanmayı göze alarak önceki yayınevinin editörleri (evet, çoğul eki; Ejderin Mührü'nün "Yenilenmiş ve Düzeltilmiş" versiyonunu yayımlatmayı başarabilirsem de okursanız nedenini anlarsınız) kadar salak veya kötü niyetli -ki hangisinin daha kötü olduğuna karar bile veremiyorum- olmayacaklarını varsaymak için kendimi zorlayacağım ya da yayınevi kurmak için sermaye bulmaya çalışacağım. Bu arada bu yazıyı okuyanlar arasında yayınevi açmak isteyip ortak arayan, "Bağımsız Yazar Topluluğu (Amerika'da, Avrupa'da, Rusya'da falan edebiyatın, felsefenin vs. altın çağı olarak görülen dönemlerde vardı bunlar)" falan gibi bir şey kurmak isteyen falan varsa çekinmeden eposta atsın (ama önce bir yazının tarihini kontrol etsin, on yıl sonra bu tür bir mesaj alırsam muhtemelen sevinmek yerine sinirlenirim; tabii o zamanki durumumun ne olduğuna, hâlâ bir şeyler yayımlatıp yayımlatamadığıma vs. de bağlı ama illa kendi kendime "Bu zamana kadar neredeydin lan?" minvalinde söylenirim...) lan, yeminle bak.

Bu arada bu yazıda Yöresiz etiketi var ama başlıktan da anlayabileceğiniz gibi dümdüz iç dökme yazısı bu. "Niye var?" diye sorarsanız da bir şekilde denk gelip de Yöresiz'i okuyan herkese ulaşmasını istediğimden var. Ha bir de Yöresiz'in -matbu versiyonunun, hani sırası belirli bile olmayanın, ki bu durum işimi kolaylaştırıp daha zevk alarak yazmamı sağlıyor- önsözüne bu yazıyı koymak istiyorum, ondan var.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Ha ayrıca bir şeyler daha yapıyor ama netice vermeden, meyve verince olmasa bile en azından tohum çatlayıp filiz çıkmadan bu konuda ağzını sıkı tutmak gibi bir inadı var (ha bir de bu cümlede bahsettiği şeyden hiç zevk almadığını fark edip öylece bıraktı, devam edip etmeyeceğinden emin değil; ama sonuçta bir şekilde para kazanması gerek ve bu konuda yollar aramaya devam ediyor). Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎