Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

30 Ekim 2017 Pazartesi

Oğuz Kağan, Mete Han mıydı?

Öncelikle cevabı baştan vereyim: Değildi. Bir takım benzerliklerden dolayı genelde Oğuz Kağan, Mete Han'la özdeşleştirilir (Tüm Türkleri birleştirmesi, babasıyla inanç konusunda bir sıkıntısı olması vs.) ama aslında bir çok fark vardır.

1) Destanda, Oğuz Kağan'ın Uygur soylu olduğu açıkça belirtlir; Mete Han ise Hundur ve Hunlar, Kıpçak soyludur.

2) Mete Han'ın yalnızca Kiyük adlı bir oğlu vardır; Oğuz Kağan'ın ise 6 oğlu vardır.

3) Mete Han, hem inanç hem de farklı sebeplerden babasını (Teoman/Tuman/Tümen) öldürmüştür. Oğuz Kağan'ın da babasıyla (Kara Han) inanç konusunda problemleri olsa da böyle bir işe kalkışmamıştır.

4) Oğuz Kağan ve Oğuzların simgesi üç ok ve bir yaydır; Mete Han ve Hunların simgesiyse "ebren/evren" adlı toprak ejderidir. (Evren yılanı diye arayarak hala Anadolu'da yaşayan evren efsanelerine ulaşabilirsiniz) (Avrupa Hunları bunu değiştirip simgelerini tuğrul belirlemiştir)

5) Mete Han'ın soyundan Avrupa Hunları gelir ve sonra kaybolur. Kazak ve Kırgızlarla da Mete Han'ın akrabalığı vardır. Oğuz Kağan'ın soyundan ise Oğuzlar gelir ve günümüzdeki Yörüklerin soyu hala Oğuz'dur.

6) Oğuz Kağan ve Mete Han'ın babasının adı farklıdır; ama annesinin adı aynıdır (Ay Kağan). Ancak bu yeterli bir işaret değildir, çünkü "kara" sözü isim olduğu kadar kötülemek için de kullanılır. Yani Kara Han'ın adı farklı olabilir ve Mete Han'ın babasıyla aynı da olabilir.

7) Hunların rengi sarıdır, Oğuzların rengiyse "kökyaşıl" yani gök mavisidir. (Uygurların rengi yeşildir) (Bu arada "yaşıl" hem yeşil, hem mavi demektir; gök de hem gökyüzü hem de mavi demektir; ayrıca gri anlamı da vardır. Günümüzde Anadolu'nun bazı yerlerinde hala maviye yeşil denir)

24 Ekim 2017 Salı

Hepinize Selamlar Sokuk İnsanlar

Şu sıralar umursamaz modla karamsar mod arasında hızlı dikey geçişler yaşıyorum ve sebepsiz gülmelerim her zamankinden fazla. Şunu fark ettim: Kapitalizm gerçekten iyi işleyen bir sistem. Soktuğumun parasından uzak kalabilmek için öncesinde ya paran olmalı ya da olan birilerini tanımalısın. Nasıl yani? Şöyle ki: Bu para denen naneden kaçış yok; o yüzden şu anki hedefim şu: Bir an önce şu lanet olası okulu bitirip lanet bir iş bulup lanet para kazanıp lanet restoranları açıp lanet evi yaptırıp hayatımın geri kalanını NEET olarak geçireceğim. Ve muhtemelen yolun yarısına bile gelmeden Allah belamı verecek. Elit-NEET; Net-Juu no Susume'deki... Neydi o? Hah; Morioka Moriko gibi. Bir elit-neet. Aslında hayat ilginç bir şey; sadece tek bir bölümde birkaç saniye gözüken bir oyuncuyu görmek için seksen sezonluk diziyi baştan sona, defalarca izlemeye benziyor ve çoğu kişi o oyuncuyu göremeden diziyi bitiriyor. Peki, şu an uykum var, biraz başım ağrıyor, sanırım ateşim var, gözlerim yorgun ve uyuyamıyorum. Bu, bu saçma başlığı açıklar herhalde; ve sanırım midem de hafifçe bulanıyor. Ah, cidden hayatın gerçek anlamda amacı olduğu zamanlarda yaşamayı isterdim. Her neyse; şu an konumuz bu değil. Bana kuş sütü, ejderha kılı, kara kedi pulu, yılan kanadı ve orijinal bir Mona Lisa lazım. Bütün bunlarla ne yapacağımı... Of, bu şekilde saçmalamak şu an zevk vermiyor. İkide bir esneyip duruyorum ve.. Ah, her neyse; bu konunun sizle bir ilgisi yok. Mesele şu: Neyin peşindesiniz lan siz? Ciddiyim, burayı okuyanlar (Artun, Kaan, Oğuz; siz bir ayrılın şöyle; diğerleri kalsın) amacınız ne lan sizin? Neyin peşindesiniz? Ben bilmiyor muyum Allah bilir internette ne ararken buraya düştüğünüzü? Kimsiniz lan siz? Öhöm, öhöm; evet, bu meseleyi de aradan çıkardığımıza göre devam edebilirim. Kaçmayın lan, devamını da okuyacaksınız. Gökçeada'dan Balıkesir'e gitmek bu kadar zor olmamalı ve Balıkesir'e gittiğimde fark ettim ki, kalabalık beni gerçekten sinirlendiriyor. Balıkesir'de insan içinde olduğum her saniye başına 3 soktuğumun, 2 lanet olası, 2,5 da koduğum kelimesi tükettim. Lanet kalabalık, lanet insanlar... Aaah... Neydi o, Melinda mıydı? Aaah Melinda... Böyle miydi? Zaten bu neydi ki? Neyse; konumuz bu değil: Konu şu.. Konu neydi, konu emekti... Konusuna da sana da... Cidden, artık dayanamıyorum... Bütün bu şeyler; hayat, "modernlik", "normallik", okul, iş, para, yol, teknoloji... Bütün bunlar beni yoruyor; cidden artık yoruldum. Tamam, muhtemelen düzenli kronik yorgunluklarımdan biri; ama bu sebebin bunlar olduğunu değiştirmiyor. Zaten hafifçe de acıktım... Offff... Gerçekten bu sinir bozucu. Şu yukarıda yaptığım dizi benzetmesi... Ben bu diziyi seyretmekten yoruldum artık; tek istediğim önemli yerleri ve asıl istediğim kısmı izleyip dizinin bitmesi; ama buna biz karar veremiyoruz... Verebilirsin gerçi; yine de... Neyse... O bir yana, bir başka sorunum daha var: Muhtemelen yalnız öleceğim. Tam olarak değil... Büyük ihtimalle akvaryumların, ağaçların, kedi, köpek, kertenkele, yılan ve envai çeşit hayvanın içinde öleceğim; ama cidden yanımda bir insan istiyorum... O bir yana, şimdi bu mal (kendimden bahsediyorum) aday da beğenmez. Elli bin tane bahane bulur. Bir şey hissetmeden bir şey yaşamak da istemiyorum, hadi bakalım. Nereden bulacaksam artık... Konu bu değil: Aslında insan olmak zorunda değil... Ciddiyim. Uzaylı, elf, kabulgan, shiro-hebi... Cidden burada kafayı yiyorum, alo...

Şu skeç acayip komik bu arada:
Konumuza geçelim. Konumuz ne? Ben de bilmiyorum. En son yalnızlıktan bahsediyordum, yalnız ölmek filan... Ölüm fikri ilginç bu arada; beni o kadar korkutmuyor. Yükseklik ve/veya köpek korkumun etkin hale gelmediği durumlarda tabi. Konumuz o değil. Ne ulan konumuz? Konumuz şu: Bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden... Ne? O zaten yapıldı mı? Bana ne kardeşim zaten yapıldıysa, ben yapmadım. Medusa'nın kafası da aynayla kesilebilir ayrıca, eved. Ve evet, d ile. Onu bunu bıraaaak daaaa... Kara tren türküsünü kara yılan diye söylüyorum; ne alakaysa. Yılan demişken, bizim memlekette yılan olmak da zor ha. Bir anemon bir anemona demiş ki gel beraber... Tamam, bulamadım. Yazıyı uzatmaya çalışmıyorum; sadece duramıyorum. Ah, cidden bu artık sıkmaya başladı. Neyse, hadi gidin ve kendi işinize bakın kodumun insanları.

16 Ekim 2017 Pazartesi

16 Büyük Türk Devleti Hakkında

Öncelikle, bir süredir olduğum depresif moddan çıkmayı nihayet başardım. Ama bugün, 16 büyük Türk devleti olayından bahsetmek istiyorum. Öncelikle, 16 büyük Türk devleti yoktur; daha fazla vardır. İskitleri saymamak büyük bir hatadır; Alp Er Tunga sagusu, onların Türk olduğunun açık ve net bir kanıtıdır. İskitler, Türk kültürü ve devlet yapısını ilk defa "oba-boy" sisteminden çıkarıp gerçek anlamda sistemli, merkezi ve kapsayıcı bir yapılanma haline getirmiştir. Bu, sonraki tüm Türk devletlerinin kullandığı sistemdir; Hunlardan Osmanlı'ya kadar. İskitlerden önce Türklerin devlet sistemi yoktu; boy-oba, hatta aile temelli sadece onu merkez alan ve diğerlerini ortadan kaldırıp kendi içinde eritmeye dayanan bir sistem vardı. İskitler, bunu değiştirip başka boyların, Kafkas halklarının ve diğer bazı halkların desteğini aldılar ve onlarla iç içe yaşama sistemini getirdiler. Osmanlı'ya "Zamanında şunları kesselermiş şimdi itiraz edemezlerdi" tarzı suçlama yapmanın bir anlamı yok; çünkü bu İskitlerden beri süregelen ilk Türk devlet sistemidir. Önceki Türk sisteminde yönetici aile çok büyük; geri kalanıysa ya eyalet birimi gibi ya da köle biçimindeydi. Avar devlet sistemi öncesinde, Göktürkler Avarlara tabii bir boydu ve köle biçimindeydi. Burada, Türk ve Batı köle ayrımını yapmak da gerek; Batının ya da İslam öncesi Arap yarımadasının kölelik sisteminden farklıydı; kendi hayatları ve hakları vardı, sadece hizmetçilerdi. Neyse, İskitlerin Türk olduğunu kabul etmeyenler var; bunca kanıta ve Hunlarla ortak alfabe kullanmalarına rağmen (İlk Türk yazı sisteminin Göktürk değil Hun yazı sistemi olduğunu önceden söylemiştim) neyi temel aldıkları belirsiz ama neyse, hadi onu o yüzden listeye almıyorsunuz diyelim. Batı Hunlarını niye listeye alıyorsunuz? Ayrıca bu da Batı Hunları değil esasen. Büyük Hun Devleti, önce Doğu ve Batı olarak ayrılıyor. Doğu, Çin hükmüne giriyor ve Batı da kısa süre sonra Kuzey ve Güney diye ayrılıyor. İşte Kuzey Hun Devleti o aslında. Ha bir de, İskitleri Türk olmadıkları teorisine göre almıyorsanız listeye Akhunları neden alıyorsunuz? Onların da Türk olmadığı teorisi var, üstelik bunun kanıtları biraz daha sağlam; ama yine de elbette yetersiz. Sonra, geldik Selçuklu ve Osmanlı'ya... Safeviler var, İran'ı yönetmiş Alevi hanedan. Akkoyunlu ve Karakoyunlular var; birbirleriyle devamlı çekişen akraba hanedanlar. Bu üçünün iki ortak özelliği var: 1-Alevi olmaları, 2-Osmanlı ve/veya Selçuklu'ya karşı gelmiş olmaları. Alevi olmaları şeysini bir kenara bırakırsak, Gazneliler ve Karahanlılar da Selçuklu'ya düşmanlık etmiştir. Ve bu dönemde Selçuklu hanedan bile değil, bir aileydi sadece; Gazneliler işi öyle abartmıştı ki Selçukluların başparmaklarını kesmeye kadar götürmüştü işi, hükümdar karşı gelmişti gerçi. Başparmağınız olmazsa ne kılıç ya da benzeri bir şey tutabilir, ne de Türk tarzı ok atabilirsiniz. Alevi olmaları konusuna geldik; Osmanlı'nın kuruluşunda Aleviler önemli bir rol oynuyordu. Hacı Bektaşi Veli, Osmanlı'yı destekliyordu; yeniçeriler de onu pirleri kabul eder, Alevi geleneğine dahil olurlardı. Osmanlı'nın en önemli yapılanmalarından Ahilik, aslında en eski Türk geleneklerine dek gidiyor ve gelmiş geçmiş tüm Türk geleneklerindeki tüccarlık ve esnaflık erdemini aynı birimde eritiyordu. Tengricilik, Şamanizm, Türk Paganizmi, Türk Budizmi, Alevilik, Türk-Sünni Müslümanlığı, Yesevilik ve diğerleri. Selçuklu'nun kuruluşunda da Aleviler vardı. Şöyle ki: Selçuklu ailesinin bir kısmı Sünni, bir kısmı Alevi, bir kısmı da Tengrici ya da başka eski Türk inançlarındandı. Hatta Osmanlı'ya kadar Selçuklu ailesinin tamamı Müslümanlaşamadı bile. Ayrıca bir de Kazak Hanlığı var. Türkse Türk, Müslümansa Müslüman, Sünni'yse Sünni. Onlar niye dahil edilmiyor? Bu sadece Türkiye Türkleri'yle ilgili desek; o zaman Hunları bunların içine almamamız gerekiyor. Türkiye Türkleri ile Hunlar arasında ikisinin de Türk olması dışında en ufak ilişki ya da akrabalık yok. Ayrıca Türkiye Türkleri ile ilgiliyse bu olay, o zaman Oğuz Yabguluğunun işin içine dahil edilmesi de gerekiyordu.

Tüm Büyük Türk Devleti: İskitler, Asya Hunları, Avrupa Hunları, Akhunlar, Göktürkler, Avarlar (Avrupa Avar Kağanlığı), Büyük Bulgar Hanlığı, Hazar Kağanlığı, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları, Türkeşler, Uygur Kağanlığı, Oğuz Yabguluğu, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar, Memlükler, Altın Orda, Osmanlı, Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Kutbşahlar, Babürlüler, Kaçar Hanedanı, Kazak Hanlığı.

Türkiye Türkleri ile Alakalı Büyük Türk Devletleri: Göktürkler, Hazar Kağanlığı, Türkeşler, Uygur Kağanlığı, Oğuz Yabguluğu, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar, Altın Orda, Osmanlı, Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Kaçar Hanedanı.

Ha bir de liste içine alınan Babürşahlar, Altın Orda ve Timurlular aslen Türk değildir; Türkleşmiş Moğollardır. Türklere en yakın olan Özbek olan Timurlulardır. Yine de Türkleşmiş oldukları ve Moğollarla Türkler kültürel ve genetik olarak yakın oldukları, Özbekler ve diğerleri de Türkler arasında tüm Moğolluklarını kaybettikleri için listeye aldım. Mesela Babürşahların Hindistan'da en büyük rakibi, gerçekten Türk olan Budist Türk Şahiler obasıydı. Bir de Anadolu Selçukluları neden listeye dahil ediliyor, o da saçma. Anadolu Selçuklularını işe dahil edecekseniz Türkeşleri de dahil etmeniz gerekiyor.

Bir bakıyoruz; hepsini dahil ettiğimizde 28, sadece Türkiye Türkleri ile alakalı olanları dahil edersek 16 tane var, evet; ama liste farklı. Eyyorlamam bu kadar (Modası geçti bunun da di mi?)

8 Ekim 2017 Pazar

Bağırasım var avaz avaz

Avaz avaz bağırasım var, evet. Apartmanları yıkın! Tüfekleri, tabancaları gömün! Elektriği yok edin! Paraları yakıp eritin! Doğaya dönün!

Ne zamandır böyle bağırmak istiyorum... Ama olmuyor işte. Şu kodumun dünyasında saçma sapan bir hedefe tutunup apartmanlara kısılı halde yaşamazsan, ya uyumsuzsun, ya kaçak ya terörist. Tüm teröristlere ve kaçaklara kafam girsin bu arada. Kafam girsin lafına takılan dilime de ya da her ne haltsa ona da kafam girsin. Neyse, uyumsuzsam uyumsuzum ulan! Size ne? Bana acilen doksan kadar tomruk, bunları işleyecek el aletleri, iki ya da daha fazla kangal, bir kaç baş koyun, bir at ve binicilik malzemeleri, bir de ev/kulübe yapma izni gerekiyor.

Onu geç de beni... Of... Tamam, açıkçası şehirler ne yazın ne baharda ne de kışın yeterince eğlenceli değil. Aslında derdim o değil, yapı itibariyle işsiz bir insan olduğumdan devamlı meşgul olacağım doğa yaşamı haricinde bir yaşam bana pek de uygun değil. Ha, şehirde devamlı meşgul olamaz mısın? Olabilirim ama istemiyorum. Neden? Şehirde yaşanır mı lan!? Betondan bina mı olur? Her şeyden önce beton mu olur? Beton ne ulan! Ev dediğin tahtadan, taştan, kerpiçten, ottan, kıldan, yünden, çuldan, çamurdan olur! Beton ne? Beton ne ulan, betonmuş! Sensin beton! O soktuğumun sanayi devrimini gerçekleştireni de bir elime geçirirsem zaten... Onu bırak, tamam: Aslında biraz bencilce. Herkesi kendi hayat tarzıma davet edemem; ama bu soktuğumun her ne haltsa modern yaşamı benim istediğim gibi yaşamama engel oluyor. Bu soktuğumun şeyi yüzünden yiyeceğimi doğadan elde edemiyor, ormanda bir gece dahi kalamıyorum ve işin beter yanı şu: Bu soktuğumun modern yaşamı, aslında olması gereken, hatta soktuğumun günümüzdeki problemlerinin tümünün kaynağını söküp atabilecek olan, insanın gerçek yaşamı, doğayla bütünleşmiş hakiki yaşamı bir ekstrem spor, bir canavar ve lüks gibi gösteriyor ve bunların ufacık bir benzerine (ki hiç mi hiç benzemiyor) büyük paralar ödüyoruz. Şimdi, şunu soruyorum: Neden bu soktuğumun modern yaşamı yüzünden ben ormanda bir kulübe yapıp onda yaşayamıyorum? Neden doğa yaşamına dönmeye kalktığım anda kanun kaçağı muamelesi görüyorum? Neden ormanlara gittiğimde bırak büyük hayvanları, bir tane kuşa dair en ufak iz bile göremiyorum? Neden bir otağ inşa edip kalamıyorum? Neden, neden, neden!?

Şimdi, siz geri zekalılar; neden bana engel oluyorsunuz? O soktuğumun modern yaşamınızı istemiyorum. İlla eylem mi yapalım yani? İlla gidip TV programı mı yapalım? Bak ona da razıyım; ama soktuğumun yerinde o da pek mümkün değil. Şimdi... Hadi, defolun! Bitti yazı... O soktuğumun betonunu da yanınızda götürün.

EKLEME

Ayrıca bak şöyle bir konu buldum: http://www.agaclar.net/forum/buralardan-cekip-gitmek-ev-yapimlari/34839.htm

Toprak kuruma kuruluymuş, aferin size! Gökdelene izin var, ufacık doğayla barışık kulübeye yok. Hepinize kafam girsin! Çok güzel koruyorsunuz toprağı! Toprağı, ormanı öldürenler şehirleşme denen soktuğumun şeyi, hani sizin çok sevip hemen izin verip göz yumduğunuz. Bir tane doğayla iç içe kulübe için izin almaya insanın göbeği çatlar mı lan? Ulan hadi kulübeyi geçtim. Çadırla, hatta çadırsız bir gece kalmak bile yasak lan! Ulan hay be sizin de yasalarınızın da koruma kurulunuzun da imar izninizin de... Alayının üstüne katran döküp Cehennem aleviyle yakayım emi! Evet ulan, Cehennem alevi! Normal ateş paklamaz çünkü bu durumu. Tamu'ya dek yolunuz var it oğlu itler! Hayır bu yazı yüzünden başım derde de girebilir ama sizin ta amınıza koyayım. İlk defa da bu kadar netim. Ağzınıza sokayım sizin!

7 Ekim 2017 Cumartesi

Bu ne bu, sonbahar depresyonu mu?

Durumumun ne olduğunu cidden bilmiyorum; her mevsim değişiminde böyle olurum. Tıpkı doğanın bunalımlı ve iç içe geçmiş, girift halleri gibi ben de acayip durumlara, kararsızlık ve içsel sıkıntıya sürüklenirim. Bunun sonbahar depresyonu olduğunu sanmıyorum çünkü sonbaharın tamamı boyunca sürmüyor genelde. Bütün bu bunalımlarda yapmak isteyip yapamadığım şeyler gelir, üstüme biner, ben de o halde çırpınır dururum. Doğada yaşamayı istemem biraz da o yüzden aslında; çünkü doğada yaşasam böyle bir şeye vaktim olmazdı. Of, okul da şey zaten... Allah rızası için biri beni bir ormanın ortasına seçtiğim 3 şeyle birlikte atabilir mi? Seçtiğim üç şey: Su arıtma cihazı, kamp bıçağı, okçuluk ekipmanları (kıyafetler dahil). Ya da vazgeçtim; bana hayrına bir otağla bir at verebilecek var mı? Hayvan bakarım, çapa yaparım... İyice delirdim. Tamam, şöyle yapalım: Siz bana şu önümüzdeki üç dört yılı hızlıca hemen geçirecek bir şey söyleyin, ben de sizin istediğiniz bir şey yapayım. Niye niye olmaz ya :'( Gıcıklar! Bak zaten bu bugün ikinci yazım, önceden kurtla çakal ayrımını yazdım, TVde Serdar Kılıç'ın programına denk geldim, moralim bozuldu. Bu arada ormanda kalmayı yasaklayan her türlü kişi, kurum, yasa ve envai çeşit "şey"e kafam girsin, evet. Aslında sabah o kurt-çakal yazısını yazarken moralim gayet yerindeydi ama cidden dört yıl ne lan? Dört yıl ne? Şu kodumun şeylerini neden dört... Bir dak'ka, onun iş bulması, biriktirmesi... En az on yıl. Ulan şimdiden yüz yaşında hissediyorum zaten, ruhum daralıyor. Hemen ölmeyi istemekle ölmeden hayallerimi gerçekleştirmek istemek arasında gidip geliyorum ve inanın aradaki mesafe sandığınız kadar uzun değil. Zaten ithal yem bile süte zamma engel olamadı, diye bir laf duydum haberlerden, ona da sinir oldum. Lan geri zekalılar ithalat zaten hiçbir halta yaramıyor, angus filan olayından sonra hala öğrenemediniz mi! Şu kodumun yerli üreticisine destek verip kodumun yasalarını fiyatlar azıcık pahalanınca hemen tüm hayvanları kesip piyasaya sürmesine engel olacak şekilde düzenlerseniz on yıla kalmaz kırmızı etle beyaz etin fiyatı eşitlenir. Bu gidişle de eşitlenecek gibi gerçi, beyaz et de pahalanıyor. Peki ben neden böyle konudan konuya atlıyorum? Çünkü şu lanet bunalımdan cidden nefret ediyorum ve bu bunalım normalde de kızdığım bu konulara ekstra kafamın girmesine sebep oluyor. Bu yazıya da bunalıma da kafam girsin bu arada, bu kadar da netim bu konuda; hatta netliğe de kafam girsin. Hadi ben gidiyorum, siz de ne halt yerseniz yiyin, beni kendi halime bırakın.

Kurt ve Çakalları Ayırt Etme Yöntemleri

Kurt ve çakallar hem görünüş hem de akrabalık açısından oldukça yakın hayvanlar; bazı durumlarda bilimsel olarak bile ayırt etmek zor olabiliyor, çünkü her ikisi de Canis cinsinin özelliklerini taşıyor. Peki, bu arkadaşları ayırt etmenin yolu yok mu? Tabii ki var...

1) Kurtlar genelde tek renk ya da fark edilmez alacalı olurlar. Çakalların ise sırtlarında ek bir renk farklılığı olur.
wolf vs jackal ile ilgili görsel sonucu
2) Kurtlar da çakallar da sürü hayvanlarıdır ama kurtlar toplu halde hareket etmeyi tercih ederken çakallar kendi başına hareket etmeyi seçer.
kurt sürüsü ile ilgili görsel sonucu
3) Kurtlar avlanmayı veya taze etleri yemeyi tercih eder, çakallar ise tam tersi çoktan ölmüş hayvanları yemeyi tercih eder.
çakal beslenmesi ile ilgili görsel sonucu
4) Kurtlar eğer açsa ya da bazı durumlarda insanlara saldırır ama çakallar köşeye sıkıştırılmadıkça ya da kuduz filan değilse saldırmaz.
kurt saldırısı ile ilgili görsel sonucu
5) Bazen kurtların kuyruk ucunda ufak bir renk değişimi vardır ama çakallarda böyle bir renk değişimi olursa kuyruğun komple üstünü etkiler.
jackal tail ile ilgili görsel sonucu
6) Kurtlar çakallara göre daha iridir ve kafaları çakallara oranla büyüktür. Ayrıca çakalların kuyrukları kurtlara oranla neredeyse yarı boydadır.
wolf vs jackal ile ilgili görsel sonucu
7) Şu hayvanlar kurttur: Kurt (Canis lupus), köpek (Canis lupus familiaris), kızıl kurt (Canis rufus). Şu hayvanlar çakaldır: Çizgili çakal (Canis adustus), çakal (Canis aureus), kır kurdu/coyote (Canis latrans), gümüş sırtlı çakal (Canis mesomelas), Habeş kurdu (Canis simensis).
wolf vs jackal ile ilgili görsel sonucu

3 Ekim 2017 Salı

Diriliş: Ertuğrul'daki Tarihi Hatalar

Sustum, sustum ama artık benim de konuşma zamanım geldi. Ama ondan önce söylemek istediğim iki şey var:

1) Böyle bir karakter tarihte yoktu, gibi şeyler değil söyleyeceklerim. Çünkü orası senariste kalmış; istese Buda adında bir alp koyar. Buda, Attila'nın kardeşi Bleda'nın asıl adıdır bu arada; Romalılar onun adını Bleda haline getirmiştir. Attila'nın gerçek adı da büyük ihtimalle Atılgan. Neyse, zaten tüm tarihi yapımlar gerçekte olmayan ya da olup olmadığı kesin olmayan karakterler koyar; çünkü hepsini tarihi kişilerden almak için döneme ve bölgeye ait tüm anlatıları ezbere bilmeli, tüm mezar taşlarını, türbeleri vs. orijinalinden bizzat okumalıdır; bu mümkün olmadığına göre de bir kısmını uydurmaktan başka çaresi yoktur.

2) Diriliş'e bu konuda laf edenler genelde Muhteşem Yüzyıl'ı yere göğe sığdıramıyor. Oysa ki ondaki hataları yazmaya kalksam sayı, harf, kelime yetmez. İlk aklıma gelen üçü: 1) Kostümler uygun değil. Kanuni dışında tüm kıyafetler, özellikle kadınların kıyafetleri dönemin kıyafetleri ama Osmanlı'nın değil, Avrupa, bilhassa Fransa'nın kıyafetleri. Onlar yerine bir yerden bindallı alıp giydirseler tarihe daha uygun olurdu. 2) Osmanlı, ordu ve haremdeki bozulma Kanuni döneminde değil ondan sonra başladı. Harem, o dönemde padişahın cimahanesi değil; saray kadınları ve çalışanları için bir okuldu. Ayrıca haremden çıkmayan padişahlar olsa da Kanuni bunlardan biri değildi. 3) İster yabancı kökenli olsun, ister Türk, ister Arap vs. olsun haremde kendi başlarına ya da kocasıyla yalnız olmadıkları sürece tülbentsiz, başörtüsüz ya da neyse onsuz dolaşamazlardı. 4) Hürrem Sultan entrikacının tekiydi ama altı dil bilen, yüksek tahsilli, bilge ve şairdi. Yani Hürrem'in Süleyman'a Sülüman demesi gibi bir durum olamaz. (Oyuncunun şivesi demeyin döverim.) Bak 3 demiştim 4 oldu, daha bir sürü var.

Neyse, konuya geçelim.

1) Talimleri gerçek kılıçlarla yapmaları
talim kılıcı ile ilgili görsel sonucu
Oysa talimler acemiler arasında tahta kılıçlarla, ustalar arasında keskin olmayan demir kılıçlarla yapılırdı. Yani gerçek keskin bir kılıcın talimde kullanılması dünyanın hiçbir yerinde mümkün değildi, hala da değil zaten. Ama maşallah bunların savaştığı da talim yaptığı da aynı.

2) Kürklerin düşmesin diye kaftanlara dikilmesi
ertuğrul kostümü kürk ile ilgili görsel sonucu
gaagva lan var mı böyle bir şey? Kaftanın kendisi kürklü olsa anlarım ama bildiğiniz tilki postunu düşmesin diye kaftana dikmek ne oluyor lan? Onun basitçe boyna atılması ya da bir kopça, kemer tokası gibi bir şeyle kuyruk ve baştan iliklenilmesi gerekiyordu.

3) Kimsenin keyfiye takmaması
keyfiye ile ilgili görsel sonucu
Oysa Selçuklu'da, oraya sığınmış Türkmenlerin alamet-i farikası keyfiyedir. Bari iki üç kişiye ataydınız lan?

4) Başlıkların tülbentinin çok sıkı olması

Kadın başlıklarında tülbent benzeri o şey vardı, evet; ama o kadar sıkı değildi. Hatta saça atılan basit bir örtü biçimindeydi; tam olarak kapatmazdı, sadece saçın üstünü hafifçe örterdi.

5) Kayıların tümünün Müslüman olması
kayı bayrağı ile ilgili görsel sonucu
Bırak Kayıları, Selçukluların bile tümü Müslüman değildi o dönemde; bir kısmı Tengrici, bir kısmı Şaman... Ama Ertuğrul Bey ve ailesi Müslümandı, zaten o dönemde beyler, şahlar, melikler, emirler genelde Müslümanken halk çok farklı dinlere sahipti; Türkmenlerde İslam birliğinin oluşması ancak Yavuz döneminde filan oldu; Osmanlı ve 2. Dönem Türk Beylikleri döneminde de bir çoğu Müslüman oldu ama tüm Türkmenlerin toptan Müslüman olması ancak Yavuz döneminde oldu.

6) Ertuğrul Bey'in babasının adı değil, lakabı Süleyman Şah'tı

Gerçek adı Gündüz Bey'di. Süleyman Şah adı ise Harezm'de Kayılara manevi baba olmuş Harezm Şahı, Selçuklu ailesinden Süleyman Şah'tan geliyor. Gündüz Bey toplayıcı olup onun ölümünden sonra birlik dağıldığı için Süleyman Şah'la özdeşleştirilmiştir; ama Süleyman Şah adı ölmeden önce verilmiş durumda.

7) Çavdar Tatarlarına Türkmen denmesi

Bunu açıklamaya gerek duymuyorum, Çavdarların Müslüman Moğollar olduğunu defalarca söyledim.