Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

31 Temmuz 2015 Cuma

En Ünlü Anime Sayfası Adminleri (Türkiye Çapında)

1. STAZ

Staz admin; hemen hemen her anime sayfasında geçici de olsa ortaya çıkmasıyla biliniyor. Ayrıca Staz admin, erkek olduğu halde "M*** aç" komutuyla da biliniyor. Sayfa ve oyun haremi olduğunu söylüyor. Kendisinin ayrıca #‎Stazilehayatabakis‬ tag'ı de var.

2. HESTIA

Naru olan nick'ini Danmachi çıktıktan sonra Hestia olarak değiştirdi. Kendisi Anime bir Dünya, Hestia bir Dünya ve Anime Figür ve Aksesuar Evi sayfalarında adminlik yapıyor. Kendisi zenginliğiyle tanınıyor. Figür haremi var. Ayrıca hentai arşivi yapması ve ecchi'ye düşkünlüğü de biliniyor ki #NerdeEcchiOradaHestia tag'i açılmış.

3. \OROCIMARU-SAMA/


Kendisi, gerçek kimliği bilinen nadir adminlerden. Gerçek adı Murat Kaya. Naruto İmparatorluğu Türkiye adlı sayfada, sayfanın N.I.T. Anime Ailesi adlı grubunda ve Aniraw'da adminlik yapıyor. Ban atmaya duyduğu büyük aşkla tanınıyor. Hatta bazı kişiler, N.I.T.'te (Hem grup hem sayfa) sadece onun olduğunu sanıyor (Admin olarak). Üyeleri kısaca Orochi-admin demeyi tercih ediyor. (Orochi okuyorsan ban kaldır)

























29 Temmuz 2015 Çarşamba

Bir Animecinin Türk Olduğunu Nereden Anlarsınız

1. Gruplarda WallPaper savaşları yapıyorsa


2. Bir resmin hangi animeden olduğunu sorarken "kutsal?" diyorsa


Normal bir sayfada normal bir dizinin ismini sorarken diyordum neredeyse

3. Anime önerisi isteyenlere konu, tür vs. farkı gözetmeden "Boku no Pico" diyorsa.

Obama da mı ya?
Bu hataya düşmeyin: Boku no Pico, Yaoi'lerin kralıdır. Ha bir de Kutsal? sorusuna da anime gözetmeksizin Boku no Pico diyen troller çıkacaktır.

Doğa Evi 2. bölüm

2. bölümde; artık başka şeyler yapmaya başlanacak.
Ne işi yapacağınıza karar verin. Eve yakınlık esas husus. Hatta mümkünse ikinci bir ev yapıp onu dükkan olarak kullanın. Ne dükkanı olacağı size kalmış.
Evi komple bitirdiğinizi varsayıyorum. Şimdi, sıra geldi eşyalara...

Eviniz için eşyalar gerek. Ne eşyası? Bu size kalmış. Buzdolabı, TV, bilgisayar... Koltuk, minder, masa... Tamamen size kalmış.

Sonra, kalorifer mi; soba mı? Buna karar verip girişime başlıyoruz. Ayrıca duş kısmı için de kombi gerek.

Neyse... Bunu yaparken, bir yandan da ufak şeyleri hallediyoruz. Ormanda yaşayacağınızdan, internetin gelmesi 3 ay sürebilir. Ve elektrik kesintisi de... Neyse.

Bu arada yanınızda getirdiğiniz su ve yiyecekleri tüketiyorsunuz. Bir yandan da gerekli izinleri alıp bahçeye kuyu açıyorsunuz. Yani... Evet. Böyle...

Doğa evi 1. bölüm

Önce, bu işe kalkıştığınızda şuna karar vermelisiniz: Taş devri mi, net devri mi? Taş devrini seçerseniz; bıçak bile almadan gidiyorsunuz... Biz "doğa evi"nde net devrine eğileceğiz. Önce, bunun için gerekli bir takım şeyler var.

Malzemeler:

30 000 adet tomruk
20 ton kereste + 10 ton yedek kereste + 5 ton yedeğin yedeği kereste
Bir-iki kamyon dolusu çivi
Bazı tohumlar
Başlangıç için yiyecek
El aletleri
Gerekli izinler filan (Türkiye'de yaşıyoruz, izinsiz ormandan tek ot koparamazsınız)
Kazıklar
Muşamba
Plastik
Strafor
Kamp bıçağı (Tercihen çakmak taşı da içeren)
Mutfak eşyaları
Çakmak/Kibrit/Magnezyum çubuğu
Bolca su
Çanta
Tuz
Temiz bez
İlk yardım çantası
Farklı hava koşulları için kıyafetler
Misina
Tel
Paraşüt ipi
Su arıtma tableti/cihazı

Evet... Ve; evimizi yapmaya başlıyoruz. Yavaş yavaş yapıyoruz; ama yaparken tamamlanmadan önce çadırda kalıyoruz. Tabii evi nasıl yapacağımız da önemli. Çiviyle mi yapacağız, çivisiz mi yapacağız? Hatta tuğladan da yapabilirsiniz.
Ahşap ev:

Çantı konak:

Tuğla ev:

Bir de evin boyutu ne kadar olacak? Hangi odalar olacak? Ve en önemlisi: Tuvalet nasıl olacak?

Tuvalet alaturka mı, alafranga mı? Nasıl, nedir?

Ama; bunları yaparken mevsime, havaya vs. göre getirdiğimiz tohumları/fideleri/fidanları da ekiyoruz.

Ve bu arada, eğer yanımızda hayvan getirdiysek; onların da kalacağı yerleri hazırlamaya vakit kaybetmeden başlıyoruz.
Sonra bir yere çöküyor ve interneti, elektriği vs. çekecek ve kontrole gelecek ekipleri beklemeye başlıyoruz. Bu konuda da belgedir, kuraldır vs. bunlarda eksik, gedik var mı; onu iyice bir kontrol ediyoruz.

2. bölüm daha iyi olacak! Bekleyin!

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Ne anladım? & Sushico'dan Özür

İstanbul'dayım. Dün, Tuzla'da Marina açılmış; ona gittik. Ve anladım ki: Zengin olsam paramı abuk subuk şeylere harcayıp bir kaç güne bitirirdim. Çok güzel şeyler vardı. Özel koleksiyon şeyler satan bir mağaza ve bir kaç "ecnebi 1 milyoncusu". Çok güzel şeyler vardı. Mesela özel koleksiyon satranç, tavla ve okey takımları; yüzükler, çakmaklar... Çok pahalıydı. Ecnebi 1 milyoncusunda ise pek çok şey vardı. Jaguar figürü, çanı nereden bulacağımı bilsem evde kendim de yapabileceğim bir bereket çanı ve daha pek çok şey. Ama işin en trajikomik yanı, benim denizden topladıklarımın aynısı olan taşların keselerde, 5 TL'ye satılıyor olmasıydı ki bu bahsettiklerim bendekilerin en çirkin, en sıradanlarının aynısı. Ama benim taşlar arasında pek çok onlardan kat be kat güzel ve nadir olanlar var. Servetim varmış da haberim yokmuş...

Geldik, diğer ve en önemli konuya. Burada Sushico'ya dair yazdığım her şey için, bizzatihi Sushico'dan özür diliyorum. Zira bugün Suadiye'deki bir şubesine gittik ve hizmet de, yemekler de çok güzeldi. Yediğimiz şeyleri de söyleyeyim: Kızarmış pekin ördeği (yanında pirinç unundan lavaş ve iki adet -biri güzel biri pek değil- sos ile), teriyaki donburi, bento no 6 (sebzeli pilav, ekşi-tatlı soslu tavuk, çıtır Çin mantısı, garip nar ekşisi benzeri bir sos ve edamame yani yeşil soya fasulyesi) aldık. Gayet güzeldi. Teşekkürler ve özürler, Sushico...

16 Temmuz 2015 Perşembe

Yılan!

Az önce bahçede bir yılan gördüm. Kıvrılarak ilerliyordu... Gördüğüm anda öyle büyük bir heyecana kapıldım ki, kıpırdayamadım... Ama korku değildi, büyük bir saygıydı. Kıvrılırken kızıl kahve pulları güneşte parıldıyordu. Aslında çok hızlıydı ama benim için yavaş çekimdeydi. Siyah desenleri hızla kıvrılıp gölgesine karışıyordu. Seneler önce etrafında gezerken aniden gölete fırlayan yılan deneyimimden kesinlikle çok farklıydı. Heyecanımı tarif edecek kelime bulamıyorum. Yabani bir yılanla en yakın temasım bu oldu. Hala köyde bulunan eski akvaryumumu alıp;
 yılanı da kuyruğundan tutarak yakalamayı ancak o kaçıp gittikten sonra akıl edebildim. Nutkum tutuldu. Ama bu kesinlikle korku değildi. Bu, büyük bir saygıydı. Yılanlara saygı duyarım; onlarla defalarca karşılaştım... Gölete fırlarken, teraryumların arkasında ve şimdi de bu.. Ama bu kesinlikle yılan deneyimlerimin en mutluluk vericisiydi. Arada yapay cam yoktu. Ona uzanıp dokunabilirdim; ama kaskatı kesilmiştim. Hala muhteşem duygularla doluyum. Yılanlara saygı ve sevgim, özellikle saygım bu deneyimde kesinlikle çok daha arttı. Önce, bir damalı yılan olduğunu düşündüm. Ama damalı yılan Natrix cinsidir ve Natrix'ler su yılanlarıdır. Ama bir su yılanı, su kıyısı yuvasından uzaklaşıp bizim kurak bahçemize gelmez. Tabii ördekler için hazırladığım minik havuzu yuvası bellemediyse. Bu yüzden, ben de çukurbaş yılan olabileceğini düşündüm. Çukurbaşlar en sinsilerdir; tüm yapıları "zehirsizim" diye bağırır ama engerek kadar zehirlidirler. Ufak bir farkla: Zehir dişleri damaklarına yakındır. Bilemiyorum... Kesinlikle çok güzeldi. Parlıyordu. O kızıl hali... Muhteşem... Ah keşke o an kaydedileydi de size gösterebilseydim...

Kesinlikle... Ah...

Yılanlar... Yılanlar, azizim...

Doğada ilkyardım malzemelerinin temini

Doğada bu, aslında en kolay işlerden biridir. Zira her tarafımız bunları bulabilecek şekilde çevrili.


Ama; doğada ilkyardımın iki önemli ESAS kuralı vardır:
1- İnanç: Eğer onun sizi iyileştireceğine inanmazsanız, Dünya'nın en etkili ve kanıtlı ilacı bile bir işe yaramaz. Öte yandan sizi iyileştireceğine inandığınız bir şey normalde iyileştirmese bile iyileştirebilir ki tıpta bu duruma placebo etkisi denir.
2- İçgüdü: Doğada hayatta kalmak için en mühim şey, içgüdü. Teknik, bilgi vs. bunlar hikaye; esas olan içgüdü.

Önce en temelden başlayalım;
Yara bandı: Her hangi bir yeşil, geniş yaprak işinizi görecektir. Alın ve yaralı yerinize sarın. (Favorim her zaman geniş yapraklı çimendir) Yalnız bunun yerinde durması için ya sürekli bastırmanız ya da bir şeyle bağlamanız gerekiyor. Ben şehirde kağıt bant kullanıyorum ama doğada deri şeritler işinizi görecektir.

Merhem: Puf mantarı vardır. Onu patlatın. Ağzınızı ve burnunuzu derhal kapayarak kaçın! Sarı-yeşil-mavi arasında değişen (genelde sarı-yeşil olur) toz bulutunun çökmesini bekleyin. İşte o tozlar, merhemdir.

Tendürdiyot: İşte geldik listemizdeki en acı verici maddeye... Ben zorunda kalmasam böyle bir şeyi hayatta yapmam. Neyse... Önce malzemelerimiz:

Tuz
Zeytinyağı
Kül

Karıştırıyoruz...

Hodan/sığırdili/kaldırek
Ağrı kesici: Nerenizin ağrıdığına göre değişir. Mesela dişiniz ağrıyorsa deniz suyuyla çalkalayacak ya da söğüt ağacının ince dallarından kesip kabuğunu soyup (zaten hemen soyuluyor. Çok da zevkli) onu ısırıyoruz. (Ağrıyan dişle ısırmak önemli) Vücutta, dış yüzeyde bir yeriniz ağrıyorsa çimenle pansuman uyguluyoruz. Başınız ağrıyorsa, hodan denen bir ot var. (Bazı yörelerde kaldırek -örn. bizim köy- veya sığırdili diye de geçiyormuş ama bununla alakası olmayan ve adı kaldırek olan başka bitki daha var) Bunun yeşil yapraklarını alıp başımıza koyuyoruz. Hani ağrıyınca, ateşlenince vs. başımıza ıslak bez koyarız ya? Hah işte, bu hodanda tam olarak o şekilde ve o amaçla kullanılıyor. Bu arada, hodanın ateş düşürücü etkisi de var ve aynı zamanda galiba bazı türleri yenebiliyor.

Gazlı bez: Bu biraz sıkıntı işte... Yosun ya da su bitkilerinden kumaş örüp gazlı bez diye kullanıyoruz. Hangi akla hizmet, ben de bilmiyorum... Ama onun yerine isterseniz benim burada birazdan diyeceklerimi atlayıp doğrudan bir alt madde olan "Sargı bezi"ne geçebilirsiniz.
Böyle görünecek (Temsili)
Cabomba adlı bu güzide ve Dünya'nın her bir tarafında yetişen su bitkisinden yapılan örgüler de kullanabilirsiniz

Sargı bezi: Bunun için taze deri lazım. Taze, yumuşak, kurutulmamış, tuzlanmamış vs. Taze deriyi alıp kıl ve tüylerinden iyice arındırıp; sarıyoruz. (Yalnız derinin kuş derisi gibi değil, post gibi olması gerekiyor)

Doğa evi - Tanıtım

Bu "doğa evi" serisini yazıp yazmamayı çok düşündüm. Ve sonunda yazmaya karar verdim. Kafayı doğada yaşamaya takmış biriyseniz, burada bunu gerçekleştirirken olacak senaryolar... Neyse... İşte, bu kadar... Yani...

14 Temmuz 2015 Salı

İki güne ördeklerim geliyor. Hep bir ukte kalmıştı içimde ördek beslemek. İnşallah bu sefer olacak.

Bu arada, o işler tam nasıl oluyor bilmiyorum ama; mezar taşımda yer almasını istediğim şöyle bir metin var, yetkili mecralar bilgilendirilirse (Hayır lan hemen ölmüyorum, siz de amma meraklıymışsınız beni gömmeye. Takdir-i İlahi.) sevinirim. Metin:

"Sevdiklerim ve beni sevenler... Öncelikle şunu belirteyim ki, benim için üzülmeyin. Aksine, benim için mutlu olun. Sizden tek istediğim, arada kabrimi ziyaret ettiğinizde içinizden gelerek dua etmeniz. Sanki hiç var olmamışım gibi... Garip. Muhtemelen Dünya üzerinde öylece yaşayan ve sonra unutulan milyarlarca kişiden biri olacağım. İz bırakacak bir şeyler yapma hevesim, eskisi gibi değildi bunu yazdığım vakit."

Neyse... Bu kadar melankoliden sonra;

Ee nasılsınız? Hep ben mi konuşucam la? Aloo! Hoooop! Hööö! Howq! Ulan Howq bile dedirttiniz bana ya... Zaten gece (teknik olarak sabah - malum Ramazan'dayız) uyuyamadım. Uykusuz geceler yazısını hatırlamaya davet ediyorum. Neyse...

Aklıma gelmişken; şu mezar taşı yazısı Latin harflerle birlikte Osmanlı yazısıyla da yazılsa süper olur.

Neyse...

Hm...

-Ne iş yapıyorsun?

Aman, devamını hepimiz biliyoruz... Ejderha avcısı muhabbeti işte. Maksat muhabbet olsun...


Aklıma gelmişken; aklım.

Sana 3 vakte kadar 4.

Bak kuşu görüyor musun, bak şurda? Aa, ne tesadüf; ben de görmüyorum...


Ggskjakhkandlkxdsmahıdfgvzsxkölçhbgtfvmnb vcx

İşsizliğin kitabını yazabilirim ama üşeniyorum.





Beni oluşturmak için:
-Biraz işsizlik
-Biraz üşengeçlik
-Biraz duygusallık

Ve.. Ah, kolum... Arada gıcıklık, manyaklık, çifte kişilik filan da karışmış oradan...

Anlamadınız mı? Hadi ya? Neyse...




























LSKKKKSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSs

Artık otakuluğu geçip delilik sınırında dolaştığınızın 14 işareti

Kendimin de muzdarip olduğu bu konuyu gündeme getireyim dedim.

1. Anime/manga karakterlerini birbiriyle ship'lemeyi bırakır, sevdiğiniz biri (veya birileri) ile kendinizi ship'lersiniz.

Issei'den büyük haremi olan kişiler var.

NOT: Hestia (Naru) admin burayı okuyorsan ses ver.

2. Türkiye'de figür, dakimakura vs. bulamadığınızdan çıldıracak duruma gelirsiniz.

Hayır olanlar da aşırı pahalı. Ulan yastık... Yastık hadi neyse de; ulan figürü... Plastik lan, plastik...

3. 1. maddedeki olayı abartıp kendinize anime karakterlerinden sülale bile kurarsınız.

4. Anime izlemez; onu yaşarsınız.

Hangimiz evde rasengan yapmaya, sharingan açmaya çalışmadık? Hangimiz FMA'dan sonra dönüşüm çemberleri çizip durmadık? (O tek bana mı oldu ya? Tamam, çok şey yapmayalım...)

5. Siz artık bir anime karakterisinizdir

Ore wa Yoshida Haru!

6. Cosplay...
Yuno cosplay... O havayı gayet iyi vermiş.
Cosplay, fan manyaklığının zirvesidir. Ama gel gör ki; bunu yapmak için zengin olmanız gerekiyor.

7. Japon otaku odalarını gördükçe bende niye yok diye ağlarsınız.
Temsili değil
Bak bunu yazarken bile gözümden yaş geldi. Ühü ühü...

8. Gün içinde Japonca konuşmaya başlarsınız.
ティーチャー
İngilizce öğretmenine "Tiiçaağ!" diye seslendiğimi bilirim. (Teacher kelimesi Japonca'ya geçerken Ti-Cha- olur) Sensei diye seslenicektim ama zor tuttum kendimi.

9. Japon yemekleri yemeye başlarsınız.

Ramen wa suki desu! (Naruto moddo offu)

10. Anime karakterlerini geçtim, normal insanlara -san, -chan vs. eklersiniz.

Anneme hitap şekillerim: Anne, ana, anneciğim, okaa-chan, haha (Haha da Japonca anne demenin yollarından. Ama sadece kendi anneniz için kullanabilirsiniz.)

11. Bu kadar bulabildim, idare edin. Bayağı da yaklaşmışım aslında.

12 Temmuz 2015 Pazar

Bildirimler bildirimler...

Face sayfası açtım: https://www.facebook.com/gulmektenoldumlo?ref=bookmarks

Ee... Evet... Yani... Hm...

Bu kadar. Sayfası olanlar bana ulaşsın, karşılıklı sayfa reklamı yapılır.

9 Temmuz 2015 Perşembe

Bildirimler

Karınca toprağıyla yoğurt yaptım. Ama şimdilik olmadı... Ben bir gün bekler, olur, diyordum ama üç gün sürüyormuş. Tadı da berbattı zaten.

Bir de, hiçbir yerde NouCome'nin light novel'ının Türkçe'si olmadığından kafayı yiyip 0,000000000000000000001 gr. İngilizce'mle ben çeviri yapmaya karar verdim.

Baka-tsuki'deki dosyalardan, bolca Google Translate yardımı alarak (ve animesini de izledim) çevireceğim. Japonca'dan da çevirebilirdim ama orada çok telif hakkını takılıyor hem, hem de o kadar kanji bilmiyorum. Roomaji metni bulursam oradan çeviririm. Bakalım... İki gün daha bekleyeceğim yoğurdu.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Uykusuz Gecelerden Merhaba

Arada uykusuz gecelerim olur benim. Yine onlardan birinin ardındayız... İşin tuhafı, gündüz de uyuyamam. Gece boyu yatakta dönüp dururum, uyku tutmaz bir türlü... Kalkar dolaşırım, müzik dinlerim, üstüne ice tea içip iyice uykusuzluğa kendimi teslim ederim. İşin tuhafı, düşünecek, efkarlanacak pek bir şey yoktur bu gecelerde... Neden, merak ederim... Ah bir bilseniz halimi...

Bir de yeşil kalemim vardır pek muteber. O kalem olmadan yarımım. Ama "uğurlu kalemin mi" diye sorarsanız, hayır, derim. O, benden bir parçadır. Hep yanımda olan kadim dostlarımdandır... Yaptığım onca eziyete katlanmış, ara ara naz yapsa da hiç küsmemiştir...

Bir de, Konata diye bir anime karakteri buldum. Lucky star'dan. Lucky star, hayatıma WataMote'den önce girseydi Konata'yı waifu'm yapardım. Ama üzgünüm, tek bir waifu'ya yerim var. O zaman, hadi gelsin:



Bir de pastorize sütlere çok acıyorum. Az önce yokuş çıkarken hem üşüyüp hem terledim, resmen iliklerime kadar pastörize oldum. Yaşasın sütlerin özgürlüğü! Onlar ineklere, kovalara ve yoğurtlara ait! Laboratuvarlara değil!

Kusura bakmayın, uykusuzluk başıma vurdu. E, oruç da var...

Neyse...

Aklıma gelmişken; bu Tomoko-chan:


Tomoko-chaaaaaaaaaaaaaaaaaaan <3<3<3 Çok kawaiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii....


Bu nedir ya :'(    Ben waifu'ma yaptırmam öyle şeyler... Kim yaptı lan bunu? Gidip ağzını burnunu kıracağım. Bana ne, benim waifu'm o... Sen böyle benim waifu'mu fantezilerine alet edemezsin! Milyon tane hentai var, ecchi var; git onları izle... Rias'a filan bak... Tomoko-chan'ım varken başka anime karakterine bakmam ben



Bak ne kadar şeker! Ay... Yerim seni, Tomoko-chaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaannnnnnnnnnnn <3<3<3<3 Hatta <4!

Waifu'lardan bahsetmişken, yine Kirito yine bir harem mevzusu:
Tomoko-chan'ımla devam edelim:

Üst tamam ama benim waifu'm öyle etek giymez arkadaş! Giyemez! İzin vermiyorum!

Bu da Konata-chan. Üzgünüm Konata-chan, sadece tek waifu'm olabilir. Ama istiyorsan sana waifu olacak birini de bulurum.

Aa, buldum... Musume'miz olabilirsin sen de Konata-chan. Bakın uyurken ne kadar tatlı:

O değil de benim de saçım siyah, Tomoko'nun da siyah. Bu nasıl mavi oldu acep?

Yok, yok... Bu gidişle sonum şu adama dönecek:
yastikla-evlenen-adam-lee-jin-gyu-01

Ha, Japonya'dan dakimakura alır mıyım? Cevap: Kesinlikle!

Neyse... Hadi bai!

Yapmayı En Çok İstediğim Şeyler

Aslında pek çok şey yapmak istiyorum.

1. Osmanlı Usulü Yay Yapmak

Ortası akçaağaçtan, iki yanında geyik kemiği. Yapıştırıcısı da kaynatılmış mersin balığı hava kesesi.

2. Yürüyerek Asya (Hiç Olmazsa Türkiye) Turu Yapmak

Bunun hazırlıklarına başladım bile. Hadi inşallah.

3. Japonya'ya Gitmek ve Ramen Yemek

Yürüyerek Asya turum Japonya'yı da kapsıyor. Ama buna ayrı paragraf açmayı uygun gördüm. Ayrıca ramenden başka age tofu, hanami dango ve bir kaç şey daha yemek istiyorum. Neyse...

4. Böcek ve Yılanın Tadına Bakmak

Bir de kirpi.

5. Çiftlikte Yaşamak

Bu konudaki isteğim tam olarak; Çiftlik içinde, çadırda yaşamak. Bir de çantı tekniğiyle bir bina yapacağım ama ev olmayacak, tuvalet ve banyo olacak.

6. Eski Dönemlerde Yaşamak

Yok yok... Tamam teknoloji iyi, güzel de; eski dönemlerinde havası bir başka be...

7. Damascus çeliğinden bıçak yapmak

Karbon çeliğinden yaptım, şimdi aynı işlemi 987 kez daha (Çünkü bu işlemi 12-13 kez zaten yaptım) yapmak kaldı. Bir ara yaparız.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Günlük Hayat Animelerinin Genel Özellikleri

Bu animeler hemen hemen her sezon çıkar. Liseli kız ya da erkeklerin (daha çok kızların) günlük hayatını anlatır.

1. Çizimler ofsayttır

Lucky star animesinden Izumi Konata. Waifu'm yapardım ama Tomoko-chan'ıma ihanet edemem. Kendisi aslında Tomoko'yla hem görünüş hem de karakter ve davranış olarak çok benziyor.

Bu tip animelerde sanatsal ya da gösterim öğeleri yerine güldürü ve absürtlük ön plana çıktığı için çizimler özellikle diğer animelerden farklı olur. Genellikle karakterler chibi mi yoksa normal mi olacağına karar verememiş gibi görünür. Genellikle kısa ve şekilsizdirler.

2. Saçmalamanın Dayanılamaz Hafifliği

Nichijou animesinden Mio karakteri. Bu gördüğünüz resimde, Yuuko'nun saçmalıklarına artık daha fazla dayanamıyor.

Bu tür animelerde ne kadar saçmalanırsa, o kadar sevilir. Zaten bunların geneli absürt komedidir.

3. Genellikle karakterler liselidir

Danshi Koukousei no Nichijou animesinden karakterler. Bildiğimiz nichijou'nun erkek versiyonu.

Genelde böyledir ama yine genellikle ilkokullu gibi görünürler.

4. Hayvanlar bir acayiptir

Sakamoto

Hayvanlar bazen parodi olarak kullanılır. Mesela Nichijou'daki Sakamoto karakteri konuşan kedilere parodidir. (Diğerlerinin aksine kendisi aslen ya da yarı-insan değildir, Hakase(Jap. Profesör)nin ürettiği bir atkıyla konuşur ve yine diğerlerinin aksine erkektir)

5. Romantik öge koymuş gibi yapıp dalga geçerler

Şu öndeki pembe kafalı Nonohara Yuzuko. Sağ taraftaki ise Ichii Yui. Soldaki ise Hinata Yukari. Bu elini kalp yapanlar Yukari'yle öpüşmeye filan çalışıyor. Kutsal: Yuyushiki. (Allah rızası için şunun 2'den sonraki bölümlerini izleyebileceğim bir link verin).

Mesela bir insan Yuyushiki'yi ilk bölümlerden rahatlıkla bir Shoujo Ai Harem veya Yuri Harem ile karıştırabilir.

5 Temmuz 2015 Pazar

Blog nereye doğru kayıyor?

Vallahi ben de bilmiyorum. Bindik bi alamete, gidiyoz kıyamete baham.
Neyse... Şimdi, sadede gelirsek; eğer siz yorum yaparsanız blog iyi bir yere kayacak. Ama siz yorum yapmadıkça ben de sıkılıyorum, saçma sapan işler yapıyorum. Neyse... Ulan 3 tane yazım var yayınlanmayı bekleyen; ama tamamlayamadığımdan (Lan blogger bu kelimeyi tanımlamıyor musun?) paylaşamıyorum. Zaten köyde internet de yok, bir şey izleyemiyorum. Saçma sapan.... Havalar da düzelmedi zaten. Hem düzelse bile oruçlu oruçlu bir şey yapılmıyor ki... Of of...

Ulan... Şimdi işin yoksa bc.vc'leri normal linklerle değiştir. Yahu Allah rızası için yorum yapın, beğeni atın, bir şey yapın. Hayır hiç okuyan yoksa öyle olduğunu söyleyin bari de  burada boşu boşuna kendimi paralamayayım yazı yetiştiremeyeceğim diye... (Son dönemde zaten bu yıpranmadan yazılar gecikti. Eski yazılara bakarsanız günde bir yazı yazıyordum. Sonra haftada bir, şimdi boşladım iyice... Hepsi sizin suçunuz! Hıh.)


YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUUUUMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM İSTİYORUM ULEYNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN

3 Temmuz 2015 Cuma

Japon ve Korelilerin kökenleri hakkında teorim

Şimdi, bakarsanız Kore ve Japon kültürünün Çin kültüründen çok farklı olduğunuzu görürsünüz. Hiç etkilenmemiş, demiyorum; zaten benim teorime göre de, tarihi kayıtlara göre de etkilenmemiş olması imkansız.

Şimdi, Oğuz Kağan destanında bahsi geçen 24 Türk boyu var. İyi de, Divan-ı Lügati't-Türk'te sadece 22 boy gösterilmiş? Bir de Japon adaları ama o konuda bir bilgi yazmamış Kaşgarlı Mahmut.

Şimdi, benim teorime göre bu arta kalan 2 Türk boyundan biri Koreli, biri de Japonlar. Şimdi, bu düşüncemin temeli ne?

Önce; Korelilerin Çinli olması imkansız. Kültürleri, gelenekleri, yaşam tarzları ve dilleri çok farklı.

Japonlar zaten kendileri de Orta Asya'dan göçüp Japon adalarına geldiklerini kabul ediyor.

Peki; teorim bu kadar mı? Hayır. Size kanıt sunacağım.

Kore kültüründe; namus önemlidir. Ama Çin kültüründe pek böyle bir şey yok. (Şimdi zaten ayırt edemiyorlar diye cahil esprisi yapmak istemiyorum) Neyse...

Aslında, Kore, Japon ve Türk kültürü, gelenekleri ve hatta eski dinleri çok benzer. [Türklerin eski dini Tengricilik, ŞAMANİZM DEĞİL! Tengricilik; özünde biraz İslam'a, biraz Paganizm'e, biraz Şamanizm'e, biraz Mani dinine benzer. Japonların eski dini ise Şintoizm. Şintoizm de biraz Budizm'e, biraz Tengricilik'e, biraz da Ateizm'e benzer. Aslında Şintoizm ile Tengricilik arasındaki az farktan biri; Tengricilik'te "diğer tanrımsıların" atası tek bir Tanrı'dır. (Yer-Gök-Teñri) Şintoizm'de ise diğer Kami yani Tanrımsıların (Kami'yi açıklamak için Tanrı pek uygun bir kelime değil. Daha çok sorumlu ruhlar ya da Tengricilikteki Kam'lara benziyor. Kam kelimesi Kami ile de benziyor gördüğünüz gibi. Kam'lar ise Tengricilik'teki yani GökTanrı dinindeki din görevlileri. İslam'daki imamlara pek benzemiyorlar aslında. Daha çok Şananizm'deki Şamanlara, Paganizm'deki cadılara ve cinci hocalara benziyorlar.) atası iki Kami'dir. Korelilerin eski dini ise daha çok soylarına dair bilgiler içeren bir mitoloji. Üç-krallık dönemine filan hiç girmeyelim]

Neyse...

Kısaca böyle.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Bi' şeyler

Değişik planlarım var. Neyse... Saçmalamaya geldim, özlemişsinizdir. Bu arada bc.vc linkleri geçici bir durumdu, en kısa zamanda normal linklerle değiştirilecek. Neyse...

 Bu yukarıdaki Shokora. NouCome Chocolat diye aratırsanız bulursunuz neden o ismi koyduğumu. Arkasındaki girdabımsı şey de aslında bir tavuk: Kaneki.
 Bu Yukino.
 Bu da Izaya.
 Bıçak...
Okçu yüzüğü

Neyse... İşte, acayip... Böyle...

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Tam teşekküllü survival sopası yapımı

Böyle bir sopaya ihtiyacımız var. Neden? Her zaman, her yerde yanımızda taşıyoruz ki; gerçek survival durumlarında yardımımıza koşsun.

İlk önce, yaklaşık bizim uzunluğumuzda ve biraz kalın bir dala ihtiyacımız var. Ligustrum yani kurtbağrı ağaçlarından iyi olsa da, genellikle uzun ve kalın dal bulmak zordur. Ama bununla birlikte akçaağaç, kiraz gibi ağaçlar olmaz.

Peki, bu survival sopası neler içerecek? Bir mızrak, bir bohça, bir olta ve bir kazıcı alet (çapa, kazma vs.)

Bu arada ben de bu sopadan bir adet yapmaktayım. Aslında, biraz rastgele aklıma geldi. Ok yapacaktım ama dal fazla kalındı; ben de mızrak yapayım dedim. Sonra da bu fikir aklıma geldi. Başka şey aklınıza gelirse siz de söylemekten çekinmeyin.

Diğer kısımları nasıl yapacağımı zaten anında karar verdim. (Nedense "anında" deyince aklıma yıldırım geldi) Ama mızrak ve kazıcı beni düşündürüyordu. Mızrağı çok şükür nasıl yapacağımı buldum.

Mızrağın ucunu nasıl yapacağız peki? (Mızrağın sopası zaten survival sopasının kendisi olacak) Bir kaç şekilde yapabiliriz... İlk olarak, işin kolayına kaçıp satın alabiliriz. Ama kendimiz de yapabiliriz. Önce, yontarak ucunu sivriltebiliriz. Daha sert olması için reçine-kömür tozu karışımıyla kaplayabilirsiniz. Ya da metali eriyerek yapabilirsiniz. Veya çakmak taşını yontarak yapabilirsiniz. Topraktan (Daha doğrusu çamurdan) da yapabilirsiniz. Ya da benim yapacağım yöntemi kullanabilirsiniz:
Önce, bir çiviyi bir kısmına kadar çakın. Ardından demir testeresi ya da başka bir şeyle çivinin arkasındaki yuvarlak kısmı çıkarın. Sonra çiviyi ters çevirip deliğe takın. Sonra çamurla üçgensi bir kısımla kaplayın. Yok, çamurla mamurla uğraşamam diyorsanız ucunu sivriltip çivi işlemini yapın. (Şimdi düşündüm de, ben de öyle yapacağım) Ya da aborjin usulü yapabilirsiniz.

Olta için; misinayı sopaya bağlayın. Sonra sarın ve ucuna da olta iğnesi takın. (Doğadayken ipucu: Misina yerine herhangi bir şeyden ip, olta iğnesinin yapımı da var internette)

Bohça için: Bir poşet ya da sofra bezini ya da sepet gibi bir şeyi oltanın arkasındaki tarafa takın. (En uca mızrak, bir arkasına olta, onun arkasına da bohça). Diğer tarafa da kazıcı. Açıkçası, bunu nasıl yapacağımı hala düşünüyorum.

Peki, bohçada hiç bir şey olmayacak mı? Bohçada bıçağımızı tutuyoruz ki, bıçaksız kalmayalım. Bir de çakmak takacağız.