Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

30 Nisan 2020 Perşembe

Öyle Böyle İşler İşte

Şu Sahte Kahramanlar (bu arada tam adı bu değil, devamı var ama birileri çalmasın diye yazmıyorum. Sanki her gün beş yüz kişi okuyor blogu, nasıl kaygıysa), yazıp durduğum roman; ondan hiçbir beklentim yok. Yayınlanmazsa da üzülmeyeceğim, yazma amacım kendimi tatmin etmek zaten, dünyanın sıkıcılığına karşı çıkmak. Onu bitirmeye böyle takıntılı olmamın sebebi daha önce hiçbir romanı bitirememiş olmam, romanı bırak, kısa hikayeyi bile bitiremedim -ki bana roman yazmak, kısa hikaye yazmaktan kolay geliyor zaten bir sürü farklı sebepten.- Aslında bitmiş bir roman var elimde ama o sonu direkt oldu bittiye getirdim, saçma sapan bir sondu. Sahte Kahramanlar olayı biraz da sonu çoktan yazmış olmamla (hatta yazmaya başlarken sonun zaten ilk düşündüğüm şeylerden biri olmasıyla) ilgili, hikayenin sonu ve belli başlı önemli sonları [birkaç farklı olay-hikaye çizgisi var da; ana düşman -villain'i kötü (adam) yerine düşman diye çevirebileceğimizi fark ettim; daha önce de dedim günümüzde kötü adamların vasfı genellikle kötü olmak değil, düşmanın da illa kötü olmasına gerek yok; gerçi villain'in kelime anlamı tam olarak "cani, kötü adam, hain" vs. ki bu da kelimenin ortaya çıkıp ilk kullanılmaya başladığı zamanlar için gayet normal, o zamanlar gerçekten kötü adamların tek vasfı kötü olmaktı ve çoğunun kötü olmak haricinde herhangi bir özelliği bile yoktu, kökenine de baktım üşenmeyip kelimenin kökeni olan "villein" (pek değişmemiş gibi duruyor ama Villa'lardan, Villanus'lardan, Vilain'lerden geçmiş "Villein" haline gelene dek zaten) düşük şövalyelik statüsü, nezaket yoksunluğu gibi şeyler ifade ediyormuş- haricinde de büyük düşmanlar ve karakterlerin etkileşimleri ve kendi arasındaki ilişkileriyle ilgili olay örgüleri var] zaten belli; sadece arada boşluklar var, onları bir doldurabilsem nihayet bir şeyi nihayete erdirmiş olacağım. Elimi attığım bir şeyin sonuna gelmek, tamamlanmış bir şey yapmak istiyorum. Bu artık hikayeyle ya da diğer şeylerle ilgili olmaktan çıktı, bizzat benim kendimle ilgili artık; kendimle hesaplaşıyorum onu bitirmeye çalışırken.

Ben-To diye bir animeye başladım. Saçma sapan bir şey, hiç de komik değil ama kendini izletiyor ve güldürüyor, enteresan bir şey. Tam benlik.

Az önce bir sebepten iç çektim de nerede Japon yapımı bir şey izleseniz illa duyacağınız bir cümle aklıma geldi (bu cümleyi koymayan senariste seppuku falan yaptırıyorlar herhalde): "İç çekersen mutluluk seni terk eder." Atasözü falan herhalde. Yalnız, ben şunu sormak istiyorum sayın konniçiwalara (bana da bunu dedirttiniz ya, iflah olmazsınız siz): Mutlu olsam, dertsiz olsam neden iç çekeyim ulan zaten? Hobi olarak iç çekenler var aranızda da onlara istinaden mi söylediniz bunu?

Aklıma bahsedecek çok bir şey gelmiyor, Sahte Kahramanlar-Anime ekseninde dönüp duruyorum, biraz rahatsız edici. Aslında aklımda bir konu var, gayet şikayetlenebileceğim bir konu ama blogda bilinçli olarak yazmadığım şeylerden biriyle ilgili. İpucu: Yalnız ölme takıntımın temel nedeni (ve muhtemel sonucu) ile ilgili.

Ramazan'ınınız (bu da ne oldu böyle ya, hiç ek koymasa mıydım acep? Ramazan deyip geçseydim keşke) mübarek olsun. İlk gün bir pide aldık, kareydi. Valla bak, bayağı bir şaşırdık. Ben ekstra şaşırdım, neden? Çünkü teknik olarak pideyi yuvarlak yapmanın kare yapmaktan daha kolay olması lazım da ondan!
Ramazan pidesi yapımı evde | Ramazan pidesi nasıl yapılır, hamuru ...
Seppuku hakkında konuşmak istiyorum: Bizde (ve dünyada) yanlış olarak "harakiri" diye bilinen olay. Seppuku törendir, harakiri ise o tören içindeki belli bir eylemdir ki "harakiri" değil "hara wo kiri"dir zaten ve "karnı yarmak" anlamına gelir. (Hara: Karın, Wo: -ı/-i, Kiri: Yarmak, kesmek, biçmek, deşmek) Seppuku yapacak kişi karnını tantou denen kısa katanayla deşer, başında bekleyen başka biri de normal boyda bir katanayla kafasını keser. Budur yani olay, daha banyo falan başka ritüelleri de var. Sırf karnını deşerek insan ölmez mi peki? Ölür; ama iki saatte ölür (süre tutmuyorum, uzun süreceği anlamında bu "iki saat" yoksa daha kısa da olabilir, doktorlara sormak lazım), o da karnını deştiği için değil kan kaybettiği için. Başında bekleyen uzun katanalı* da zaten sapıklıktan, psikopatlıktan, fanteziden değil merhamet için oradadır, fazla acı çekmeden çabucak ölsün diye.

*Aslında bunun belli bir boyuna zaten katana deniyor, uzun katana başka bir şey, "tachi" onun adı; katana ideal, normal boyda olana deniyor, uzunluğa kısalığa göre farklı farklı adları var; ha katana geniş olarak bütün kılıçlar için de kullanılabiliyor ama özel olarak Japon kılıcı olmayan bir şeyden bahsedeceksen "ken" özel olarak Japon kılıcı olan bir şeyden bahsedeceksen "katana" diyorsun. Orada da şöyle bir sorun karşına çıkıyor: Ken de aslında jian'a benzeyen düz bir Japon kılıcının özel adı zaten, yani herhangi bir kılıca "katana" demekle "ken" demek arasında teknik olarak herhangi bir fark yok. Gerçi aynısı İngilizce ve Türkçe arasında da geçerli: Biz "Kılıç" derken bütün kılıçları kastediyoruz ama Avrupalılar için "Kılıç" (ya da onların yazdığı şekilde "kilij") özel olarak yalmanlı, eğri Türk kılıcının adı, diğerleri ya "sword" ya da "sabre".
Large Ken Sword Gendaito Samurai Katana - Japan - 20th - Catawiki
Ken
On beş dakika sonra bir şey yapmam istendi de aklıma geldi: On beş dakika bize kısa gibi geliyor ama çeyrek saat aslında, o kadar da kısa değil yani.

İnternete "Canayakın nasıl yazılır?" diyorum, "Cana yakın sevimli demektir." diyor. Lan ne alakası var, sevimli görünüşle ilgili bir şeydir, cana yakın karakterle ilgili bir şeydir. Hadi cana yakın ayrı yazılıyor onu anladık ama arkadaş "hoşça kal" nasıl ayrı yazılır ya? Tek bir kelime bu: Hoşçakal. Günaydın yerine de "gün aydın" yazalım o zaman, aynı şey.

Ağzında tereyağlı ekmekle işe/okula koşan anime karakterleri kurgu değil gerçekmiş ya la. Aha anime:
Anime&Real Life - Running with a Slice of Toast In Their MouthYou eat bread while running late to school. | Anime characters ...Blog Updates from Japan! | Itadakimasu Anime!
Aha gerçek insan (Japon değil Kuzey Koreli ama olsun):
Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, ayakta duran insanlar ve takım elbise

Tabii ki doğal olarak bu manga-tarzı çizime de dönüştürüldü:
Fotoğraf açıklaması yok.

Bir arada görelim iki görseli:
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar ve yazı

Hatta bu kadın ve Rusya büyükelçisi mi danışman mı nedir bilemiyorum, birbirlerine kılıçla daldıkları bir görsel de var ama arayıp bulamam şimdi. Aha yine karşıma çıktı anime gruplarında, Rus olan milletvekiliymiş, Nathalia Poklonskaya'ymış adı (Bu nasıl soyad lan? Okuması zor mu kolay mı belli değil). Aha o görsel:
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi
Rus milletvekili neden katana kullanıyor bilmiyorum, bir shasqua çizseydiniz ya? Gerçi şimdi kontrol ettim de gerçekten Shasqua imiş o, katanavari bir kılıç değilmiş; kabza topuzu yere doğru değil göğe doğru olduğundan karıştırmışım.

Daha yazıresim (ne demek olduğunu bilmiyorsanız geriye doğru gidin yazılardan, iki ya da üç yazı önce var) bol bunlarla, Rus milletvekili buna "İnternette ilk seferin mi?" diye soruyor, ondan sonra Kim Jong-un ve Kim Yo-Jong'u Oreimo kapağı şeklinde çizmişler, adını da "Kız kardeşim diktatör olamaz" şeklinde yazmışlar (Oreimo'nun tam adının çevirisi "Kız kardeşim bu kadar sevimli olamaz" zaten İngilizce yazıresim ve adın İngilizcesinden bozmuşlar, böyle Türkçe yazınca o kadar anlaşılmadı) aghdgahd bence komik. Aha Oreimo parodisi görseli çıktı karşıma:
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, şunu diyen bir yazı 'MY SISTER BE A LITTLE CAN'T DICTATOR! LLUSTRATED'

Öbür "internette ilk seferin mi" şeyini de buldum, dahasını bulsam da koymam, daha çok yazıresim yapılır buna:
Görüntünün olası içeriği: muhtemelen şunu diyen bir yazı "First time on the internet?"

Saçma sapan köhne bir apartman dairesinde yapayalnız öleceğim ve öldükten on yıl sonra ne adımı ne yaptığım herhangi bir şeyi hatırlayan kimse kalmayacak. Bu en korktuğum, belki de tek korktuğum ölüm şekli ve muhtemelen ölümüm aynen de böyle olacak. Sahte Kahramanlar'ı biraz da o yüzden bitirmek istiyorum, yayınlanmasa bile tamamlanmış bir eser bırakayım ardımda diye.

Bu arada bayağı ilerleme kaydettim Sahte Kahramanlar'da, kafamda iki kısma ayırmıştım hikâyeyi (iki kitap gibi düşünebiliriz), ilk kısmı tamamen bitti, ikinci kısmını yazmak daha kolay geçiyor.

Suyılanı hakkında konuşmak istiyorum: Suda gördüğünüz her yılan su yılanı değildir, birkaç istisna dışında bütün yılanlar yüzebilir zaten, buna çöllerde yaşayanlar da dahil. Su yılanının diğer yılanlardan farkı suya dalabilmesidir, diğerleri bunu yapamaz, başları suyun üstünde yüzerler.

22 Nisan 2020 Çarşamba

Saçmalamaca Maçmalamaca Falan İşte, Aman Beee

Bir tarantulam olsa adını kader koyardım. Sebep? "Kader ağlarını ördü." esprisi yapmak için, başka sebebi yok. sajkdahskjd
Keeping and Caring for Pet Mexican Red-Knee Tarantulas
Oregairu'yu o kadar izledim ama Isshiki Iroha'nın nasıl bir kişiliği olduğuna dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Adını da hatırlamıyordum zaten, Wiki'den baktım. Komachi olsun, Hikigaya'nın sınıf öğretmeni olsun nasıl karakterler olduğunu gayet net hatırlıyorum ama bu kızı niye hatırlayamıyorum ben? Atladım mı acaba o karakterin sahnelerini ne yaptım? Hayır, bayağı sevilen bir karakter olmasa demek ki figürandan hallice önemsiz bir karaktermiş diyeceğim ama...

Sahte Kahramanlar'ı hızlıca yazıyorum, hikaye nihayet ilerliyor. Bu gidişle bitirebilirim gibi duruyor. Bitireyim de gerisi önemli değil, yayınlatmasam da olur. En az bir okuyucum zaten var bilgisayarda dursa bile, olmadı çıktı alırım. O okuyucu da kardeşim bu arada. Bir de isimlerde devamlı gönderme yapıyorum. Büyücünün Kızı İllya olsun, Leydi Rowena Winchester olsun (burada gönderme yapacağım diye biraz abarttığımı kabul ediyorum), Numenor adlı bir kasaba olsun, Snape hanedanından Lord Severus olsun, Jonnow kabilesinden Branstark olsun... Bütün bunlar isim bulamadığım için değil, istesem bir sürü isim bulurum. Nasıl bir dilde konuştukları belli olmayan fantastik evren sonuçta, rastgele gülüş yazıp sesli-sessiz harf ayarını düzenlesem isim olur ki benim bulduğum isimler gayet kolay telaffuzlu ve akılda kalıcı isimler. Sadece şu sıralar içimde inanılmaz bir gönderme yapma isteği var. Gerçi "nasıl bir dilde konuştukları belli olmayan" tam olarak doğru değil; kitap içindeki dillerde örnek cümleler, alfabeler ve bazı kelimeler belli şu an; ama içlerinden herhangi birine gerçek bir dil denemeyecek kadar az miktardalar şu an, sözlük falan oluşturmadım; belli olan kelimeler belli olması gerektiği için belliler ama en azından kitaptaki dillerin bizim dünyamızdaki hangi dillere benzediği az çok belli.

Evde uzaktan eğitim falan derken iyice hıyar gibi oldum, kendi bulduğum şu tarifleri deneme fırsatım var ama üşengeçlikten yürümeyi unuttum neredeyse. Bir yerlere tutuna tutuna gidiyorum evde. Hayır normal zamanda da zorunlu olmadıkça evden çıkmıyorum, böyle bir hale gelmem saçma yani; normal hayat tarzım lan bu benim? Şimdiye kadar böyle olmadı da şimdi niye böyle oluyor? Hep o uzaktan eğitim miki yüzünden.

Bazı silahların Türkçe adı olmaması çok sinirimi bozuyor. Bunlar için İngilizce adından doğrudan çeviri yapmamız gerekiyor ama o zaman bile Türkçe kaynaklarda hiçbir şey çıkmıyor. "Polearm" (ya da "pole weapon") denen bir kavram var mesela, "kutuplu silah" diye çevrilebilir. Nedir bu "polearm?" Falx'tır (orak benzeri bir kılıç), contus'tur (aşırı uzun bir Roma mızrağı), gee'dir (hançerli balta denebilir, dagger-axe diye de geçer zaten İngilizce kaynaklarda), uzun baltadır, Fauchard'dır (bıçaklı bir mızrak), Guisarme'dir (kancalı bir mızrak), palalı mızraktır (Scimitar spear diye geçer), Voulge'dur (tırpanla teber karışımı bir silah), naginata'dır (katana uçlu bir mızrak diye tanımlayabiliriz), guandao'dur (palalı mızrağın bir türü denebilir, bıçağı daha büyük ve neredeyse balta gibidir), Corseque'dur (üç dişli bir mızrak ama trident gibi değil, çok farklı), teberdir, kutuplu baltadır (poleaxe diye geçer).

Corseque:
A Corseque - a type of spear head with three blades - the centered ...
Trident:
Trident Royalty Free Vector Image - VectorStock
Ondan sonra teber bizim kültür ve tarihimiz için sadece balta ama farklı teber türleri var. "Kancalı teber" diye bir şey var mesela, böyle girince hiçbir şey çıkmıyor; "hook halberd" diye birebir çevirisini girince çıkıyor. Hadi kancalı teber bizim tarih ve kültürümüzde asla olmadı, zaten tarih boyunca toplam on kişi falan kullanmıştır o silahı ama Çin kaynaklarında Hun ve Göktürk silahları listesinde bulunan palalı mızrağın nasıl "palalı mızrak" diye İngilizce adının çevirisi dışında bir adı olmaz? Pala İtalyanca, mızrak Arapça; bunun Öztürkçe bir adı olması lazım. En azından Çin silahı olan guandao'nun adının çevirisi ya da benzetmesi olması lazım. Ne bileyim "kando", "ay bıçağı" (Guandao'nun aşağı yukarı çevirisi), "ay kılıcı", "gök bıçağı" (Guan'ı gök yapıp dao'nun çevirisini yaptım, dili biraz zorladım ama neyse. Dao gerçi kılıç demek değil, Türk kılıçlarından esinlenilen eğri bir Çin kılıcının adı ama İngilizceye çevirirsen "kilij" ya da "saber" diye, Türkçeye çevirirsen direkt "kılıç" diye -en fazla "eğri kılıç" diye- çevirebilirsin.) falan gibi bir adı olması lazım? Acaba buna da teber mi deniyordu? Teberli kargı, teberli süngü (süngü kelimesi aslında mızrak demek, ateşli silahların icadından sonra anlamı değişmiş), balta-süngü (teber her ne kadar savaş baltasından biraz farklı olsa da Türkçedeki "teber" kelimesi Farsça "tabar"dan geliyor, o da dümdüz "balta" demek) falan belki? Hayır bir de "spear" değil ki bu, "spear" dediğini atarsın, bu kesmek için; İngilizcesinin "scimitar lance" olması lazım normalde ama öyle girince bir halt çıkmıyor. Türkçede mızrak-kargı ayrımı çok önemli değil, tam tersi mümkün olmasa da kargıya da mızrak denebiliyor ama İngilizcede öyle değil ki, spear'a spear, lance'e lance demen lazım, öbür türlü ne dediğini anlamıyorlar? "It's not spear, it's a lance" diye sahne var lan, o zaman bu şeyin adı neden "Scimitar lance" değil de "Scimitar spear" o zaman?

Kancalı teber:
Halberd
Farklı türlerde birkaç kancalı teber daha:
What are the main differences between a Bill and a Halberd? - Quora
Son zamanlarda gece bir türlü uyuyamıyorum, gün boyu da uykulu geziyorum halbuki. Gün boyu uykusuzluktan ölüyorken gece niye uyuyamıyorum ulan ben? Sabah dokuzda da uyansam aynı terane, öğleden sonra dörtte de uyansam aynı terane. Aslında bu alışık olduğum bir durum: lise boyunca da aynıydı. Sadece o zamanlar gün içinde uykulu da olsam enerjim oluyordu. Şimdi kaşık kaldırmaya mecalim yok.

Facebook'taki anime grupları sağ olsun arkadaş listem iyice Nuh'un gemisi gibi oldu, hem her çeşit manyak var hem de gerçekten ("gerçek hayatta" demiyorum, "gerçekten" diyorum; yoksa gerçek hayatta hiç karşılaşmadığım ama o gruplar falan nedeniyle gerçekten tanıdığım kişiler de var) tanıdığım kişi sayısı on falan herhalde. Bakalım bu devran daha ne kadar gidecek?

Kurgusal karakterler gerçek insanlardan daha az tuvalete gider, bunu fark etmiş miydiniz? Bunun gayet iyi bir sebebi var aslında: Eğer hikayenin bir kısmı tuvalette ya da tuvaletin çevresinde geçmeyecekse veya o kısım hikayeye bir şekilde bağlanmayacaksa (mesela komedilerde bunun üstünden espri döndürülebilir ya da "kaçış" temalı filmlerde "nerede kaldı lan bu?" muhabbeti yapılabilir) öyle bir şeyi göstermek ya da yazmak son derece gereksizdir de ondan, resmen sahne israfıdır.

Douglas Adams en saygı duyduğum yazarlardan biri, sebebi ne peki? Çünkü adam komedi kitabı yazabiliyor. Dram, trajedi, korku, macera... Bunları yazılı olarak anlatmak nispeten kolaydır, çok fazla seçenek ve ilham kaynağı vardır; ama komediyi diyalog halinde değil de hikaye halinde anlatmak, üstüne bunu birbirine bağlı bir kitap haline getirmek oldukça zordur. Diyalog-olay-betimleme dengesini tutturmak da zordur. Douglas Adams bir de komediyi alıp bilimkurguyla da birleştirebiliyor ki bilimkurguda yazısal olarak korku ve macera için gereğinden fazla seçeneğin vardır. Senaryo ayrı bir konu, onu bilen söylesin, ben senaryodan anlamam.

Bu yazının başlığını "Saçmalamaca maçmalacama falan işte" mi koysam yoksa "Mikicem ama artık başlığını da şeyini de" mi koysam acayip kararsızım.

Şu TDK'nin caps, stalker gibi kelimelere bulduğu karşılıkları eleştirirken söyleyip söylemediğimi hatırlamadığım iki şey söyleyeceğim: Birincisi, "Caps" diye bir kavram kalmadı neredeyse, herkes "meme" (mim ulan mim, İngilizce, gaza gelmeyin hemen; sırf bunu yazdığım için gaza geleceklere de ayrıca kafam girsin. Öhöm, tamam, sakinim) lafını kullanıyor artık, ona karşılık bulun siz. İkincisi: Stalker değil ama "stalk" kelimesinin kendisi Türkçeleşmiş artık, "stalklamak" diye kullanımı olan ve bu kullanımla kimsenin dalga geçmediği bir kelimeye yabancı diyemezsiniz. "Merhaba" da "hatır" da "kıyafet" de "banka" da "küvet" de "kahraman" da Türkçe değil o zaman.

12 Nisan 2020 Pazar

Ne Başlıkmış Be Arkadaş, Bir Salın Beni

Hani bazen canlı yayınları Youtube'a atıyorlar ya? İşte onları bölüp atmaları lazım aslında. Bir buçuk saatlik Youtube videosu mu olur arkadaş, insani sürelerde (mesela yarım saat yarım saat) bölüp atsanıza şunları? Tamam, size iş çıkacak belki ama bir buçuk saatlik Youtube videosunu geri planda başka bir şeyle uğraşmadan ya da atlamadan izleyecek bir insan evladı olduğuna inanmıyorum. Canlı yayın o sırada, hâlâ canlıyken bir şekilde izleniyor ama daha sonra insanın gözünü korkutuyor.

Bazı yiyecekleri hiç pişirmemek gerekiyor. Kek mesela, bırakın hamur halinde kalsın, öyle tüketelim.

Yesterday wo Utatte diye bir anime çıkmış, taglarda "Slice-of-Life" ve dram var. Dümdüz dram olduğunu pek sanmıyorum, muhtemelen az da olsa komedi de vardır içinde. Neden böyle düşünüyorum peki? Şu sebepten: SOL animelerinin hamuru zaten komedidir, örneğin dram animesi sevenlerin ilk onlarında, hadi bilemedin ilk yirmilerinde mutlaka bulunan Clannad (ki kendisi en efsane SOL'lardan da biridir aynı zamanda) bolca komedi içeriyordu. İlk bölümü izledim, Zettai Shounen gibi yavaş bir anime olacak herhalde. Hüzünlü ama huzursuz etmeyen, dramı basıp ağzımızı yüzümüzü dağıtmadıkları bir anime. Yavaş yavaş, hafiften ilerleyecek gibi duruyor.

Anime demişken, Akatsuki Fansub'un telif yemesin diye videolara koyduğu isimler efsane ya, aaklkdjasfkl. Azur Lane'in bir bölümüne "Boş Yapan Loliler ve Ablaları" yazmışlar hadjasdhads. Bu arada gerçekten o adı hak eden bir bölümdü.

Bunu da söyleyip anime konusunu bitireceğim: Son zamanlarda kavram karmaşası yaşayan çok izleyici var. Loliye lolicon demek gibi mesela. Lolicon, lolinin uzunu değildir, loli-düşkünü demektir. Loli çok kısa geliyor, illa uzatmak istiyorsanız "Lolita" deyin; aynı şey değil ama en azından kökeni o. Wa'yı ha diye yazanlar var ama onlara kızamıyorum zira onun hesabını Wa yazmak için Ha kullanılan Japoncadan sormak gerekiyor. Bir de isekai'ın ne olduğu konusunda kafa karışıklığı var. İsekai, bizim evrenimizden başka bir evrene giden karakter(ler) içerir, Danmachi isekai değildir. Orada bizim dünyamızdan bir karakter yok, hepsi o evrende doğup büyümüş, o evrene ait karakterler. Bleach bile isekai demeye Danmachi'den daha uygun "Soul Society" ve "Hueco Mundo" nedeniyle. Hataraku Mao-sama isekai'dır bak, başka bir evrenden bizim evrenimize gelen karakterler var (reverse isekai). Danmachi'ye isekai diyorsak Naruto'ya da One Piece'e de isekai diyelim, bizim evrenimizde geçmeyen bütün serileri isekai olarak sınıflayalım. Olmaz öyle.

Evren Çemberinin Ateşi'ni tamamlamama az kaldı, bitireyim toplu olarak yayınlayacağım. Kara Kanatlı Gezgin'den daha iyi oldu, valkür irfanına da biraz daha girdim. Yine Kızıl Evren hakkında bir şey yok gerçi.

Bannerlord almak istiyorum ama bug'lı ve yarım yamalak bir oyuna o kadar para vermek de istemiyorum. Bakalım ne yapacağım?

Farklı tarzlarda konuşan halkların olduğu (bazıları daha eski, bazıları daha "tikky" tarzı falan) bir hikaye anlatmak istiyorum aslında. Bir yol hikayesinin iyi olacağına karar verdim. Aslında elimde bunun için gayet uygun, sadece birkaç temel noktası belirlenmiş bir taslak var ama Sahte Kahramanlar'ı bitirmeden hiçbir şeye başlamak istemiyorum. Elimi attığım bir şeyi bitirmek istiyorum artık, muhtemelen asla yayınlanmayacak olsa da. Peki Evren Çemberinin Ateşi? O beni pek yormuyor, eski fikirlerime göz atmama yardımcı oluyor; onu yazarken Sahte Kahramanlar için de fikir buldum.

Yılan gibi olmak isterdim: dayanıklı, sakin ve gizemli. Onun yerine zayıf, güçsüz ve günahkarım. Ah, gerçekten yaşamama gerek yok; ama bir şekilde hâlâ hayattayım. Bari daha ilginç bir dünyada yaşasaydım. Burada balıklar var, taşlar var, kılıçlar var ama onlar dışında pek fazla ilginç şey yok. Artık kılıç da kalmadı gerçi.

"Geçmişte Normal Karşılanan 10 Tehlikeli Şey" diye bir video izledim, geçmişte dediği 19. yüzyıl. Dikkatinizi çekerim, tek bir tanesi (sülük) hariç bütün maddeler aq Batılı kültürsüzlerinin işi. Ya Amerikan ya İngiliz ya Fransız. Hiç gelip Batı medeniyetinden falan bahsetmeyin bana artık. Sayı saymayı doğudan öğrenen adamların medeniyeti mi olur? (Anahtar kelimeler: Geometry of Ancient Egypt, Geometry of Babylonian, Arabic Numerals, Pingala, Harizmi)

Bu arada Sahte Kahramanlar'da hikayeyi devam ettirmemek için elimden geleni yapıyorum. Kaleye girme bölümü yazmam gerekirken orman elflerinin ne tür evlerde yaşadığına dair bir diyalog yazdım, şimdi de hikayedeki dillerden birinin kelimelerini düzenliyor, harf ekliyorum. O işim de bitince karakterlerin aksanları hakkında yazdım, kesinlikle hiçbirinde aksan yok ama olsun, önemli değil.