Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

30 Temmuz 2022 Cumartesi

Durum Raporu: Hayattaki Şansını Sevgiliye Harcamışlar, Geleneksel Şekerlemeler ve Ufak Bir Düzeltme

Hayattaki şansını sevgiliyle/aşkla vs. takas etmiş karakterler var. İlk aklıma gelen Shikimori-san'daki Izumi. Sonra yeni ve müthiş bir seri olan Yofukashi no Uta'nın Yamori'si var. Ulan vampir kız da insan kız da aşırı iyi bu arada, bu pezevengin harem marem olayı da var yani. Sonra "lolimancer" Natsuki Subaru var. Herif ölümden ölüme koşan bahtsız bedevi ama bakıyorsun Emilia var (gerçi Emilia'nın Barusu'ya karşı tavırları ve davranışları şanssızlığın parçası sayılabilir), Rem var, arkadaş kabilinden olsa da Ram ablamız var, Beako var, adını unuttuğum cadı yaratıkçı kız var, Petra var, Echidna var, Shaula (Tappei, ben senin ta...) var... Hah, şuraya bağlayacağım: Ben hayattaki şansımı nerede düşürdüm acaba? Olmuyor böyle çünkü. "Ulan onlar kurgusal karakter" diyebilirsiniz ama hayattaki şansını aşkla takas etmiş gerçek insanlar da gördüm. Örnek vermeyecek olsam da IRL de varlar yani, yok değiller. Ulan o zaman ben niye hâlâ yalnızım?

Geleneksel şekerlemelere karşı algım "Acayip uğraştırır bu" şeklinde ama ilginç şekilde orijinal/ilkin tarifler fazlasıyla sade. Mesela beze (mereng, köpük vs. de denir) yumurta akı ve pudra şekerinden; lokum nişasta, su/süt, şeker/bal/pekmez ve isteğe bağlı aroma vericiden (meyve suyu vs.); daifuku (Japonca: 大福餅) ezilmiş pirinç, anko (azuki fasulyesi ezmesi) ve isteğe bağlı olarak çilekten ibaret. Benim bu üçüne karşı da algım "Günlerce kaynatılıp soğutulup sonra böyle böyle..." biçiminde. Şeker eskiden pahalıydı ve tatlılar büyük oranda saray mutfaklarına özgüydü -ki lokum ve daifuku da hakikatten saray yemeği olarak ortaya çıkmıştır-, muhtemelen bu bilgiyi bununla eşleştirip "Kesin yüz yirmi tane malzeme vardır şimdi bunun içinde." diye bir algı üretmişimdir.

Aslında bayağı geç ama bu sezonun animeleri hakkında konuşmak istiyorum; çünkü neden yapmayayım? Ya da vazgeçtim lan, üşendim şimdi. Belki bir ara bu paragrafa devam ederim.

Geçen yazıda "Ömer kelimesinin Arapça orijinal telaffuzu da Omar'dır zaten, Ömer muhtemelen Farsça etkisi ile Türkiye Türkçesi içerine yerleşmiş" diye bir şey yazmışım. "Umar" olacak o. Ömer kelimesinin orijinal Arapça telaffuzu "Umar". O dönemin Hicaz Arapçasında O mu vardı amk malı, ne Omar'ı? Düzelttim ama bir okuyucu okudu bile. Gerçi o bot da olabilir.

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap* yazdı.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından.)

Kaotik nötral INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik.

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

☣ ☪ ۞ 🏹 𐰾𐰠𐰾 🐏 🍎

 𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠶᠡᠷᠦᠳᠧᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer

ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ

埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р

29 Temmuz 2022 Cuma

Durum Raporu: Semenderlerin Kültürel Yanı, Müzik ve Gelgit

Semenderlerin kültürel yeri çok acayip. İran ve Türkeli'nde (Türkeli: Türkistan, Türkiye, Türkmeneli, Azerbaycan, Kırım ve Batı Trakya), muhtemelen ayrıca Kafkasya'da ateşte yanmadıklarına dair bir inanış vardır. Amerikan yerlileri kıtadaki semenderlerden birine Azteklerin ateş ve ışık tanrısı Xolotl'dan hareketle "axolotl" demiştir ki dünya çapında ilgili semender hâlâ böyle bilinir. Avrupa'da antik çağda semenderler "yağmur getiren" olarak tanımlanmış, ayrıca vücutlarının soğuğunun ateşi söndürebildiğine dair şeyler yazılmıştır (İran ve Türkeli efsanelerinde direkt ateşin içinde kafasına göre takılmaya devam etmesi söz konusu. Gerçi aynı inanış Antik Yunan'da da var.). Yahudilere göre semenderler ateşten doğmuştur ve semender kanına bulanan birine ateş zarar vermez. Erken Hristiyanlıkta "Cehennem'de yanıyorsak nasıl yenileniriz?" tartışmalarında semenderler örnek ve delil olarak gösterilerek "Yansan bile vücudun tekrar toparlanır." denmiştir. Ortaçağ'da okültistler veya protestanlar, papalığa ve Papa'ya karşı "ejderha benzeri" semender tasvirleri uygulamışlardır. Fransızlar semenderlerin bir su kuyusunu veya meyve ağacının meyvelerini zehirli hale getirebileceğine inanmıştır. Çinliler, "semender derisinden/kılından/ipeğinden" yapıldığı söylenen ve ateşte yanmayan kumaşlara sahipti. Modern bilim asbestten yapıldıklarını söylüyor.

Şimdi, DKTT diye bir grup var. Böyle deyince anlamadıysanız şöyle diyeyim: Dolu Kadehi Ters Tut. Ben uzun süre sırf isminden dolayı çekinceli yaklaştım bu gruba ama efsane şarkıları var lan. Hayır acaba bilinçli olarak, sırf niş bir kitle oluşturmak için mi böyle yaptılar diyeceğim ama DKTT'nin kurulduğu yıllarda müzik grupları arasında "En saçma, en garip, en acayip, en 'Ne dedi lan bu?' dedirten ismi kim koyacak?" biçiminde bir rekabet, bir moda, bir kapışma vardı; o yüzden o tür bir güven de sağlayamıyorum. Konu müzikken bir de "soft rock" hakkında konuşmak istiyorum. Dinlediğim ve "Bu ne lan? Pop değil ama..." dediğim bazı grupların/şarkıcıların türü "soft rock" olarak geçiyor. Geçiyor da sorun şu ki o şarkılar hiçbir şekilde benim aklımdaki "rock" imajıyla uyuşmuyor. Ya benim aklımdaki "rock" imajında bir sikiklik var ya da "soft rock" kavramının kendisinde.

Gelgitli bir dönemdeyim. Şu son iki yazının arasında hayvan gibi zaman olup sadece sövüp saydığım yazılar olması da bundan. Bir an kendimi gelecek planları içinde ince ayrıntılar ve "büyük plan" ile buluyorum, beş dakika sonra "Hayatım asla yoluna girmeyecek. Saçma sapan bir apartman dairesinin köşesinde yapayalnız ve beş parasız olarak geberip gideceğim, geride de editör hatalarıyla dolu, benim yazdığımla alakası olmayan sikko bir kitaptan başka bir sik bırakamayacağım. Keşke uyusam da uyanmasam." krizlerine giriyorum. Bir an "Şuraya gidince (Onun planını özellikle yazmıyorum buraya. Yazsam olmayacak çünkü. Yazmasam olacak mı? Eh, onu ben bilemem; müneccim değilim sonuçta. Yazsam olmayacağını nereden biliyorum? Tecrübe ve paranoya. O ennea 6'nın ben anasını... Öhöm... Neyse. Fi dom 694 olmak istemiyo'm ben ya, nasıl düzeltiyo'z bunu?) belki bir sevgilidir, bir ortaktır, bir şeydir bulurum da en azından şu işlerden bazıları hallolur..." diyorum, bir an sonra gökyüzüne doğru "Lan şerefsiz! Bana iyi bir şeyler vermeyeceksen neden hemen canımı almıyorsun?" diye bağırıp "Cidden daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum..." mırıltıları ve efkârlı şarkılar (Arabesk değil. En azından sadece arabesk değil.) eşliğinde ağlıyorum. Bir an "Keşke hemen ölsem de kurtulsam..." diyorum, bir an "Lan önce şu kitapları (Evet, kitapları) bir yayımlatayım da zaten hâlâ yalnız ve işsizsem intihar edeceğim." diyorum. Amk yerinde Sokrates'e döndüm; hayatıma ve geleceğime dair bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim an itibariyle. Evet, an. Ha bir de Otoyomegatari'yi en baştan okumam da bana Otoyomegatari evreninin içinde yaşamak istememe neden oluyor. "Kitap bizim evrenimizde geçmiyor mu kardeş? Fantastik, bilimkurgu vs. değil ki?" Evet teknik olarak öyle ama Pariya (Bu hatunun adı hakikatten bu mu ki acaba? Türkiye Türkçesinde Pare'ye denk düşüyor olsa gerek ama Özbekçede gerçekten böyle bir isim var mı bakmam gerek.), Kamola (Türkiye Türkçesi: Kamile) vs. lazım bana. Öbür türlü 12. yy. Anadolu'sunda yaşamak isterdim bir Karakeçili Yörük olarak. "E peki neden Otoyomegatari?" derseniz çünkü en sevdiğim karakter Pariya. Gerçi son okuyuşumda Kamola'yı da epey sevdim (İlk okumamdan beri sevdiğim bir karakter zaten ama bu sefer daha da çok sevdim. Muhtemelen yalnızlığım başıma vurduğu bir durumda olmamdan kaynaklanıyor.) ama Otoyomegatari evreninde yaşayıp Pariya'ya evlenmek istiyorum ben ya. Göbek adım da Ömer zaten, sıkıntı olmaz yani. Şimdi mangayı okuyandan da okumayandan da "Ne alaka lan?" tepkisi aldım; açıklaması şu: Mangada Pariya'nın nişanlısının adı Umar. "Eee?" Bu kelime um-mak kökünden gelip "ister, diler, dua eder" vs. anlamlarına gelse ve muhtemelen İslam öncesinden kalma bir isim olsa da Türkçenin ilk dönemlerinde, Orta Asya'da daha sonrasında bile Arapçadaki Ömer'in -ki Ömer kelimesinin Arapça orijinal telaffuzu da Umar'dır zaten, Ömer muhtemelen Farsça etkisi ile Türkiye Türkçesi içerine yerleşmiş- karşılığı olarak kullanılmıştır. He, o alaka yani. Cidden sevgili istiyo'm lan ben. Yeter ya. Sikeyim böyle hayatı.

Şu imza mı "bio" mu ne boksa onu da koyacağım ya. Evet ulan, koyuyorum. Sikerler. Bu yazıyı da gözden geçirmeden, ekleme çıkarma yapmadan yazdığım haliyle yayınlıyorum. Yayımlıyorum? Yanda "Yayınla" yazıyor, o zaman "yayınlıyorum".

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap* yazdı.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından.)

Kaotik nötral INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik.

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

☣ ☪ ۞ 🏹 𐰾𐰠𐰾 🐏 🍎

 𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠶᠡᠷᠦᠳᠧᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer

ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ

埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р

22 Temmuz 2022 Cuma

Durum Raporu: Batı Medeniyetini SJW'lerin Bitirmesi, Hümanizm İnsanlığın Düşmanıdır

Ulan koskoca Batı medeniyetini; kütüphaneleri talan eden Engizisyon'un, o dönem zaten coğrafi şartlardan dolayı az olan kıta nüfusunun (Amerikan sebzeleri, özellikle patates, gelmezden önce Avrupa pek de toprakları verimli bir yer değildi. Tabii Avrupa'nın neresi o da önemli; İtalya ve Güney Balkanlar vs. verimliydi.) içinden geçen Moğolların, arada kendi kendilerine salça olan Haçlıların (bkz. Konstantinopolis Latin İşgali), Kanuni'nin kendini arşıalada görüp verdiği kapitülasyonlar ve tabii Moğolların Çin'den Avrupa'ya taşıdığı ateşli silahlar olmasa ve hatta belki de Fatih daha uzun yaşasa ya da tahta II. Bayezid denen vizyonsuz mal değil de doğru düzgün biri geçse ta İtalya'ya, belki "Endülüslülerin hakkı" bahanesiyle İspanya'ya kadar ilerleyecek Osmanlı'nın veya batılıların batılıdan saymadığı Rusların bitiremediği, bir şekilde küllerinden doğmayı bilmiş (En basitinden Rönesans, "yeniden doğuş" gibi bir anlama gelir.) batı medeniyetini "Geçmişimizle hesaplaşalım, insan hakları, kültür..." gibi şeyleri -en azından sözde- ön plana çıkaran "woke culture" bitirecek. Vay aq. Bu SJW kültürünün başında ota boka "demokrasi getiren", Batı Asya'nın itinayla içinden geçip dışından çıkmış, muhtemelen NATO'ya üye olup Rusya ile Avrupa'nın tampon bölgesi görevi görmesek çoktan bizim de bir taraflarımıza girmiş olacak olan ABD (Gerçi "içinden geçilen" veya "demokrasi getirilen" ülkelerin bir kısmının da kendi hıyarlıkları ama konu bu değil.) ile Viking/Cermen/Ural soyundan Nordik ülkelerin (İskandinavya değil Nordik ülkeler. Finler İskandinav değil mesela.) olması da ayrı bir acayip. Lan herifler kendi elleriyle kendilerini bitiriyor, vay a...

Hümanizm, daha doğrusu şu an hümanizm denince akla gelen şey (Hümanizmin tanımına bakarsanız kendini hümanist diye tanımlayan sevgi pıtırcığı görünümlü hıyarlarla alakasız, hatta zıt olduğunu görürsünüz. Aynısı feminizmde de vardır.) insanlığın ilerlemesinin en büyük düşmanıdır.

Yazacak daha bir şeyim falan yok benim. Şu alttaki imzamsı şeyden de sıkıldım iyice. Zaten başım dolu şu aralar, umudum falan iyice sönük... Kapa kapa.

9 Temmuz 2022 Cumartesi

Durum Raporu: Polat Kelimesinin Anlamı, Müezzine Sövgü

 Bak şimdi, çoğu kaynakta "Polat" isminin anlamı "çelik" olarak veriliyor. Hayır arkadaşım! Polat, çeliğin eski/esas/öz Türkçesi falan değildir. Çeliğin Türkçesi zaten çeliktir; polat ise Osmanlıların dımışkî, batılılar ile çoğu günümüz Türklerinin "damascus" dediği, günümüz Türkiye Türkçesindeki literal adıysa Şam çeliği olan şeye Selçuklu öncesi Türkler ile erken Selçukluların verdiği isimdir. Göktürkler bunu aynı zamanda bugün "karbon çeliği" denen, Dede Korkut ve birçok Türkçe eserdeyse "kara çelik" olarak geçen şey için de kullanmıştır (hatta Dede Korkut'ta esasen "kara polat" diye geçer). Kelimenin kesin kökeni tam bir karmaşa olsa da Türkçeye Orta Farsça "p'lwat" gibi bir şey üzerinden geçmiş, günümüz Farsçasındaki okunuşuysa "pulad" veya "fulad" şeklinde ve anlamı gerçekten kaynaklarda dendiği gibi "çelik" ama işte Türkçedeki anlamı o değil, sıkıntı o. Ha Osmanlılar ve Selçuklular da gerçekten dümdüz "çelik" anlamında da kullanmış bu kelimeyi orası ayrı.

O hoparlörü söküp müezzinin götüne sokacağım ta sonunda, o olacak. Ezandan bıktırdı, hatta nefret ettirdi beni şerefsiz. "Ezan bidattır!" diye müezzin avına çıkacak bir İslami örgüt veya İslam düşmanı bir Tengrici örgüt kuracak kadar delirtti beni .Ha yok kurmadım; ama bu böyle devam ederse kurabilirim. Seri katiller böyle böyle yetişiyor işte. Neyse. Ulan ezan dediğin şey eskiden ülkenin arka plan seslerinden biri hem de en güzellerinden biriydi. Şimdi okunan şey ezan falan değil, olsa olsa eziyet! Bundan beş yıl önce ezan denen şeyin süresi de daha kısaydı sesi de daha kısıktı. Ha bir de o zamanların müezzinleri ezan nasıl okunur, makam nedir biliyordu. Ev aynı ev, cami yıkılıp yeniden yapılmış olsa da -ki ona da ne gerek vardı meçhul- teknik olarak aynı yerde. Eee, demek ki bu müezzin olacak puşt sesi köklüyor. Makamın falan hak getire olmasından daha önce de bahsettim. Ezan böyle okunacağına hiç okunmasın daha iyi. Bu ne lan? Ezan mezan değil bu, olsa olsa olsa olsa eza! Ha bir de şu bitmek bilmeyen perşembe salasını (cuma akşamı falan değil bu arada) çıkardılar. Bu da beş-altı yıl önce yoktu, en azından Balıkesir'de. Ha bir de bizim müezzin neresinden uydurduysa bayramın ilk günü sabah ezanından önce sala okuyor son bir yıldır. Bu ne lan? Neyin peşindesiniz arkadaşım? Herkesi dinden çıkarmaksa niyetiniz aşırı iyi gidiyorsunuz ama farklı bir amacınız varsa muhtemelen pek başarılı değilsiniz, onu söyleyeyim. Ulan bayram sabahı salası ne? Nereden çıktı bu? Kaç yıldır bu ülkede yaşıyorum ben; ezan nasıl bir şeydir, sala ne zaman okunur haberim var. Son üç yılda hiçbir yerde doğru düzgün ezan duymadım. Sala işinin zaten cılkı çıktı; eskiden bir cuma günü öğle ezanından bir saat önce bir de biri ölünce okunurdu, şimdi nerede ne zaman hangi amaçla okunduğunu müezzin de bilmiyor. Kafasına göre okuyup geçiyor. Hele ezanlar da aşırı sündürülmüş, E ve A (Aslında Elif yani Æ ama bunlar o sesi de doğru düzgün çıkaramıyor ki. Nasıl müezzinse...) israfı haline gelmişken salalar bitmek bilmiyor. Ha bir de bizim müezzinin saati de yanlış. Diyanetten bakıyorum sabah ezanı kaçta okunur diye, bizim müezzin bir saat önce okuyor. Diğerlerini Diyanet'in yazdığı saatte okuyor gerçi. Bir şeyi doğru düzgün yapmayacaksanız hiç yapmayın lan. Ezanı katledecekseniz bırakın hiç okumayın. "Ezanlar susmasın" böyle bir şey değil hacı. Valla ülkede tepki çekip tekfir ve linç edilmekten korkmasa mahallesinin müezzininin götüne hoparlörün kablosunu kıvırıp sokacak olan milyonlar var, ben söyleyeyim. Bunların bir kısmı da hakiki Müslümanlar ha, nüfus cüzdanında Müslüman yazan ateistler vs. değil yani. Kimsenin bayramını falan da kutlamıyorum ayrıca, sikerler lan. Bu din tüccarlığı, bu dindarlık adı altındaki münafıklık, bu "dindar nesil projesi" adı altındaki dinden soğutma yerli yerinde dururken ben İslam ibadetlerini de yerine getirmem, kimseye "bayramın mübarek olsun" da demem, dini de savunmam. Bu arada yeni bir hükümet başa geçerse o da "Ezanı susturdulaaaaar!" demesinler diye bizi bu müezzin görünümlü şeytanların insafına bırakacak ya, en çok da onu bilmek koyuyor. Ulan eskiden insanlar ezana saygıdan elindeki işi gücü bırakırdı, şimdi zaten istesen de hiçbir şey yapamıyorsun. Neden yapamıyorsun? Çünkü kulak zarın patlamasın diye kulağını kapatmakla meşgul oluyorsun! Öte dünyada Bilal-i Habeşî'nin yüzüne nasıl bakacaksınız, ben en çok onu merak ediyorum. Bu itler dururken ben ancak kendi Türk âdetlerimi, bayramlarımı yerine getirir; İbn Fadlan denen pezevengin "hiçbir şeye tapmadıklarını" iddia ettiği Oğuz obası (Hangi boyun hangi obası lan acaba bu? Neyse, kitabı bir ara alacağım zaten.) gibi yaşarım. Sikerler. Bu arada İslam'ı neresinden ele alırsan al bu durum kul hakkıdır, onu da belirteyim. Amk ülkesinde içki, müzik haram -ki müzik haram falan değildir, götünüzden haram uydurmayın; hatta içkinin bile durumu şaibeli çünkü haramlardan bahsedilen ayetlerde değil başka ayetlerde yasaklanıyor- ama kul hakkı maşallah dünyanın en serbest, en normal şeyi. Ben zaten önceden de cehennemliktim, artık iyice bıraktım; ama durumum bu ibnelerin boyna kul hakkımı yemesi nedeniyle epey hafifleyecek.

Yazmıyorum başka şey falan, sikerler. Kendi derdim zaten çığırından çıkmış, ülkenin derdi bir yandan baskı yapıp duruyor... Oturup blog yazmakla falan uğraşamam. Kafa kalmadı. Niye kafa kalmadı? Bu orrrrrrrrospu çocuğu müezzin yüzünden!

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap* yazdı.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından.)

Kaotik nötral INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3) EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

☣ ☪ ۞ 🏹 𐰾𐰠𐰾 🐏 🍎

 𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠶᠡᠷᠦᠳᠧᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer

ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ

埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р