Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

8 Aralık 2021 Çarşamba

Durum Raporu: Cahile Link Vermek, Vatandaşı Olmasan Eğlenceli Ülke, Higurashi:Gou (Anime Değil, Sadece Higurashi) ve Diğer Şeyler

Güzide Türkçemizde "cahile laf anlatmak" biçiminde bir deyim, bir yorgunluk belirteci (belirteç mi?) vardır. Hatta kimin olduğunu unuttuğum, anonim olma ihtimali de olan "İnan sana değil kastım/Cahille sohbeti kestim" şeklinde bir dizemiz de var (Hüseyin Karakuş'a aitmiş bu arada, Hüseyin Karakuş kim onu bilmesem de). Ben artık link atıyorum, bu millete laf anlatılmaz. Herife "Köpeğin doğal ortamı yoktur, insan üretimidir" diyorum bana Afrika yaban köpeğini, dingoyu falan örnek gösteriyor aq cahili. Daha köpek denen hayvanın evcilleştirilmiş kurttan başka bir şey olmadığını bilmiyor, "Doğaya salsan yaşar ki." diyor. Yarağımı yaşar bu arada, evcil yılanı bile doğaya salınca %10 ihtimalle yaşıyor lan, korunaklı ortamda büyümüş yediği önünde yemediği ardında evcil köpeği bırak doğayı, sokağa salsan %5 ihtimalle mi ne yaşıyor, ormanda, vahşi doğada ihtimal daha da az. Zaten o ihtimal yüksek olsa bizimki gibi her canı sıkılınca köpek alan (evet, alan; para veriyorlar zira bu tipler genelde), sonra sıkılınca onu ormana, dağa salan bir ton tipin olduğu ülkede faunanın ırzına geçilir, köpekten başka yırtıcı kalmazdı. Peki ben ne yapıyorum bunlara karşı? Hiç sinirimi bozmuyorum (bilmediğini bilmeyen beni sinirlendiriyor, bilmediğini bilse de öğrenmek istese ya da oraya kendi fikriyle, düşüncesiyle teorik olarak varsa bir şey demeyeceğim), gidip köpeğin evcilleştirilmesiyle, seçici üretimle, köpekler ve kurtlar arasındaki benzerlik ve farklılıklarla, dingo ve diğer "yabanileşmiş" (evet, yabanileşmiş; onlar doğal hayvanlar değil, dingo da bir nevi sokak köpeğidir) türlerin tarihçesiyle ilgili link atıyorum. "bunlarıbiliyormuydunuz.blogspot.com"dan (Ulan inşallah yoktur böyle bir site, durduk yere başımıza bela almayalım) atmıyorum ama: Arkeofili'den, Dergipark'tan, konuyla ilgili spesifik sitelerden (mesela burada örnek olarak köpeği verdik, yani bir köpek eğitim firmasının sitesinden vs.) falan atıyorum. Hatta şu yıllar yılı bitmek bilmeyen "laboratuvar üretimi kedi/köpek" geyiğine de buradan link atarak son veriyorum: Link1 (Coğrafi keşifler çağı Hawaii'sinde ne laboratuvarı, ne geni aq?), link2 (Bu millete seçici üretim nedir öğretmek lazım artık, yeter ulan).

O değil de hâlâ Osmanlıca diye bir dil olduğunu düşünenler var. Ha Osmanlıca diye bir alfabe vardır bak, Arap kökenli Fars alfabesini (evet, Arap alfabesini değil) temel alır; ama hiç Karac'oğlan, Yunus Emre, Köroğlu falan okumadınız mı lan? Divan şiiri vs. sayılmaz bu arada, sarayda gerçekten halka kıyasla Arapça ve Farsça ögelerle dolu ve çok daha ağır, kelime yapıları ve ses değerleri azıcık ucubeleşmiş bir dil kullanılsa da vezir de günlük hayatında Su Kasidesi gibi konuşmuyordu (bu arada Su Kasidesi Türkçedir, eklerden anlayabilirsiniz), en fazla mevcut iktidardan biraz daha ağır veya günümüzün "dinî sohbet" bahşilerinden (Bahşi: Söz söyleyici, sohbet başı, destancı, duahan vs.) dilin biraz daha az ırzına geçen bir biçimde konuşuyordu. Bu esnada Selçuklu'nun geride tek bir Türkçe kayıt bırakmadığını, bırak konuşmayı Türkçeyi nasıl yazdıklarını bile bilmediğimizi, Selçuklu'dan kalma her türden yazının Farsça olduğunu ve Osmanlıca denen alfabenin kendisinin de Selçuklu'dan kalmış olduğunu (Karahanlılar eski Uygur alfabesi kullanıyordu) da tekrar hatırlatalım.

"Vatandaşı olmasan eğlenceli ülke" diye bir laf vardır yıllar yılı, Türkiye hakkında söylenmiş. O lafın bugünkü kadar anlamlı olduğu hiçbir dönem olmamıştı daha önce. Youtube'dan Türkiye'yi (de) gezen yabancı kanallar izliyorum, hepsi çok memnun, bayılıyorlar Türkiye'ye. Bu ülkenin %90'ından daha çok seviyorlar bu ülkeyi. Neyse, oranın fazla olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ülkeyi değil sadece hükümeti sevenleri de dahil ettiğim için o kadar yüksek. Bu arada ülkeyi sevip hükümeti sevmeyenleri dahil etmediğim halde bu kadar yüksek, bizde hükümeti seven de sevmeyen de "devlet=hükümet" kafasında oluyor genelde. Eh, tarihi ve doğası -her ne kadar her ikisinin de ırzına geçmekte bir dünya markası olsak da- güzel tabii Türkiye'nin. Ayrıca, ben de yere düşse almaya tenezzül etmeyeceğim parayla marketi alabildiğim bir yeri gezsem ben de oraya bayılırım amk, sinirlendim durduk yere. Turistin buraların cefasını çekmesine de gerek yok... Eh, bunu istemek ekonomik ve uluslararası açıdan sorunlu zaten* ama biz sefasını süremiyoruz ki bu ülkenin. Zaten gidecek bir yerimiz yok, bir kısmımız da inatla kalıyor ve bir şeylerin düzeleceğine dair umut etmek istiyor. Bu arada bizim millet inanılmaz sabırlı ha. Sadece bugün değil, geçmişte de öyleydi. Olmasaydık bin yıldan fazladır iç savaştan başımızı kaldıramazdık zira.

*Rusya'nın, Çin'in para biriminin değersiz sebebi onların bunu istemesi bu arada, ayrıca Çin halihazırda var olan, Rusya geçmişten gelen komünist/sosyalist politikayla üretebildikleri her siki kendileri üretiyor, biz "üzüm kuşağı" ülkesi olarak meyve sebze, göçebe-hayvancı millet olarak sığır ithal ediyoruz; bir de Çin vizesiz, pasaportsuz olarak sınıra yaklaşanı ya vurur ya ülkesine iade ederken biz sınırda gördüğümüzü kolundan çekip rastgele şehirlere yolluyoruz, kayıt mayıt da tutmuyoruz, "Bu adamlar ne yapıyor, öldüler mi kaldılar mı, yerel halkın durumunu nasıl etkilediler, daha kendi halkımıza 'kuru ekmek yiyebiliyorsan aç değilsin' diye yaklaşıyorken, bu çağda milletin koskoca şirketleri yönettiği cep telefonunu, interneti hâlâ 'ihtiyaç değil lüks' olarak sınıflandırırken bir de böyle şovmenlik yapmak, 'şunlara şu kadar para harcadık' şeklinde övünmek ağır tahrik ve fitili çekilmiş bomba değil mi, millet sokakta birbirine (ve mültecilere) dalmaya başlarsa bunda kendimizde suç aramamız gerekmez mi?" diye de katiyen bakmıyoruz; dolayısıyla salak salak Yuan (Çin'in para birimi Yuan'dır bu arada, Yen Japonya'nın)-TL karşılaştırmaları yapmayın. Japon Yen'inin değersiz olma sebebi farklı gerçi, ki "tarım ülkesi" bile olmayan Japonya mevcut durumda bizden fazla tahıl üretiyor hem de pirinci dahil etmeyip sadece arpa, buğday gibi "karasal" tahılları sayarsak bile sonuç aynı çıkıyor, Okinawa'da istedikleri anda Japonya'yı işgal edebilecek bir Amerikan üssü (Bizdeki İncirlik gibi değil, gerçekten istese en azından Okinawa'yı ilhak edebilecek bir üs; hep 2. Dünya Savaşı'nın getirisi bunlar) olması da bu olayın ardını anlatıyor zaten.

O değil de Higurashi'de Gou'ya gelebildim nihayet, yalnız... Satokowashi-hen acayip yoruyor ya, zaten bu Ryukichi mi neydi (işte oyunların moyunların her haltın en başındaki kişi, İngilizcede "creator" denen ve Türkçe bilmeyen çevirmenler tarafından genellikle "yaratıcı" diye çevrilen tip) onun Satoko'yla ne derdi varsa en iç sıkan, en bunaltan, en klavyeyi masayı kemirten, en diğer karakterlere ve figüranlara sövdüren bölümler hep Satoko'ya odaklanan arklar oldu şimdiye dek. Yeter ulan, nedir bu kızın çektiği? Yalnız yorumlarda müthiş bir şey gördüm... "Nikita" rumuzlu biri tarafından yazılan bir yorum: "Rika bırak bu St. Lucia hayallerini, gel biz senle Adana'da dürümcü açalım" (Higurashi: Gou, 21. bölüm) ama asıl olay ona verilen cevapta. Yalnız cevaba geçmeden önce bu St. Lucia da amma kanser yermiş, Ange'yi de yemişti burası. Shion nasıl dayandı lan buraya o kadar? Arada yerine baksın diye Mion'u koyuyordu herhalde. Hah, cevap demiştik... Cevap şu: "Adana'da 14 yaşında olup 110cm boyundaki yuvarlak yüzlü 'Çinli' gibi gözüken bir kızın kebapçıda çalışmasını hayal bile etmek zor. Tezgaha uzanamaz. Bir de insanların garipseyeceğini düşünüyorum: çocuk mu çalıştırıyorsun?. . çin çan çon mu? ....vesaire vesaire" ("re;Iz", Higurashi:Gou, 21. bölüm) jsaujds. Ulan... Hayır işin ilginci ben bu olayı gayet rahat gözümde canlandırabiliyorum. Tabureye çıkmış tezgaha uzanan Rika, kenarda döner gibi bir şey var falan... kabaksndaslç... Lan insan niye ve nasıl bunu zerrece zorlanmadan gözünde canlandırabilir? Umineko da dahil Higurashi serisini kronolojik sırayla ta en baştan izlediğimden mi acaba? "Yetişkin" Keiichi'ye "Ya bırrrrak, bilmiyoruz sanki senin ne halt olduğunu" diyecek, Mion hileli kartları çıkarınca sevinç çığlığı atacak hale geldim; oyun kulübünün parçası, Hinamizawa yerlisi oldum adeta. Can Kıpçak'ın (artık ünlü sayılır, en azından Türk anime camiasında çoğu kişi tanıyor; benim uğursuz dilim bir zeval getirmez daha bu adama) "Ses ver Adana"sı mı etkili oldu lan acaba? "Keko Taiga" görseli de etkili olmuş olabilir, Adidas eşofmanlı, yere çökmüş Taiga jkdbbköfdv. Rus yapımı bu arada ilgili Taiga görseli. Rika millete acı biber turşusu verip "Nipaa~" diyor falan... Kğaskşa.s... Ulan... Hâlâ gülüyorum ya. Yorumu görmeden önce can sıkıntım çok yoğun değildi çünkü bölümün sonu efsaneydi, o ne parmak şıklatmaydı be... İşte size "Trapmaster Satoko".  aknlaŞAS.. Ulan... İzin verin ben azıcık daha millete Adana dürüm satan Rika ve arkada "Bu şimdi lahana mı yoksa marul mu?" diye düşünen Satoko düşünüp yarılacağım. jkanlsaç...

Bu ülkede, sosyal medyada (Ekşi de sosyal medyaya dahil bu arada) düzenli olarak erkekler ve kadınlar birbirlerini toptan suçluyor. Yani şöyle: "Bütün erkekler/kadınlar aynı." Meselenin cinsiyet olmadığını, insan denen yaratığın doğuştan ve topluca hıyar, hain ve şerefsiz olduğunu ne zaman fark edecek acaba bu millet? Bu arada bu tür laflar eden biri, kendi cinsi topluca suçlanınca bir şey deme hakkını da kendi eliyle itmiş oluyor. "Bütün kadınlar para avcısı" diyen birinin "Bütün erkekler pislik" diyen birine laf etme hakkı yok, aynısı tam tersi için de geçerli.

1 yorum:

  1. Caesars Rewards Casino Review & Promo Code - JTM Hub
    Welcome 구미 출장샵 to 진주 출장샵 Caesars Rewards Casino & 부천 출장마사지 Hotel in Las Vegas, Nevada. Explore exclusive promotions, special offers, and more 목포 출장안마 with J.V.R. 이천 출장마사지 Casino.

    YanıtlaSil