Sustum, sustum ama artık benim de konuşma zamanım geldi. Ama ondan önce söylemek istediğim iki şey var:
1) Böyle bir karakter tarihte yoktu, gibi şeyler değil söyleyeceklerim. Çünkü orası senariste kalmış; istese Buda adında bir alp koyar. Buda, Attila'nın kardeşi Bleda'nın asıl adıdır bu arada; Romalılar onun adını Bleda haline getirmiştir. Attila'nın gerçek adı da büyük ihtimalle Atılgan. Neyse, zaten tüm tarihi yapımlar gerçekte olmayan ya da olup olmadığı kesin olmayan karakterler koyar; çünkü hepsini tarihi kişilerden almak için döneme ve bölgeye ait tüm anlatıları ezbere bilmeli, tüm mezar taşlarını, türbeleri vs. orijinalinden bizzat okumalıdır; bu mümkün olmadığına göre de bir kısmını uydurmaktan başka çaresi yoktur.
2) Diriliş'e bu konuda laf edenler genelde Muhteşem Yüzyıl'ı yere göğe sığdıramıyor. Oysa ki ondaki hataları yazmaya kalksam sayı, harf, kelime yetmez. İlk aklıma gelen üçü: 1) Kostümler uygun değil. Kanuni dışında tüm kıyafetler, özellikle kadınların kıyafetleri dönemin kıyafetleri ama Osmanlı'nın değil, Avrupa, bilhassa Fransa'nın kıyafetleri. Onlar yerine bir yerden bindallı alıp giydirseler tarihe daha uygun olurdu. 2) Osmanlı, ordu ve haremdeki bozulma Kanuni döneminde değil ondan sonra başladı. Harem, o dönemde padişahın cimahanesi değil; saray kadınları ve çalışanları için bir okuldu. Ayrıca haremden çıkmayan padişahlar olsa da Kanuni bunlardan biri değildi. 3) İster yabancı kökenli olsun, ister Türk, ister Arap vs. olsun haremde kendi başlarına ya da kocasıyla yalnız olmadıkları sürece tülbentsiz, başörtüsüz ya da neyse onsuz dolaşamazlardı. 4) Hürrem Sultan entrikacının tekiydi ama altı dil bilen, yüksek tahsilli, bilge ve şairdi. Yani Hürrem'in Süleyman'a Sülüman demesi gibi bir durum olamaz. (Oyuncunun şivesi demeyin döverim.) Bak 3 demiştim 4 oldu, daha bir sürü var.
Neyse, konuya geçelim.
1) Talimleri gerçek kılıçlarla yapmaları
Oysa talimler acemiler arasında tahta kılıçlarla, ustalar arasında keskin olmayan demir kılıçlarla yapılırdı. Yani gerçek keskin bir kılıcın talimde kullanılması dünyanın hiçbir yerinde mümkün değildi, hala da değil zaten. Ama maşallah bunların savaştığı da talim yaptığı da aynı.
2) Kürklerin düşmesin diye kaftanlara dikilmesi
gaagva lan var mı böyle bir şey? Kaftanın kendisi kürklü olsa anlarım ama bildiğiniz tilki postunu düşmesin diye kaftana dikmek ne oluyor lan? Onun basitçe boyna atılması ya da bir kopça, kemer tokası gibi bir şeyle kuyruk ve baştan iliklenilmesi gerekiyordu.
3) Kimsenin keyfiye takmaması
Oysa Selçuklu'da, oraya sığınmış Türkmenlerin alamet-i farikası keyfiyedir. Bari iki üç kişiye ataydınız lan?
4) Başlıkların tülbentinin çok sıkı olması
Kadın başlıklarında tülbent benzeri o şey vardı, evet; ama o kadar sıkı değildi. Hatta saça atılan basit bir örtü biçimindeydi; tam olarak kapatmazdı, sadece saçın üstünü hafifçe örterdi.
5) Kayıların tümünün Müslüman olması
Bırak Kayıları, Selçukluların bile tümü Müslüman değildi o dönemde; bir kısmı Tengrici, bir kısmı Şaman... Ama Ertuğrul Bey ve ailesi Müslümandı, zaten o dönemde beyler, şahlar, melikler, emirler genelde Müslümanken halk çok farklı dinlere sahipti; Türkmenlerde İslam birliğinin oluşması ancak Yavuz döneminde filan oldu; Osmanlı ve 2. Dönem Türk Beylikleri döneminde de bir çoğu Müslüman oldu ama tüm Türkmenlerin toptan Müslüman olması ancak Yavuz döneminde oldu.
6) Ertuğrul Bey'in babasının adı değil, lakabı Süleyman Şah'tı
Gerçek adı Gündüz Bey'di. Süleyman Şah adı ise Harezm'de Kayılara manevi baba olmuş Harezm Şahı, Selçuklu ailesinden Süleyman Şah'tan geliyor. Gündüz Bey toplayıcı olup onun ölümünden sonra birlik dağıldığı için Süleyman Şah'la özdeşleştirilmiştir; ama Süleyman Şah adı ölmeden önce verilmiş durumda.
7) Çavdar Tatarlarına Türkmen denmesi
Bunu açıklamaya gerek duymuyorum, Çavdarların Müslüman Moğollar olduğunu defalarca söyledim.
1) Böyle bir karakter tarihte yoktu, gibi şeyler değil söyleyeceklerim. Çünkü orası senariste kalmış; istese Buda adında bir alp koyar. Buda, Attila'nın kardeşi Bleda'nın asıl adıdır bu arada; Romalılar onun adını Bleda haline getirmiştir. Attila'nın gerçek adı da büyük ihtimalle Atılgan. Neyse, zaten tüm tarihi yapımlar gerçekte olmayan ya da olup olmadığı kesin olmayan karakterler koyar; çünkü hepsini tarihi kişilerden almak için döneme ve bölgeye ait tüm anlatıları ezbere bilmeli, tüm mezar taşlarını, türbeleri vs. orijinalinden bizzat okumalıdır; bu mümkün olmadığına göre de bir kısmını uydurmaktan başka çaresi yoktur.
2) Diriliş'e bu konuda laf edenler genelde Muhteşem Yüzyıl'ı yere göğe sığdıramıyor. Oysa ki ondaki hataları yazmaya kalksam sayı, harf, kelime yetmez. İlk aklıma gelen üçü: 1) Kostümler uygun değil. Kanuni dışında tüm kıyafetler, özellikle kadınların kıyafetleri dönemin kıyafetleri ama Osmanlı'nın değil, Avrupa, bilhassa Fransa'nın kıyafetleri. Onlar yerine bir yerden bindallı alıp giydirseler tarihe daha uygun olurdu. 2) Osmanlı, ordu ve haremdeki bozulma Kanuni döneminde değil ondan sonra başladı. Harem, o dönemde padişahın cimahanesi değil; saray kadınları ve çalışanları için bir okuldu. Ayrıca haremden çıkmayan padişahlar olsa da Kanuni bunlardan biri değildi. 3) İster yabancı kökenli olsun, ister Türk, ister Arap vs. olsun haremde kendi başlarına ya da kocasıyla yalnız olmadıkları sürece tülbentsiz, başörtüsüz ya da neyse onsuz dolaşamazlardı. 4) Hürrem Sultan entrikacının tekiydi ama altı dil bilen, yüksek tahsilli, bilge ve şairdi. Yani Hürrem'in Süleyman'a Sülüman demesi gibi bir durum olamaz. (Oyuncunun şivesi demeyin döverim.) Bak 3 demiştim 4 oldu, daha bir sürü var.
Neyse, konuya geçelim.
1) Talimleri gerçek kılıçlarla yapmaları
Oysa talimler acemiler arasında tahta kılıçlarla, ustalar arasında keskin olmayan demir kılıçlarla yapılırdı. Yani gerçek keskin bir kılıcın talimde kullanılması dünyanın hiçbir yerinde mümkün değildi, hala da değil zaten. Ama maşallah bunların savaştığı da talim yaptığı da aynı.
2) Kürklerin düşmesin diye kaftanlara dikilmesi
gaagva lan var mı böyle bir şey? Kaftanın kendisi kürklü olsa anlarım ama bildiğiniz tilki postunu düşmesin diye kaftana dikmek ne oluyor lan? Onun basitçe boyna atılması ya da bir kopça, kemer tokası gibi bir şeyle kuyruk ve baştan iliklenilmesi gerekiyordu.
3) Kimsenin keyfiye takmaması
Oysa Selçuklu'da, oraya sığınmış Türkmenlerin alamet-i farikası keyfiyedir. Bari iki üç kişiye ataydınız lan?
4) Başlıkların tülbentinin çok sıkı olması
Kadın başlıklarında tülbent benzeri o şey vardı, evet; ama o kadar sıkı değildi. Hatta saça atılan basit bir örtü biçimindeydi; tam olarak kapatmazdı, sadece saçın üstünü hafifçe örterdi.
5) Kayıların tümünün Müslüman olması
Bırak Kayıları, Selçukluların bile tümü Müslüman değildi o dönemde; bir kısmı Tengrici, bir kısmı Şaman... Ama Ertuğrul Bey ve ailesi Müslümandı, zaten o dönemde beyler, şahlar, melikler, emirler genelde Müslümanken halk çok farklı dinlere sahipti; Türkmenlerde İslam birliğinin oluşması ancak Yavuz döneminde filan oldu; Osmanlı ve 2. Dönem Türk Beylikleri döneminde de bir çoğu Müslüman oldu ama tüm Türkmenlerin toptan Müslüman olması ancak Yavuz döneminde oldu.
6) Ertuğrul Bey'in babasının adı değil, lakabı Süleyman Şah'tı
Gerçek adı Gündüz Bey'di. Süleyman Şah adı ise Harezm'de Kayılara manevi baba olmuş Harezm Şahı, Selçuklu ailesinden Süleyman Şah'tan geliyor. Gündüz Bey toplayıcı olup onun ölümünden sonra birlik dağıldığı için Süleyman Şah'la özdeşleştirilmiştir; ama Süleyman Şah adı ölmeden önce verilmiş durumda.
7) Çavdar Tatarlarına Türkmen denmesi
Bunu açıklamaya gerek duymuyorum, Çavdarların Müslüman Moğollar olduğunu defalarca söyledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder