O nasıl başlık lan, ben bile neden bahsettiğimi anlamadım. Neyse...
Dil öğrenmeyi severim ama bazı kriterlerim var. Her şeyden önce; İngilizce'nin saçmalıklarını içermeyecek...
Peki, şu an hangi dilleri biliyorum?
Türkçe, Göktürkçe, Osmanlıca, Japonca... Bir de okul dayatmasıyla İngilizce ve Almanca...
Yahu hangi dili öğrenmelisin testi çözdüm kaç tane; hiç biri İngilizce demedi...
Peki, ne cevaplar aldım? Çince, Arapça, Rusça, Japonca ve Hintçe...
Bildiğim alfabeler;
Eser miktarda kiril alfabesi, Latin alfabesi, Hiragana ve Katakana (Japon alfabeleri), Hangıl (Kore alfabesi), Osmanlı elifbası, Arab elifbası, Fars elifbası, Roomaji (Japon-Latin alfabesi), Göktürk yazıtları tamgaları...
Ayrıca alfabe üretmeyi de severim. Bir çok kendi yaptığım alfabem var... Genelde Latin alfabesini baz alıyorum ama elifba, hangıl vs. baz alarak yaptığım veya hiç bir şey baz almadan direk kafadan salladığım (bazı kriterler var tabi) alfabelerim var... Oh...
Evet; şu Japonca'daki eksiklerimi tamamladıktan sonra Çince veya Korece öğrenmeye başlayacağım (Çin alfabesini yazmak çok zevkli olsa da pek hoşlanmıyorum; bununla birlikte Hangeul ve ses değerlerini bildiğimden Korece daha kolay gibi) Ha; Çince'nin aslında tek bir dil değil, 200'e yakın birbirine benzeyen dilin ortak adı olduğunu biliyor muydunuz? İngilizce ve Almanca gibi ama çok daha fazla benziyor; öte yandan şivelerden daha az benziyor. Çince denince akla gelen dil ise Mandarin denen en büyük Çince çeşidi. Neyse; bunları öğrendikten sonra Hintçe ya da şimdi adını unuttuğum Müslüman Hintlilerin konuştuğu dili öğreneceğim. Ne kadar dil, o kadar iyi... Gerçi alfabe öğrenmeyi daha çok seviyorum; alfabe demişken, şu kiril alfabesinin geri kalanını öğrenseydim. Ha; ayrıca bir miktar da Yunan alfabesi biliyorum... Fenike alfabesi ve İbrani harflerini de öğreneyim dedim ama onlar çok zorladı; vazgeçtim.
Amma çok konuşmuşum lan... Neyse...
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur... Aman neyse, devam edemeyecğim asdadasasdssasssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss (Evet, yılanım...)
Yılan demişken; geçen Türk mitolojisine merak duyduğumu söylemiştim. Nedenlerinden biri de yılan figürünün çok yoğun kullanılması; özellikle yılanlara saygı duyduracak hikayeler var...
Yılanları sever ve de saygı duyarım; insanlar gibi bir düşmanları olmasına rağmen hala hayattalar...
Ayrıca o soğuk halleri, kuluçkaya yatıp sonra çekip gitmeleri, gereksiz yere cana kıymamaları... Sürünmeleri, tıslamaları, gözleri, dişleri, pul pul derileri... Öte yandan; yılan tadına bakmayı da çok istiyorum; bazı halk hikayelerinde yılan eti yiyenin doğanın dilini anlayabileceği söylenir. Gerçi, ben zaten anlayabiliyorum. Sadece bulutlara ve içgüdülerime dayanarak anlık hava durumu analizi ve yakın zamanlı hava durumu tahmini yapabiliyorum. Dahası, -büyük konuşmayayım ama- şimdiye kadar hiç yanılmadım. E, eskiden meteoroloji mi vardı? Sadece toprak, hava, su ve ateşe bakarak hava durumu analizi ve tahmini yapabilirsiniz. Doğanın dili hepimize yeter! Onu öğrenin! Unutmayın; doğa, dilini saklamaz; onu öğrenmek için tek yapmanız gereken öğrenmek istemeniz ve mantığınızla değil, içgüdülerinizle hareket etmeniz...
Sadece kuşburnu ağaçlarının meyvelerine bakarak kışın nasıl geçeceğini anlayabilirsiniz. İtiraf edeyim, bunu, yakın bir zamana kadar ben de bilmiyordum.
Şimdi; size kertenkele dilinde hoşça kal diyorum: "Tssssssss fss..."
Ha; doğanın dilinin elbette şiveleri var... Her hayvan, her bitki, her element, her unsur kendi şivesini konuşur... Ben hayvan ve unsur şivelerini biliyorum. Unsur dediğim de ateş, hava, su, toprak... (Hatta Cem Yılmaz'lık yapıp tahtayı da dahil edebiliriz; bunun yanında metal, kristal vs.) Elbette tüm hayvanların şivelerini bilemeyebilirim; ve bilmediğim çok kelime de olabilir... Ama doğa, açıktır; kastırmaz... Onun dili, hepimize yeter!
(İsteyene gerçek zamanlı özel ders verilir; Thug Life asadassasas)