Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

28 Kasım 2020 Cumartesi

Ejderha ve Mühür ~ 20. Bölüm: Mısır ve Ayzıt

Diğer Bölümler İçin

Düzen Bürosu'na girer girmez Lider, elime bir turistle ilgili bir dosya tutuşturdu. Düzen Bürosu şehre giriş çıkışları da ayarlıyor ve diplomatik ziyaretler gibi özel şeyler haricinde bu olay hiçbir ofisin görev tanımına dahil olmadığından doğal olarak 7. Ofis'in üstüne kalıyor. Yalnız elimdeki dosyada şehre geleceği söylenen kişi oldukça ilginç, sanırım bu yüzü bembeyaz kesilmiş Ezail'i ve sabahın köründe burada ne aradığını da açıklıyor. Etrafta "Allah'ın ezası" adıyla gezen birini bu hale getiren turist kim olabilir sizce? Belgede şöyle yazıyor:

Adı: Ra

Sınıf: Tanrı

Geliş sebebi: Canının istemesi.

"Mısır panteonu en kibirli olandır."

Bir an için kulaklarımda bana tinler hakkında ders veren hocanın sözleri yankılandı. Mısır panteonunun tinleri açık ara en güçlü olanlar ki kibrin bir kısmı da bundan kaynaklanıyor, yine de Ezail -kovulmuş bile olsa- bir meleğe göre biraz fazla korkmuyor mu? Üstelik bu belgeye sınıfını "ruh" olarak yazması gerekirken tanrılık iddia eden birine katı olmalıydı ama sadece korkuyor.

Ezail: "Hayır, olamaz, olamaz... Mümkün değil..."

Neden bahsettiği hakkında bir fikrim var aslında ama yine de sordum.

"Sorun ne? Daha önce Zeus da gelmişti."

Ezail: "Ra... Ra öldü."

"Tinler ölse de anında reenkarne oluyorlar, tabii adları hatırlanıyorsa. Ben de Zeus'u öldürdüm."

Bu arada tinler evlerinde reenkarne olur. Roma-Yunan panteonu için Olimpos Dağı, İskandinav panteonu için Yggdrasil'in dünyaya köklerini saldığı yer.

Ezail: "Hayır, hayır, öyle değil."

Bir an için derin bir nefes aldı.

Ezail: "O gece Mısır'dan geçeceğim. Mısır'ın bütün ilahlarını yargılayacağım. Ben Rabb'im."

"Tevrat'tan değil mi bu? Çıkış bölümü. Gerçi eksik okudun."

Ezail: "Bu gerçek, atladığım kısım da dahil olmak üzere geri kalanı hakkında bir şey söyleyemem ama bu O'nun sözü. Tanrı'nın Eli sadece yaratmaz, geri döndürülemez şekilde yok edebilir de. O gece Yaratıcı bütün Mısır panteonunu katletti. Bunu hiçbir meleğe bırakmadı; ne İsrafil'e ne Azrail'e ne Dumah'a ne de diğerlerine... Bizzat kendi katletti onları, Mısır panteonu yok oldu. Ra... Ra olamaz, olmamalı. Olduysa vakit yaklaşmış demektir."

"Neyin vakti?"

Ezail: "Güneş... Güneş hâlâ doğudan doğuyor, yaşam çiçeği henüz açmadı. Otorite Dabbe'de değil, Mesih ve Samael henüz savaşmadı. Ruhların kalpleri hâlâ görüyor."

Evet, tahmin ettiğim gibi kıyametten bahsediyor. Son dediği şeyin ne olduğu hakkında bir fikrim yok gerçi.

Lider: "Konuşmanız bittiyse, başka biri daha var. Aslında ona tam olarak turist denemez, hem bundan hem de başka bir sebepten ilgini çekeceğini düşünüyorum."

Yine başıma bir sürü iş alacağım kesin. Of ya, Kyouka'dan beri şansım artmıştı halbuki.

Lider: "Bence söylemesem daha iyi, Göl'e git; orada bekliyor."

"Hangi göl?" Sırf gıcıklığına bunu sorabilirdim, yine de dediği şeyler beni biraz meraklandırdı ve paniklemiş Ezail ile aynı ortamda kalmak beni geriyor, o yüzden şehrin çevresindeki tek göle (aslında bir tane daha var ama oradan bahsetse deniz derdi) gittim. Kendisi kutsal bir göl, şaşırtıcı olmasa gerek. "Ay Gölü" deniyor, beyaz kumu geceleri yeryüzündeki ikinci bir aya benziyormuş. O gölü gece gördüm aslında, tabii uzaktan gördüm ama bence aydan çok ay ışığını yansıtan gümüş bir hedef tahtasına benziyor. Gölün kenarında... Bir kadın bekliyordu. Su perisi değil, bütünüyle kutsal ve göksel bir aurası var. Tin falan sanırım, bu elimdeki seçenekleri daraltıyor; korkumu da azaltıyor. Başında beyaz bir börk var, omuzlarını açıkta bırakan elbisesinin üstüneyse yine beyaz bir atkı atmış. Başındaki börkten ayağındaki çizmelere dek üzerindeki her kumaş parçası kuğu tüyünden yapılma. Taktığı deri heybeden altın rengi bir kitap seçiliyor. Bu kişiyi tanıyorum, çok iyi tanıyorum: Ayzıt, Türk-Moğol panteonuna bağlı güzellik tini. Daha doğrusu aşk ve güzellik tini.

"Ayzıt Hanım... Sizi buralarda beklemiyordum."

Ayzıt: "Ben de seni seven birinin olacağını beklemiyordum, Kam Erlik'in derisi."

Bu konuyu mu açıyorsun? Yalnız seviyem gitgide düşüyor ha: Varis, beden, deri...

Ayzıt: "Konuya dönersek, seni tebrik etmeme izin ver."

Ayzıt Hanım beklediğimden daha soğuk biri. Ya da Kam Erlik'in torununa karşı mesafeli, Umay Ana'nın emirlerini umursamayan adamın torunu için kibarlığa gerek duymuyor.

Ayzıt: "Cidden ama ya... Artık durumun beni de üzmeye başlamıştı."

Bir anda yavru kedileri seven liseli kızların girdiği türden bir karaktere büründü. Aslında ondan beklediğim karakter buydu, o yüzden değişimin aniliği dışında pek de şaşırdığım söylenemez.

Ayzıt: "Senin için ne kadar uğraştığımdan haberin var mı? Çocuklarının olması Gökyüzü açısından biraz önemliydi de. Yine de bir türlü işin olmuyordu, inanılmaz! Tek başıma da uğraşmadım; bir sürü farklı tinden destek aldım. O kendilerini insanlara tanrı diye tanıtan kibirli, kafir panteonlardan bile destek aldım! Yine de bir şekilde mal gibi kalmayı başardın."

Tavrını zerrece değiştirmeden bana hakaret etme aşamasına geldi.

Ayzıt: "Bir türlü, bir türlü... En son dua edip meleklerden yardım istediğimde çağrıma Samael cevap verip seni öldürmemi ve mührün Yaprak ya da Cengiz'in çocuklarında çıkmasını ummamı söyledi."

"Yani, sonuç olarak... Tatlı ve iyi bir eşim var."

Ayzıt: "Evet, hiç beklemediğim şekilde seni gerçekten seven biri."

"Ne demek 'hiç beklemediğim şekilde'?"

Ayzıt: "Daha önceki duyguların ve yakınlık kurduğun kişiler için ne kadar uğraştığımdan haberin var mı? Onların kalbini sana doğru itmemize rağmen sende sevilesi bir şey bulamadılar, sonra o kız bizim ilgi alanımız dahilinde bile değilken bir anda bunlar oldu. Araştırmam gösterdi ki Ookuninushi için de eşinin başka bir kadim şaman ailesinden biriyle birliktelik kurması önemliymiş, siz bir araya gelince ve o kızın da sana duyguları olunca hemen işleri düzenlemiş. Eşinin Tsukuyomi-no-Mikoto'nun soyundan geldiğini biliyor muydun? Yok, hayır; öyle değil. Mizu-no-Miko, Tsukuyomi'nin bir insandan doğan kızı. Eşin muhtemelen kami soyundan geldiğini bilmiyordur, gizlemeni rica edeceğim yoksa Amaterasu beni öldürür. Reenkarne olurum tabii, ben bir doğu tini olarak kami olan Amaterasu'dan üstünüm ama yine de öldürülmek, yaşamak istediğim bir deneyim değil."

"Kader" amma da garip bir şey. Ay ışığım, ayın hükümdarlarından birinin soyundan geliyor demek. Gece ve ay bağlantısı bütün hayatımı etkiliyor, şimdi de karşımda Rabb-ül'âlemîn tarafından öldürülmüş olması gereken "Güneş ve Işık" Ra var. Bak şimdi aklıma geldi, Kayra Han "kozmik plan işliyor ama buna laf edenler olabilir" derken böyle bir durumu kastetmişti herhalde.

"Bu kadar tek tema üstünden gitmek sinirimi bozuyor. Neyse, Ookuninushi işe dahil olmasaydı ne yapacaktın?"

Ayzıt: "En son Kardelen'i itmeyi düşünüyordum, sana sevgi besleyebilecek tek kişi oydu."

"Azıcık susar mısın? Midem bulandı da..."

Ayzıt: "Neden? Sevimli bir kız, tam senin tipin değil mi?"

"Kardelen'i ablamdan farklı görmediğimin farkında mısın? O Altın Kitap ne işe yarıyor acaba?"

Ayzıt: "Soruma cevap vermediğin için 'evet' dedin varsayıyorum, o kız da işe yaramazsa Yaprak'ı da itmeyi düşünüyordum."

"İğrençleşme lan! Yasa buna izin vermiyor ayrıca, farkında mısın?"

Ayzıt: "Yasa izin verse sorun olmayacak mıydı yani?"

"Bilirsin, bu tür şeyler biraz da topluma ve dünyaya bağlı. Bunun normal karşılandığı bir toplumda doğup büyüseydim sorun olmazdı. Yine de bu, o kadar ileri gitme hakkını sana vermiyor; haksız mıyım?"

Ayzıt: "Durumunun dışarıdan ne kadar acınası gözüktüğünün farkında değildin herhalde? Eve gidince hanımına benim için de teşekkür et, bizi büyük bir yükten kurtardı. Kam Erlik'in ikinci annesi, demek."

E, tamam... Eğer Kam Erlik benim bedenimde dirilecekse burada önemli bir sorun var.

"Bu... Beni kim yapıyor?"

Ayzıt: "Bana iğrençleşmememi söyleyip öyle şeyler mi düşünüyorsun? O zaman o durum da çok sorun olmazmış."

"Dediklerin başka türlü yorumlanamıyor ki! Kam Erlik'in derisi ben olacaksam ve ikinci annesi de Kyouka olacaksa bu ikimizi ne duruma sokuyor? Neyin peşindesin lan sen?"

Ayzıt: "Gerçekten Kam Erlik'in dirilişine dair her şeyi neden unuttunuz ki? İkinci Anne fiziksel bir bağ değildir. Sevgi, şefkat ve hocalıktan oluştan bağdır. Bu tam olarak ikinizin evliliğini tanımlıyor, haksız mıyım?"

Değilsin, yine de bu terimi kim bulduysa onu fena bir benzetmek istiyorum. Kesin Sungur Ata'dır, isimlerin vericisi. Bula bula bunu mu buldun?

Ayzıt: "Bir de Freud'a bana ettiğin kadar laf etmedin."

Freud karşıma geçip eşim hakkında zevzek zevzek laflar etmediğinden olabilir belki? Neden çoktan ölmüş adama kitaptan okuduğum teorileri üzerinden söveyim? Tahmin edersiniz diye söylemeyecektim ama evet, şaman eğitimim psikoloji eğitimi de içeriyordu. Pek ilgi alanıma girmiyor, o yüzden bazı temel ve genel geçer şeyler dışında pek bir şey bildiğim söylenemez. Zaten bir doğu tini neden batılı bir nöroloğun fikirlerinden haberdar tam olarak?

"Peki, bu kadar mı?"

Ayzıt: "Evet, bu kadar. Ha, bir de: Benim için kendine Ezail diyen kişiye söyle, zaman yaklaşıyor. Teñri artık kafesin kapağını açmasını emrediyor. Erlik yeryüzüne gelecek."

Ne diyorsunuz siz ya? Ezail de saçma saçma konuştu, şu rüya da var. Beni elçi olarak kullanacaksanız konunun dışında bırakmayın bari. Arkamı dönüp giderken bir an için döndüm.

"Ayçiçek'i de bana doğru ittirdin mi?"

Ayzıt: "Durumunun ne olduğunu sanıyorsun sen? O kız ilk aşkındı, tabii ki ittirdik! Tanrı'nın hakkı üçtür, neyse ki daha fazla seninle uğraşmama gerek yok."

"Üç, demek... Daha fazlası zaten olmayacaktı. Kyouka olmasa kalbimi mühürlemiştim."

Ayzıt: "O senin kontrol edebileceğin bir şey değil, mühürlü bir kalbin olması işimizi biraz zorlaştırırdı da."

Göğe baktım iç çektim.

Ayzıt: "Ben tam buradayım."

"Evet, evet... Her neyse."

Hepiniz, hepiniz kafamı çorba etmeye ant içmiş gibisiniz. Eve gidip Kyouka'nın dizlerinde uyuklamak istiyorum ben ya, neden bilmiyorum ama üstüme çok fazla sorumluluk yüklenmiş gibi hissediyorum. O kadar güçlü biri değilim ki ben, üstümdeki ağırlığı devirmeden ayağa kalkamam.

"Bunu gayet iyi bilmiyor musun sanki?"

Son kez göğe bakıp bu sözleri fısıldadım. Hafif hafif kar yağmaya başladı. Doğru ya, çoktan Aralık ayındayız. Günlük hayatta saat ve tarihle pek işim olmadığından sadece cadı saati ve gündönümleri gibi büyüsel açıdan önemli şeyleri fark etmem yetiyor, kış gün dönümü yaklaşıyor demek...

Diğer Bölümler İçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder