Karanlığın içinde sakince durdum. Bu bir rüya, anlayabiliyorum; birazdan ortam oluşacak. Yine de bu sıradan bir bilinçaltı rüyası değil, biri tarafından özellikle gösterilen bir kurgu. Kutsal lanetli bir his alıyorum, Erlikli ailesinde "Şeytani İlahi rüyalar" denince akla ilk gelen dedemiz Kam Erlik'tir. Ah, ortam oluştu; devasa bir otağın içindeyim. Önümde, donmuş ateşten yapılma bir tahtta oturup pis pis sırıtan biri var. Ölü yılanlardan (Yılan derisinden değil, gerçek anlamda ölü ve bütün yılanlardan) yapılma bir kaftan, Çin ejderi başı şeklinde gayet gerçekçi çizmeler ve Erlikli tacını (Şu güvercin tüylü börk) giyiyor. Tahtın hemen sağında üst üste koyulan kurt, pars, geyik, keçi, sığır ve koyun postlarından yapılma bir tahtta şimdiye kadar gördüğüm en güzel kadın oturuyor. Koyu kestane, parlak ve hafif dalgalı saçları, bembeyaz teni ve gök grisi gözleri var. İki tahtın önünde, benim yanımı saran sağda dokuz, solda on taht sıralanmış durumda. Arkamdaysa yedi farklı taht var. Sağda ve solda oturanların çoğu erkek iken arkamdakilerin tamamı kadın. İşte bunlar atalarım. Önümde oturan yılandan kaftan giyip pis pis sırıtan kişi Kam Erlik ve gördüğüm en güzel (Kyouka'dan da güzel, evet; bunu düşünmekten gurur duymasam da öyle) kadın da Ozan Gökçen.
Kam Erlik: "Ⱨoş geldin, nicedir beklediğim kişi. Ben Kam Erlik, atañ."
"Fark ettim. Dokuz Oğullar ve On Bilgeler'in Dokuz Oğuzlar ve On Uygurlarla paralellik kurmak için sonradan uydurulduğunu sanıyordum."
Dokuz Oğullar, Kam Erlik'in dokuz oğludur; ilk Erlikliler. On Bilgeler ise her biri bir başka oğlun soyundan gelen (biri devşirme kökenli), Erliklilerin on büyük neslinin (Kendi deyimimizle Ak Erlikler, diğerlerinin deyimiyle Gök Erlikliler) ataları. Arkamdaki kadınlar ise Kam Erlik'in kızları, üçünün yanında ayakta bekleyen erkekler, kocaları, var; o üçünün soyundan gelenlere Yedikızlar (Yedizler, Yetkizler diye de söylenir) deriz, iç millet sisteminde Erlikliler ile aynı yerde bulunsalar da çoğumuz onları akraba bir halktan fazlası olarak görmeyiz. Sekizler parşömeninde bile onlardan bahsedilmediği için Sekizler yapılanmasına da dahil olmamışlar herhalde ama Yeni Sekizlere kesinlikle dahil olmaları gerekiyor, zaten Erlikliler ve Yedikızlar istedikleri zaman kolayca iletişim kurabilecek durumdalar, sadece iki aile de birbirini pek umursamıyor. Kam Erlik küçük, kuru bir kahkaha attı; eski filmlerdeki kötü adam kahkahalarına benzeyen bir kahkaha.
Kam Erlik: "Ḑokuz Oƣullar da On Bilgeler de tamamen gerçek! Bilgiñizi yeñiden çıkaracak kişi... Ah, sewgili bedenim; son yaklaşıyor. Teñri bəñə söğledi, gayrı gerçeğin yerdinçe inmesine çok az kaldı! Beğler, kendiñizi tanıtıñ. Has varisime diz çöküp baş eƣin! Dili amma değiştirmişsiñiz, ölümün bilgeliğine sahıp olmama, yani diller hakkında sorunum olmamasına rağmen zar zor konuşuyorum."
Çıkaramadığın, daha doğrusu çıkardığın ama bizim artık çıkarmadığımız seslerden anlamıştım zaten. Sağ baştan başladılar.
Yanında üstünde bir eğri kılıcı saran yılan ve kılıcın kabzasından uluyan bir kurt olan siyah zeminli altın sancağı bulunan, altın tahttaki kişi önümdeki sedire Beni Künmusa sancağını koydu; yeşil zeminde kırmızı Kırgız güneşi ve altında iki adet mavi çatallı kılıç.
Altın tahttaki: "Ben Kam Erlik oğlu Badruk, Erlikli tamgalarının çizicisi."
Sonraki gümüş tahtta oturandı, gelip önüme bir kitap koydu.
Gümüş tahttaki: "Ben Kam Erlik oğlu Alkan, Yasa'nın yazıcısı."
Erliklilerin her halükarda riayet ettiği, aforozun başlıca sebebi olan yasalar. Birkaç temel madde var, ne inancın ne de devletin kurallarına uymayan Erlikliler bile Yasa'ya uymaya gayret eder.
Demir tahtta oturup tam takım bir zırh (çelik lamellar göğüslük, çelik miğfer, tunç kolçak, zincir baldır zırhı, altın plakalı çizme) giymiş kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Temür, kılıcın dövücüsü."
Gelip önüme oldukça süslü ve devasa denebilecek, kınsız bir kılıç koydu. Başkama verilmesi gereken emanetlerden biriydi bu kılıç, Bakşı Kılıcı denirdi ona ama tarihin bir yerinde kayboldu veya Erliklilerin çoğunun inandığı şekilde çalınarak yok edildi.
Çelik tahtta oturup bembeyaz giyinen kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Bakşı Satuk, sözün yayıcısı."
Gelip önüme bir parşömene çizilmiş harita benzeri bir şey koydu. Bakşı Satuk'u biliriz, ilk dönem kayıtlarındaki olayların çoğu -sözel olarak da olsa- ona dayandırılır.
Cam tahtta oturup altınla kaplanmış ipekten yapılma, mücevherlerle süslü kıyafetler giyen kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Bayundur, paranın sahibi."
Erliklilerin ekonomik durumlarının iyiliğini dayandırdıkları kişi, bundan hiçbirimiz gurur duymasak da kendisi dolandırıcı, yavuz hırsız ve Deli Dumrul (destanın başındaki, köprücü Deli Dumrul elbet; sondaki değil) karışımı bir profil olarak anlatılır. Gelip önüme altın bir para koydu, daha önce hiç görmediğim bir para.
Kayın ağacı tahtta oturup deri ve hasır giysiler giymiş kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Böri, çiftliğin hakimi."
Erliklileri, kurduğu çiftlik ile açlıktan ölmekten kurtaran kahraman; gerçi Kam Erlik'in oğlu değil torunu olarak anlatılırdı. Hâlâ onun kurduğu çiftliğe sahip olsak da bu çiftliğin Erliklilerin sahip olduğu çiftliklerden tam olarak hangisi olduğu belli değil. Gelip önüme bir koyun kafatası koydu.
Kızılçam tahtta oturup tamamen siyah giysiler giyip yüzünü de Kıpçak miğferi ile kapatmış kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Ayaz, infazcı."
İnfazcı Ayaz... İlk nesilden en uzun yaşayanlardan biri ve Yasa ile Söz'ü acımadan uygulamasıyla meşhur, bunun bir kısmı da idamdan geçiyor. İdam ettikleri arasında Semiz Bayındır (Cam tahtta oturan) ile Çoban Börü (Kayın ağacı tahtta oturan) de var. Gelip önüme bir yay koydu.
Mermer tahtta oturan kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Bağadur Yabgu, okulun kurucusu."
Batıryabgu da gerçekmiş demek, Gökçen Ana da gayet rahat duruyor, demek ki o da yasal eşten gelme bir çocuk. Önüme bir telek koydu.
Kil tahtta oturan kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Suñur, isimlerin vericisi."
Nesil isimlerinin daha nesiller oluşmadan, fal ve düzen içinde belirlendiği anlatılırdı; kastettiği o sanırım. Gelip önüme bir çeşit yıldız haritası koydu, daha dikkatli baktığımda Babil astrolojisine göre çizilmiş, bana ait yıldız haritası olduğunu fark ettim. Daha sonra sıra On Bilgeler'e geçti, On Bilgeler'in hepsi ahşap tahtlar üstünde oturuyorlardı.
Kayından tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Beyrek soyundan, Ejder neslinin babası Toktamış."
Cevizden tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Alkan soyundan, Yıldız neslinin babası Ultız."
Gülden tahttaki, başında Başkam tacı olan kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Demir soyundan, içinden esas varisi çıkaracak Kurt neslinin anası Hilal."
Neslimin atası Gümüşgöz Hilal, lakabından belli olan gümüş rengi gözleri (onlar da gerçek anlamda gümüşten yapılma toplar gibi parlaklar) haricinde yakından tanıdığım bir torununu fazlaca andırıyor: Ayçiçek'i eğer otuzlarının sonu veya kırklarının başında hayal etseydim buna epey yakın bir görüntü düşünürdüm muhtemelen. Şimdilerde Kyouka'dan başkasının ileride nasıl görüneceğini merak etmiyorum gerçi, Kyouka'nın yaşlanmayıp benim çökmemden endişeleniyorum aslında; yirmi altı yaşında hâlâ yirmilerinin başında gibi gözüküyor sonuçta, bense kesin biçimde yaşlanacağım. Öyle bir şey olursa "Birlikte yaşlanmaya söz vermiştik hani, niye sözünü tutmadın?" şakası yapma fırsatım olur gerçi, neyse. Kyouka'ya muhtacım sonuçta, onun kendi başına yaşayabilmesinin aksine. Tam da bu sebepten bir gün gitmek isterse onu tutmaya hakkım yok, umarım asla öyle bir gün gelmez.
Palmiyeden tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Satık Bahşı soyundan, Hançer neslinin babası Yakup."
Hançer nesli günümüzde soyu tükenmiş, daha doğrusu birkaç farklı nesle ayrılmış bir nesil; ayrıca Memlük Erliklilerinin yönetici soyu ile Umman Erliklilerinin çoğunun geldiği nesil.
Bambu tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Bayındır soyundan, Aslan neslinin atası Aybars."
Kızılçamdan tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Börü soyundan, Koç neslinin atası Arslanbek."
Söğütten tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Ayaz soyundan, Yağmur neslinin atası Kaya Tekin."
Elmadan tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik oğlu Batıryabgu soyundan, Keklik neslinin atası Alpdoğan."
Kara çalıdan tahttaki kişi: "Ben Kam Erlik evlatlarından Şeytancı Petrus Kaya soyundan, Katır neslinin atası Utman."
Erliklilerde Türk olmayan devşirmelerin adlarının Türkçe anlamlarını veya onlara yakın bir kelimeyi isim olarak verip orijinal ve Türkçe isimle ikili hitap yaygındı devşirme sisteminin ilk başlarında, Alexandros'ların hepsinin adı Alexandros İskender, Maria'ların hepsinin adı ya Maria Bengü (İslam öncesi) ya da Maria Meryem (İslam sonrası), Christ'lerin hepsinin adı Christ Kıraç oldu örneğin.
Kam Erlik: "Evet, işte On Bilgeler ve Dokuz Oğullar! Hadi, hepiniz bedenime selam durup diz çökün! Ak Erliklilerin kurtarıcısına diz çökün!"
Dokuz Oğullar ve On Bilgelerin diz çöküp etrafımı sarmasından ve Yedi Kızların önüme konulan şeyleri kuşanmama yardım etmesinden sonra bu rüya bulut gibi ortadan kalktı ve az öncekine benzer ama lanet kısmı daha az, kutsallık kısmı daha fazla yeni bir rüya gönderildi. Yine büyük bir otağın içindeyim, duvarlar altından yapılmış. Önümde, sağ tarafta kayın ağacından kartal şeklinde oyulmuş bir tahtta, sol tarafta da taştan, yılan şeklinde oyulmuş bir tahtta birerden iki kişi oturuyor. Sağ yanımda kayın ağacından kartal tahtlarda, sol yanımda taştan yılan tahtlarda üçer kişi var. Yılan tahttaki konuştu.
Kişi: "Biz Sekizlerin kurucularıyız. Ben Kam Erlik soyundan, Ejder neslinden Başkam Sungur oğlu Toprak Mühürdarı Başkam İsa Toktamış Bey. Sekiz Oğuz beylerim, Kam Erlik soyundan, Kurt neslinden Başkam Afşin oğlu İlteriş Kam Utpa'ya selam durun ve kendinizi tanıtın! Umaylılardan Göktekin Bey, Ülgenterlerden Ayça Katun, Şolomsoylardan İshak Bey, Yafesoğullarından Olcay Bey, Günseyitlerden Hasan Veli, İlterişoğullarından Satuk Bey, Kanlıcalardan Savçu Bey."
Göktekin: "Ben Kam Teñri soyundan, Başkam Tanrıbermiş oğlu Gökyüzü Mühürdarı Dalkılıç Kam Göktekin Bey, Umaylı başkamı ve emanet sahibi."
Ayça: "Ben Kam İlay soyundan, Başkam Cengiz kızı Su Mühürdarı Kam Ayça Katun, Ülgenter başkamı ve emanet sahibi. Bu arada epey yakışıklısın."
İsa Toktamış: "Torunuma sulanma, Kam Ayça Katun. Zaten bir sürü talibin yok mu?"
Neyin içindeyim ben şu an? Sormak istediğim birkaç soru daha var, biri de tam olarak neremin yakışıklı olduğu ama tanıtımlarını bitirmelerini bekleyeceğim.
İshak: "Ben Kam Erlik'in hayırsız evladı Sarı Konrul'un torunlarından ve Hz. Süleyman soyundan, Başkam Yahya oğlu Ateş Mühürdarı İshak Bey, Şolomsoy başkamı ve emanet sahibi."
Olcay: "Ben Kam Tengri'nin hayırsız evladı Korkak Bahadır soyundan Başkam Kılıç oğlu Atçı Kam Olcay Bey, Yafesoğlu başkamı ve emanet sahibi."
Hasan: "Ben Hz. Hüseyin nesebinden ve Kam İlay'ın en hayırlı evladı Zülfikar Saltuk Hoca Hazretlerinin soyundan, İmam Ali oğlu Sûfî İmam Hasan Veli, Günseyit imam-ı azamı ve emanet sahibi."
Günseyitler başkam değil de imam-ı azam diyorlar demek liderlerine, bu bilgiyi edindiğim iyi oldu.
Satuk: "Ben Kam Aysu soyundan, Başkam Saltuk oğlu Kam Satuk Bey, İlterişoğlu başkamı ve emanet sahibi."
Savçu: "Ben Kılıç Dumrul soyundan, Başkam Ayhan oğlu Kam Savçu Bey, Kanlıca başkamı ve emanet sahibi."
Biz Kılıç Toñrıl'a Kılıç Tuğrul demeyi tercih ederiz ama kendi soyu Kılıç Dumrul diyor demek, bunu da not alayım. Artık sorularımı sorabilirim.
"Şey... İlteriş derken?"
İsa Toktamış: "Anlamı..."
"Anlamını biliyorum, nereden İlteriş olduğumu soruyorum."
Ayça: "Hahahaha! Torunun hakkında bir şeyler yap, İsa Toktamış Bey. Neden bu rüyayı gördüğünü bile bilmiyor."
İsa Toktamış: "Senin görevin bu: Sekizleri yeniden bir araya getirmek. Umaylılar dünden razılar, başlangıçta bizi reddeden Yedikızlar da muhtemelen seni reddetmeyecektir ama diğerlerini ikna etmek zor olabilir, Sekiz Oğuzlar kötü dağıldı ve o zamanın beyleri tarafından bir daha toparlanamayacak şekilde unutturuldu. Ey Sekizlerin ikinci kurucu, Kam Erlik soyundan, Ak Erliklilerin Kurt neslinden Afşin oğlu İlteriş Kam Utpa, mührün sahibi, Sular Rahibesinin kocası..."
Eh, bunu kendi kendime görev edindiğimi sanıyordum ama çoktan böyle seçilmiş demek; Yedikızların neden Sekizler yapılanmasında olmadığına dair merakım da giderilmiş oldu. Dur, Sular Rahibesinin kocası mı?
"Dur, dur, dur! Kyouka, Mizu-no-Miko'nun soyundan geliyor olabilir ama..."
Ayça: "Senin şu dağıtımda ve bilgi aktarımında rol alan torunun işini ne kadar iyi yapmış böyle. Of... Senin sevgili eşin, Mizu-no-Miko'nun bedeninin taşıyıcısı."
"Ha?"
"Bedeninin taşıyıcısı" nasıl bir cümle ki? Bedeni değil de...
"Mizu-no-Miko da mı dirilecek? Bugünlerde amma çok kişi diriliyor, iş günlük dizilere döndü."
Göktekin: "Dalga geçme, ciddi bir konu bu. Kızın Gece, Mizu-no-Miko'nun bedeni."
Gerçekten Tanrı benden nefret ediyor olabilir mi, sadece soruyorum. Bu arada...
"Bir şey sorabilir miyim? Kam Ayça Katun, acaba... İsa Toktamış Bey'e aşık olabilir misiniz?"
Ayça: "N-Ne!? Nereden çıkarıyorsun onu!"
Kafama fırlattığı tahttan son anda kurtuldum. Evet, oturduğu tahtı kafama fırlattı ama böylece emin olmuş oldum: Kesinlikle aşık. Şimdi düşündüm de; Sekizler yapılanmasında aile dışı evliliklerde gelen kişi aileye dahil ediliyor, o tamam; ama Sekizler içindeki aileler arasında bir evlilik olursa nasıl olacak? Kıdem yönünden bazı aileler daha üstte mi olacak (örneğin Erlikli kadınıyla evlenen Umaylı erkeği Erlikli sayılır, tersi durumda gelin de Erlikli sayılır şeklinde) yoksa aile içinde olduğu gibi Yeni Sekizler arasında da erkekten mi devam edecek? Öyle olursa başkam varisinin kadın olduğu durumlarda ne yapılacak peki? Nesil değişiminin önemi yok ama hiçbir aile başka bir aileye bağlı birini Başkam kabul etmeyecektir. Yeni Sekizler yapılanması için bunun kesin bir kurala bağlanması gerekiyor, bu rüyayı göndermeleri iyi oldu. Ben düşünmekle meşgulken bir anda ortamda benim de İsa Toktamış Bey'in de gözlerinin fal taşı gibi açılmasına neden olan bir figür belirdi: Kam Erlik.
Kam Erlik: "Diğerleri tamam ama sen bunu bana nasıl yaparsın, sevgili torunum? Benden habersiz bedenime rüya göndermek de ne oluyor?"
Çektiği kılıcının herhangi bir boynu kesmesini engelleyen şey bir çeşit ışındı. Tanıdık bir yüz daha ama Kam Erlik dışındakiler onu tanımıyormuş gibi.
Kam Erlik: "Ezail... İşime engel olma, soktuğumun meleği!"
Ezail: "Göklerin kararı kesindir, Kam Utpa'nın Sekiz Oğuzların İlteriş'i olması gerekiyor."
Kam Erlik: "Bedenimle kafanıza göre oynamayı kesin! Hep böylesiniz... Siz melekler, şeytanlar, tinler, hepiniz! 'Tanrı'nın planı bu, kader böyle, görevin şöyle, onu yapma...' Başka bir bok bildiğiniz yok mu sizin!"
Atamı bir anda diz çöktürüp sağ elini sırtına dayayıp kelepçeye alan kişi, kanlı göz yuvalarına, soluk dudaklara, yıpranmış ve üstünde kurtlarla böcekler gezinen siyah saçlara sahip, kimono giymiş bir kadındı.
Kam Erlik: "Bırak beni! Kimsin sen?"
Kadın: "Ben İzanami, yer altı dünyasının kraliçesi. Erlik Han sana engel olmam için beni gönderdi, kendisinin daha önemli işleri mi varmış neymiş."
Sonrasında yüzünü bana çevirdi.
İzanami: "Merhaba, Mizu-no-Miko'nun babası. Sana biraz ilgim var, o yüzden atana engel olmam gerek."
Burası iyice mitoloji kuşağı gibi oldu ama... Kendi rüyamdan kaçmamın da bir yolu yok ki. Yalnız bana tek şekilde hitap edin, Mizu-no-Miko'nun babası mı Sular Rahibesinin kocası olduğuma bir karar verin önce. Ha, Sular Rahibesi Kyouka'yı diğeri de Gece'yi anlatıyor, tamam; şimdi oldu. Birdenbire gökten gelen bir ses duyuldu.
Ses: "Kam Erlik'i bırak, İzanami. Bu bir emirdir."
Ses gök gürültüsünü andıran, tok ve hiddetli bir sesti; yine de kalbime huzur vermişti. Aynı huzuru Sekiz Oğuz beylerinin yüzlerinden de okudum ama İzanami, Kam Erlik ve Ezail bizimle aynı fikirde değil gibiydi. İzanami'nin yüzü öfke ve korku karışımı bir duyguyla çatılmış, Kam Erlik'in yüzü kararmıştı, Ezail durduğu yerde korkudan titriyordu.
Ses: "Bu bir emirdir, İzanami. Kim olduğumu biliyorsun. Ben yaratılanların en eskisi, en yücesi ve en mükemmeli, var olan her şeyin babası Kayra Han. Yıldırımımı bırak, İzanami!"
İzanami korkuyla Kam Erlik'i bırakıp çekildi.
Kayra Han: "Sana gelince Kam Erlik, plana uymalısın. Bir daha affı olmayacak. Bu sefer ruhunu Erlik Han'ın döşeğindeki yılanlara parçalatır, sonra da itaatkar bir şekilde tekrar birleştiririm! Benim öfkem Tanrı'nınkinden büyüktür, unutma!"
Kam Erlik: "Planınıza sokayım."
Kayra Han'ı anladım da atam niye bu kadar öfkeli?
Kam Erlik: "Uymayacağım işte!"
Kayra Han: "Kim olduğumu hatırlamıyor gibisin, Kam Erlik. Ben o kurbanlar vererek elde ettiğin gücün sahibi olan Erlik Han'ı yeraltına süren kişiyim. Bay Ülgen'den, Umay Ana'dan, Zümrüd-ü Anka'dan, Öksökö'den, güneşten, aydan, yeryüzünden bile daha eskiyim. Hayat ağacını ben diktim! Toprağı, suyu, ateşi ve havayı ben inşa ettim! Meleklerin iradesini ben söktüm, kanatlarını ben taktım! Siz insanlar benim suretimde yaratıldınız! Tanrı'nın verdiği çamura şekil veren bendim! Adem'in, Havva'nın ve Lilith'in ilk gördüğü bendim! İnsanları, Tanrı'nın yarattığı farklı dillere ve milletlere ayıran bendim! Sen, benim ordum olan Turan halklarının en inançlıları olan Türklerin soyundan ve benim en hayırsız evlatlarımdan Kam Erlik; itaat et, bu sefer cezasız kalamazsın!"
Bu kez bağıran Kam Erlik değil Ezail'di.
Ezail: "İşimize karışma, kutsal ruhların kralı! Burada senin aklının alamayacağı oyunlar dönüyor."
Kayra Han: "Tanrı'nın emrini size iletiyorum ve böyle mi karşılanıyorum? Sen, şimdilerde Ezail adını kullanan zavallı... Affedilmene rağmen fesatlığa devam mı edeceksin, o asla anlaşamadığın Samael gibi mi iş tutacaksın? Ben Mikail'den de Cebrail'den de daha eskiyim! Ben o şerefsiz PKR'den daha eskiyim! Kendine tanrı diyen, insanlara öyle öğreten kafir tinleri üretip doğa görevlerine koyan benim! Kamilerin, titanların, meleklerin babası benim! Ben evrenin kendisinden daha eskiyim! Alemlerin rabbinin sağ koluyum!"
PKR, Puklinya'nın Kadim Ruhu anlamında bir kısaltma. Daha önce bahsettiğim, caminin karşısındaki sadece domuz eti ve şarap sunan restoranın sahibi olan varlığı işaret ediyor.
Kayra Han: "Şimdi gelmiş, sen Tanrı'nın elçisi... Kam Utpa'nın koruyucu meleği Kishuphel, bana işine karışmamamı mı söylüyorsun? Yani sen Ezail, emirlere karşı çıkmayı sürdürecek misin? Yeniden alaşağı edilme niyetinde misin, Babil'de geçirdiğin süreyi unuttun mu!"
Anlayamadığım bir sürü şey oluyor ama Kishuphel'in Kishuph kısmı İbranice "Büyü" demek, yani Ezail'in şimdiki ismi "Allah'ın ezası" demekken eski ismi "Elohim'in büyüsü" demek. Ezail'e bir bakış attım.
Ezail: "Peki, peki... Buraya kadar geldik. Kovulduktan sonra bir süre evreni gezdim, sonra insanların arasında yaşamaya başlayıp büyü öğrettiğim için cezalandırıldım, çok acizdiniz ve hiçbir şeyi beceremiyordunuz! Harut ve Marut benim muhafızlarımdı, dünyada cezamı çekip çekmediğimi görmek için eşlik ediyorlardı; sonrasında o bildiğiniz Zühre -veya Esther, ne derseniz artık; gerçek adı ikisi de değildi sonuçta- hikayesi yaşandı, kovulduklarında o ikisi Babil'e baş aşağı durmaya gönderildi; ben de kıdemlileri olarak gökyüzünde Venüs'e denk gelecek ruhani bir demir bakire içinde kaldım. Ne kadar süre boyunca tövbe ettiğimin haddi hesabı yok ama sonunda İsrafil gelip affedildiğimi ama artık başka bir görevim olduğu için dünyada kalmaya devam etmem gerektiğini söyledi. Dünya epey değişmişti tahmin edersiniz ki."
Kam Erlik: "Hikayeni anlatmayı bitirdin mi, Kishuphel? O Tanrı'nıza söyleyin, onun planına uymayacağım. Salçuk Tengri olacağım."
"Hiç duymadım."
Kam Erlik'in oyuncağı olmayı istemediğimden Ezail ve Kayra Han'dan yana taraf aldım, tam olarak aynı tarafta gibi de durmuyorlar gerçi. Kutsal Göklerde bile iktidar kavgası olduğunu görmek de ilginç oldu.
Kam Erlik: "Tabii, bedenimin cahil kalmaması gerek. Dedem Bilge Salçuk, kibirliydi. Siz torunlarım benim kibirli olduğumu düşünüyorsunuz ama o var ya... Kendine Salçuk Teñri derdi, bize de öyle dedirtirdi, Tanrı'nın sol koltuğunu hedeflerdi. Kayra Han ile birlikte, Tanrı'nın -ikinci- gözdesi olmayı isterdi. Bütün tinlerden ve meleklerden yukarıda! Cebrail'den de Mikail'den de Umay Ana'dan da yukarıda! Ben onun kadar kibirli değilim, Tanrı'nın sol koltuğunu istemiyorum. Sağ koltuğu istiyorum, Kayra Han'a ait olanı. Bir de mümkünse evrenin yönetiminin bana bırakılmasını."
Ezail: "İsteğinin ne olduğunun farkında değilsin! Acı mı çektin, intikam mı istiyorsun? Hadi oradan!"
Bir anda ortalık kör edici beyaz bir ışıkla aydınlandı, sonra kendimi ne kadar ileride olduğu belirsiz beyaz duvarlar ve beyaz tavanla kaplı bir odada buldum. Mavimsi beyaz zeminde kırmızı işlemeler vardı: İçten dışa üçgen, dört köşeli yıldız, beş köşeli yıldız, altı köşeli yıldız, yedi köşeli yıldız, sekiz köşeli yıldız, dokuz köşeli yıldız, on iki köşeli yıldız, on üç köşeli yıldız ve ondokuzgen. Ben, üçgenin ortasında bulunuyordum; karşımda dört tane tüylü kanatları olan insanımsı varlık vardı. İkisi erkek, ikisi kadın görünümündeydi ve her birinin üçer sağ, üçer soldan altışar kanadı vardı; erkek görünümünde olanların birinin yeşil kanatları, yeşil gözleri ve yeşil saçları; diğerinin siyah kanatları, gri saç sakalları ve ne gözbebeği ne de irisi olmayan bembeyaz gözleri vardı. Bu kişi diğer üçünün genç-orta yaşlı görünümünün aksine oldukça yaşlı görünüyordu. Kadın görünümünde olanların birinin sapsarı saçları, simsiyah gözleri ve kan kırmızı kanatları vardı, diğerinin saçı siyah, kanatları beyaz, gözleriyse kan kırmızısıydı.
"Aslında iyi bir tahminim var ama... Kimsiniz?"
Sarışın kadın görünümünde olan: "Başmelekleriz. Bizi duydun, hakkımızda okudun, gücümüzü bile kullanmaya çalıştın. Ben savaş meleklerinin komutanı ve vahiy meleği Cebrail; Allah'ın gücü."
Yeşil saçları olan: "Muhtemelen anlamışsındır ama yine de söyleyelim, bunlar gerçek görüntümüz değil; dünyasal bedenin nurumuza dayanamayacağı için oluşturduğumuz illüzyonlar. Ben başmeleklerin başı ve doğa meleği Mikail, Allah'ın kölesi."
"Evet, tahminim doğruymuş. Yaşlı amca İsrafil, ölüm kadar siyah saçları olan da Azrail o zaman?"
İsrafil: "Doğru, boynumdaki Sûr'dan da anlayabilirdin; ben İsrafil, Allah'ın şifası."
Diyene kadar boynundaki tuhaf şekilde kıvrık olan boynuz borazanı fark etmemiştim. O Sûr'un gerçek şekli mi yoksa zevkine bir illüzyon mu merak ettim şimdi, muhtemelen cevap vermezler gerçi.
"Yalnız hiçbir fikrim olmayan bir şey var. Neredeyiz biz?"
Azrail: "Gökteki köpek, Sirius. Zaten söyledin ama yine de kendimi tanıtayım: Ölüm ruhlarının efendisi ve ölüm meleklerinin başı Azrail, Allah'ın sağlamlığı. Senin soyun bana zamanında Aldaçı Han da derdi."
"Yıldız olan Sirius mu?"
Tanıtımını görmezden gelmişim gibi dursa da onun hakkında söyleyecek bir şeyim yok.
Azrail: "Yıldıza bağlı olan. Bir insanın yükselebileceği en yüksek aşama bu, Şi'ra göklerinden ileri sadece ölüler ve peygamberler -onların da hepsi değil, sadece seçilmiş olanlar; örneğin İsa ve Muhammed- gidebilir ve sen kesinlikle onlardan biri değilsin."
"Beni kafayı neyle bozduğunu anlayamadığım atamdan kurtardığınız teşekkür ederim ama... Sadece uyandıramaz mıydınız?"
Cebrail: "Bir seçim yapman gerek, hangi tarafta olacağına dair."
"Her zaman kendi tarafımda olurum."
Mikail: "Bunun hata olduğunu söylemiştim, Kam Erlik'ten farklı değil o da."
Cebrail: "Kafama göre iş yapmıyorum herhalde, emirlere karşı mı geliyorsun? Sen mi? Heliel'i unutma."
"Eee, muhtemelen bilmeyeceğimi düşünerek söylediniz ama... Heliel derken kimden bahsettiğini biliyorum."
İsrafil: "Kishuphel'i dünyada bırakmak hataydı, Rıdvan, Mâlik ve Samael'e söylemiştim bunu. Ağzını tutamıyor işte."
Mikail: "Neyse ne, emir buydu. Güleceğim zaman yakın."
"Cehennem ateşinin tutuşturulduğu günden beri gülmediğin doğru o zaman?"
Mikail: "Çok gücümü harcıyor, ateş benim yetki alanımda sonuçta. Beni bırak sen: Tarafını seç."
"Sadece kendi tarafımda olacağım; ve sevdiklerimin tarafında. Özellikle de ailemin, Erliklilerden bahsetmiyorum; kendi ufak ailemden bahsediyorum."
Bir anda etraf sarsıldı.
Kayra Han: "Emri uyguladığınızın farkındayım ama benim söyleyeceklerim de vardı belki, ne dersiniz?"
Cebrail: "Hiç kimse alemlerin rabbinden üstün değildir ve biz sadece onun emirlerini uygularız."
Kayra Han: "Allah'ın Kuvveti adına sahip birinden beklenecek sözler tabii. Sen, Kam Utpa; ailen benim için biraz önemli, unutma. Sonrasında gelip bunun hakkında laf edenler olabilir ama her şey Kozmik Plan'a uygun ilerliyor. Sen, ordumun en inançlıların soyundan gelen Kam Utpa ve ordumun en fazla ruhani güce sahip olanlarının soyundan gelen eşin."
"Şey, bana ordularınız hakkında bir liste verebilir misiniz?"
Kayra Han: "Dalga geçme. Seni çarparım, Kam Utpa. Üstüne yıldırım fırlatırım, benim öfkem Tanrı'nın öfkesinden büyüktür ve ben onun kadar merhametli de değilim. Kavimleri helak eden bendim, en azından çoğunu. Kafama göre yapmadım elbet, her halükarda Tanrı'nın emrini uyguladım."
Cennette bürokrasi olması ve Kayra Han'ın bu bürokrasideki yeri hakkında biraz hayal kırıklığım var ama neyse. Bir an düşüyor gibi hissettim, yok, hayır; süne ruhum rüyalar aleminden, hatta Şi'ra göklerinden dünyaya, bedenime geri düşüyor. Uyandığımda Kyouka'yı biraz endişeli gördüm.
Kyouka: "Sonunda uyandın."
Sarıldı.
"..."
"Ne kadardır uyuyorum?"
Kyouka: "Her zamankinden fazla değil, endişemin sebebi seni uyandıramamdı."
Elimi uzatıp saçlarını karıştırdım.
"Evde yapabileceğimi söylemiştin d'i' mi?"
Kyouka: "Bir tür astral seyahatte falan mıydın?"
Saçını karıştırmamı sevdiğini neden itiraf etmiyorsun, yüzünden hemen belli oluyor; onun yerine konuyu değiştiriyorsun. Tabii endişeli olan sevgili eşime bunu söyleyemem, endişelenmiş hali de inanılmaz sevimli ama onu bir daha böyle görmek istediğime emin değilim.
"Pek değil. Ruhum, daha doğrusu hareketli ruhum, bedenimde değildi gerçi, orası doğru. Gece boyunca atalarımla ve kutsal varlıklarla uğraştım durdum."
Kyouka: "Tuhaf bir rüya mı?"
"İşaretçi bir rüya, hatta işaretçiden ziyade gönderilen bir rüya. Eee, şey, bir de..."
Kyouka: "?"
"Senden daha güzel bulduğum bir kadın oldu, üzgünüm. Affedebilecek misin?"
Kyouka: "Beni nasıl görüyorsun tam olarak? Kimden bahsediyorsun ki?"
"Ozan Gökçen."
Kyouka: "Atan olan, hani Kam Erlik'in eşi?"
Başımla onayladım.
Kyouka: "Salak mısın?"
"Gh."
Bu ağır oldu.
Kyouka: "Kim kendi annesini çirkin bulur ki; niye bunun için kızayım? Bilmem kaç nesil önceki doğrudan atanı kıskanacak kadar çarpık biri değilim ayrıca."
"Seni seviyorum."
Aha, ittirdi.
Kyouka: "Şöyle şeyleri aniden söyleme ya!"
Hehe, cidden çok sevimli utanıyor ya.
"Önceden uyarınca sürpriz olmuyor, romantikliği de azalıyor."
Kyouka tekrar yatağa yuvarlandı, daha doğrusu kendini bıraktı.
Kyouka: "Endişeliydim, biliyor musun? Erken evlenmemiz konusunda yani; ama iyi ki çok beklememişiz diyorum. Hayatımda yaptığım en iyi şey seni sevmekti, kesinlikle öyleydi."
"Vay, biraz daha devam edersen şımaracağım ama."
İkimiz de güldük ve ben de Kyouka gibi yeniden yatağa uzandım.
"İyi ki senden önce ilişkim olmamış, sabrın sonu selamettir diye bunun için mi diyorlar acaba?"
Kyouka: "Sanmıyorum ama iltifat etmeye çalışıyorsan doğru yoldasın."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder