Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

9 Kasım 2020 Pazartesi

Ejderha ve Mühür ~ 16,2. Bölüm: Savaş (2)

Diğer Bölümler İçin

Müdahaleci tarafsızlığını ilan etmiş, Kurt nesline bağlı Mühürdar olarak Kurt neslinin savaş kurultayına katıldım elbette, görmeyi beklemiyordum ama Ayçiçek de oradaydı. Ablama gelince, zaten tarafını belirttiği için onu gördüğüme şaşırmadım. Yalnız her durumda çatışmadan kaçınmaya çalıştığı için lakabı Arabulucu'ya çıkmış olan Ayhan'ın burada olmasına epey şaşırdım. Yanında da yediği içtiği ayrı gitmeyen Vahşi Güntekin duruyor elbet, Arabulucu Ayhan'ın aksine oldukça saldırgan bir tip; birbirlerini dizginliyorlar diyelim. Yine de sırf Vahşi Güntekin'i dizginlemek için burada bulunma ihtimali yok, Kurt neslinin tarafında olduğunu varsayabilirim o yüzden.

Güntekin: "Dışarıdan birinin burada olmasından hoşnut değilim, hele de Akrep neslinin casusunun eşiyse."

"Yasa, Kyouka'nın Kurt neslinden bir Erlikli olduğunu söylüyor; bir itirazın varsa seni hemen aforoz edebilirim, Mühürdar olarak buna yetkim var. Kimsenin casusu falan da değilim ayrıca."

Yasa dediğim Erlikli Yasası diye geçen, Kam Erlik'ten beri gelen Erlikli kurallarıdır. İhlali feci sonuçlar doğurur.

Güntekin: "Hıh! Senin gibi kibirli biri, Akrep nesliyle ilişkisi olmasa tamamen bizim tarafımızda dururdu."

"Belki öyledir. Gizli amaçlarım olduğunu inkar edecek de değilim. Lakin benim amacım düşündüğünden çok daha yüce bir amaçtır; Akrep nesline veya Kurt nesline yaltaklanarak, haber taşıyarak elde edebileceğim bir şey değildir. Yalnızca gerçekten de tarafsız olarak ulaşabileceğim bir amaç."

Ayhan: "Neymiş o amacın?"

"Şimdilik, Erliklilerden daha ötesini ilgilendiriyor diyelim."

Güntekin: "En ufak falsonu görürsem seni öldürürüm."

"Eskiden olsa umursamazdım, zaten burada ölümden korkan biri de yok zannımca? Ama şimdi hayatta kalmak için bir sebebim var, tam yanımda duruyor hani; o yüzden... Ölmem azıcık sorun olur."

Kalabalıktan biri: "Gidin geberin!"

Tahmin etmek zor olmasa da bunu diyende Venüs'ün Reddi olduğu konusunda lanetin varlığını kabul etmeyenler dışında herkes hemfikir.

"Bana gençliğimi hatırlatıyorsun, Zanaatkar Harun."

Harun: "Bugüne kadar duyduğum en ağır hakaret. Ayrıca 25 yaş benden çok da büyük değil."

"Bu toy böyle mi sürecek? Komutanınız kimdir? Tek bir ses dahi çıkarmayacağım."

Yaprak: "Savaşı başlatanlar bir yana, Başkam varisi olarak bulunduğum tarafın komutanı olmak benim sorumluluğum."

Yaprak: "..."

Yaprak: "İtirazı olan yok sanırım? Ama Mühürdar Utpa, laf taşıyarak elde edebileceğin bir şey olmasa bile tarafsızsan bunu dinleyemezsin; kurultay bitince konumuna uygun genel bir rapor sunacağım."

"Çıkmamı istiyorsunuz yani, Kurt nesli komutanı Yaprak Hanım? Pekâlâ o halde, zaten genel teamüller de gitmemi emrettiği içün burada kalma niyetim yoktu pek."

Bu kurultayın yapıldığı binanın geniş bir bahçesi var, beklerken Kyouka ile gezebileceğimi düşündüm. En yakın şehir epey uzakta ama dönüşte uğrayabiliriz belki, Kyouka'nın pasaportu var mı ki? Ailesiyle tanışmaya gittiğimde pasaport çıkarttırmıştım ama... Ah, doğru ya; Puklinya'ya gelmek pasaport gerektirmese de Puklinya'dan Kyoto'ya dönmek gerektiriyor. Kyouka, bahçedeki bir tarafa toplanmış olan tüy yumaklarını gösterdi. Tüylü balçık yaratıklarına benziyorlar, sevimliler aslında. Bunların tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyor ama temelde bahçedeki toz, toprak, tüy, kuru yaprak ve benzeri şeylerin birleşimlerinden oluştuğunu düşünüyoruz; gerçi doğal mı yoksa doğaüstü mü oldukları konusunda bile kimse emin değil. Simyacı Mete'ye söyleyeyim de şunun araştırmasını yapsın, boş boş durup et golemleri ve bir şeyleri altına çevirmekle kafayı bozacak yoksa.

Kyouka: "Bunlar sanki tüylü slime'lar gibi, biraz sevimliler."

"Onlar hakkında aynı düşündüğümüze sevindim."

Daha sonra onlar hakkında açıklama yaptım, kimsenin hakkında hiçbir fikri olmadığı bir şeyi ne kadar açıklayabilirsem artık.

Kyouka: "Şirin şeyleri seviyorsun, değil mi? Erkek olmana rağmen."

"Şirin şeyleri sevmeseydim şu an sen burada bulunamazdın."

Kyouka: "Kh! Aniden yapma şöyle şeyler!"

Göğsümü göstermelik yumruklarla yumrukluyor.

"Bu hareketin de epey sevimli bence."

Yere çöktü ve kızarmış yüzünü saklamak için iyice kıvrıldı.

Kyouka: "Tamam, pes ediyorum. Gerçekten seninle baş edemiyorum."

"Ama bu konuyu konuşmuştuk, bu tamamen senin suçun. O kadar tatlı olmasaydın sen de, ben mi dedim 'Dünyadaki en tatlı kız ol' diye?"

Gezmeye devam ederken biriyle karşılaştım, neydi bu herifin adı? Heykeltıraş bir şey... Tanımadığım biriyle konuşuyor, Erlikliler çok kalabalık; herkesi tanıma imkanım yok.

Heykeltıraş: "Venüs'ün Reddi'ne falan sahip değilim, yalnızlığım tamamen tercih meselesi."

Konuştuğu: "Tabii caaaaanım, taaaabii. Kesin öyledir."

Heykeltıraş: "Her şeyden önce benim kadınım her sabah beni rahatlatmalı, hiçbir zaman itiraz etmemeli, ev işlerinden anlamalı ve..."

"Ketçap mayonez de olsun mu?"

Heykeltıraş: "?"

Heykeltıraş: "Sinirimi bozma."

"Öyle ama; eşten ziyade köle istiyorsun sen. Hatta köle bile değil, daha çok... Hayal, evet; cisimleşmiş bir hayal istiyorsun. Bence Simyacı Mete gibi yap, et golemi bu şartları karşılar."

Heykeltıraş: "Her zamankinden daha kibirlis... Bekle, bu kim? Yüzükler... Evlendin mi? Nasıl?"

"Senin gibi sokuk şartlarım olmadığı içindir belki?"

Kyouka: "Hayır, ben seni sevgilim ilan etme cesaretini gösterebildiğim için oldu."

"Canım, lütfen bir saniye bozmaz mısın?"

Heykeltıraş homurdandı.

Heykeltıraş: "İdeal ilişki tanımının içinde olduğuna sevindim, benim şartlarım hakkında iyi düşünmesen de."

"Hayır, benim pek şartım yok. İdeal ilişki tanımımı nereden biliyorsun ki hem? Hmm... Kyouka ile ilişkimiz benim için en ideali ama; o doğru."

Heykeltıraş: "Cidden sinirimi bozuyorsun, her zamankinden daha küstah hale gelmişsin. Artık 'Yalnız öleceğim ve öldükten on yıl sonra kimse adımı hatırlamayacak' krizlerine girmediğin için mi?"

"Evet ama ikincinin sebebi başka, Kyouka'nın ve Gece'nin varlığı hatırlanmamı garantilemiyor."

Etrafta birkaç kişi daha toplandı. Biri dikkatimi çekti ama: Yıldız neslinden Atilla veya başka bir deyişle Keşiş Atilla.

Atilla: "Bu kim? Güzelmiş."

"Hrr."

Kyouka bana döndü.

Kyouka: "Kıskandığında sinirlendirilmiş bir köpek gibi davranıyorsun. Üstelik kıskanmana sebep bile yok."

"Varlığın bunun için yeterli bir sebep, sana güvenmiyor değilim; sevgini sorgulama hakkım yok. Ama şu şerefsiz keşişe ya da seni öven, sana yaklaşan herhangi birine zerrece güvenmiyorum; kim var olan en tatlı kıza sebepsiz yaklaşır ki?"

Kyouka: "Bence beni gözünde fazla büyütüyorsun."

Atilla: "Utpa'nın sevgilisi mi? Mümkün mü ki? Bu herifin katliam yapmasına engel olmak için gelen bir melek falan mısın?"

Kyouka: "Niye sen de dahil ailenden kimse varlığımı öylece kabullenemiyor?"

Sevgili eşim etraftakilerin varlığını umursamıyor gibi. Ama onlar onun varlığını umursuyor, sorun da tam olarak bu zaten.

"Herkes umutsuz vaka olduğumu düşünüyordu çünkü. Sana gelirsek Keşiş Atilla, sen Kurt neslinden bile değilsin, burada ne işin var?"

Atilla: "Annem Kurt neslinden, dolayısıyla alakasız değilim. Peki sen, tarafsızlığını ilan etmişken burada ne arıyorsun?"

"Müdahaleci tarafsızlık ilan ettim, müdahale gerektiren bir durum olmadığından emin olmak için buradayım. Bu arada Kyouka sevgilim değil... Eşim."

Kyouka'nın elini tutup yarı sürükleyerek ayrıldım. Kendisi gülme krizine girdi.

Kyouka: "Havalı tarafını daha çok göstermelisin. 'Kyouka sevgilim değil eşim.' Hahahaha! İnanılmazsın ya. Kıskançlığını ilk kez bu kadar yoğun gördüm ama."

"İlk kez bu kadar yoğun? Daha önce gördün mü ki?"

Kyouka: "Psişik vampir olayı da kıskandığın için olmadı mı?"

"Sadece seni korumaya çalışıyordum."

Kyouka: "Evet, buna kıskanmak deniyor. Sahi, aklıma gelmişken tanıştığımız gün... Hangi Puklinya'daki ilk günün?"

"N'olmuş o güne? Sorun buysa seninle ilgili olan kısmı tamamen hatırlıyorum."

Kyouka: "Neden Düzen Bürosu'nun yerini Japonca sormadın? Bildiğini saklamaya mı çalışıyordun, diyeceğim ama yeni tanıştığın birinden niye saklamaya çalışasın ki?"

"Eee, şey... Aslında..."

Evet, bu utanç verici.

"Japonca olarak yön sormayı ya da yol tarif etmeyi bilmiyorum. Dedim ya 'Biraz biliyorum' diye. Çince sormayı düşündüm ama beni bütün Uzakdoğuluları bir tutan bir tip olarak görmeni istemedim, sonuçta Şintoizm'in Çin kültürüyle herhangi bir ilgisi yok, o yüzden de Şinto tapınağının görevlisinin Çince bilmesi gibi bir zorunluluk yok."

Kyouka: "Çok düşünüyorsun, Çince sorsaydın da gitseydi. Mandarin Çincesini kastediyorum tabii, diğer lehçeleri bilmiyorum."

"Ama çekinmem sayesinde şu an bu haldeyiz, değil mi? O zaman da söylemiştim, 'seni güvenebileceğim kişiler arasına ekleyebilir miyim?' diye. Çince sorup sonra da yoluma gitseydim muhtemelen yapayalnız ölürdüm. Yok, hayır; yapayalnız değil: Bir kedi ve bir beta balığıyla."

Kyouka: "Tamam, konuyu açmadım varsay."

Gözü bir an hâlâ taktığı nişan yüzüğüne ilişti.

Kyouka: "Eğer hangi yıl doğduğumu bilmiyorsan Çin burcumu nereden biliyor olabilirsin ki? Biliyorsan yaş farkımıza niye şaşırdın?"

"Ufak bir... Hile kullandım diyelim."

Kyouka: "Öyle diyelim bakalım."

Aslında basitçe gözlemim iyiydi ama Kyouka deşmediği için mutluyum. Kaplan Çin burcuna dair çok fazla işaret vardı; kişilik özellikleri ya da onun gibi şeyleri kastetmiyorum, hayatın kendi içinde yaptığı göndermeleri ve işaretleri kastediyorum. Fark etmediği bir yerde ayak izinin içinde kaplan patisi olması ya da yüzüne vuran gölgelerin beyaz teninde kaplan çizgilerine benzer işaretler göstermesi gibi. Olayların dilini okumayı birçok Erlikliye kıyasla bile iyi biliyorum, dolayısıyla... Tabii bu işaretleri yakalamaya çalışıyordum zaten, biraz da o yüzden kolayca fark edebildim.

Diğer Bölümler İçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder