Düzen Bürosu'ndan eve dönerken beklemediğim bir ara sokakta Kyouka'yı gördüm, önünde iki tane tip vardı. Bir oni ve... Diğeri insan galiba.
Oni: "Yalnız mısın? İstersen biraz eğlenebiliriz."
Karımdan uzak dur lan şerefsiz.
Kyouka: "Evliyim."
Yüzüğünü gösterdi, bezmiş gibi gözüküyor. Kaç saattir ay ışığımın başının etini yiyorsunuz? Yoksa bu ilk kez olmuyor mu? Öldürürüm sizi.
İnsan olan: "Önemi var mı ki? Hadi..."
Kyouka'nın omzuna kolunu atıp kendine çekmek için uzandı ama ben daha hızlıydım. Senin daha kırk fırın ekmek yemen lazım şerefsiz herif. Sağ kolumla Kyouka'nın omuzlarını sarıp kendime doğru çektim, beklemiyordu haliyle; uzaktan izliyordum az önceye kadar, o yüzden fark etmemiş olabilir. Fark ettiyse bile bunu yapacağımı tahmin etmek kolay değil. Ufak yüzündeki şaşkın ifade aşırı sevimli ya! Aaah, Allah kahretsin, tatlılığın yüzünden kalp krizi geçirip ölürsem ne yapacaksın sevgili eşim?
"Sorun mu var?"
Oni: "Yok..."
"Sana sormadım."
Lafını bitirmesine bile izin vermedim, şimdilik kılıç çekmeyi veya Düzen Bürosu'nun adını kullanmayı planlamıyorum; onun yerine Kyouka'nın parmağındakinin eşi olan alyansın rahatça fark edilebileceği ama zorlama olmayan, doğal bir duruş sergiliyorum.
Kyouka: "Geldiğini... Fark etmemiştim."
"Pft..."
Ah, gülmeme engel olamadım. Ama şaşkın ifadesi hâlâ bozulmamışken mutluluğun yüzünü ele geçirmeye çalışması aşırı tatlı ya! Benim suçum değil ki! Şeker komasına gireceğim senin yüzünden!
Kyouka: "Şey, 'Senin yüzünden şeker komasına gireceğim!' gibi bir şey mi düşünüyorsun?"
"Nereden anladın?"
Kyouka: "Yüzünde salakça -ve tam da bu sebepten azıcık da sevimli- bir sırıtış var."
"Sevimli" olarak tanımlanmakla mutlu olmam utanılacak bir şey mi acaba?
"Yine de bu senin suçun! O kadar tatlı olmasaydın sen de!"
Şövalyelik yapayım derken oldukça komik bir aşık kavgasına giriştik sanırım. Neyse, böyle geçen günler de güzel.
Oni: "Sen kimsin? Rahibeyle işimiz var."
"Pek de önemli ve iyi niyetli bir iş gibi durmuyor. Hem... Buradaki sorun asıl senin kim olduğun. Gördüğün gibi Kyouka beni gördüğü için mutlu, sizle uğraşırkenki ifadesinin aksine."
Oni: "Niye karışıyorsun ki? İşine bak!"
Bir an için yüzümden geçen şeytani sırıtış, insan olduğunu düşündüğüm ama aurasında rahatsız edici bir şeyler olan tipin sağ elini kıyafetinin içinden silah almaya hazır pozisyona getirmesine neden oldu.
"Kam Erlik soyundan, Kurt neslinden Afşin oğlu Kam Utpa..."
Bu tanıtımın onlar için bir şey ifade etmesini beklediğim yok, sadece "prens" havasına girmek istedim.
"...Düzen Bürosu'nun memuru, Kam Ulgan'ın öğrencisi, Kyouka'nın eşi."
Lafımı sol elimi kılıcımın kabzasına koyarak bitirdim ve ikilinin yüzündeki morarmayı zevkle izledim. Sonra insan olana döndüm.
"Sen nesin? Şüphesiz insansın ama auranda rahatsız edici bir şeyler var."
Sinir bozucu ve küstah tek bir "ha"dan oluşan bir kahkaha attı.
İnsan: "Senin gibi düşük seviyeli memurların bakmasına izin vermiyorlar mı? Düzen Bürosu'nun radarında olmalıyım oysa: Psişik vampirim."
Evet, bu açıklıyor işte. Diğer insanların yaşam enerjilerini emen bir insan, psişik vampir budur. Açıkçası gerçek vampirlerle uğraşmayı tercih ederim, psişik vampirler bazen kendilerinin farkında bile olmuyorlar. Tekrar Kyouka'ya döndüm.
"İstesen bu ikisini de pataklayabilirdin, neden yapmadın?"
Kyouka: "Şehirdeki youkailerin neredeyse tamamı sapık, yani alışkınım; pek umursamıyorum."
Bu bezmiş ifadeyi açıklıyor.
Kyouka: "Bir de... Şey... Baksana, beni kurtardın, yani..."
"Güçsüz kızlardan hoşlandığımı mı düşünüyorsun? Tamam, 'kurtarma fantezisi'ne sahip olduğumu inkar etmiyorum ama... Sen bir savaşçısın ve sana aşık olduğumda bunu biliyordum."
Kyouka: "Savaşçı derken?"
"Yapma ama! Tapınaktaki kılıcın dekor olduğunu veya Jinsan-no-Kami'ye ait olduğunu falan söylemeyeceksin değil mi? Şu arındırma sopası, adını bilmediğim..."
Kyouka: "Gohei'i mi diyorsun? Zikzak kağıtlı asa? Yoksa..."
"Evet, o. Gohei... Gohei'i birilerini pataklamak için nasıl kullandığını gördüm, onlar kesinlikle kılıç -daha açık olmak gerekirse kendo- hareketleriydi."
Kyouka kızardı ve mahcupça sağ elini başının arkasına götürdü.
Kyouka: "Gördün mü onu ya?"
Şimdi de o klasik "TeeHee" hareketini yapıyor. Tamam, tamam, pes ediyorum! Bu kadar tatlı olmak ya yasadışı olmalı ya da silah sayılmalı ama; haksızlık bu! Öte yandan dünyadaki en tatlı kızla kutsandığıma hâlâ inanamıyorum. Demek Tanrı veya Dünya benden nefret etmiyormuş.
Kyouka: "Bu arada onu gördüğünde henüz kılıç eğitimi almamıştın."
Birden ciddileşti.
"Fiziksel bir eğitim almamıştım, evet ama gördüğümde anlayabilirim. Teorik eğitimim ve bilgim vardı ama kılıç, dövüş, okçuluk, kamp ya da öyle şeylerde teorik bilgi herhangi bir şeye yaramıyor; kimin neyi nasıl yaptığını fark edebilmek dışında."
Kyouka: "Of ya... 'Korunması gereken prenses' rolünü sürdürmek istiyordum."
"Ben hayatta olduğum sürece sürdüreceksin zaten, endişelenme. Sizi kendinizden bile korumak için sadece sevgisini verebilen bu aciz kula güvenmenizi istiyorum."
Kyouka: "Kes şunu, rahatsız edici. Her zamanki gibi umursamaz görünüp sevgini alttan altta hissettir."
"Olağandan bahsetmişken: Kıyafetlerin her zamankinden farklı değil mi? Evden çıkarken de öyle miydi?"
Önceden giydiği üniformanın tam tersi renklerde bir tapınak hizmetçisi üniforması giyiyor: Üstü kırmızı, eteği beyaz. Eteğinin altında şu kırmızı dikişlerden var ayrıca, beyaz kollarında da olandan. Kolu hâlâ beyaz, evet.
Kyouka: "İnanç Bürosu herkese yeni üniforma dağıtmaya karar vermiş, normalde giydiğinden pek farklı olmamasına da özen göstermişler. Nedenini bilmiyorum, başkanın savurganlığı falan herhalde. Ben de hem boşa gitmesin diye hem de bedeninin falan uyup uymadığını denemek için giydim."
Havayı kokladım.
"Hangi aydayız?"
Kyouka: "Ekim, n'oldu ki?"
"O zaman Samhain için."
Kyouka garip garip bakıyor. Samhain'in ne olduğunu bildiğinden eminim, niye öyle bakıyor?
Kyouka: "Puklinya'da zaten perde yok, farkında mısın? Ne Samhain ne Çarşamba gecesi ne de başka bir şey burayı etkilemeyecek."
"Yine de kutlanması gereken bir şey. Perileri kızdırmamalısın."
Kyouka: "Hiçbir perinin parti bahanesi haline getirilmiş bir batı ayinini kutlamayan bir Asyalıya kızacağını sanmıyorum."
"Sen de haklısın tabii ama İnanç Bürosu da İnanç Bürosu işte, muhtemelen sebep dediğim gibi Cadılar Bayramı'dır."
Aniden esen rüzgarla Kyouka titredi, vücut ısısına bakmak için elimi yanağına koydum.
"Vay, buz gibisin."
Kyouka: "Üniforma zorunluluğu işte. Açık yerlerini kapatsam bile bu üniforma soğuktan korumak konusunda pek başarılı olmayacak."
"Kol mu ceket mi?"
Kyouka: "Hı?"
Üstümdeki montu çıkarıp Kyouka'nın omzuna attım.
Kyouka: "Çok sıcak tutuyormuş."
Sonra da sarıldım.
"Bir seçim yapmadığın için ikisini de verdim."
Kyouka: "..."
Kyouka: "Titriyorsun."
"Soğuğa dayanıklı biri olsaydım o kadar sıcak tutan bir montla dolaşmazdım."
Psişik vampir: "BİZİ GÖRMEZDEN GELMEYİN LAN!"
"Hâlâ burada mıydın? Kusura bakma, rahatsız edici tipleri pek fark edemiyorum da sayın Karındeşen Jack."
Karşımdaki kişi gerçekten Karındeşen Jack değil elbette; Düzen Bürosu'nun kayıtlarındaki psişik vampir dosyasını hatırladım, bir çeşit... Düşmanları ve ondan hazzetmeyenler tarafından kullanılan bir çeşit lakap bu; adı Jack olduğu için.
Jack: "Bana öyle seslenme."
"Peki o zaman Jackie, artık gitmemiz gerek. Sen de şu auranı temizlet, psişik vampirlikte öyle kötüsün ki auran beslenemiyor bile."
Jack silahını çıkardı, sıradan bir tabanca.
Jack: "Bakışın beni sinir ediyor."
Evet, klişe görmüş gibi baygın bakıyordum çünkü. Gözümü devirip Kyouka'yı arkama aldım.
"Sıkacak mısın yoksa bekleyecek misin? Her şeyden önce gerçek mi o? Kuru sıkı falan olmadığından eminsin yani?"
Jack: "Ölmek istiyorsun anlaşılan."
"Daha çok... Öleceksem bunun için üzülmem. Kyouka yalnız kalacağı için biraz üzülebilirdim, gerçekten beni öldürebilecek olsaydın eğer."
Jack: "Cık. Elimdekinin oyuncak olduğunu düşünüyorsun de' mi?"
"Yo', hiç de öyle düşündüğüm yok."
Yere topraktan yapılma bir küre attım, parçalanarak ürettiği ışık bozulduktan sonra Jack ve benim aramda Ezail vardı, kurşunu da o yedi.
Ezail: "Nereden öğrendin lan bunu yapmayı? Hem neden beni etten kalkan olarak kullandın?"
"Karşındaki herif temizlemen gereken biri değil mi?"
Ezail: "Ne olduğumu sanıyorsun? Psişik vampirler Cennet'in ilgi alanına girmez."
Defolup gitti.
"Hakkını harcadığına göre, hadi bir daha karşılaşmayalım."
Jack: "O kadar kolay olduğunu mu sanıyorsun?"
"Buna devam edecek miyiz? Ne kadar uzatacaksın? Silahında mermi olmadan tam olarak ne yapacağını da söyle."
Jack: "Mermim var."
"Hı hı, kesin öyledir."
Kyouka'nın koluna girip kısmen sürükleyerek uzaklaştırdım.
"Oh... Gerçekten mermisi yokmuş."
Kyouka: "Kumar mı oynadın?"
"Orada ölseydim ne yapardın?"
Kyouka: "Seni diriltirdim... Yani Ezail'i, Jinsan'ı veya benzeri, bunu yapabilecek birini yapması için zorlardım."
"Üzülürdün demek... Senin soruna gelirsek: Mermi sıradan bir mermi değildi, o yüzden dolu şarjörle değil tek mermiyle dolaştığını düşündüm."
Kyouka: "Nasıl sıradan bir mermi değildi?"
"Bir sürü farklı malzemeden yapılmış, tılsımlanmış, birkaç farklı şekilde kutsanmış ve lanetlenmiş bir mermiydi. Puklinya'da ne sıradan bir mermi ne de gümüş mermi seni yeterince koruyamaz. O mermiler özel siparişle yapılıp çok yüksek fiyattan satılıyor, ek olarak da karaborsadan da satılıyor çünkü tek mermi siparişi aldıklarında tek mermi üretmiyorlar. Jinsan'ı öldürebilirdi o mermi, Ezail'i öldürmedi neyse ki ama hasar verdiğinden eminim. Fark etmedi mi yoksa görmezden mi geldi merak ediyorum."
Kyouka: "Eve gidelim artık, Gece'yi daha fazla tanımadığım bir ruhla bırakmak istemiyorum."
"Ruhlar sözleşmelerin dışına çıkamaz. Yaptığım sözleşme en üst seviye sözleşmeydi, sözleşmeden şüphe duyması bile cezalandırılmasına yeter."
Kyouka: "Gerçekten zorlamadın mı onu?"
"Puklinya'nın en ünlü bebek bakıcısı o, sözleşmenin kendi kısmını yerine getirdiğin ve sözleşme süresini yenilemeye kalkmadığın sürece onun için sorun olacağını sanmıyorum."
Serri adında bir ruhtu; annesi yuki-onna, babasıysa vodyanoy olan bir melez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder