Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

22 Kasım 2020 Pazar

Ejderha ve Mühür ~ 19. Bölüm: Aşık Atışması

Diğer Bölümler İçin

Kyouka: "Geçmişimi hiç merak etmiyor musun, kıskanç biri olmana rağmen? Konak ve arovana konusunu da sonrasında açmadın."

Kyouka'nın ani sorusuyla, tam olarak uyanamamış ben Kam Utpa, tamamen ayıldım. Kyouka'yı üzmekten ölesiye korktuğum için bu konuda soru sormamıştım.

"Ben... Yalancının tekiyim."

Kyouka'ya mı cevap veriyorum yoksa kendi kendime mi konuşuyorum ben bile bilmiyorum.

"Hiç kimseye, kendime bile tamamen dürüst olmadım bugüne dek. Yine de sen... En gerçek halimi bilen kişisin ve her zamankinden daha dürüst cevaplar hak ediyorsun."

Bir süre, düşüncelerimi toparlayıp cümleye dökmek için durdum.

"Geçmişini merak etmediğimi söylemem yalan olur, hele seni sadece bir yılan olan Shiro'dan, hatta kızımız Gece'den bile kıskanıyorken. Ama eski sevgililerini ya da öyle biri veya birileri olup olmadığını, eski hislerini bilmem neyi değiştirecek? Zamanda geriye gidip onları silemem ya... Hem bir yolunu bulup yaparsam sen hâlâ tanıdığım Kyouka olur musun? Hâlâ sevgisinden şüphe etme hakkım olmayan, bana kendimi sevmeyi öğreten, çok sevdiğim o neşeli ve nazik kız olmaya, kalbimin yarısını verdiğim kişi olmaya devam eder misin? Kendini nasıl görüp tanımladığını bilmiyorum ama benim için sen gecemi aydınlatan, kalbimdeki buzları eritip koca boşluğu dolduran kişisin. Diğer konuya gelince: Puklinya'nın pek sevgili kayısı çiçeği, ailenin ekonomik durumu hakkında en ufak merakım yok. Adına 'hayatım' dediğim anlamsız ve asla komik olmayan komedinin böyle masalsı bir sona girmesini beklemiyordum, prensese aşık olan köylü oğlan iyi sona kavuştu, ha? Sen sevgili eşim, ailenden gelen maddiyat, maneviyat ve unvan ne olursa olsun benim prensesimsin. Artık kendime -ve Tanrı'ya- dünyaya ne gibi bir faydam olduğunu, neden hâlâ yaşadığımı sormuyorum. Artık biliyorum ki ölünce arkamdan ağlayacak, beni özleyecek biri gerçekten var."

Biraz durup söylediklerimi hâlâ yanımda, yer yatağımızdaki yorganı dizlerine kadar çekmiş oturan sevgili eşimin iyice anlamasını bekledim.

"Doğrusu, bende ne bulduğunu, nasıl bir ışık gördüğünü hâlâ anlayamıyorum. Bilgimin tek sebebi eğitimim, yaptığım onca hata çok zeki olmadığımı gösteriyor zaten, yani zekadan hoşlansan bile kadro dışıyım. Tuhafım, beceriksizim, korkağım, çarpık zihinliyim, utanmazca bencilim, kıskancım, çirkinim, pek iyi biri de sayılmam..."

Kyouka: "Bu konuda yanılıyorsun işte."

Sessizce dinleyen ay ışığım birden itiraz etti.

Kyouka: "Birçok kişi beceriksiz kişileri sevimli bulur, biliyor musun?"

"Dojikko karakterlerden bahsediyorsan o sadece kızlarda işe yarıyor."

Kyouka sözünü kesmeme aldırış etmeden devam etti.

Kyouka: "Tamam, çok yakışıklı olmayabilirsin ama çirkin de değilsin, hatta ortalamanın üstünde sayılırsın. İyi biri değilsin ve bencilsin, öyle mi? Bu konuda sabıkası olduğunu bildiği sahte dilenciye dayanamayıp para veren Shiro muydu peki? Fark edince kendi yarasıyla uğraşmayı bırakıp elindeki son malzemelerle, üstelik korkmasına ve yarasını bir an önce temizlemezse ölüm tehlikesi altında olmasına rağmen, sokak köpeğinin patisine ilkyardım yapıp diken de babamdı herhalde? Sana kendini sevmeyi öğrettiğimi söylüyorsun ama bunlar kendini seven birinin sözlerine benzemiyor. Kendin hakkında söylediklerinden doğru olanlar sadece yalancı ve korkak olman! Seni neden sevdiğimi mi merak ediyorsun? Çünkü bana 'tapınak hizmetçisi' ya da 'İnanç Bürosu memuru' değil de Kyouka olarak yaklaşan tek kişisin! O beğenmediğin tuhaflığın hakkında sevdiğim bir sürü şeyden sadece biri! Kötü biri böyle bir yaklaşım sergiler miydi?"

Kyouka'yı ilk kez bu kadar kızgın görüyorum, sonlara doğru sesindeki nezaket de kayboldu; pek sevgili kayısı çiçeğim şimdi kelimelerini bana, benden öç almak isteyen bir kılıçmışçasına savuruyor.

Kyouka: "'Hiçbir iyi yanım yok, sevilesi bir tarafım yok.' Bunu söyleyip duruyorsun, sevgimden şüphe etmediğine nasıl inanacağım o zaman? Peki ya ben? Sen, Düzen Bürosu'ndan Kam Utpa, benim neremi seviyorsun? Sadece benim sevgime mi karşılık veriyorsun? Beni kızımızdan bile kıskandığını söylüyor, 'kayısı çiçeğim', 'ay ışığım', 'sevgili eşim', 'kraliçem', 'kalbimin yarısı' diye sesleniyorsun. Ev işlerini sıralı paylaşmamızdan hiç bahsetmiyorum; ama daha önce beni övdün mü hiç? Gözüne nasıl göründüğümü bilmiyorum, sen ise her seferinde söylememe rağmen inanmıyorsun! Benim durumum daha kötü değil mi?"

Bir anda Kyouka'ya sarıldım, sanırım daha devam edecekti ama sustu. Hafiften güldüm.

"Eğer şımartılmak istiyorsan prenses, söylemen yeterliydi. Ve ne kadar tatlı olduğunu defalarca söyledim."

Nazlanıyor ama itiraz da etmiyor, gerçekten inanılmaz tatlı ya!

"İyi olan taraflarını mı merak ediyorsun? Öncelikle sevimlisin ki iyi özelliklerini listelersek son sıraya ancak girer bu özelliğin!"

Kyouka: "Başka?"

Kalbimin yarısı, yüzünde dünyadaki en masum bakışla devamını bekliyor. Aslında ilişkimizde talepkâr olanın ben olacağımı düşünüyordum ki zaten bugüne kadar öyle olmuştu, kendimi tutamayıp kıkırdadım.

"Zekisin! Gerçekten, bunu saklayıp saklamadığını, hatta farkında olup olmadığını bile bilmiyorum ama -en azından benden- zeki olduğunu kesin olarak söyleyebilirim. Benim gibi birinde bile iyi yönler görebilecek kadar nazik ve bilgesin! Bunca zamandır kendi kendine bile katlanamayan birine katlanabilecek kadar sabırlısın! Şehirde yürürken kavga edenlerin durduğundan haberin var mıydı? Hem sana zarar gelmesin diye hem de sen onları azarlama diye, sadece benim gözümde değil bütün Puklinya'da saygın birisin ve bu itibarı elde etmek için epey güçlü olmak gerek. Fiziksel güç -veya en azından sadece fiziksel güç- anlamında değil tabii, herhangi bir güçlülükten söz ediyorum. Sonra... Neşeli olmaktan ötesin, etrafa neşe saçıyorsun resmen! Saçların inanılmaz parlak, giyim tarzın muhteşem! Üniformandan bahsetmiyorum yalnızca, evde giydiklerin de öyle; sana inanılmaz yakışıyorlar. Ayrıca çok tatlısın! Kıskançlığını belli etmemeye çalışman çok tatlı! Sinirliyken kendi kendine söylenmen çok tatlı! Bir şey düşünürken dalıp gitmen, aklında başka şeyler olduğundan bir şeyleri yarım yamalak dinlerken toprağa, suya veya masaya elinle ya da çubukla şekiller çizmen çok tatlı! Karanlıktan korkman çok tatlı! Soğuğa karşı dayanıksız olman çok tatlı! Sana Kyou-chan diye hitap ettiğimde verdiğin ani 'Adımı kısaltma' tepkisi çok tatlı!.."

Kyouka: "Dur... Dur lütfen."

Kendimi kaptırdığımdan Kyouka'nın kıpkırmızı kesildiğini fark etmemiştim, yine de biraz kendimi hemen durduramadığımdan biraz da intikam istediğimden devam ettim.

"Bu da çok tatlı işte, övülünce utanman da çok tatlı! Tamam, seni neden romantik anlamda sevdiğimi sorgulayabilirsin ama dünyada senden hoşlanmayacak kimse olamaz! Varsa da kalbi taşlaşmıştır!"

Kyou: "Öyle mi?"

Aha! Pis pis sırıtıyor.

Kyouka: "Beni neden romantik anlamda seviyorsun o zaman, sorabileceğime göre?"

"Bak, zeki olduğunu söylemiştim ki sebeplerden biri bu. Az önce saydıklarım arasında da sebepler var ama sana esas vurulmamı sağlayan merhametin ve sonsuz sevgindi. Bana duyduğun, konuşmalarımıza rağmen hâlâ daha anlam veremediğim aşktan bahsetmiyorum, bütün dünyayı alabilecek kalbinden bahsediyorum."

Kyouka: "Ben... Cidden o kadar iyi biri değilim."

"İnsanlar, suçlayacak kimse kalmadığında kendilerini, Tanrı'yı, hayatı veya dünyayı suçlamaya meyillidirler. Kendini suçlamak önce bağımlılığa, sonra nefrete, en son da kavgaya dönüşür. Sen ve ben, hayatla olan kavgalarını kendi içine çekmiş bizim gibi kişiler kendi iyi yönlerini görmekte zorlanır, sevgiyi sorgular. Aslında Puklinya'ya 'Belki birini kızdırırım da kafamı keser.' umuduyla gelmiştim, biliyor musun? Gerçi artık sen ve Gece varsınız, hayatta kalmam gerek. Benim kalbim gerçekten o kadar büyük değil, insanların çoğundan nefret ediyorum; ama sen, işte senin kalbin tek bir kişi dışında tüm dünyaya yetecek büyüklükte. O tek kişinin kendin olması ne acı... Şimdiye kadar bu kadar acı çektiğini fark etmemiştim, lütfen beni affet. Hadi, gözlerinin kurumasını istemeyiz."

Hâlâ Kyouka'yla sarmaş dolaş otururken bulutlanmış ela gözlerin kıyısındaki yaşları parmağımla sildim.

Kyouka: "Peki o zaman, beni neden romantik anlamda seviyorsun?"

Sorusunu tekrarlamış gibi duruyor ama cevaptan tatmin olmadı, ayrıca bu soru görünüşte aynı olsa da aslında farklı. Romantik anlamda sevginin hoşlantı, sevgili olarak sevmek veya makbul bulmak, aşk, köpek gibi sevmek, deli divane olmak gibi bir sürü çeşidi var.

"Eh, seni 'sevgili' olarak sevmemin nedenlerini anlatmamı istiyorsan anlatırım; aşka gelince... Aşkın nedeni olmaz, sadece aşık olursun."

Kyouka beklentiyle bakıyor.

"Hiç konuşmadan sadece yan yana durabilmemizi seviyorum mesela. Tek bir kar tanesi düşer düşmez pencerenin yanına mevzilenmeni veya. İşe geç kaldığındaki o sevimli paniğini seviyorum, gülümsemenin ışıltısını ayrıca."

Kyouka hafifçe güldü.

Kyouka: "Divan-ı Aşeka'da yoktu bu."

"Şimdi yazdım ve tam da bundan bahsediyordum. Kraliçem, gülüşün kalbimi güneşten âlâ ısıtıyor."

Kyouka bir an iç çekti. Milletinin iç çekmekle ilgili düşüncelerini yüzüne vurmadan bekledim.

Kyouka: "Yine de... Sevimli olduğumu söylediğini biliyorum ama görünüşüm..."

"Nesi varmış görünüşünün?"

Kyouka: "Şey, boyum kısa ve göğ..."

"Ben daha çok 'Flat is justice' tipiyim aslında, biliyor musun? Ayrıca boyun sevimliliğine katkı sağlayan şeylerden biri, Japon ortalamasına göre kısa bile sayılmazsın zaten."

Kyouka: "Lolicon musun?"

"HAYIR! Nasıl bunu böyle dümdüz sorabiliyorsun?"

Kyouka: "Beklediğimden fazla tepki verdin, şimdi gerçekten öyle olduğunu düşünüyorum."

"Ama senle evliyim, değil mi?"

Kyouka kıkırdadı. Cidden, ne yaparsan yap bu kadar tatlı olmayı nasıl başarıyorsun? Beni azarlarken bile çok tatlı!

Kyouka: "Farkında mısın bilmiyorum ama ben bir lega..."

"Deme onu işte!"

Kyouka: "Hm..."

Şimdi de pis pis sırıtıyor.

Kyouka: "Neyi demeyeyim?"

Bir süre durduktan sonra yine hüzünlü gibi görünmeye başladı.

Kyouka: "Ama gerçekten... Pek güzel de sayılmam, değil mi?"

"Benim için dünyadaki en güzel kız sensin."

Kyouka "Boş boş konuşma" der gibi bakıyor ki amaçladığım şey buydu.

"Böyle bayağı ve inandırıcılıktan uzak bir laf etmemi bekliyorsan çok beklersin, yine de düşündüğünden çok daha güzelsin, bunu belirteyim. Bir de ne var biliyor musun? Ben sevimli kızları güzel kızlara tercih ederim ve sen sevimlisin. Bu yetmez mi? Hem kişiliğin bu kadar mükemmel olduktan sonra görünüşün mükemmel değil aşırı iyiyse bile ne olmuş yani, göremeyenler kendilerini sorgulamalılar. Sen, ay ışığım, gerçekten kendini çok hafife alıyorsun. Tek bir şey daha: Aşık bir adam gerçekten tamamen aptal bir adamdır ve ne kişilik ne görünüş anlamında sevdiği kişiden daha iyi kimse yoktur. O zaman, bu aptalın en sevdiği olarak kalmaya devam eder misin lütfen?"

Kıkırdıyor. Ah, bu kızla evli olmak kalp sağlığıma iyi gelmiyor cidden. Her an kalp krizi riskiyle yaşıyorum, bu kadar tatlı olmanın yasadışı olması ya da en azından silah sayılması gerek ama ya!

"Bu arada, canım... Bugün kahvaltı sende, hatırlatayım dedim. Hâlâ yatakta bekliyoruz, neredeyse öğlen oldu."

Kyouka: "Zaten bu saate kadar şikayetlenip uyanamadığını söylemeyecek miydin? Ama of ya... Saçlarım dağınık ve daha yüzümü yıkamadan ağladım, bakma bana, çok utandırıcı bu!"

Pis pis sırıtma sırası bendeydi.

"Dağınık saçların ve yeni uyanmış yüzün de -her halin gibi- çok tatlı aslında. Ve sen farklı mı düşünüyorsun emin değilim ama bence çok daha utanç verici hallerini de gördüm, bir çocuğumuz var hatırlars..."

Kyouka yüzüme bir kırlent fırlattı, hak ettim tabii orası ayrı. İyi ki iki farklı yastık yerine tek bir uzun yastık kullanıyoruz.

Kyouka: "Özel istediğin bir şey var mı?"

"Yok herhalde... Ah, hayır, dur, dur, dur. Var."

Bilinçli olarak oluşturduğum tuhaf sessizliğe ay ışığım daha fazla dayanamadı.

Kyouka: "Evet, nedir?"

"Bir öpücük, belki? Hehehe... Ah; ve onigiri."

Kyouka: "Yine mi? Dün yemekler sendeydi ama önceki gün de onigiri istemiştin ve ondan bir önceki seferde de. Onlar öğle yemeği içindi gerçi."

"Senin yaptığın onigiriler çok güzel oluyor, ne yapabilirim? Ya diğer konu?"

Kyouka: "Gece'nin önünde olmaz."

"Beşikteki bebekten mi utanıyorsun? Hem de bir öpücükten, dün geceye rağm..."

Yüzüme bir kırlent daha yedim. Patavatsızlığım hakkında bir şeyler yapmam gerek. Belki yatak odamızda daha az kırlent tutmak konusunda sevgili eşimle konuşmam da iş görür.

Kyouka: "Tek bir kısa öpücükle bitirmeyeceğini biliyorum, o yüzden şimdilik onigiriyle yetineceksin. Ayrıca dün gece kızımız odanın dışındaydı, bilmem hatırlar mısın?"

Gülümseyerek dil çıkardı ve seke seke odadan çıktı. Şeker komasına girip öleceğim şimdi, çok tatlı ya!

"Bu arada..."

Kyouka: "Evet?"

Kapının önünde beklediğini biliyordum, ben odadan çıkana kadar öyle yapacak.

"Daha önce giyim tarzından bahsettim ama pijamaların her zaman giydiklerine kıyasla çok açık değil mi?"

Fazla abartılacak bir şey değil aslında, şort ve nasıl adlandırıldığını bilmediğim, şu sporcuların giydiği atlete benzeyen şeye (onun da adını bilmiyorum, evet) benzeyen bir üst ama bu, Kyouka'nın en açık kıyafetinin pijaması olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Kyouka: "Kışın, dolayısıyla şimdi de giymeme rağmen bunlar yazlık sonuçta. Ve... Şey... Eğer gören sen olacaksan... Umursamıyorum."

Aha, içeri kaçtı. Takip etmekten başka çarem yok sanırım, yönümü ancak ay ışığımı takip ederek bulabilirim. Neden bu kadar tatlısın ki? Geliyorum, her neyse. Kahvaltımızı ederken Kyouka'nın gülümseyerek beni izlemekte olduğunu fark ettim. Tamam, bana öyle bakmaya devam edersen (olmayan) havalı tarafımı göstermek için saçma sapan şeyler yapmaya başlayacağım, kes şunu lütfen!

Kyouka: "Pijamalarımı sormuşken... Giyim konusunda başka tavsiyen var mı?"

Şimdi de dalga geçiyor. Eh, eğer benimle dalga geçecek olan bu kadar tatlı bir kız olup üstüne evlendiğim kadın olan Kyouka ise umursamıyorum. Yine de oyununa gelmeyeceğim, canım.

Kyouka: "Günlük giyimden bahsediyorum tabii, tavşan kulakları ya da tuhaf şekilde aşırı ayrıntıcı ve kurallı kıyafet fetişin gibi şeylerden değil."

"Öhhö!"

Kahvem boğazıma kaçtı. Neden şimdi bu konuyu açıyorsun? Tamam, ayak uyduracağım sanırım. Eh, kediyle değil kaplanla evlendim sonuçta; böyle olacağını biliyordum.

"Boğaz aksesuarı belki? Ve dizüstü çorap."

Kyouka: "İkinci dediğini geçiyorum çünkü bu bahsetmediğimi söylediğim kısma giriyor ama boğaz aksesuarı derken tam olarak neyi kastediyorsun? Kolye?"

"Kemer 'choker' ya da onun gibi bir şeyler. Ayrıca dizüstü çoraplar günlük hayatta da kullanılabilir, üniformanı şu kırmızı dikişli beyaz çoraplarla tamamlayabilirsin; eğer beyaz eteği giymeye devam edeceksen çorabın renklerini de ters çevirebilirsin, sana kalmış. Gerçi eteklerin onun için fazla uzun, doğru."

Kyouka: "Günlük hayatta tasma mı takmamı istiyorsun?"

Çorap kısmını tamamen görmezden geldi ama bunu yapacağını tahmin ettiğimden üstünde durmadım.

"Görmek isterdim aslında ama hayır, kaplana tasma takabileceğimi düşünmüyorum."

Kyouka: "Kaplan... Neyden bahsediyorsun? Kıyafetler hakkında konuşmuyor muyduk?"

"Sevdiğim kızın sevimli bir ev kedisi değil de yırtıcıların kralı olan beyaz kaplan olduğunu düşünüyordum, kendisi 'günlük kıyafet' ayrıntısını bir örnekle taçlandırdığından beri."

Kyouka: "Beni Byakko olarak mı düşünüyorsun?"

"Evet, bu sana daha çok uyuyor. İlişkimizin başlarında tilki olduğunu düşünüyordum ama... Eh..."

Kyouka: "Kardelen haklıymış, Seiryuu olduğunu düşünmüştüm ama gerçekten ejderha değil de yılansın sen! Yeri gelmişken, gece için olan kıyafetlerimde tasma var zaten, bunu biliyorsun. Her neyse, Shiro'dan betersin. Hatta yılan bile değil, balık daha uygun."

Güldüm.

"Koi balığından mı bahsediyorsun? Eğer tema ejderhaysa ve ben ejderha olmayıp yılandan da beter bir balıksam koi veya yayın balığı olmalıyım, değil mi? Belki de arovana? Hem istesem de Seiryuu olamam zaten, Ker Abra ve Ker Utpa kötü niyetli, acımasız ve zalim muhafızlardır ve ejderhaların en beterleridir, Batı kültüründeki kara ejderlerden bile korkunçlardır. Yer altına açılan geçitte, Erlik Han'ın sarayının sınırını oluşturan denizi korurlar. Bizzat Erlik Han'ın davet ettiği şamanlara, hatta göklerden gelen kutsal ruhlara bile saldırırlar. Özellikle de yılan olan ve Erlik Han'ın davetine icabet eden şamanları koruması gereken Abra'ya kıyasla benim adını aldığım Ker Yutpa timsahtır ve boş boş takılıp gördüğü her şeye saldırıp yutmayı tercih eder. Yine de bir kuşa ve bir kaplumbağaya ihtiyacımız var, Suzaku ve Genfu'nun hatırı kalır yoksa."

Kyouka: "Tamam, vazgeçiyorum. Kültürümün hayvan mitolojisi hakkında neden bu kadar bilgilisin? Eee, ne tam olarak tür bir aksesuar?"

"Aslında... Vazgeçtim, öyle bir şey taksan bile kendime saklamak istiyorum. Bencilliğim için kusura bakma. Yani... Takacaksan da evde tak, her zaman olduğu gibi. Tekrar, bencilliğim için üzgünüm."

Güldü. Cidden güneş açmış gibi gülüyor ya! Ertesi gün Kyouka, başımda dikilip beni uyandırmaya çalışıyordu.

Kyouka: "Of, hadi ama ya! Bugün yemek işi sende, biliyorsun. Uyan artık!"

Beni sarsıyor ama bu konuda çok nazik olduğundan beşikte sallanıyormuş gibi daha çok uykum geliyor. Kyouka kulağıma kadar eğilip fısıldadı.

Kyouka: "Gözünü açarsan sana bir sürprizim var."

En azından yatakta doğruldum ve gözümü azıcık açtım.

"Vay, bugün çok cüretkarsın."

Şimdiye kadar görmediğim bir etek, dizüstü çorap ve gül şeklinde tokası olan bir 'choker'.

Kyouka: "Tam uyanamadın sanırım. Her neyse, buna karşılık kahvaltıda menemen istiyorum."

Yanıma kıvrılıp yattı, yorganın üstüne.

"(Esneme). Beni uyandırıp kendin geri mi yatıyorsun? Neyse, dünkü konuşmamızın üstüne gidip aniden yeni kıyafetler almanı beklemiyordum. (Tekrar esneme). O değil de yeni etek almana ne gerek vardı? (Esneme, yine)"

Kyouka: "Diğerleri dizüstü çorapları tamamen kapatırdı, baş başa olduğumuz özel durumlarda giydiklerim haricindekiler yani. Ayrıca bakıp durma, utandırıcı bu. Günlük kıyafetler olması gerekiyordu ama öyle bakmaya devam edersen bunları da sadece o durumlarda giyebileceğim."

"(Esneme) Tamam, tamam, her neyse. Bu yeterli bir ödül değil biliyorsun, soğan doğramam gerekecek; o yüzden önce tatlıyı istiyorum."

Üstüne eğilirken yüzüme bir kırlent çaldı. Bu odada niye bu kadar çok kırlent var?

"Öpecektim sadece, başka bir şey yapmayacaktım ki."

Kyouka: "Ben de yedim! Kesinlikle daha ileri gidecektin; ama kahvaltıdan sonra bir şeyler düşünebilirim belki."

Utangaçça göz kırptı! Cidden aşırı tatlı ya! Kyouka'nın yüzüme çaldığı kırlent beni -tekrar- yatağa devirdiğinden yan yana yatıyorduk.

Kyouka: "Baksana. Beni ilk gördüğünde böyle bir hale gelebileceğimizi düşünmüş müydün?"

"Düşünmemiştim. Aslında 'Yuh amma şirin, bari kişiliği leş ola da bu kıza aşık olmasam!' diye düşünmüştüm. İlk konuşmamızdan sonra da sana pek yaklaşmamaya karar verdim zaten, aldıktan bir saniye sonra bile uygulamadığım bin beş yüz karardan biri, çok takma."

Kyouka: "O niye?"

Somurtuyor, hâlâ çok tatlı ya! Öleceğim, öleceğim, pes ediyorum!

"Çünkü bana -ne senin ne de bir başkasının- asla bakmayacağını düşünüyordum. Sana aşık olursam... Uzaklaşmam gerekirdi, anlarsın ya; 'arkadaş kalmak' kulağa güzel gelse de seven tarafa çok yük bindirip bütün sorumluluğu ona yüklüyor, o yüzden pratikte çalışması mümkün değil." 

Kyouka: "Ya şimdi?"

"Şimdi... Seninle kutsandığım için kendimi saldım. Bana her sarıldığında bayılacak gibi oluyorum, hâlâ!"

Kyouka: "Farkındayım. Peki ben seni sevmesem veya sevsem bile bunu içime gömsem ne yapacaktın? Uzun zaman boyunca seni uzaktan izledim sonuçta."

"Her zamanki gibi devam ederdim herhalde. Kendime sevgili olarak et golemi yapmayı düşündüğüm zamanlar oldu be!"

Kyouka: "Yapay ruh mu koyacaktın içine?"

"İçine yapay ruh koysam beni terk ederdi."

Kyouka: "Simyacı Mete'yle dalga geçiyordun bir de."

"Altın takıntısı için dalga geçiyordum. Aslında geçmişin batılı simyacılarından bile gerçekten kafayı kırmış olanlar ve elementin özünün tek olduğunu düşünenler dışında metalleri altına çevirmeye çalışan yoktu. Hem doğuluların hem de batılıların esas gündemi ölümsüzlüktü, altına çevirme bir çeşit... 'Kraldan, derebeyinden gelen harçlığımız kesilmesin, millet ölmüş ölmemiş umurlarında değil ama zengin edeceğim sizi dersek desteğe devam ederler.' mantığı üstüne kuruluydu, çoğunlukla yani. Elementin özünün bir olduğunu düşünenlerse her şeyin her şeye dönüştürülebileceğini ve ölümsüzlüğe de bu yolla ulaşılabileceğini savunuyordu."

Kyouka: "Çocuk istemiyor muydun? Et golemi hamile kalabilir mi ki?"

"Normalde kalamaz ama sağlam ve yeniden çalıştırabilir ya da halihazırda çalışan insan yumurtalıkları bulabilirsen yapılabilir ki bunu elde etmenin en kolay yolu da büluğ çağını yeni yeni geçmiş bir bakireyi doğurganlıkla ilgili bir varlığa, örneğin Umay Ana veya Bona Dea'ya, kurban etmektir; kulağa pek hoş gelmese de."

Tiksinmiş ifademden öyle bir şey yapmaya niyetli olmayacağımı anladığını varsayıyorum.

"Ya sen?"

Kyouka: "Ne ben?"

"Beni ilk gördüğünde ne düşünmüştün?"

Başından beri bunu sormaya niyetliydim ama et golemi muhabbeti kaynattı.

Kyouka: "Tuhaf biri olduğunu."

"Yani, savaştan çıkmış gibi görünüp doğuştan şansının düşüklüğünden şikayet eden bir tipi herkes öyle düşünürdü."

Kyouka: "Lafımı bitirmemiştim. Tuhaf biri olduğunu ama azıcık da... Im, şey... Nasıl desem... Yakışıklı... Değil de..."

"Çirkin olduğumu biliyorum, zorlamana gerek yok."

Kyouka: "Azıcık da sevimli olduğunu."

Karım sevimli olduğumu söyleyince sevinmem iyi mi ki? Yine de mutluyum sanırım.

Kyouka: "Ayrıca daha önce de defalarca söylediğim gibi: Düşündüğünden çok daha iyi görünüyorsun. Bir de şu var ki: Biraz daha beklersek kahvaltıyı öğle yemeği vaktinde yapmamız gerekecek, sen de ödülünü kaybedeceksin."

"Uykulu yüzünü izlemenin çok daha büyük bir ödül olduğunu düşünüyorum, o yüzden boş ver gitsin."

Kyouka: "Hile ama bu! Adil oynamıyorsun... Hem nasıl evliliğimizi 'romantizm' ve 'şehvet' şeklinde iki kesin sınıra ayırabiliyorsun? Yin-yang bile daha benzer!"

"Ne? Kusurları olan bir adam olabilirim ama o durumda da gayet romantik olduğumu düşünüyordum!"

Kyouka: "Yani, istemediğim şeyleri yapmıyor ve durmanı söylediğim anda duruyorsun en azından. Peki menemen için istediğin ödülde romantizm tam olarak nerede?"

Bir süre sustum ama sebebi cevap aramam değildi, Kyouka'yı izlememdi.

"Tamam, artık enerji doluyum!"

Birkaç yalandan esneme hareketi yaptım.

"Peki, dünyanın en tatlı ve en mükemmel kızının aç kalmasını göze alamayız; o yüzden kahvaltı hazırlamaya gidiyorum."

Kyouka: "Biraz daha beklersen dışarıdan söyleyip öğle yemeği ve kahvaltıyı birleştireceğiz, ekstra işten kaytarmak için mi yapıyorsun?"

"Kaytarmak çekici, ben de üşengeç ve tembel herifin tekiyim zaten. Sadece şu var ki kalbimin yarısı, konu sevdiğim kızsa tembellik yapmam."

Kyouka: "İsmimi unutmuş olabilir misiniz acaba, Toprağın Mühürdarı? Hiç kullanmıyorsunuz da."

Ah, "eskimiş resmi dil"i bana karşı kullanacağını hiç düşünmemiştim. Yine de bu savaşı kazanamazsın sevgili eşim, üzgünüm.

"Ne? Kırmızı ipliğin ruhuma kazıdığı ismi nasıl unutabilirim, Kyou-chan?"

Kyouka: "Adımı kısaltma!"

İlginç, yüzüme tekrar bir kırlent çalacağından emindim; onun yerine tespih böceği gibi büzüştü. Tespih böceklerinin sevimli olduğunu düşünüyorum, yani Kyouka'yı onlara benzetmem sorun teşkil etmiyor. Gerçi tekrar düşününce, bu daha büyük bir sorun da olabilir.

"Aslında işin ilginç yanı şu ki: Kyou-chan, Kyouka'dan daha uzun. Latin harfleriyle iki harf, hadi Ch tek ses olduğu için bir harf diyelim, hiragana ile üç hece daha uzun. Hiragana için de Chi ve Ya'yı tek harf kabul edersek iki hece daha uzun oluyor."

Kyouka: "Saçma açıklamalar yapmaz mısın lütfen, kocacığım."

Hm, "kocacığım"ın verdiği hasar beklediğimden fazla oldu, ölüyordum neredeyse!

"Tamam, kahvaltı hazırlamaya gidiyorum ama gerçekten zor bir iş. Onu yakmamak zor."

Kyouka: "Dedi bir önceki sefer akşam yemeğinde yedi yemeklik menü çıkartan kişi."

"O cidden daha kolaydı! Menemenin ayarı zor, soğanları yakmamak bir yana onları keserken gözüm yanacak. İşte o sebepten avans alıyorum."

Aniden Kyouka'yı öpüp içeri, mutfağa, kaçtım. Şaşkın bakışlarını daha uzun görmek isterdim aslında ama şaşkınlığı geçer geçmez sinirlenecek, neyse ki kahvaltı hazırlanıp bitene kadar o da geçer. Kıskandığı zamanlar haricinde kızgın kalamaması da aşırı tatlı ya!

Diğer Bölümler İçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder