Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

1 Kasım 2020 Pazar

Ejderha ve Mühür ~ 14. Bölüm: Kimlik Kontrolü

Diğer Bölümler İçin

Düzen Bürosu, senede bir kez Puklinya vatandaşlarının kimliklerini kontrol eder. Yine sırf iş yapıyor gibi görünmek için yapılan bir iş. Yine de fırsattan istifade soluğu Vlar ve Quarra'nın yanında aldım, vakit intikam vaktidir. Quarra'nın kimliğinde, vesikalığının olması gereken yerde kanatlı, mavi bir ateş topu var.

"Bu ne lan?"

Quarra: "Fotoğraflarda öyle çıkıyorum."

"Diyorsun?"

Yemedim ama neyse, devam edeceğiz. Kimliğinde bekar olduğu yazıyor, şaşırtıcı değil tabii ama bu fırsatı kaçırmam.

"Hâlâ evlenmediniz mi be?"

Vlar: "Kaç kere sevgili falan olmadığımızı söylememiz gerekiyor?"

Yaklaşık beş bin kez beni tatmin eder.

"Şehirde kime sorsam sevgili olduğunuzu söyler, nazlanmayın artık."

İşte size ilginç bir bilgi: Vlar ve Quarra sevgili olmaya en uzak şeyler, dünyada son erkek ve kadın kendileri kalsa da bir düşünürler. Gerçi farklı türden varlıklar tek cins kalsalar da bunun pek bir yararı olmaz muhtemelen.

Quarra: "Kimlik kontrolü olacağını sanıyordum?"

Öyle mi?

"Kimlik kontrolü sorgulamayı da içerir. İnanç Bürosu'na haber vereyim mi?"

Vurdu gol oldu. Cidden öyle bir şey dememen gerekirdi. Ne alaka diye sorarsanız: İnanç Bürosu'nun zinaya ağır yaptırımları var, en azından mevzuatta öyle. Bunun asıl sebebi de zinaya yaptırım uygulanmayan dönemlerde bir ara şehrin bir sürü doğar doğmaz sokağa atılmış (çoğu melez olan) çocukla dolması, önlem olarak da o zamanki İnanç Bürosu başkanı çevresindekilerin de gazına gelerek bunu başlatmış, sonrasında da uygulamayı olduğu gibi devam ettirmişler. Gerçi mevzuatta durmasına rağmen fiiliyatta uygulanan bir şey değil, denetlenmiyor da. Nasıl denetleyeceksin zaten, şehrin bir tarafına her şeyi gören bir göz mü monte edeceksin? Birini ihbar etmeye kalkarsan da "Saçma sapan konuşma la" deyip telefonu yüzüne kapatırlar muhtemelen.

Quarra: "Bir git ya."

Peki, peki... Bekle, bu ne lan?

"Soyadın Hêylêl mi?"

İlk şeytana nasıl Arapça olarak Şeytan el-Racim, Latince olarak Lucifer deniyorsa İbranicede de bu ad verilir. Babasının adı da Şlemun ki bu da Hz. Süleyman'ın adının Süryanicesi (ya da onun Üçlü Şehir alfabesiyle yazılan şekli), anadilinin o olduğunu söylemişti zaten. Kimliğinde cin olduğu yazıyor, bu da şaşırtıcı değil. Düzen Bürosu'nun sınıflandırması; maridleri, ifritleri ve cubus (succubus ve incubus'a Düzen Bürosu toplu ve cinsiyetsiz olarak bu adı verir), iblis lordu, şeytanlaşmış insan, put iblisi fark etmeden Şeytan-ı Racim'in kendisi gibi diğerlerinden açıkça farklı olanlar dışındaki şeytanları "cin" olarak sınıflandırır. Oni'ler bile yakın zamana dek cin olarak sınıflandırılıyordu, daha sonra oradan ayrılıp youkai olarak kaydedilmeye başlandılar. Dangozluğu daha büyük bir dangozlukla örtmeye çalıştı yani Düzen Bürosu'nun sevgili 1. Ofis lideri ve haliyle Düzen Bürosu'nun "görünür bürokrasi"sinde en tepede duran kişi. 1. Ofis, Düzen Bürosu içinde gerçek yetkileri olmaya en yakın ofistir ve genel anlamda vatandaşlık işlerini düzenlemekten mesuldür.

Vlar: "Baksana, bu farazi bir soru ama... Kyouka seni aldatsa ne yapardın?"

Vlar'a öyle bir gücüm olsaydı onu öldürmeye yetecek sertlik, soğukluk ve keskinlikte bir bakış atıp gözümle sol elimle kavradığım kılıcımın kabzasını gösterdim.

"Ay ışığım hakkında doğru konuş."

Bunu buz gibi bir sesle söyledim. İtiraf ediyorum: Her zaman "O bana ait." olayına girmek istemiştim, Vlar bunun için bir fırsat sundu. Kyouka'ya "Ay ışığım" dememe gelince... Sonsuz bir karanlığın içinde çoktan ölü bir ruhla dolaşıyordum uzun süredir, Kyouka'nın sevgisi gecemi aydınlattı ve ruhumu diriltti; bu yüzden.

Vlar: "Sinirlenme, sinirlenme..."

Vlar sanki agresif bir köpekle iletişim kuruyormuş gibi davranıyor, bir "Good boy" demediği kaldı.

Vlar: "Sadece farazi bir soru, sevdiğin kişinin öyle biri olduğunu düşündüğümden değil."

Vay, Vlar'ın kelimelerini dikkatli seçmeye çalıştığı aşikâr. Epey zevk veriyor. Sorusunu bir an için ciddiye alsam kendimle ciddi bir sorgulamaya girerim, sap olarak öleceğimi düşündüğüm zamanlarda ezkaza bir sevgilim olsa ve beni aldatsa ne yapacağımı düşünmüştüm, genel inancım kimsenin beni romantik anlamda sevemeyeceği ve ancak bir çıkarı varsa (kimin benden ne tür bir çıkar elde edebileceği de meçhul tabii) ya da bana çok acırsa benimle birlikte olacağıydı (o yüzden ezkaza), dolayısıyla onun gibi konular hakkında da düşünmüştüm. O zamanlar çok boş zamanım olduğundan epey farklı konu hakkında kafa yorup uğraşmıştım. O zamanki düşüncelerim bilinmezlik üzerineydi. Boş vermem hatta "Benimle olmaya devam ettiğin sürece istediğini yapabilirsin" şeklinde saçma sapan bir bağımlılık içine girmem bile mümkündü o zamanki düşüncelerime göre. Ama Kyouka... Kyouka farklı. Bana kendimi sevmeyi öğreten kişinin sevgisinden şüphe duyma hakkım yok. Her halükarda ona bağımlı olduğum gerçeği değişmiyor tabii.

"Bilmiyorum. Kimliğini verecek misin yoksa kılıç zoruyla mı alayım?"

Vlar kılıçlardan çok korkuyor, nedenini bilmiyorum. Ne diğer kesici/delici aletlere ne de baktığında çok daha tehlikeli olan ateşli silahlara öylesine bir korkuyla yaklaşmıyor. Tam tahmin ettiğim gibi Vlar çenesini kapayıp gerzek kimliğini uzattı, aslında yapılması bile gerekmeyen bir işi amma da uzattılar. Bu arada Vlar'ın kimliğindeki vesikalık bölümü boş.

"Sakın 'vampirler ayna ve fotoğraflarda görünmez' saçmalığıyla gelme bana, bir açıklama istiyorum."

Ne için olduğu apaçık diye düşünüyorum. Bu arada gözüm başka bir şeye takıldı, Vlar'ın soyadı...

"Alcurad?"

Sorgulayan gözlerle baktım. Harf kodlama hakkında en ufak fikri olan herkes bir vampirin soyadının Dracula'nın anagramı olmasının üstünde durulması gereken bir şey olduğunu bilir. Evet, saçma sapan şaman eğitimimim şifreleme eğitimi de içeriyordu, bazı eski kaynakları çözmek için yardımcı oluyor. Matta İncili'nin Erlikli versiyonunun (Aramice olup birkaç tasvir içermesi dışında diğer Matta İncillerinden ne farkı olduğu hakkında ona, yani tek nüshasına sahip olan Yıldız Nesli dışında kimsenin bir fikri yok) anagramlaması ile büyük büyü gücü açığa çıkarılabildiği söylenir, ona sahip olan Yıldız nesli tarafından. Kendileri Kıpçaklara yanlayıp Batı'ya doğru giden ve günümüzde çoğu (görünürde) Hristiyan olup yine çoğu Macaristan'da yaşayan bir nesil, Kam Ultız denen meşhur ama ne başarısı, önemi ya da özelliği olduğu da meçhul birinin soyundan geliyorlar. Bu arada babasının adı da Vlad'mış, niye başka isim kalmamış gibi böyle isimler koymuşlar ki?

Vlar: "N'olmuş?"

Anlamazdan geliyor demek, vesikalık hakkındaki sorum da arada kaynadı. Eh, peki; işleri dolaylı halledeceğiz veya boş vereceğiz.

"Bu arada... Bu gerçek şeklin mi?"

Sorumun Quarra'ya yönelik olduğunun açık olduğunu düşünüyorum.

Quarra: "Tabii ki değil. Gerçek şeklim aynısı değil ama o fotoğrafa şu anki halimden çok daha fazla benziyor."

O şeyin fotoğrafın olduğunu iddia etmeye devam ediyorsun yani? Uzaktan birini görüp el salladım, bu yanıma gelmesine dair istek de içeriyordu; o kişi tarafından fark edildim ve Kyouka yanımıza geldi.

"Kimlik kontrolü."

Dedim nazikçe, Vlar pis pis sırıtıyor. Neyse, Vlar'a katlanabilirim; Hayk burada olsa "Hani yazmıyordun lan? Evlendin kızla." diye başımın etini yerdi, o değil adama yumruk falan da geçiremiyorum. Fiziksel olarak kaçınamasa bile büyüyle kaçınıyor ibnenin evladı.

"Ehe ehe"

Ah, yüzümde aşırı salakça bir sırıtma var kesin. Kyouka'nın medeni durumunu "evli" olarak görmek beni mutlu ediyor, bunda benimle evli olmasının payı büyük tabii. Aslında kimliği hemen geri verebilirim ama bugün en son evden çıkarken gördüm onu, biraz daha yanımda durmasını istiyorum. Şu ikili burada olmasaydı daha iyiydi gerçi.

Kyouka: "Saçımı sarıya boyatmam hakkında ne düşünüyorsun?"

Beni dünyaya döndürmek için iyi bir yol, saç rengini sevdiğimi biliyor.

"Seni bir şeye zorlayamam elbet ve doğal sarışınlığın çekici olduğunu inkar etmiyorum ama... Sarı boya hemen fark ediliyor ve çoğunlukla iğrenç duruyor. Eğer benim sözümle hareket edeceksen yapma derim, siyah saçların sana yakışıyor. İlla yapmak istiyor ama benim onayım da mutlaka olsun istiyorsan sadece bir kısmını boyat ve tercihen doğal olmayan bir renk seç; birkaç tel, sadece iç tarafı, sadece alt tarafı... gibi."

Kyouka makyaj bile yapmıyor, bunu fark ettim; bir keresinde de saç boyalarından nefret ettiğini söylemişti, haliyle bu soruyu sadece beni sinir etmek için soruyor. Oyununa gelmeyeceğim canım. Bu arada şimdiye kadar "güzelmiş" ya da "sevimliymiş"ten fazlasını hissettiğim tüm kızları düşünüyorum da hiçbiri ne boyalı ne de doğal sarışın değildi, hiçbirinin boyu pek de uzun değildi, hiçbirinin yüz güzelliği çok fazla değildi, hatta çoğunlukla sönük bir güzellikleri vardı (Tabii aşık, haliyle aptal bir adamın bunu fark etmesi zor) ama görünüşlerinden çok kişiliklerinin sağladığı aşırı bir tatlılıkları vardı, eh bir de hiçbirinin... Eee, şey... G... Göğüsleri pek de büyük sayılmazdı. Bu arada Kyouka pis pis gülüyor, ben aşırı bir tepki verene kadar ne denli ileri gitmeyi planlıyor acep?

Kyouka: "Bir de bronzlaşayım diyorum."

Yok devenin nalı, sırf bana tepki verdirtmek için neden gyaru bir tapınak hizmetçisi canlandırıyorsun kafamda? Bu arada ilk aşkımda (ilk hoşlantım değildi, o daha önceydi. Bu arada ilk aşkım yakından tanıdığınız biri, bunu dedikten sonra da çok tahmin edilebilir oldu gerçi) beyaz ten sevdiğim gibi bir yanılgıya düşmüştüm ama ten rengi pek de önemli değilmiş, sonradan anladım. Bu arada Kyouka'nın teni ciddi anlamda bembeyaz, bu Japonlar için soyluluk işareti değil miydi ki? Şu konak olayı da var. Evet, aradan geçen süreye rağmen konu bir daha açılmadı. Her neyse...

Ayçiçek: "Neleri çekici bulduğunu ilginç buldum aslında."

Ne zaman geldin ki? Kyouka'nın yanındaydı herhalde, fark etmemiştim. Bu düşüncemin sebebi kimliğini elinde evirip çeviriyor olması. Bir de ilginç bulması doğal çünkü ikisinin görünüşü arasında pek fark yok. Ayçiçek'in boyu önemsiz ve dikkat etmezsen ya da yan yana durmuyorlarsa fark edilemeyecek ölçüde daha uzun, göz çekikliği daha az (hiç yok değil, bu arada bende ve Erliklilerin çoğunda da biraz var), saçı daha açık renk ama yine de kahverengiden çok siyaha yakın, teni daha koyu ama yine de beyaz. Ha bir de Ayçiçek'in göz rengi yeşil (parlak deniz yeşili, ne Erlikliler ne de diğer insanlar arasında Ayçiçek'in göz rengini hoş bulmayan kimseyi görmedim), Kyouka'nınki ela; gözleri haricinde hemen hemen aynı göründükleri söylenebilir yani, gerçi Kyouka'nın yüzü yuvarlakken Ayçiçek'inki biraz daha uzun -çok da değil, sadece biraz. Kyouka'nın yüzünden bir anlığına hüzünlü bir gülümseme geçti gibi oldu, cidden... Hâlâ bu kızın beni kıskanmasına anlam veremiyorum; aslında hoşuma gidiyor ama cidden bana Kyouka'nın kıskanmasını gerektirecek şekilde yaklaşacak başka birini düşünemiyorum bile. Ayçiçek bir iç çatışma yaşıyor gibi, endişeli olarak yorumlanabilecek bir yüz ifadesi var. Of ama ya... Aynı nesilden olmanın bizi akraba yapmaya yetmediğini fark etmek için daha kötü bir zaman seçemezdin gerçekten. Ayçiçek bir iç çatışma yaşarken yanımıza bir ördek geldi, sanki dinliyormuş gibi duruyordu.

Vlar: "Şehirde ördek var mıydı ki? Birinin evcil hayvanı falan herhalde..."

Vlar fikrini belirtirken tıpkı benim gibi şaşırmamış olan Ayçiçek'e baktım, ufak bir şişede mor bir sıvı uzattı; şaşkın bakışlar altında ördeğin başına boca ettim. İksirin oluşturduğu sis dağıldığında ördeğin yerinde saçları ıslak ve yapış yapış olmuş bir kız vardı.

Kardelen: "Of abi ya, her seferinde şunu yapmasan olmaz mı?"

"Her seferinde ördek şeklinde gelmesen olmaz mı?"

Bu arada büyü konusunda ihsanımızı kaybetmiş olabiliriz ama iksir ve tılsım farklı disiplinlerdir, dolayısıyla onlar konusunda ihsanımızı kaybetmedik.

Quarra: "Kardeşin mi?"

"Aslında kuzenim ama öyle de diyebilirsin, kardeş gibi büyüdük."

Kardelen: "Yine saçımı yıkamam gerekecek ya..."

Kyouka: "İnsan olduğunu sanıyordum."

Sorunun kimi kastettiği açık olsa da sorunun üçümüz arasından kime yönlendirildiği belirsizdi, iş başa düştü.

"Kendisi kabulgan. Daha doğrusu annesi Erlikli ailesinden bir insan, babası da ördek kabulganı. Erlikliler içinde soy erkekten devam eder ama bir kadın, Erlikli dışından evlense bile soyu Erlikli sayılır. Yani aile dışındayken soy her iki yönden de devam ederken aile içinde eril olarak devam eder."

Şu açıklamayı yapmasam "Erlikli değil miydi?" sorusuyla muhatap olmam gerekebilirdi. Bu arada Kardelen hâlâ saçıyla oynuyor, iksirin şimdiye tamamen buharlaşmış olması gerek oysa.

Kyouka: "Demişken aranızda ay bile olmamasına rağmen neden Utpa'ya ağabey diyorsun?"

Hm? Kardelen gerçekten kıskanmanı gerektirecek biri değil, onu ablamdan farklı görmüyorum. Bu arada soy kayıtlarımıza bakmış, sadece Erliklilerin ulaşabileceği kayıtlar, sonuçta artık Kyouka da aileye dahil. Tamam, tamam, itiraf ediyorum. Yaş farkımız yokken "Abi" denmesi bence de saçma (hele aramızda üç yaş fark olan bir başka kuzenim adımla seslenirken) ama sevimli bir kız tarafından "Abi" diye çağrılmak hoşuma gittiği için hiç sesimi çıkarmadım. Kusurları olan bir adamım, öte yandan dediğim gibi Kardelen'i hiç "o şekilde" düşünmedim, onu "Sevimli küçük kız kardeş"ten başka bir şey olarak görmüyorum, asla da görmedim.

Ayçiçek: "Şehirde ne arıyorsun?"

Kardelen: "İsteyen herkes gelebilir, kısıtlama mı var?"

Kimlik kontrolü işim olmasa derhal uzardım, birazdan burası mühimmat olarak laf kullanılan bir savaş alanına dönecek.

Ayçiçek: "Her şeyden önce şirin gözükmek için saçınla oynayıp durmayı bırak, iksir çoktan kurudu."

Kardelen: "Saçımla oynayıp oynamamam fark etmeksizin senden daha şirin olduğum kesin! Abi, saçımın kurumadığına inanıyorsun, değil mi?"

Beni neden kendi mücadelenize çekiyorsunuz ama ya! İkisi de cevap bekliyor. Kyouka, lütfen beni kurtarır mısın? Başkası da olur ama lütfen biri soruyu arada kaynatsın! Ayrıca saçın gerçekten çoktan kurudu!

Kardelen: "Ah, dur, dur... Tanıtımımı unuttum."

Kavgayı kesen Kardelen'in kendi oldu.

Kardelen: "Kam Erlik soyundan, Akrep neslinden Otacı Ceren kızı Kardelen."

Kyouka Erlikli tanıtımına aşina, buna rağmen tuhaf tuhaf bakıyor. Sebebini tahmin edebiliyorum aslında.

Kyouka: "Ceren... Kız adı değil mi?"

"Evet, teyzem. Kendisi şifacıdır."

Kyouka: "Kızlar anne adlarını mı kullanıyorlar?"

Ayçiçek: "Babası Kam Erlik soyundan olmadığı için tanıtımda anne adını kullanıyor, olay bu. Genel geçer bir davranıştır, kuralın parçası. Devşirmeler ve devşirme soyundan olanlar da 'Kam Erlik soyundan' değil 'Kam Erlik evlatlarından' derler tanıtımda, yarı devşirme yarı safkan olanlar da eğer safkan olan anneleriyse onun adını kullanır."

Evet, Erlikli ailesi bazen devşirme işine girebiliyor, bir sürü farklı sebeple ve bir sürü farklı koşul nedeniyle. Daha önceden de gönüllü devşirmeler -çoğunlukla yetenekli Erliklilerin yetenekli öğrencileri- olmasına rağmen Çavlan nesli dünyadan en yetenekli büyücü, şifacı ve falcıları toplayıp bir grup kurdu; o grubun soyundan gelenler şu anda Erliklilerin Katır ve Karaçalı nesillerini oluşturuyorlar. Kyouka'nın kimliğine bakarken bir şey fark ettim.

"Benden küçükmüşsün, aynı yaştayız sanıyordum."

İki yaş küçükmüş, neden bir şey söylemedi ki?

Kyouka: "Ha, o bakışı biliyorum! Hayır, asla olmaz!"

"Daha hiçbir şey demedim ki ama."

Olabilecek en masum ses tonum ve bakışımla süsledim cümlemi.

Kyouka: "Hiç uğraşma, hayatta sana öyle hitap etmem!"

"Senpai de en azından?"

Kyouka: "Kıdemli olan benim hatırlarsan."

"Tamam o z..."

Kyouka: "Rahatsız edici, o yüzden lütfen söyleme."

Eh, zorlamanın alemi yok. İstemiyorsa istemiyordur.

Kyouka: "Ayrıca senpai ya da Kyouka-senpai bir yere kadar ama bana Kyou-senpai diye seslenmeye kalkarsan kafanı kesip Shiro'ya yediririm."

İlk defa bu kadar ciddi ve soğuk bir sesine ve bakışlarına şahit oldum.

"Eh, herkesin... Puklinya kimliği olan herkesin kimliğine baktığıma göre artık rapor vermek için büroya döneyim."

Ayçiçek: "Benimkini kontrol etmedin."

"Düzen Bürosu'ndan Ayçiçek, benimle dalga geçmek yerine senin de kimlik kontrolü yapman gerekmiyor mu?"

Ayçiçek: "Tamam, Kardelen. Göster bakalım kimliğini."

Görevini kötüye kullanmakla meşgul Ayçiçek'in yanından ayrılıp Düzen Bürosu'na yollandım. Kyouka da yanımda yürüyordu.

"Shiro'nun istekleri mi?"

Kyouka: "Doğal olarak."

Bir süre daha aynı yolda yürüyeceğiz. Konuşmadan, sakince... Yanımda yürümesi çok rahatlatıcı, konuşmak zorunda olmadığımı bilmek çok rahatlatıcı. O da aynı düşünüyordur umarım.

Kyouka: "Diğer çocuğumuz için isim düşündün mü?"

Gülmeden edemedim, azarlanacağımı bildiğim halde de kendimi demekten alamayacağım bir şey var.

"Bari Gece'nin biraz büyümesini bekleseydin."

Kyouka: "Olunca diyorum, olunca! Gece'de olduğu gibi ilham gelmesini mi bekleyeceksin yoksa destanlarınızdaki gibi başarısı, karakteri belli olunca ona göre mi isim koyacaksın?"

"Erkek olursa Oğuz, kız olursa Nehir. Ve bunun yanında senin seçeceğin Japonca isimler."

Kyouka: "Oğuz Ryouma ve Mitsuki Nehir o zaman."

"Ejder binekli Oğuz ve üçüncü nehir yani? Güzel isimler."

Kyouka: "Üçüncü nehir bir yana, kırk yıl düşünsem Ryouma'yı ejder bineği diye çevirmezdim."

"Ryuu ve Uma, yani Ejderha ve At harfleriyle yazılıyor ama."

Kyouka: "Aslında görkemli at demek."

"Mantık aynı değil mi? Ejderha kadar görkemli olan at, tam çevirinin böyle olması gerekmiyor mu? O da aşağı yukarı tulpar, senin anlayacağın Pegasus'a karşılık geliyor."

Tulparın genel bir isim, Pegasus'un ise özel olarak Medusa'nın oğlu olan kanatlı at olduğu ayrıntısına girmedim tabii.

Kyouka: "Seninle baş edemiyorum, dur bir. Az izin ver."

"Bu senin suçun ama."

Kyouka: "?"

"Benimle baş edememen tamamen senin suçun.

Kyouka: "???"

"Aşırı tatlı olduğundan kendimi tutamıyorum, o kadar tatlı olmasaydın sen de."

Kyouka: "Ben buradan yana gidiyorum. Evde görüşürüz, onii-chan."

Tek attı, bir de gülüyor.

"Görüşürüz, Kyou-senpai."

Kyouka: "Adımı kısaltma!"

"Ama hiç beklemediğim bir anda 'asla söylemem' dediğin bir şeyi söylemek senin suçundu. Ben burada tatlılığın yüzünden ölüp kalacağım! Bu vicdan azabıyla yaşayabilecek misin?"

Kyouka: "Abartmaktan gerçekten çok zevk alıyorsun, d'i' mi?"

"Belki. Buna katlanabilen üç kişiden birisin, katlanamasaydın zaten bu kadar abartmazdım."

Kyouka: "Kendi kuyumu kazmışım demek!"

"O benim repliğim! Kesinlikle benim ağzımdan çıkacak bir laf gibi duruyor! Aklıma gelmişken, adının ilk kısmından neden bu kadar nefret ediyorsun? Sana Hana mı demeliyim?"

Kyouka rahatsız olmuş gibi kolunu sıktı.

Kyouka: "Adımın ilk hecesinden nefret ettiğim falan yok, sadece eğer insanların bana Kyou demesi gerekseydi adım Kyouka değil Kyou olurdu. Neyse, zaten rapordan sonra eve gelmeyecek misin? Uzak kalma süremiz değişmeyecek yani, büroya gidebilirsin."

Memnuniyetsiz olsam da büroya gitmek için tekrar yola revan oldum.

Diğer Bölümler İçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder