Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

28 Aralık 2017 Perşembe

Yörük Aşiret Sistemi

Yörük aşiret sistemi; tümüyle Hun ve Göktürk aşiret sistemlerinin devamıdır.

Aile: Öztürkçesi "Oguş"tur. Aşiret sisteminin en küçük üyesidir, ana, baba, nine, dede, amca, dayı, hala, teyze, yenge, kardeş, yeğen ve kuzenlerden oluşur.

Sülale: Öztürkçesi "Urug"dur. Ailelerin bir araya gelmesiyle oluşur.

Oba: Yerleşik olanlarına "köy" denir, sülalelerin birleşerek kurdukları toplu yaşam düzenidir.

Aşiret: Öztürkçesi "Oymak"tır. Akrabalığı olan oba ve köylerin bir araya gelerek oluşturduğu birimdir. Yörük aşiretlerinin diğer aşiretlerden en büyük farkı, aşiret olarak hareket etmemeleri ve köylerle obaların büyük oranda birbirinden habersiz olmasıdır. Örnek olarak Karakeçili aşiretinin Türkiye'nin doğusunda ve batısında olmak üzere iki kolu bulunmaktadır ve bu iki kol bırak birbiriyle, kendi içinde bile ortak hareket etmez. Aşiret adı, belirleyici ve belirtici bir ad olarak taşınır ama akla gelen aşiret davaları gibi durumlar gözükmez, anlaşmazlıklar genellikle kişiler düzeyinde kalır ve büyüse bile en fazla sülale düzeyine kadar büyür.

Boy: Aynı soydan aşiretlerin birleşerek oluşturduğu birimdir.

Oğ: Ulusun alt birimi, boyun üst birimidir. Örneğin Yörükler, Aleviler, Azeriler, Türkmenler, Kazaklar birer "oğ"dur. Ayrıca ulusların kendi içindeki ayrımları da birer "oğ"dur; mesela Oğuzların bozok ve üçok kolları birer "oğ"dur.

Ulus: Aynı kökten gelen oğ'ların toplandığı gruptur. Örneğin Oğuzlar, Kıpçaklar, Uygurlar birer ulustur.

Millet: Öztürkçesi "Budun"dur. Örneğin Türkler, Araplar, Ruslar, Moğollar, Macarlar birer millettir.

Soy: Akrabalığı olan milletlerin topluluğudur. Örneğin Almanlar, Avusturyalılar "Cermen", Ruslar, Slovaklar "Slav", Türkler, Moğollar "Turan", Hintliler, Persler "İndopersian", Çerkesler, Çeçenler "Caucasian (Kafkasyalı)", Araplar, Yahudiler "Semitik" soy ağacına dahildir.

Bunlara ek olarak, Yörük aşiret sisteminde bu üsttekilerden bağımsız "cemaat" birimi vardır. Cemaat; kimi zaman aşiretle aynı anlamda kullanılsa da genellikle dini farklılıklara göre yörükleri gruplarken kullanılır. Mesela Hanefi Yörükler, Aleviler, Şamanist Türkmenler birer Yörük cemaatidir.

21 Aralık 2017 Perşembe

Günlük Hayatta Sıkça Tükettiğimiz Meyve-Sebzelerin Anadolu Vahşi Doğası'nda Yetişen Ekürileri

1) Domates
solanum pimpinellifolium ile ilgili görsel sonucu
Yabani yurdu: Güney ve Orta Amerika
yaban mersini ile ilgili görsel sonucu
Ekürisi: Yaban mersini. Nasıl yani? Şöyle ki: Yaban mersini aslında tatlı değildir, kullanıma hazırlanırken şekerde bekletilir; gerçekte domates benzeri bir ekşiliği vardır. Eh, sululuk da aynı zaten... Bu arada İran yakınlarındaysanız yabani nar da kullanabilirsiniz; İran'da nar, yıllarca domates yerine kullanıldı.

2) Salatalık
Cucumis hardwickii ile ilgili görsel sonucu
Yabani yurdu: Hindistan

Ekürisi: Ne yazık ki yok. Aslında var ama zehirli olduğundan bahsetmeye değmez.

3) Patlıcan
Solanum incanum ile ilgili görsel sonucu
Yabani yurdu: Hindistan

Ekürisi: Bunun da ekürisi yok.

4) Biber
Capsicum glabriusculum ile ilgili görsel sonucu
Yabani yurdu: Hindistan (evet, yine) ve Güney Amerika
kuşburnu ile ilgili görsel sonucu
Ekürisi: Kuşburnu. Nasıl yani? Şöyle ki: Kuşburnu gerek kırmızı rengi, gerek kurutulduğunda iyice ortaya çıkan acımsı tadı, gerek tıpkı biber gibi dış kabuğun içinde çekirdek bölgesi olmasıyla biberin ekürsidir.

5) Patates
Solanum jamesii ile ilgili görsel sonucu
Yabani yurdu: Orta Amerika

Ekürisi: Ağaç kökü. Hayır, gerçekten.

6) Soğan
allium silvestre ile ilgili görsel sonucu
Yabani yurdu: Kuzey Suriye, Irak, İran
çiğdem soğanı ile ilgili görsel sonucu
Ekürisi: Çiğdem soğanı. Yalnız çiğdemin de soğanı zehirli, "çakal çiğdemi" denen bir ekürisi olduğundan dikkatli olmak gerek. Ha, eğer Anadolu'nun güneydoğu kısımlarında ararsanız yabani soğan bulma ihtimaliniz de var.

19 Aralık 2017 Salı

Hayatta Kalma ve Öncesi Durumlarda Bazı İpuçları

1) Böcekler hayatta kalmak için mükemmeldir; besin değerleri yüksektir ve anında enerji verirler ama böcekler, sizi sadece hayatta tutar; daha fazlasını yapmaz. Şöyle ki: Gerçek anlamda doymak için oldukça fazla böcek yemelisiniz ve yeni bir böceğin peşinden koşarken öncekinden aldığınız enerjiyi tamamen harcarsınız. Üstelik; böceklerin büyük bölümü etleri zehirli olduğu ya da mikrop içerdiği için yenilebilir değildir. Çok az bir miktarda böcek türü yenilebilirdir; et ve meyve kurtlarını, çekirge ve cırcır böceklerini, karıncaları güvenle yiyebilirsiniz ama kelebekleri, tırtılların büyük bölümünü ve kınkanatlılardan istisnalar dışındakileri yiyemezsiniz. Bu nedenle; böcekle enerji alıp hayatta kalınmasının ardından sürüngenler ya da kuşlar gibi miktarı daha büyük hayvanlara yönelmelisiniz. Ha, belirtmeye ihtiyaç duymadım ama en başta su bulmalısınız tabii.
çekirge eti ile ilgili görsel sonucu
2) Saz kökleri (hem Vallisneria gibi tam-sucul sazlar, hem de hasır otu gibi kısmi sucul sazlar) ve likenler, suyu doğal olarak arıtan şeylerdir; bir de üstüne kömürden geçirip kaynattınız mı gayet güvenli olur. Tabii sabit değil, akarsu olması lazım; sabit suyu illaki sizin arıtmanız gerekiyor, ki onu da kömür ve kara yosunlarıyla yapabilirsiniz.

3) Kömürü nereden mi bulacaksınız? Taş kömüründen bahseden olmadı. Odunlar yakıldığında, arkada siyah parçalar bırakırlar. İşte o parçalara "odun kömürü" deniyor, kömürle aynı yapıya sahipler; ayrıca "mangal kömürü" adıyla satılan kömür de taş kömürü değil, odun kömürü zaten.
odun kömürü ile ilgili görsel sonucu
4) Bıçak, işinizi epey kolaylaştırır ama bıçak bulamayacak durumdaysanız, üç şey arayın:

A) Çakmak taşı ya da keskin kenarlı herhangi bir çakıl. Bu, basit bir çakı görevi görür; her işinizi yapabilirsiniz ama fazlaca çaba harcamanız gerekir.
çakmak taşı ile ilgili görsel sonucu
B) Doğal madenler. Açıkta bakır ya da benzeri çok da değerli olmayan taşların madenlerini görebilirsiniz; bunlardan nispeten küçük bir parça işinizi görecektir, hatta işi ilerletip çekiç, örs vs. yerlerine geçecek şeyler bulursanız (ki çekici yine aynı madenden, örsü de iri bir kayadan yapabilirsiniz) gerçek bir bıçak bile yapabilirsiniz.
bakır madeni ile ilgili görsel sonucu
C) Kayağan taşları. Kayağan taşları, genellikle suya yakın yerlerde bulunan, damarlı ve keskin taşlardır. Bunlardan çok da büyük olmayan bir parça, işinizi görecektir.
kayrak taşı madeni ile ilgili görsel sonucu
Ahanda bunlar kayağan taşı işte, kayrak da denir
5) Yanınızda kibrit taşıyor musunuz? Çakmak konumuzla ilgili değil; kibritten bahsediyorum. Kibritlerin yanan kısımlarını mumla kaplayarak onları su geçirmez yapabilirsiniz.

6) Böyle bir durumda olduğunuza göre bilinçli değildi bu durum, o yüzden yardım arayın. Eğer bir ıssız adadaysanız büyük bir ateş yakın, ana kara ya da en azından daha büyük bir adadaysanız suyu takip edin. Peki, filmlerde klişe olmuş olan irice "HELP" yazma yöntemini neden yazmadım? Şu yüzden: Gerek adada, gerek ana karada yolcu ya da savaş uçakları muhatabınız değildir; eğer sizin için geniş çaplı bir arama başlatılmadıysa bir helikopterle karşılaşma olasılığınız da oldukça düşüktür. Ama suyu takip ederseniz ya bir köye, ya bir şehre, ya bir fabrikaya ulaşırsınız; hiçbirine ulaşamasanız bile en azından balıkçılarla ya da ormandan bir şeyler toplamaya gelmiş köylülerle veya piknikçilerle karşılaşabilirsiniz; hiçbiri olmasa bir baraja varırsınız eninde sonunda; hiçbiri olmazsa kıyıya çıkarsınız ki kıyıyı takip etmeye devam ederseniz önünde sonunda medeniyete ulaşırsınız, istemiyorsanız da gemi ya da tekneleri muhatap alabilirsiniz. Yani muhatabınız gemi ve insanlar olmalı, uçaklar değil.

25 Kasım 2017 Cumartesi

Yaban Kedileri: Evimizdeki Manyağın Ormandaki Atası

Benim moralim biraz bozuk. Çünkü bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde yaban kedilerinin soylarının tükenmekte olduğu aklıma geldi.

YABAN KEDİSİ NEDİR?
felis sylvestris ile ilgili görsel sonucu
Yaban kedisi; evcil kedilerin yabani atalarıdır. Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere üç alt türü vardır ve bizim evcil kedilerimiz büyük ihtimalle Afrika ve Avrupa yaban kedilerinin kırmalarıdır.

YABAN KEDİSİNİ GÖRÜRSEK TANIR MIYIZ, EVCİL KEDİDEN NASIL AYIRT EDİLİR?

Yaban kedileri topluca tekir kedilerdir; yazın tüyleri shorthair kediler gibi kısadır, Afrika yaban kedisinin daima kısadır. Afrika yaban kedilerinin yüksek yerlerde yaşayanları benekli ve siyah renktir; Avrupa yaban kedisinin (ki Türkiye'de yaşayan alt türü bu olduğundan yazının geri kalanında onu tarif edeceğim) yüzü ev kedilerine göre daha yuvarlaktır, hatta yusyuvarlaktır. (Asya yaban kedilerinin ise daha köpeksi bir yüz hattı vardır) Yaban kedilerinin kuyruğunun ucunda siyah bir parça vardır, çizgileri ev kedilerinden ziyade kaplanlara benzer, kesinlikle tüyden kaynaklanan bir şişmanlıkları yoktur ve kışın tüyleri uzar ama asla bir İran kedisi ya da longhair'in tüy uzunluğuna ulaşmaz.

NEDEN SOYLARI TÜKENİYOR?
felis sylvestris sylverstris ile ilgili görsel sonucu
Yabani kedi görünümünü büyük oranda korumayı başarmış, kışın çekilmiş bir kedicik
Baş aktör tabii ki insan. Şöyle ki: Doğal yaşam alanları yok oluyor, çünkü bu hayvanlar evcil torunlar gibi şehirlerde hayatta kalamazlar. Onlar ormanlarda, dağlarda hayatta kalabilir. Bazısı köylere giriyor (ki bu arkadaşla tanıştım ben) ama yine de insanlar arasında olmaktan hoşnut değil. Sadece gece ortaya çıkıp insan gördüğü an kaçması buna bir kanıt.

Yaban kedileri omurgasız, sürüngen, kemirgen ve kuşlarla beslenir; kuşlar artık şehirlere göçmeye başladı çünkü insanların kırıntılarını yiyebiliyorlar, sürüngenlerin "şeytan", kemirgenlerin de "zararlı" diye diye neredeyse soylarını tükettiğimiz düşünülürse yemek de bulamıyorlar. Haliyle yamyamlık yapıyorlar, kendi yavrularını yiyorlar. (Yaban kedileri, yavrularını yemeye evcil kedilerden daha az meyillidir)

Ama yaban kedilerinin en büyük düşmanı evcilleşmiş torunları. Şöyle ki: Sokak kedileri, şehirde yeterli yiyecek bulamayınca yaban kedilerinin yemeklerine ortak oluyorlar; ama asıl sorun bu değil. Yaban kedilerinin sayıları az olduğu ve evcil kediler, onların evcillerinden başka bir şey olmadığı için yaban kedileri ve evcil kediler çiftleşiyor; haliyle doğan yavru yaban kedisinin değil, evcil kedinin genlerine sahip oluyor. Kurt-köpek kırmalarının kurt değil de köpek genine sahip olmasıyla aynı şey.

SONUÇ

Arkadaşım bakamayacaksanız hiç sahiplenmeye kalkmayın, sokağa kedileri atmayın, yaban kedilerine de yaşam alanı bırakın. Hadi koçum.

22 Kasım 2017 Çarşamba

Osmanlı Kılıç Tekniği Neden Oldukça Gelişmişti?

Aslında biraz düşününce anlamak yeterli ama başlayalım.

Osmanlı Kılıç tekniğini anlamak için kademeli olarak gitmeliyiz ve İskitlerden başlamalıyız.

1) İSKİT KILIÇ TEKNİĞİ
iskit kılıcı ile ilgili görsel sonucu
İskitler bunlar dışında muhtemelen ilkel yatağanlar da kullanıyordu.
İskitler, fazlaca uzun kamalara benzeyen üçgen kılıçlar kullanıyorlardı ve bu nedenle kendilerine has bir kılıç kullanma stilleri vardı. İskit kılıç stiliyle Kafkas ama özellikle Pers kılıç stili çok büyük etkileşimde bulunmuştur.

2) HUN KILIÇ TEKNİĞİ
dao ile ilgili görsel sonucu
Orijinal tipte bir Dao çizimi. Yalmanlı, hatta mızraklı olan türler de var.
Hunlar, İskitlerden miras aldıkları ve Pers tekniğiyle geliştirilmiş kılıç stilini; kendi kullandıkları uzun ve eğri kılıçlara uyarladılar, zaman içinde gereksiz hareketleri törpüleyip daha yeni yollar buldular ve bu esnada Çinli ve Hintli kılıç stiliyle çok büyük etkileşimlerde bulundular. Çinliler, Türklerin eğri kılıçlarından esinlenerek "Dao" adlı kılıçlar yaptılar. Avrupa Hunları Batı ama özellikle Roma tekniğinin gelişimine katkıda bulundu, Asya Hunları'ysa miraslarını diğer Türklere devrettiler.

3) GÖKTÜRK KILIÇ TEKNİĞİ
göktürk kılıcı ile ilgili görsel sonucu
Göktürkler, Hunların mirasını taşıyan toplumları yeniden topladı ve farklı yollara gitmiş kılıç tekniklerini tek potada erittiler; Yunan, Pers, Hint, Arap, Çinli, Koreli ve Japon kılıç stillerinden etkilenip kullanışlarını geliştirdiler. Göktürkler döneminde birçok kılıç türü ve kullanımı denendi ama sonunda kılıç tekniği Göktürk kılıç tekniği olarak mükemmelleşti.

4) KARAHANLI KILIÇ TEKNİĞİ

Karahanlılar; Göktürklerden miras aldıkları kılıç tekniğini Yunan, Arap, Pers, Hintli ve batılı toplumlarla etkileşime soktular ve kılıç tekniğine ilk kez dini anlamlar yüklediler. Bu arada dikkat ettiyseniz tekrar tekrar aynı milletlerle etkileşime giriyorlar; çünkü bu etkileşimler çok taraflı ve her iki taraf da farklı yollarda gelişiyor, bu nedenle İskitlerin etkilendiği Pers stiliyle Karahanlıların etkilendiği Pers stili aynı olmuyor.

5) SELÇUKLU KILIÇ TEKNİĞİ
selçuklu kılıç ile ilgili görsel sonucu
Hisart Museum'dan ortadan ikiye yarılmış Selçuklu kılıcı. Dikkat edin, koş kılıç (çift kılıç, Zülfikar) gibi bütün olarak ayrılmamış; bildiğin ortadan ikiye yarılmış.
Selçuklular da Karahanlı mirasını geliştirip Arap, Hintli, Kafkas, Rum ama özellikle Pers kılıç tekniğiyle etkileşimde bulundular; kılıçları yatay olarak ikiye ayırarak daha önce görülmemiş yollar uyguladılar.

6) OSMANLI KILIÇ TEKNİĞİ
fatih'in kılıcı ile ilgili görsel sonucu
Türk kılıçları önce gitgide eğrilmiş, sonra gitgide eğriliğini kaybetmeye başlamıştır. Resimde Fatih Sultan Mehmed'in kılıcını görmektesiniz.
Osmanlılar Selçuklu mirasını geliştirip Avrupa Hunlarının mirasını almış Macarların, Almanların ve hemen hemen tüm Avrupa milletlerinin kılıç tekniklerini alıp kendilerine uyarladılar; Hintli, Pers, Arap, Kafkas, Slav, Rum, Çerkes gibi milletlerin kılıç tekniğinini de tek bir kılıç tekniği haline getirdiler.

İLGİNÇ BİLGİLER
saber sword ile ilgili görsel sonucu
Saber
Avrupalıların "Saber" dediği eğri süvari kılıçları; Avrupa Hunları ve Macarlardan etkilenilmiş ama genel bir kullanım alması için Osmanlı'nın güçlenmesi gerekmiştir. Önceden Avrupa'da süvariler de atla kullanmaya çok uygun olmayan düz kılıçlar kullanmışlardır; ama bu Avrupalıların hiç eğri kılıcı yok demek değildir. Roma gladyatör kılıçları genelde yaprak formunda olsa da nadiren eğri olduğu da görülürdü, ayrıca Spartalıların Türkler tarafından "Ağır kılıç" diye adlandırılan, İngilizce kaynakların bugün "Massive kilij" dediği garip şekilli palaları vardı.
magyar sword ile ilgili görsel sonucu
Hun kılıcının tüm özelliklerini gösteren Macar kılıcı
İlgili resim
Spartalılar ayrıca enli palalar ve şekli daha düzgün kılıçlar da kullanmıştır
massive kilij ile ilgili görsel sonucu
Bir başka Sparta kılıcı.
gladiator sword ile ilgili görsel sonucu
Bir eğri gladyatör kılıcı
gladiator sword ile ilgili görsel sonucu
Bu da "yaprak kılıç"a örnek bir resim.
Araplar, Türklerle derin iletişim kurmadan önce pala, yatağan ve koş kılıç dışında eğri kılıç kullanmazlardı. Geleneksel Arap kılıçlarının sapı eğri, kendisi düz, önü ise yuvarlaktır.
sahabe kılıçları ile ilgili görsel sonucu
scimitar ile ilgili görsel sonucu
Bu da enli pala; yalmanlı pala da denebilir gerçi

15 Kasım 2017 Çarşamba

Sadece söğüt ağacı kullanarak bir yay yapmak

Şimdi anlatacağım yay için sadece söğüt ağacına ya da benzer, esnek bir ağaca ihtiyacınız var. Apache kızılderililerinin yayıdır; fazlaca ilkel ve pek uzağa atış yapamayacağınız bir yay olsa da doğada hayatta kalmaya çalışırken işinizi görür. Geliştirmek için hayvan kemikleri, boynuz, sarmaşıklar, hayvan sinirleri ya da deriyle (tercihen işlenmemiş, ham, kürklü deri) birleştirebilirsiniz.

İhtiyacınız olan şeyler: Bir adet söğüt ağacı.

Söğüt ağacının kalın dallarından 3-5 tanesini bir araya getirip söğüt ağacının filiz ve ince dallarıyla iyice bağlıyoruz; ardından üstten ve alttan birleştirip dümdüz duran şeyi yay formuna getiriyoruz.
Evet, sadece bu kadar.

Ha, bunu tek dalla da yapabilirsiniz ama o zaman çok güçsüz olur.

apache bow ile ilgili görsel sonucu

13 Kasım 2017 Pazartesi

Durum raporu

Uzun zamandır yazmıyorum; peki neden? Biraz üşengeçlik, biraz yazmaya değer bir şey olmadığından. Yine de kendimi unutturmamak için -sanki okuyan varmış gibi- bir durum raporu vereceğim.

Az önce "ateş pistonu" (fire piston) diye bir ateş yakma yöntemi öğrendim. Ona geleceğim; ama bugün ilk vizeme girdim. Sonuç? Yazdım bir şeyler ama... Fransız menüsü için örnek bir menü oluşturacaktık; Fransız ya da Klasik menü şu şekilde:

Soğuk ordörv
Zeytinyağlılar, karides kokteyl gibi yiyecekler
Çorbalar
Çorbalar
Sıcak ordörv
Börekler, Arnavut ciğeri gibi yiyecekler
Balıklar
Balıklar
Ana yemek
Ana yemek(ler)
Sıcak yemek
Mantar sufle benzeri yiyecekler
Soğuk ara yemek
Kaz ciğeri pate benzeri yiyecekler
Kızartma & salata
Kızartmalar, salatalar
Sebzeler
Sebze yemekleri
Tatlılar
Tatlılar
Peynirler
Peynirler
Meyve
Meyve salatası benzeri yiyecekler
Kahveler
Kahveler

Aha bu da benim sınavdaki cevabım, takdir hocanın ve sizin:

Soğuk ordörv
Çiğ köfte
Çorbalar
Gulaş çorbası
Sıcak ordörv
İçli köfte
Balıklar
Izgara mezgit
Ana yemek
Mantarlı kuzu dolması
Sıcak yemek
Spagetti bolognese
Soğuk ara yemek
Kaz ciğeri
Kızartma
Havuç kızartması
Salata
Çoban salatası
Sebzeler
(Buna ne yazdığımı hatırlamıyorum)
Tatlılar
Çikolatalı sufle
Peynirler
Ezine peyniri, lor
Meyve
Meyve salatası
Kahveler
Latte, espresso
Kızartma-salata ayırmasını ben yapmadım bu arada, o kısım zaten doluydu.

Hale bak, kültür mozaiği gibi; yemeklerin biri Hanya'dan biri Konya'dan. Aslında yazarken aklıma Uzakdoğu yemekleri de geldi ama "Abartma" dedim kendi kendime.

Ateş pistonunu daha çok Güneydoğu Asya'da bambu ya da içi boş kemiklerden (bilgi: kuş kemiklerinin içi boş olur, deve kuşları ve tarih öncesi dev kuşlar da dahil) yararlanılarak yapılan bir yöntemmiş. Peki nereden gördüm? "Ulan hiçbir şey yok mu kodumun televizyonunda" modunda zap zap dolaşırken (bkz. zaplamak) sonunda penguenlerin sevimliliğinden dolayı TRT Belgesel'de karar kıldım. (Ne var kardeşim, penguenler hakkında ihtiyacım olan her şeyi zaten biliyorum) Sınava gittim, geldim; haliyle TV'de TRT Belgesel çıktı açınca, Bear Grylls vardı. Herif adıyla değil, ruhuyla ayı la bu arada; o isim iyi gitmiş ona. Bunu neden diyorum, çünkü geçenlerde Youtube'da rastgele dolaşırken (bak aklına kötü bir şeyler gelen varsa diye söylüyorum: Komik videolar arıyordum) Bear'ın (askerlik arkadaşım çünkü, ayı oğlu ayı deriz biz kendi aramızda ona) yabani arıların bal kovanına dumansız, kıyafetsiz; çıplak elle daldığı bir video gördüm. Öyle yapan başka hangi canlı var doğada? Ayılarla bal porsukları var, bir de bizim ayı oğlu ayı var işte. Neyse, video:


Bu arada Gökçeada temelli %100 yerli ve milli bir deniz akvaryumu yapma fikrim var, neyse.

Şu sıralar oyunlara taktım; oynamak anlamında değil ama. Elimde çeşitli oyun senaryoları var. Neyse, hadi bay bayın.

3 Kasım 2017 Cuma

Türklerin İslam'ı kabulünde katliam teorisi

Türklerin İslam'ı kabulünün "Aa bunların inancı bize benziyor, hadi Müslüman olalım" şeklinde olmadığı aşikardır. Bu yıllar süren bir süreçtir; Türklerin genel olarak Müslüman olması Yavuz Sultan Selim dönemine rastlar hatta ama konumuz bu değil.

Yalnız şöyle de bir şey var ki "Araplar bizi katletti o yüzden Müslüman olduk" diye bir durum da yoktur. Eğer olsaydı çoktan Tengriciliği bırakıp komple Çin paganı olmuş olmamız gerekirdi o dönemde. Şöyle ki: Doğu İran ve yakınlarında, Türkler ve Müslümanların gerçek anlamda iç içe yaşaması ilk filizlerini vermiştir. Bu bölgede Türkler, Persler, Hintliler, Araplar ve bir çok halk yaşamaktaydı. Bu halklar gerek dini, gerek siyasi, gerek milli bahanelerle birbirlerine her fırsatta saldırmış, birbirlerine yapmadık eziyet bırakmamış, bu esnada bazı Tengrici (örn. Elleri göğe açarak dua etme) ve Zerdüşt (örn. Ateşe saygı) İslam'a geçmiş, zamanla bu bölgedeki diğer halklar İslam'ı kabul etmiş ama bölgedeki İslam'ın İslam'la alakası kalmamıştır. Zaman içerisinde İslam, buranın Türk ve Persleri tarafından diğer Türk ve Perslere taşınmış; zamanla Karluk denen Uygur boyu genel anlamda İslam'ı benimsemiştir, Karluklarla yoğun genetik ve kültürel ilgileri bulunan Karahanlıların ilk Türk-İslam Devlet sistemini kurması şaşılacak bir şey değildir bu durumda. Zaman içinde Uygurlar'ın geneli ve birçok Türk halkı Müslüman hale gelmiş; Şii İslam'ın Tengricilik başta olmak üzere Türk inanç ve adetleriyle karışmasıyla da Alevilik oluşmuştur. Yalnız şöyle bir durum vardır: Alevi, yalnızca Oğuz kökenli Şii'lere denir; Azeriler gibi mesela. Kazak ya da Kırgız şiilerine "Alevi" denmez. İslam'a en yoğun direnen halklar Kıpçak ve Oğuzlar olmuştur; Oğuzlar Tengricilik başta olmak üzere eski inanç ve adetleri sürdürme konusunda ısrarcı olmuş, Kıpçaklar'ın da doğuda, Asya'da kalanları genel anlamda Şii İslam'ı kabul etmesine rağmen Batı Kıpçakları'nın çoğu Hristiyan olmuştur (Ki bu da büyük oranda kılıç zoruyla olmuştur, Kıpçaklar çok erken dönemde -Avrupa Hun birliği dağıldıktan çok kısa süre sonra- Avrupalılarla anlaşma yapıp onların ordularına girmişler ve zamanla Hristiyanlaşmışlardır. Ha, ne alaka kılıç zoru? Şu alaka: Avrupa Hunları dağılınca Avrupalılar Türkleri -ki çoğunluğu Kıpçak'tır- gördükleri yerde kılıçtan geçirmeye başlamıştır. Yani Batı Kıpçakları soykırımdan korunmak için Avrupalılarla ittifak kurup onların ordularına paralı askerlik yapmaya başlamış ve zamanla Hristiyanlığı kabul etmişlerdir). Oğuzlar'ın hükümdar aileleri genel anlamda Müslüman olsa da bu ailelerin bile yan kollarının çoğunluğu eski inançlarında kalmada ısrar etmiştir. Mesela Selçuklu devleti dağıldığında, Kınık boyundan olan Selçuklu Hanedan Ailesinin hükmetmeyen kanadının çoğunluğu Tengrici, Türk şamanisti ya da Türk paganıydı. Osmanlılar, bilindiği gibi Kayı boyunun Karakeçili aşiretinden Süleymanşahlar (Daha sonra Osmanoğulları denir) ailesine mensuptur. Süleymanşahlar ailesinin bile hükmetmeyen kanadının çoğunluğu eski inançlarında ısrarcıydı ve daha önce de değindiğim gibi bu ısrar Yavuz Sultan Selim dönemine kadar sürdü. Yavuz Sultan Selim "katliamcı" olarak bilinir; ama aslında İslam'ı kabul etmeyenler üstüne sefer düzenliyordu, bu seferlerle saldırılanların çoğu Yavuz'un gazabından kurtulmak için Alevi olmuş, sonra da bunu iyice benimsemiştir; zaten Yavuz'un Alevilere soykırım yaptığı söylentisi de buradan çıkmıştır. Her şeye rağmen, Yavuz Sultan Selim döneminin sonlarından başlayıp Kanuni Sultan Süleyman döneminin ortalarına dek gelinen bir süreçte Anadolu Türkleri, Azeriler ve Türkmenlerin çoğunluğu Müslüman haline gelmiştir ve sonra Alevi olanlar Alevi, Sünni olanlar Sünni İslam'ı benimsemiş ama çoğunluğu görünüşte Sünni olmasına rağmen tüm inançları karıştırıp kendince bir yol tutturmuştur, günümüzde Sünni olduğunu iddia eden Yörüklerin çoğu Tengricilik, Alevilik, Sünni İslam karışımı bir inanç yoluna sahiptir. Bunu aşağılamak için söylemiyorum; ben de o Yörüklerden biri, en azından onların soyundan gelen biri olduğum için söylüyorum bunu. Mesela Bilecik Karakeçililerinin çoğu Osmanlı'yı içinden çıkarmakla övünür ve Hanefi olduğunu iddia eder ama Tengrici ve Alevi adetlerini uygulamaktan da geri kalmaz, iyi ki de kalmaz çünkü bu gerçekten kültürü artıran, çeşitlendiren ve renklendiren bir şeydir.

Özetle: Türkler İslam'ı ne okullarda anlatıldığı gibi "Hadi la" diye pat diye, ne de bazı kişilerin iddia ettiği gibi soykırım sonucu kabul etmemiştir. Türklerin İslam'ı kabulü Talas savaşında, hatta belki de daha önceye, 2., hatta 1. Göktürk Kağanlığı'nda başlayan ve Kanuni döneminin ortaları, belki de sonlarına ve hatta daha sonraya kadar giden geniş ve öyle tek bir koşula ya da birkaç basit olaya dayandırılamayacak bir süreçte kabul etmiştir.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Oğuz Kağan, Mete Han mıydı?

Öncelikle cevabı baştan vereyim: Değildi. Bir takım benzerliklerden dolayı genelde Oğuz Kağan, Mete Han'la özdeşleştirilir (Tüm Türkleri birleştirmesi, babasıyla inanç konusunda bir sıkıntısı olması vs.) ama aslında bir çok fark vardır.

1) Destanda, Oğuz Kağan'ın Uygur soylu olduğu açıkça belirtlir; Mete Han ise Hundur ve Hunlar, Kıpçak soyludur.

2) Mete Han'ın yalnızca Kiyük adlı bir oğlu vardır; Oğuz Kağan'ın ise 6 oğlu vardır.

3) Mete Han, hem inanç hem de farklı sebeplerden babasını (Teoman/Tuman/Tümen) öldürmüştür. Oğuz Kağan'ın da babasıyla (Kara Han) inanç konusunda problemleri olsa da böyle bir işe kalkışmamıştır.

4) Oğuz Kağan ve Oğuzların simgesi üç ok ve bir yaydır; Mete Han ve Hunların simgesiyse "ebren/evren" adlı toprak ejderidir. (Evren yılanı diye arayarak hala Anadolu'da yaşayan evren efsanelerine ulaşabilirsiniz) (Avrupa Hunları bunu değiştirip simgelerini tuğrul belirlemiştir)

5) Mete Han'ın soyundan Avrupa Hunları gelir ve sonra kaybolur. Kazak ve Kırgızlarla da Mete Han'ın akrabalığı vardır. Oğuz Kağan'ın soyundan ise Oğuzlar gelir ve günümüzdeki Yörüklerin soyu hala Oğuz'dur.

6) Oğuz Kağan ve Mete Han'ın babasının adı farklıdır; ama annesinin adı aynıdır (Ay Kağan). Ancak bu yeterli bir işaret değildir, çünkü "kara" sözü isim olduğu kadar kötülemek için de kullanılır. Yani Kara Han'ın adı farklı olabilir ve Mete Han'ın babasıyla aynı da olabilir.

7) Hunların rengi sarıdır, Oğuzların rengiyse "kökyaşıl" yani gök mavisidir. (Uygurların rengi yeşildir) (Bu arada "yaşıl" hem yeşil, hem mavi demektir; gök de hem gökyüzü hem de mavi demektir; ayrıca gri anlamı da vardır. Günümüzde Anadolu'nun bazı yerlerinde hala maviye yeşil denir)

24 Ekim 2017 Salı

Hepinize Selamlar Sokuk İnsanlar

Şu sıralar umursamaz modla karamsar mod arasında hızlı dikey geçişler yaşıyorum ve sebepsiz gülmelerim her zamankinden fazla. Şunu fark ettim: Kapitalizm gerçekten iyi işleyen bir sistem. Soktuğumun parasından uzak kalabilmek için öncesinde ya paran olmalı ya da olan birilerini tanımalısın. Nasıl yani? Şöyle ki: Bu para denen naneden kaçış yok; o yüzden şu anki hedefim şu: Bir an önce şu lanet olası okulu bitirip lanet bir iş bulup lanet para kazanıp lanet restoranları açıp lanet evi yaptırıp hayatımın geri kalanını NEET olarak geçireceğim. Ve muhtemelen yolun yarısına bile gelmeden Allah belamı verecek. Elit-NEET; Net-Juu no Susume'deki... Neydi o? Hah; Morioka Moriko gibi. Bir elit-neet. Aslında hayat ilginç bir şey; sadece tek bir bölümde birkaç saniye gözüken bir oyuncuyu görmek için seksen sezonluk diziyi baştan sona, defalarca izlemeye benziyor ve çoğu kişi o oyuncuyu göremeden diziyi bitiriyor. Peki, şu an uykum var, biraz başım ağrıyor, sanırım ateşim var, gözlerim yorgun ve uyuyamıyorum. Bu, bu saçma başlığı açıklar herhalde; ve sanırım midem de hafifçe bulanıyor. Ah, cidden hayatın gerçek anlamda amacı olduğu zamanlarda yaşamayı isterdim. Her neyse; şu an konumuz bu değil. Bana kuş sütü, ejderha kılı, kara kedi pulu, yılan kanadı ve orijinal bir Mona Lisa lazım. Bütün bunlarla ne yapacağımı... Of, bu şekilde saçmalamak şu an zevk vermiyor. İkide bir esneyip duruyorum ve.. Ah, her neyse; bu konunun sizle bir ilgisi yok. Mesele şu: Neyin peşindesiniz lan siz? Ciddiyim, burayı okuyanlar (Artun, Kaan, Oğuz; siz bir ayrılın şöyle; diğerleri kalsın) amacınız ne lan sizin? Neyin peşindesiniz? Ben bilmiyor muyum Allah bilir internette ne ararken buraya düştüğünüzü? Kimsiniz lan siz? Öhöm, öhöm; evet, bu meseleyi de aradan çıkardığımıza göre devam edebilirim. Kaçmayın lan, devamını da okuyacaksınız. Gökçeada'dan Balıkesir'e gitmek bu kadar zor olmamalı ve Balıkesir'e gittiğimde fark ettim ki, kalabalık beni gerçekten sinirlendiriyor. Balıkesir'de insan içinde olduğum her saniye başına 3 soktuğumun, 2 lanet olası, 2,5 da koduğum kelimesi tükettim. Lanet kalabalık, lanet insanlar... Aaah... Neydi o, Melinda mıydı? Aaah Melinda... Böyle miydi? Zaten bu neydi ki? Neyse; konumuz bu değil: Konu şu.. Konu neydi, konu emekti... Konusuna da sana da... Cidden, artık dayanamıyorum... Bütün bu şeyler; hayat, "modernlik", "normallik", okul, iş, para, yol, teknoloji... Bütün bunlar beni yoruyor; cidden artık yoruldum. Tamam, muhtemelen düzenli kronik yorgunluklarımdan biri; ama bu sebebin bunlar olduğunu değiştirmiyor. Zaten hafifçe de acıktım... Offff... Gerçekten bu sinir bozucu. Şu yukarıda yaptığım dizi benzetmesi... Ben bu diziyi seyretmekten yoruldum artık; tek istediğim önemli yerleri ve asıl istediğim kısmı izleyip dizinin bitmesi; ama buna biz karar veremiyoruz... Verebilirsin gerçi; yine de... Neyse... O bir yana, bir başka sorunum daha var: Muhtemelen yalnız öleceğim. Tam olarak değil... Büyük ihtimalle akvaryumların, ağaçların, kedi, köpek, kertenkele, yılan ve envai çeşit hayvanın içinde öleceğim; ama cidden yanımda bir insan istiyorum... O bir yana, şimdi bu mal (kendimden bahsediyorum) aday da beğenmez. Elli bin tane bahane bulur. Bir şey hissetmeden bir şey yaşamak da istemiyorum, hadi bakalım. Nereden bulacaksam artık... Konu bu değil: Aslında insan olmak zorunda değil... Ciddiyim. Uzaylı, elf, kabulgan, shiro-hebi... Cidden burada kafayı yiyorum, alo...

Şu skeç acayip komik bu arada:
Konumuza geçelim. Konumuz ne? Ben de bilmiyorum. En son yalnızlıktan bahsediyordum, yalnız ölmek filan... Ölüm fikri ilginç bu arada; beni o kadar korkutmuyor. Yükseklik ve/veya köpek korkumun etkin hale gelmediği durumlarda tabi. Konumuz o değil. Ne ulan konumuz? Konumuz şu: Bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden... Ne? O zaten yapıldı mı? Bana ne kardeşim zaten yapıldıysa, ben yapmadım. Medusa'nın kafası da aynayla kesilebilir ayrıca, eved. Ve evet, d ile. Onu bunu bıraaaak daaaa... Kara tren türküsünü kara yılan diye söylüyorum; ne alakaysa. Yılan demişken, bizim memlekette yılan olmak da zor ha. Bir anemon bir anemona demiş ki gel beraber... Tamam, bulamadım. Yazıyı uzatmaya çalışmıyorum; sadece duramıyorum. Ah, cidden bu artık sıkmaya başladı. Neyse, hadi gidin ve kendi işinize bakın kodumun insanları.

16 Ekim 2017 Pazartesi

16 Büyük Türk Devleti Hakkında

Öncelikle, bir süredir olduğum depresif moddan çıkmayı nihayet başardım. Ama bugün, 16 büyük Türk devleti olayından bahsetmek istiyorum. Öncelikle, 16 büyük Türk devleti yoktur; daha fazla vardır. İskitleri saymamak büyük bir hatadır; Alp Er Tunga sagusu, onların Türk olduğunun açık ve net bir kanıtıdır. İskitler, Türk kültürü ve devlet yapısını ilk defa "oba-boy" sisteminden çıkarıp gerçek anlamda sistemli, merkezi ve kapsayıcı bir yapılanma haline getirmiştir. Bu, sonraki tüm Türk devletlerinin kullandığı sistemdir; Hunlardan Osmanlı'ya kadar. İskitlerden önce Türklerin devlet sistemi yoktu; boy-oba, hatta aile temelli sadece onu merkez alan ve diğerlerini ortadan kaldırıp kendi içinde eritmeye dayanan bir sistem vardı. İskitler, bunu değiştirip başka boyların, Kafkas halklarının ve diğer bazı halkların desteğini aldılar ve onlarla iç içe yaşama sistemini getirdiler. Osmanlı'ya "Zamanında şunları kesselermiş şimdi itiraz edemezlerdi" tarzı suçlama yapmanın bir anlamı yok; çünkü bu İskitlerden beri süregelen ilk Türk devlet sistemidir. Önceki Türk sisteminde yönetici aile çok büyük; geri kalanıysa ya eyalet birimi gibi ya da köle biçimindeydi. Avar devlet sistemi öncesinde, Göktürkler Avarlara tabii bir boydu ve köle biçimindeydi. Burada, Türk ve Batı köle ayrımını yapmak da gerek; Batının ya da İslam öncesi Arap yarımadasının kölelik sisteminden farklıydı; kendi hayatları ve hakları vardı, sadece hizmetçilerdi. Neyse, İskitlerin Türk olduğunu kabul etmeyenler var; bunca kanıta ve Hunlarla ortak alfabe kullanmalarına rağmen (İlk Türk yazı sisteminin Göktürk değil Hun yazı sistemi olduğunu önceden söylemiştim) neyi temel aldıkları belirsiz ama neyse, hadi onu o yüzden listeye almıyorsunuz diyelim. Batı Hunlarını niye listeye alıyorsunuz? Ayrıca bu da Batı Hunları değil esasen. Büyük Hun Devleti, önce Doğu ve Batı olarak ayrılıyor. Doğu, Çin hükmüne giriyor ve Batı da kısa süre sonra Kuzey ve Güney diye ayrılıyor. İşte Kuzey Hun Devleti o aslında. Ha bir de, İskitleri Türk olmadıkları teorisine göre almıyorsanız listeye Akhunları neden alıyorsunuz? Onların da Türk olmadığı teorisi var, üstelik bunun kanıtları biraz daha sağlam; ama yine de elbette yetersiz. Sonra, geldik Selçuklu ve Osmanlı'ya... Safeviler var, İran'ı yönetmiş Alevi hanedan. Akkoyunlu ve Karakoyunlular var; birbirleriyle devamlı çekişen akraba hanedanlar. Bu üçünün iki ortak özelliği var: 1-Alevi olmaları, 2-Osmanlı ve/veya Selçuklu'ya karşı gelmiş olmaları. Alevi olmaları şeysini bir kenara bırakırsak, Gazneliler ve Karahanlılar da Selçuklu'ya düşmanlık etmiştir. Ve bu dönemde Selçuklu hanedan bile değil, bir aileydi sadece; Gazneliler işi öyle abartmıştı ki Selçukluların başparmaklarını kesmeye kadar götürmüştü işi, hükümdar karşı gelmişti gerçi. Başparmağınız olmazsa ne kılıç ya da benzeri bir şey tutabilir, ne de Türk tarzı ok atabilirsiniz. Alevi olmaları konusuna geldik; Osmanlı'nın kuruluşunda Aleviler önemli bir rol oynuyordu. Hacı Bektaşi Veli, Osmanlı'yı destekliyordu; yeniçeriler de onu pirleri kabul eder, Alevi geleneğine dahil olurlardı. Osmanlı'nın en önemli yapılanmalarından Ahilik, aslında en eski Türk geleneklerine dek gidiyor ve gelmiş geçmiş tüm Türk geleneklerindeki tüccarlık ve esnaflık erdemini aynı birimde eritiyordu. Tengricilik, Şamanizm, Türk Paganizmi, Türk Budizmi, Alevilik, Türk-Sünni Müslümanlığı, Yesevilik ve diğerleri. Selçuklu'nun kuruluşunda da Aleviler vardı. Şöyle ki: Selçuklu ailesinin bir kısmı Sünni, bir kısmı Alevi, bir kısmı da Tengrici ya da başka eski Türk inançlarındandı. Hatta Osmanlı'ya kadar Selçuklu ailesinin tamamı Müslümanlaşamadı bile. Ayrıca bir de Kazak Hanlığı var. Türkse Türk, Müslümansa Müslüman, Sünni'yse Sünni. Onlar niye dahil edilmiyor? Bu sadece Türkiye Türkleri'yle ilgili desek; o zaman Hunları bunların içine almamamız gerekiyor. Türkiye Türkleri ile Hunlar arasında ikisinin de Türk olması dışında en ufak ilişki ya da akrabalık yok. Ayrıca Türkiye Türkleri ile ilgiliyse bu olay, o zaman Oğuz Yabguluğunun işin içine dahil edilmesi de gerekiyordu.

Tüm Büyük Türk Devleti: İskitler, Asya Hunları, Avrupa Hunları, Akhunlar, Göktürkler, Avarlar (Avrupa Avar Kağanlığı), Büyük Bulgar Hanlığı, Hazar Kağanlığı, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları, Türkeşler, Uygur Kağanlığı, Oğuz Yabguluğu, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar, Memlükler, Altın Orda, Osmanlı, Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Kutbşahlar, Babürlüler, Kaçar Hanedanı, Kazak Hanlığı.

Türkiye Türkleri ile Alakalı Büyük Türk Devletleri: Göktürkler, Hazar Kağanlığı, Türkeşler, Uygur Kağanlığı, Oğuz Yabguluğu, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar, Altın Orda, Osmanlı, Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Kaçar Hanedanı.

Ha bir de liste içine alınan Babürşahlar, Altın Orda ve Timurlular aslen Türk değildir; Türkleşmiş Moğollardır. Türklere en yakın olan Özbek olan Timurlulardır. Yine de Türkleşmiş oldukları ve Moğollarla Türkler kültürel ve genetik olarak yakın oldukları, Özbekler ve diğerleri de Türkler arasında tüm Moğolluklarını kaybettikleri için listeye aldım. Mesela Babürşahların Hindistan'da en büyük rakibi, gerçekten Türk olan Budist Türk Şahiler obasıydı. Bir de Anadolu Selçukluları neden listeye dahil ediliyor, o da saçma. Anadolu Selçuklularını işe dahil edecekseniz Türkeşleri de dahil etmeniz gerekiyor.

Bir bakıyoruz; hepsini dahil ettiğimizde 28, sadece Türkiye Türkleri ile alakalı olanları dahil edersek 16 tane var, evet; ama liste farklı. Eyyorlamam bu kadar (Modası geçti bunun da di mi?)

8 Ekim 2017 Pazar

Bağırasım var avaz avaz

Avaz avaz bağırasım var, evet. Apartmanları yıkın! Tüfekleri, tabancaları gömün! Elektriği yok edin! Paraları yakıp eritin! Doğaya dönün!

Ne zamandır böyle bağırmak istiyorum... Ama olmuyor işte. Şu kodumun dünyasında saçma sapan bir hedefe tutunup apartmanlara kısılı halde yaşamazsan, ya uyumsuzsun, ya kaçak ya terörist. Tüm teröristlere ve kaçaklara kafam girsin bu arada. Kafam girsin lafına takılan dilime de ya da her ne haltsa ona da kafam girsin. Neyse, uyumsuzsam uyumsuzum ulan! Size ne? Bana acilen doksan kadar tomruk, bunları işleyecek el aletleri, iki ya da daha fazla kangal, bir kaç baş koyun, bir at ve binicilik malzemeleri, bir de ev/kulübe yapma izni gerekiyor.

Onu geç de beni... Of... Tamam, açıkçası şehirler ne yazın ne baharda ne de kışın yeterince eğlenceli değil. Aslında derdim o değil, yapı itibariyle işsiz bir insan olduğumdan devamlı meşgul olacağım doğa yaşamı haricinde bir yaşam bana pek de uygun değil. Ha, şehirde devamlı meşgul olamaz mısın? Olabilirim ama istemiyorum. Neden? Şehirde yaşanır mı lan!? Betondan bina mı olur? Her şeyden önce beton mu olur? Beton ne ulan! Ev dediğin tahtadan, taştan, kerpiçten, ottan, kıldan, yünden, çuldan, çamurdan olur! Beton ne? Beton ne ulan, betonmuş! Sensin beton! O soktuğumun sanayi devrimini gerçekleştireni de bir elime geçirirsem zaten... Onu bırak, tamam: Aslında biraz bencilce. Herkesi kendi hayat tarzıma davet edemem; ama bu soktuğumun her ne haltsa modern yaşamı benim istediğim gibi yaşamama engel oluyor. Bu soktuğumun şeyi yüzünden yiyeceğimi doğadan elde edemiyor, ormanda bir gece dahi kalamıyorum ve işin beter yanı şu: Bu soktuğumun modern yaşamı, aslında olması gereken, hatta soktuğumun günümüzdeki problemlerinin tümünün kaynağını söküp atabilecek olan, insanın gerçek yaşamı, doğayla bütünleşmiş hakiki yaşamı bir ekstrem spor, bir canavar ve lüks gibi gösteriyor ve bunların ufacık bir benzerine (ki hiç mi hiç benzemiyor) büyük paralar ödüyoruz. Şimdi, şunu soruyorum: Neden bu soktuğumun modern yaşamı yüzünden ben ormanda bir kulübe yapıp onda yaşayamıyorum? Neden doğa yaşamına dönmeye kalktığım anda kanun kaçağı muamelesi görüyorum? Neden ormanlara gittiğimde bırak büyük hayvanları, bir tane kuşa dair en ufak iz bile göremiyorum? Neden bir otağ inşa edip kalamıyorum? Neden, neden, neden!?

Şimdi, siz geri zekalılar; neden bana engel oluyorsunuz? O soktuğumun modern yaşamınızı istemiyorum. İlla eylem mi yapalım yani? İlla gidip TV programı mı yapalım? Bak ona da razıyım; ama soktuğumun yerinde o da pek mümkün değil. Şimdi... Hadi, defolun! Bitti yazı... O soktuğumun betonunu da yanınızda götürün.

EKLEME

Ayrıca bak şöyle bir konu buldum: http://www.agaclar.net/forum/buralardan-cekip-gitmek-ev-yapimlari/34839.htm

Toprak kuruma kuruluymuş, aferin size! Gökdelene izin var, ufacık doğayla barışık kulübeye yok. Hepinize kafam girsin! Çok güzel koruyorsunuz toprağı! Toprağı, ormanı öldürenler şehirleşme denen soktuğumun şeyi, hani sizin çok sevip hemen izin verip göz yumduğunuz. Bir tane doğayla iç içe kulübe için izin almaya insanın göbeği çatlar mı lan? Ulan hadi kulübeyi geçtim. Çadırla, hatta çadırsız bir gece kalmak bile yasak lan! Ulan hay be sizin de yasalarınızın da koruma kurulunuzun da imar izninizin de... Alayının üstüne katran döküp Cehennem aleviyle yakayım emi! Evet ulan, Cehennem alevi! Normal ateş paklamaz çünkü bu durumu. Tamu'ya dek yolunuz var it oğlu itler! Hayır bu yazı yüzünden başım derde de girebilir ama sizin ta amınıza koyayım. İlk defa da bu kadar netim. Ağzınıza sokayım sizin!

7 Ekim 2017 Cumartesi

Bu ne bu, sonbahar depresyonu mu?

Durumumun ne olduğunu cidden bilmiyorum; her mevsim değişiminde böyle olurum. Tıpkı doğanın bunalımlı ve iç içe geçmiş, girift halleri gibi ben de acayip durumlara, kararsızlık ve içsel sıkıntıya sürüklenirim. Bunun sonbahar depresyonu olduğunu sanmıyorum çünkü sonbaharın tamamı boyunca sürmüyor genelde. Bütün bu bunalımlarda yapmak isteyip yapamadığım şeyler gelir, üstüme biner, ben de o halde çırpınır dururum. Doğada yaşamayı istemem biraz da o yüzden aslında; çünkü doğada yaşasam böyle bir şeye vaktim olmazdı. Of, okul da şey zaten... Allah rızası için biri beni bir ormanın ortasına seçtiğim 3 şeyle birlikte atabilir mi? Seçtiğim üç şey: Su arıtma cihazı, kamp bıçağı, okçuluk ekipmanları (kıyafetler dahil). Ya da vazgeçtim; bana hayrına bir otağla bir at verebilecek var mı? Hayvan bakarım, çapa yaparım... İyice delirdim. Tamam, şöyle yapalım: Siz bana şu önümüzdeki üç dört yılı hızlıca hemen geçirecek bir şey söyleyin, ben de sizin istediğiniz bir şey yapayım. Niye niye olmaz ya :'( Gıcıklar! Bak zaten bu bugün ikinci yazım, önceden kurtla çakal ayrımını yazdım, TVde Serdar Kılıç'ın programına denk geldim, moralim bozuldu. Bu arada ormanda kalmayı yasaklayan her türlü kişi, kurum, yasa ve envai çeşit "şey"e kafam girsin, evet. Aslında sabah o kurt-çakal yazısını yazarken moralim gayet yerindeydi ama cidden dört yıl ne lan? Dört yıl ne? Şu kodumun şeylerini neden dört... Bir dak'ka, onun iş bulması, biriktirmesi... En az on yıl. Ulan şimdiden yüz yaşında hissediyorum zaten, ruhum daralıyor. Hemen ölmeyi istemekle ölmeden hayallerimi gerçekleştirmek istemek arasında gidip geliyorum ve inanın aradaki mesafe sandığınız kadar uzun değil. Zaten ithal yem bile süte zamma engel olamadı, diye bir laf duydum haberlerden, ona da sinir oldum. Lan geri zekalılar ithalat zaten hiçbir halta yaramıyor, angus filan olayından sonra hala öğrenemediniz mi! Şu kodumun yerli üreticisine destek verip kodumun yasalarını fiyatlar azıcık pahalanınca hemen tüm hayvanları kesip piyasaya sürmesine engel olacak şekilde düzenlerseniz on yıla kalmaz kırmızı etle beyaz etin fiyatı eşitlenir. Bu gidişle de eşitlenecek gibi gerçi, beyaz et de pahalanıyor. Peki ben neden böyle konudan konuya atlıyorum? Çünkü şu lanet bunalımdan cidden nefret ediyorum ve bu bunalım normalde de kızdığım bu konulara ekstra kafamın girmesine sebep oluyor. Bu yazıya da bunalıma da kafam girsin bu arada, bu kadar da netim bu konuda; hatta netliğe de kafam girsin. Hadi ben gidiyorum, siz de ne halt yerseniz yiyin, beni kendi halime bırakın.

Kurt ve Çakalları Ayırt Etme Yöntemleri

Kurt ve çakallar hem görünüş hem de akrabalık açısından oldukça yakın hayvanlar; bazı durumlarda bilimsel olarak bile ayırt etmek zor olabiliyor, çünkü her ikisi de Canis cinsinin özelliklerini taşıyor. Peki, bu arkadaşları ayırt etmenin yolu yok mu? Tabii ki var...

1) Kurtlar genelde tek renk ya da fark edilmez alacalı olurlar. Çakalların ise sırtlarında ek bir renk farklılığı olur.
wolf vs jackal ile ilgili görsel sonucu
2) Kurtlar da çakallar da sürü hayvanlarıdır ama kurtlar toplu halde hareket etmeyi tercih ederken çakallar kendi başına hareket etmeyi seçer.
kurt sürüsü ile ilgili görsel sonucu
3) Kurtlar avlanmayı veya taze etleri yemeyi tercih eder, çakallar ise tam tersi çoktan ölmüş hayvanları yemeyi tercih eder.
çakal beslenmesi ile ilgili görsel sonucu
4) Kurtlar eğer açsa ya da bazı durumlarda insanlara saldırır ama çakallar köşeye sıkıştırılmadıkça ya da kuduz filan değilse saldırmaz.
kurt saldırısı ile ilgili görsel sonucu
5) Bazen kurtların kuyruk ucunda ufak bir renk değişimi vardır ama çakallarda böyle bir renk değişimi olursa kuyruğun komple üstünü etkiler.
jackal tail ile ilgili görsel sonucu
6) Kurtlar çakallara göre daha iridir ve kafaları çakallara oranla büyüktür. Ayrıca çakalların kuyrukları kurtlara oranla neredeyse yarı boydadır.
wolf vs jackal ile ilgili görsel sonucu
7) Şu hayvanlar kurttur: Kurt (Canis lupus), köpek (Canis lupus familiaris), kızıl kurt (Canis rufus). Şu hayvanlar çakaldır: Çizgili çakal (Canis adustus), çakal (Canis aureus), kır kurdu/coyote (Canis latrans), gümüş sırtlı çakal (Canis mesomelas), Habeş kurdu (Canis simensis).
wolf vs jackal ile ilgili görsel sonucu

3 Ekim 2017 Salı

Diriliş: Ertuğrul'daki Tarihi Hatalar

Sustum, sustum ama artık benim de konuşma zamanım geldi. Ama ondan önce söylemek istediğim iki şey var:

1) Böyle bir karakter tarihte yoktu, gibi şeyler değil söyleyeceklerim. Çünkü orası senariste kalmış; istese Buda adında bir alp koyar. Buda, Attila'nın kardeşi Bleda'nın asıl adıdır bu arada; Romalılar onun adını Bleda haline getirmiştir. Attila'nın gerçek adı da büyük ihtimalle Atılgan. Neyse, zaten tüm tarihi yapımlar gerçekte olmayan ya da olup olmadığı kesin olmayan karakterler koyar; çünkü hepsini tarihi kişilerden almak için döneme ve bölgeye ait tüm anlatıları ezbere bilmeli, tüm mezar taşlarını, türbeleri vs. orijinalinden bizzat okumalıdır; bu mümkün olmadığına göre de bir kısmını uydurmaktan başka çaresi yoktur.

2) Diriliş'e bu konuda laf edenler genelde Muhteşem Yüzyıl'ı yere göğe sığdıramıyor. Oysa ki ondaki hataları yazmaya kalksam sayı, harf, kelime yetmez. İlk aklıma gelen üçü: 1) Kostümler uygun değil. Kanuni dışında tüm kıyafetler, özellikle kadınların kıyafetleri dönemin kıyafetleri ama Osmanlı'nın değil, Avrupa, bilhassa Fransa'nın kıyafetleri. Onlar yerine bir yerden bindallı alıp giydirseler tarihe daha uygun olurdu. 2) Osmanlı, ordu ve haremdeki bozulma Kanuni döneminde değil ondan sonra başladı. Harem, o dönemde padişahın cimahanesi değil; saray kadınları ve çalışanları için bir okuldu. Ayrıca haremden çıkmayan padişahlar olsa da Kanuni bunlardan biri değildi. 3) İster yabancı kökenli olsun, ister Türk, ister Arap vs. olsun haremde kendi başlarına ya da kocasıyla yalnız olmadıkları sürece tülbentsiz, başörtüsüz ya da neyse onsuz dolaşamazlardı. 4) Hürrem Sultan entrikacının tekiydi ama altı dil bilen, yüksek tahsilli, bilge ve şairdi. Yani Hürrem'in Süleyman'a Sülüman demesi gibi bir durum olamaz. (Oyuncunun şivesi demeyin döverim.) Bak 3 demiştim 4 oldu, daha bir sürü var.

Neyse, konuya geçelim.

1) Talimleri gerçek kılıçlarla yapmaları
talim kılıcı ile ilgili görsel sonucu
Oysa talimler acemiler arasında tahta kılıçlarla, ustalar arasında keskin olmayan demir kılıçlarla yapılırdı. Yani gerçek keskin bir kılıcın talimde kullanılması dünyanın hiçbir yerinde mümkün değildi, hala da değil zaten. Ama maşallah bunların savaştığı da talim yaptığı da aynı.

2) Kürklerin düşmesin diye kaftanlara dikilmesi
ertuğrul kostümü kürk ile ilgili görsel sonucu
gaagva lan var mı böyle bir şey? Kaftanın kendisi kürklü olsa anlarım ama bildiğiniz tilki postunu düşmesin diye kaftana dikmek ne oluyor lan? Onun basitçe boyna atılması ya da bir kopça, kemer tokası gibi bir şeyle kuyruk ve baştan iliklenilmesi gerekiyordu.

3) Kimsenin keyfiye takmaması
keyfiye ile ilgili görsel sonucu
Oysa Selçuklu'da, oraya sığınmış Türkmenlerin alamet-i farikası keyfiyedir. Bari iki üç kişiye ataydınız lan?

4) Başlıkların tülbentinin çok sıkı olması

Kadın başlıklarında tülbent benzeri o şey vardı, evet; ama o kadar sıkı değildi. Hatta saça atılan basit bir örtü biçimindeydi; tam olarak kapatmazdı, sadece saçın üstünü hafifçe örterdi.

5) Kayıların tümünün Müslüman olması
kayı bayrağı ile ilgili görsel sonucu
Bırak Kayıları, Selçukluların bile tümü Müslüman değildi o dönemde; bir kısmı Tengrici, bir kısmı Şaman... Ama Ertuğrul Bey ve ailesi Müslümandı, zaten o dönemde beyler, şahlar, melikler, emirler genelde Müslümanken halk çok farklı dinlere sahipti; Türkmenlerde İslam birliğinin oluşması ancak Yavuz döneminde filan oldu; Osmanlı ve 2. Dönem Türk Beylikleri döneminde de bir çoğu Müslüman oldu ama tüm Türkmenlerin toptan Müslüman olması ancak Yavuz döneminde oldu.

6) Ertuğrul Bey'in babasının adı değil, lakabı Süleyman Şah'tı

Gerçek adı Gündüz Bey'di. Süleyman Şah adı ise Harezm'de Kayılara manevi baba olmuş Harezm Şahı, Selçuklu ailesinden Süleyman Şah'tan geliyor. Gündüz Bey toplayıcı olup onun ölümünden sonra birlik dağıldığı için Süleyman Şah'la özdeşleştirilmiştir; ama Süleyman Şah adı ölmeden önce verilmiş durumda.

7) Çavdar Tatarlarına Türkmen denmesi

Bunu açıklamaya gerek duymuyorum, Çavdarların Müslüman Moğollar olduğunu defalarca söyledim.

29 Eylül 2017 Cuma

Bazı şeyler, kış, Gökçeada, falan filan

Düşüncelerimi toplamam gerek. Bir çok yarım yamalak şeyden bahsetmek istiyorum ama dersler falan sağ olsun bir türlü düşüncelerimi toplayamıyorum. Üniversite nihayet başladı; ben de haliyle Gökçeada'dayım. Gökçeada ilginç bir yer: Ada olduğu için her yer her yere yakın gibi düşünüyorsunuz ama tam tersi. Her yere yakın bir yer bulmak imkansız; zaten adada iki tane Bim, üç tane A101, bir tane Migros, bir tane de Carrefour var market olarak. E, okullarda zaten ayrı bir konu. Bir de Gökçeada pahalı bir yer; çok seçenek olmadığı için önüne geleni... Öhöm, neyse... Hayat için gerekli şeyleri bulabiliyorsun ama azıcık lükse kaçtığında pek bir şey bulamıyorsun; onun dışında çeşme suyunda küf kokusu var. Ama dağlardan gelen içilebilir sulu mahalle çeşmeleri var, onların tadı güzel. Onun dışında ada üstünde kafanı dinleyebileceğin, çadır kent formatında olmayan kamp alanları var. Yani kamp alanı ama belli sınırı, fiyatı, şeysi yok; üç tane vardı sanırım... Eh, bir de dağlar keçi dolu ama onun konumuzla alakası yok. Robinson Cruise (doğru mu yazdım lan?) buraya mı düşmüştü acaba?

Kışa gelelim... Kış geliyor... Ayrıca çok fazla ayva ve muşmula var; bu da şu demek: Sıkı giyin üşütme. "Ne diyo' lan bu?" diyenler için: Kış sert geçecek; sert ve uzun... Zaten burada şimdiden insanın içine işleyen ulu rüzgarlar esmeye başladı; babamla Ogi (kardeşim) de Balıkesir'de atletle duruyor aq. Bir de eğer otobüs bulmayı başarırsak (çünkü Çanakkale'den bile Balıkesir'e doğrudan otobüs yok) yarın Balıkesir'e gideceğiz, annemle; şimdilik onunla kalıyorum.

Dersler... Of.. Şu İngilizce ile inkılaptan kurtulamadım bir; kaç sene oldu lan... Dersler de şimdiden içimi sıktı... Ama aslında dersler bahane. Kış gelince benim de yüreğime bir sıkıntı çöreklenir. Kış derken komple kış; havalar soğumaya başlar başlamaz. Ruhum daralır, falan filan... Ulan zaten burada bir sürü köpek var; hep gittiğim (zaten bir okula bir de Bim'e filan gidiyorum) yollardakiler bana alıştı artık. Bir de şu süs köpeklerindeki özgüven kangalda yok lan; o nasıl bir havlama... Durmadan, gelene geçene...

İç çekiş... İç çektikçe... Neyse, aman... Aman neyse, belki de... Dediğim gibi; düşüncelerimi toparlayamıyorum. Şu lanet olası iç sıkıntısının ve adanın oldukça sakin bir yer olmasına rağmen yorucu olmasının da payı vardır belki. Bir de, neyse...

28 Eylül 2017 Perşembe

Doğada Hayatta Kalma: Dengeli Beslenme

Şöyle bir besin piramidi vardır:
besin piramidi ile ilgili görsel sonucu
Evet, bu "damdan düşüş" girişi için üzgünüm ama düşüncelerimi pek toplayamıyorum; o yüzden zaman kazanmaya çalışıyorum.

Şimdi; insan temel olarak, tüm dünyada tahıl ve benzerleriyle beslenir. Dünyanın genelinde ekmek, Uzakdoğu'da pilav. Ama şöyle bir durum var: Bu olayı doğaya uyarlamak pek mümkün değil; bunun sebebini sonra açıklayacağım; ve tümüyle doğada yaşayan insanlara (Afrikalılar, Eskimolar) bakarsanız bu piramidin değiştiğini görürsünüz.

Şöyle ki: Eğer doğada hayatta kalmaya çalışıyorsanız, protein ağırlıklı beslenmelisiniz ve proteini almanın en kolay yolu suya yakınsanız balık tutmak, suya uzaksanız böcek, yılan vs. yemektir. Çünkü doğada karbonhidrat ağırlıklı beslenirseniz eğer, hayatta kalamazsınız. Neden? Pirinç, buğday, arpa, çavdar... Bunların hiçbiri doğada bizim tarlalarda yetiştirdiğimiz halde bulunmaz. Doğadaki haliyle tarladaki hali birbirine en çok benzeyen pirinçtir; diğerlerini tanıyamazsınız bile. Ama elbette kullanabilirsiniz. Yabani çavdar filan bulacaksın da (zaten buğdayla çavdarın yabanisi aynıdır) kurutacaksın da ekmek, lavaş, pide, yufka ya da her neyse yapacaksın da... Ölme eşeğim ölme; sapanla ayı avlamaya çalışmak daha mantıklı, tabii orada kalıcı olmayı düşünmüyorsanız. Doğada tahılları ancak tatlandırıcı ve bağlayıcı; yani yemeklere ek doyurucu iç malzeme olarak kullanabilirsiniz; onlar için de kestane ve meşe palamudu, bir de bazı meyvelerin eğer yenilebiliyorsa çekirdekleri/tohumları. Ha bu arada eğer kalıcı olmayı düşünüyorsanız ve içki içiyorsanız yabani çavdar ya da benzeri şeylerden yaptığınız bira benzeri bir içecek hayatınızın kurtulmasını sağlayabilir.

Yani bu besin piramidi, doğada şu hale gelir:

Hadi ben kaçtım.

26 Eylül 2017 Salı

Moğollar Hakkında Yanılgılar

1) Moğollar Türk'tür

Türkiye'de en fazla inanana sahip yanılgıyla başlayalım istedim. Moğollar, Türk değildir; ifadenin doğrusu şu: Moğollar, Türklerle aynı soydan gelen başka bir millettir. Tıpkı Koreliler, Japonlar, Ainular, Tunguzlar, Eskimo, Kızılderili ve Sümerler gibi. Ama bununla birlikte; Moğollar, Türklerle (Türkiye Türkleri değil; genel olarak Türkler) en yakın akraba ve en yakın genetiğe sahip halktır. Bunu da doğrudan aynı soydan gelmelerine ve yıllar yılı bir arada yaşayıp kız alıp vermelerine borçlulardır.

2) Moğollar önüne geleni kesen barbarlardı

Batı'da en fazla inananı olan ve Batı etkisi sağ olsun Türkiye'de de inanılan, hatta tarihi dizilere dahi konu yapılan olayla devam ediyoruz. Aslında, bu tam olarak yanlış değil ama doğru, asla değil. Şöyle ki: Moğollar, teslim olmayan, direnenlere ağır eziyetler yapmışlar, bulduklarına tecavüz etmişler vs. hatta insanları canlı canlı yakmışlar, evet, bunlar doğru. Ama öte yandan; direnmeyip teslim olanlara dokunmamışlardır ki Moğolları barbarlıkla suçlayan batılıların tarihinde teslim olanlara eziyet vs. yapıldığının yüzlerce örneği vardır.

3) Moğollar binaları, ibadethaneleri yıkmıştır

Arkadaşım nerenizden çıkarıyorsunuz? Evet; Moğollar birçok köyü, kasabayı vs. içinde insanlarla beraber yakmıştır ama hiçbir ibadethaneye dokunmamıştır. Bunun sebebiyse Moğol İmparatorluğu içinde her dinden insanın olmasıdır. Kah Müslüman, kah Şaman, kah Budist, kah Hristiyan, kah Tengrici; kah Türk, kah Hintli, kah Çinli bir çok kişi Cengiz Han'ın ordusundaydı; haliyle onları küstürecek bir şey yapılamazdı. Moğollar tarihi binalara, hanlara ve ibadethanelere; bilhassa cami ve tekkelere dokunmamışlardır.

4) Moğollar şamanistti/şamanisttir

Bu tam olarak yanlış değil aslında. Evet, Moğolların büyük kısmı Şamanistti ve hala öyle; ama hem eskiden hem de şimdi başka dinlere inanan Moğollar da var. Tengrici ve Budist de olduklarını tahmin edebilirsiniz ama size tahmin edemeyeceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Müslüman Moğollar da vardı ve hala var. Tarihteki Müslüman Moğollara örnek olarak Çavdar Tatarları (İslam ve Türkler etkisiyle Türkleşmişlerdir), Altın Orda Devleti (İslam ve Türkler etkisiyle Türkleşmişlerdir), Babürlüler (İslam ve Türkler etkisiyle Türkleşmişlerdir), günümüzdeki Müslüman Moğollara örnek olarak da Donşianları, Özbekleri (İslam ve Türkler etkisiyle Türkleşmişlerdir) ve Moğol-Uygur kırması Yugurları verebiliriz.

5) Moğolların kültürü yoktu

İşte bu da barbar olayı gibi batılıların uydurması. Bunlar zaten aynı şeyleri Hunlar için de söylediler, başlı başına Fransız kültüründen katbekat fazla kültürü olan Vikingler için de söylediler. Moğolların; tıpkı Türkler gibi oldukça köklü geleneksel ve sözlü aktarımla ayakta durmuş, hala da devam eden bir kültürleri vardır. Mesela günümüzde Türkiye dahil batıda en fazla ve muhtemelen tek bilinen Moğol yemeği olan Moğol barbeküsü, Moğolların av partilerinin (ki bu av partisi olayı Türklerde de vardı hatırlarsanız: Sığır töreni) devamı ve modernleşmesidir. Ergenekon Destanı mesela; Türk ve Moğol ortak ürünüdür.

24 Eylül 2017 Pazar

Yurt, Çul Çardak ve Çom Yapımı

YURT
yurt çadırı ile ilgili görsel sonucu
Yurt ya da Gher/Ger, Türk ve Moğolların çadırlarıdır. Bunlar "Temel", "Kafes" ve "Dış" olarak üç temel kısma sahiptir. Temel; taş üstüne su ve tepinme, bir gün sonra çakıl üstüne su ve tepinme ve bir gün sonra da kum üstüne su ve tepinme ile yapılır; üstüne ahşaptan zemin inşa edilir. Peki, bu kadar şeye ne gerek var? Yerle teması kesmek için: İçerisi sıcak kalsın, yere yatan üşütmesin, çadırın kafesi çürüyüp erimesin diye. Kafes kısmı; ahşaptan ve çapraz çapraz yapılır. Dış kısım ise posttan, yünden, keçeden yapılır. Böylece yazın serin, kışın sıcak kalır. Otağları büyük, gösterişli, odalı ve giriş yerleri için koridora sahiptir.

ÇUL ÇARDAK
yörük çadırı ile ilgili görsel sonucu
Çul çadır, Yörük çadırı, kıl çadır da denir. Yörük ve Aleviler başta olmak üzere tam göçebe olan Türklerin kullandığı çadırlardır. Temel, direk ve çul olmak üzere üç kısımdan oluşur. Temel ksımı için: Tahta ve hasırdan oluşur. Etrafına tahtadan direkler konup etrafı da çul denen keçi kılından kumaşla kaplanır. Kışın bunların üstüne yün, keçe vs. konur ve gidilmeden önce bozulup çullar tahtadan depolara konur; böylece ıslanmaz. Daha sonra da daha sıcak yerlere gidilir ve orada yeni çadırlar kurulur. Otağları yurt şeklindedir.
yörük çadırı ile ilgili görsel sonucu
Yörük otağı
ÇOM
chum tent ile ilgili görsel sonucu
Çum da denir. Tunguzların çadırlarıdır. Aslında bunları yapmak basittir: Koni biçimli kazıklar, ahşap plakalar, ot, kıl ve çamur. Bu çadırlar tıpkı yurtlar gibi sabit çadırlardır, ayrıca sıcak ve soğuğu geçirmezler. Temelleri de tahtadan ve hasırdandır.

23 Eylül 2017 Cumartesi

Açlık Oyunları Serisinde Capitol ve Kapitalizm Eleştirisi

Açlık Oyunları serisinin -ki aslında Açlık Oyunları sadece ilk kitabın adıdır, tıpkı Taht Oyunları'nın sadece ilk kitabın adı olduğu gibi. Açlık Oyunları olarak bildiğimiz serinin adı aynı zamanda üçüncü ve son kitabın adı olan Alaycı Kuş'tur. Taht Oyunları'nın da hiç bir kitaba adını vermeyen seri adı Buz ve Ateşin Şarkısı'dır- sadece filmlerini izlediyseniz; kapitalizm eleştirisi olduğuna kanaat getirebilirsiniz ama eğer üç kitabı da sırayla okuduysanız; sadece Kapitalizm değil, Komünizm ve Anarşizm başta olmak üzere birçok devlet sistemine eleştiri olduğunu görebilirsiniz. Ama başkentin Capitol olan adı nedeniyle diğerleri genelde güme gidiyor. Oysa bu oldukça farklı bir duruma aittir: Capitol, İngilizce "Başkent" anlamına gelir; yani bizim çevirmenler olduğu gibi bıraktığı için sadece kapitalizm eleştirisi var sanılabilir; oysa "Capitol"un çevirisi "Başkent"tir ve dolayısıyla hemen hemen tüm devlet sistemlerine eleştiri vardır. Bunun yanı sıra; 3. kitap merkezsiz sistemlere (Ademimerkeziyetçilik, anarşizm, sosyalizm vs.) de büyük bir eleştiri yapar. 2. kitap olan Ateşi Yakalamak, sistemlerin aniden değiştirilmesinin yani "devrim"in beklenmeyen sonuçlar doğurabileceğini anlatır. Bütün bu eleştirileri sunmasına rağmen; kitap, esasında bunları değil kendi hikayesini anlattığı için yerine ne tür bir sistem konulacağını tasvir etmez. Çünkü alegori, Buz ve Ateşin Şarkısı'nın aksine Açlık Oyunları'nda arka plandadır; temel değildir. Buz ve Ateşin Şarkısı'ndan neden bu kadar çok bahsettiğimi soracak olursanız: Kitaplara başladım. Diziyi zaten hiç izlemediğim için kitaplardan zevk alabiliyorum; bu arada uyarlamaların %90'ı neden berbat oluyor? Yani bir şeyin orijinalini biliyorsan uyarlamadan pek zevk alamıyorsun. Mesela Açlık Oyunları'nda kitap için önemli olan birçok kısmı atlamışlar, bir kısmını da es geçmişlerdi. Mesela Katniss, o meyvelerin (kitapta adlarına "gecekilidi" -nightlock berry- denirken filmde bir ad bile koymayıp "Posion berry" demişler) zehirli olduğunu küçüklüğünde babasıyla gittiği orman ve av gezilerinden biliyordu; filmdeyse sadece "Zehirli onlar" diye bağırıyor, nereden bildiği açıklanmıyor. Hatta kitapta, Katniss onları çay üzümü (Vaccinium angistifollium) sanıp toplamaya kalkıyordu; babası onu "Boğazından geçtiği an ölürsün" diye uyarıyordu. Gecekilidi gerçek bir bitki değil bu arada; kitap için uydurulmuş ama elbette esinlendiği bitkiler var: Kitapta tasvir edilenle (ki dizideki böğürtlen görüntüsüyle hiçbir alakası yok kitaptaki tasvirin; kitapta "düz, ufak, yusyuvarlak, parlak ve siyah" olarak tanımlanıyor) görünüşü çok benzeyen ve gerçekten epey zehirli olan bitkiler var; ama hiçbiri o kadar etkili değil ve yine hiçbirinin adı gecekilidi değil. Ama evet, onlar da ölümcül zehre sahip. Öte yandan filmde ne olduğu pek anlaşılamayan kabus sahnesi, kitap için oldukça önemliydi ve büyük tasvirlere sahipti; ayrıca babasını o rüyada görüyor, hatta babası ona bir şeyler söyleyince kendine geliyordu. Orada ruhani bir durum vardı yani. Neyse, bu kadar ekşicilik yeter.

20 Eylül 2017 Çarşamba

Kurt Evcilleştirmek

İlgili resim
Öncelikle, kurtların asla evcilleştirilemeyeceği söylenir ama bu doğru değildir. Tüm köpeklerin atası bildiğimiz bozkurttur. Yalnız; kurdu evcilleştirmek hiç kolay bir iş değildir. Kurtlar ailelerine (sürü) bağlı, özgürlüğe düşkün, aile bağları olan hayvanlardır. Ayrıca hazır yeme alıştırmak da ayrı bir konudur.

Bir kurdu evcilleştirebilmek için bazı şartlar vardır:
kurt yavrusu ile ilgili görsel sonucu
1) Anne, baba ve kardeşleri başta olmak üzere tüm sürüsü yok olmuş veya onu bırakıp gitmiş olmalıdır. (Kurtlarda nadir de olsa hasta yavrulara bakma görülebilir; bu özellik yalnızca insanlarda ve kurtlarda var ama genellikle onlar da hasta yavruları terk eder)

2) Sütten yeni kesilmiş olmalıdır. Düzgün bir şekilde avlanmayı öğrenmiş bir kurdu bırak evcilleşmeyi, yanına bile yaklaşamazsınız.
evcil kurt ile ilgili görsel sonucu
3) Uysal olmalıdır. Bir çok hayvan için "saldırgan", "uysal" vs. tanımlamalar olsa da hemen hemen her tür için istisna ve dereceler vardır. Uysal, insanlara sevgi gösteren bir kurdu evcilleştirmeye çalışmak; sizden kaçan korkak ya da size saldıran bir kurdu evcilleştirmeye çalışmaktan daha akıllıca olacaktır.

4) Kurtları mamayla besleyemezsiniz; onlara taze et vermelisiniz. Bu arada, "taze" dedim. Dondurulmuş, kurutulumuş ya da çürük olan eti de yemezler. Yolda bulduğunuz ölü bir hayvanı yemeyeceklerdir mesela.

5) Kurtlar avcıdır. Bu, iki ucu ... değnek durumudur. Onun avlanmasına izin verirseniz bunu bir gün size de yapmayacağının garantisi yoktur; izin vermezseniz de fırsat bulduğu ve yapabileceğini fark ettiği an boğazınızı parçalayacaktır. (Belki size zarar vermeden kaçıp gitmeyi de tercih edebilir, ufak bir ihtimalle)
uluyan kurt ile ilgili görsel sonucu
6) Bir kurt uluyunca; çevredeki köpekler karşılık verecek; çiftlik hayvanları da korkacaktır. Yavru olması bunu değiştirmez ama büyüdükçe etrafında hiçbir hayvan kalmayacaktır. Ayrıca, yavru bir kurdun uluması başka kurt sürülerini, sırtlan ve büyük kedileri çekecektir. Sebebi basit: Onun işini bitirmek için. "Lan Afrika'da mıyız?" derseniz de Türkiye'de sırtlan, vaşak ve bir zamanlar kaplanla leopar yaşadığını hatırlatırım. Türkiye'nin sırtlanları Afrika'daki beneklilerden değil; onların yaklaşık iki katı boyunda, daha güçlü, onların aksine tek tabanca yaşayan, ayrıca fark etmek onlardan kat kat zor olan benekli sırtlanlar. Ayrıca çakalları da çekecektir aynı sebepten. Ve o kurtla önlerinde sizin eviniz ve sizden başka bir şey olmayacak.
çizgili sırtlan ile ilgili görsel sonucu
Çizgili sırtlan
7) Eğer onu döverek, sindirerek büyütürseniz öcünü sizden misliyle alır. Serbestçe yetiştirirseniz de acıktığı bir gün sizi yer veya bir gün ardına bakmadan kaçıp gider.

Peki, "Ulan nasıl evcilleşiyor o zaman bu?" diyebilirsiniz. Şöyle ki: Bu şartlara sahip iki yavru bulunur. (Biri dişi biri erkek) Bunlar büyük binalarda, size alıştırılarak, ufak hayvanları avlamalarına izin verilerek ama dışarı çıkarılmadan yetiştirilir. Daha sonra bunların yavruları ve onların yavruları derken yedi-sekiz nesil boyunca öyle yapılır. Tebrikler, bir kaç adet köpeğiniz oldu. Bu köpekler soy ve davranış olarak kurt köpeğiyle kangal arasında bir şey olacaktır. Daha sonra eğer kurt soylarını korumak istiyorsanız kurtlarla çiftleştirin ve bir kaç nesil boyu bunu yapın. Tebrikler, artık gerçek evcil kurtlarınız oldu. "Ulan ömür mü yeter?" derseniz: Ben öyle bir şey söylemedim. Kurt lan bu, boru mu; öyle pat diye evcilleştireceksin? Bu arada şu kangalla kurt köpeği arası köpekler sizin yediğiniz şeyleri yemeye başlar ama sizin kendiniz de yemediğiniz şeyleri yememeye devam ederler.

EDİT:
türk kurdu ile ilgili görsel sonucu
Türk kurdu
Aslında yukarıdaki yöntemden çok daha işe yarar bir yöntem de var, şimdi aklıma geldi. Sütten kesilmemiş hatta tercihen yeni doğmuş ve annesi doğumda ölmüş bir kurt yavrusu bulunur. Bu yavru kendisiyle aynı yaşta yavruları olan bir köpeğe verilir. Ben Alman kurdunu öneriyorum; kangallar günümüz köpekleri arasında kurtlara genetik olarak en yakın olan ırk ama tam da bu sebepten yavruyu sağ bırakmayacaklardır. Ama eğer bulabilirseniz Türk kurdu kullanabilirsiniz. Türk kurdu diye köpek türü mü varmış; evet, varmış. Aklıma gelmişti lan şöyle yapsak diye ama zaten varmış. Şöyle ki: Kurtla kangal kırması bu. Ama kurda süt annelik yapması için asla Anadolu ya da Orta Asya kökenli çoban köpeklerini, herhangi tazıları ya da Çin aslanı, Yorkshire terrier gibi çeşitleri kullanmayın. Tazı, Anadolu-Orta Asya çoban köpekleri ve Çin aslanı o yavruyu sağ bırakmaz; Yorkshire terrier ve benzerleri konusuna hiç girmiyorum. Şimdi aklıma geldi, Kuvasz diye bir köpek var; o da yavruyu sağ bırakmaz. Zaten kangalın Avrupalısından başka bir şey değil kendisi. Şöyle ki: Hunlarla Avrupa'ya giden kangallar (evet, kangal o kadar eski bir köpek. İlk köpek ırklarından biri zaten) orada Macaristan'da zaman içinde bu hale geliyor ve kendilerine yine Hunlarla birlikte oraya gitmiş Macarlar sahip çıkıyor.