Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

20 Aralık 2020 Pazar

Ejderha ve Mühür ~ 26. Bölüm: Ek İş

Diğer Bölümler İçin

Bir Erlikli'den, Yılan neslinden Kılıç'tan bir bıçak siparişi almıştım; onu teslim ettim. Muhtemelen siparişi vermek için geldiği günden beri aklında olan şeyi söyledi sonunda.

Kılıç: "Aslında böyle aşırı sevimli bir melaikeyi evlenmek için kandırabilmenden ziyade anlaşabilmenize şaşırdım."

"O niye?"

Birinciye şaşırsaydı nedenini sorgulamazdım.

Kılıç: "Birinci olarak gıcık herifin tekisin. İkinci olarak annen, baban, ablan, Cengiz ve Kardelen'le bile aynı evde kalmaya uzun süre tahammül edemiyorsun."

"İstediğim zamanlar beni kendi halime bıraksalar kalırdım. Kardelen bile odamdan çıkmamda ısrarcı oldu, benim öyle bir kardeşim yok artık!"

Kılıç: "Zaten hiç olmadı, kuzenin o. Neyse, üçüncü olarak birilerini sözle, hatta bakışla dövmek konusunda fazla iyisin. Birkaç kez fiziksel anlamda vurduğunu da gördüm."

"Hak etmişlerdi ama."

Bir önceki seferde olduğu gibi Kılıç gerekçemi umursamadan devam etti.

Kılıç: "Dördüncü olarak insanlarla anlaşamıyorsun."

"Herkesin yakınlarından oluşan bir çemberi var. Bazılarınınki geniş, bazılarınınki katmanlı... Benim durumumda çemberde sadece iki katman var ve pek fazla kişi alamıyor. Kyouka'ya asla vurmam ayrıca."

Kılıç: "Eh, eşine vuracak biri olmadığını biliyorum zaten, kendine hakim olmak konusunda Kurt Nesli'nin çoğundan daha iyisin. Yine de herhangi bir insanla gerçekten anlaşabiliyor musun? Mümkün olmadığını sanıyordum."

Erliklilerde sinirlerine pek hakim olamamakla mimlenmiş birkaç nesil var, artık tesadüften mi yoksa Evrenin Bilinci'ne ait tuhaf bir espri anlayışından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama hepsinin adı da öfke veya saldırganlık çağrışımı yapıyor: Kurt, Ateş, Zehirli Bıçak falan...

"Eğer Kyouka'ya vurmaya kalkarsam onun bana iki kez vuracağını biliyorum. Zaten kendisini üzen herhangi bir kişinin kalbini sökeceğim birine neden vurayım ki? Biliyorsun ki ben gerçekten gerekli olmadıkça kimseye zarar vermem ve Kyouka'ya en ufak zarar verirsem bu kendimi öldürmek için haklı bir gerekçe olur. Dediğim gibi, onu üzmesi birini öldürmek için epey geçerli bir sebep; o dediğini o zaman yaparım işte. Gerektiğinde birilerinin kafasını koparabildiğimi en iyi sen biliyorsun, boş tehditler savurmayı kelime israfı olarak gördüğümü. Bir de böyle şeyler söylemeye devam edersen ay ışığımı üzeceksin ama ödeme yapabilmen için başının omuzlarının üstünde durması gerekiyor, en azından şimdilik. O yüzden..."

Kılıç beni bırakıp Kyouka'ya döndü.

Kılıç: "Bu herifi tamamen kölen yapmışsın, onun kimseye böyle bağlanmasını beklemiyordum. Gerektiğinde zehirli, gerektiğinde süslü sözler söyleyebildiği halde pek kullanmadığı dilini kullanmaya layık görüp seni tavladığını düşünüyordum ama belli ki kafeslenen oymuş. Gerçi, öyle olsa ilginç olurmuş aslında. Bu adamın sanki Erlik Han'dan miras almış gibi duran zehirli dilini kullanmaya layık gördüğü pek fazla kişi yoktur. O'na bile kullanmamıştın, değil mi?"

Bu kez bana döndü.

Kılıç: "Bu kız sana nasıl baktı lan?"

"Hiçbir fikrim yok. Bir de... Kastettiğin kişiyi Kyouka zaten biliyor."

Vay, yüzünde böyle bir şaşkınlık göreceğimi bilsem daha önce söylerdim.

"Hem beni iyi tanıdığından ne onda ne Kardelen'de ne de Kyouka'da kelimelerimi silah olarak kullanamam. Atlatmanın ve beni susturmanın yollarını biliyorlar, sizin gibi mal değiller."

Kılıç: "Aha, bana da öğretsene bu herifin zehirli kelimelerini atlatıp susturmayı."

"Karıma o kadar sokulmaya devam edersen ödemeyi falan umursamayıp derini yüzeceğim."

Kılıç: "Eh, her neyse. Aslında şanslı kızsın, bu herif her zaman vahşi bir kurttu. Şimdiyse bekçi köpeği gibi; kimse Utpa'yı evcilleştirememişti şimdiye dek."

Kyouka: "Bence sadece karşılık vermiyorlardı."

Kılıç: "?"

Kyouka: "Sadece benimleyken nasıl olduğunu biliyorum ama... Eğer sevgisine karşılık veren başka biri olsaydı ona da aynı şekilde davranırdı bence."

Gidip sevgili eşime sarıldım.

Kılıç: "Gidin evinizde yapın şöyle şeyleri."

"Zaten oradayız."

Kılıç: "Eh, iyi... Hadi o zaman, kaçtım ben."

"Yürrüüü, anca gidersin."

Kılıç: "'Kaçma, Allah'ın izniyle git' esprisi yapmadığın için şükür mü etsem yoksa şu bıçağı boynuna mı fırlatsam emin olamadım."

"Pek tavsiye etmiyorum şahsen. Bana zarar gelirse Kyouka derini yüzer, ona zarar gelirse ben ayağına taş bağlayıp seni nehre atarım."

Kılıç: "..."

Kılıç: "Nasıl bir aile oldunuz siz böyle ya? Sıradan bir Erlikli ailesi tanımından çok da farklı değil sanırım, neyse."

Kılıç gittikten sonra Kyouka'nın meraklı bakışlarına daha fazla dayanamayıp başımla onayladım. Basitçe "Sormaktan çekinme" anlamına geliyor bu yaptığım hareket.

Kyouka: "Ek işin mi var? Atölyeyi hobi amaçlı kullandığını sanıyordum."

"Daha çok Düzen Bürosu'ndaki işim ek iş gibi aslında; bu türden siparişleri liseden beri yapıyorum. Bir güvenceye ihtiyacım vardı, anlarsın ya; Erlikli payıyla bırak istediğin gibi yaşamayı hayatta kalmak bile epey zor. Ama haklısın, temelde bunu iş değil hobi olarak yapıyorum; o yüzden de sadece ilgimi çeken siparişleri kabul ediyorum."

Kyouka: "İlgini çekmeyen siparişleri ne yapıyorsun?"

"Benim yaptığım şeyi birincil ya da ek iş olarak yapan bir sürü Erlikli var, verilen siparişi en iyi yapabileceğini düşündüğüme yönlendiriyorum. Siparişi veren halihazırda bir Erlikli'yse -mesela az önceki gibi- ya da benimle bir süredir tanışıklığı olan biriyse zaten sipariş vermiyor, kabul edip etmediğimi soruyor ve ona göre aksiyon alıyor."

Kyouka: "Yaptığın her şeyi kendine saklamıyor musun ya? Koleksiyon odası ağzına kadar dolu."

"Orada senin şeylerin de var, unutma. Ama sorduğun soru hakkında öncelikle şuna cevap ver: Sence bir simyacıya emir verebilmenin en iyi yanı nedir?"

Kyouka: "Neymiş?"

"Birçok şeyin iyice incelenip analiz edilmeden orijinalinden ayırt edilemeyecek replikalarına sahip olabilmek. Muhtemelen asla hiçbir şeyi altına dönüştüremeyecek olabilir; ama görünüşü altından, gümüşten farksız şeyler üretebiliyor. Sahte altın, sahte gümüş gibi şeylerden bahsetmiyorum; bakılarak, hatta dokunularak ayırt edilmesi epey zor şeyler yapıyor; elbette analizleri kandıramıyor. Analizleri kandırabilse gerçekten altın ve gümüş üretmiş olurdu zaten."

Kyouka: "Ben de o kadar süslemeye para harcamana rağmen nasıl hâlâ aç kalmadığımızı merak ediyordum."

"Hehe, sebebi süslemelere çok az para harcamam. Görünüşü tamamen altın gibi ama aslında alüminyum ya da benzeri bir şey. Aslında çelik, ahşap ve bütün o hammaddeler süslemelerden fazla tutuyor."

Kyouka: "Yalnız... Böyle bir yeteneğin olmasına rağmen neden kılıcını satın aldın ki?"

"Günbiçen'i mi diyorsun? Şu an birden fazla kılıcım var, diğerleri koleksiyon ya da talim kılıcı olsa da."

Kyouka: "Diğerlerini kendin yaptığına göre evet, doğal olarak ondan bahsediyorum."

"O zamanlar bir atölyem yoktu, zaten kılıçla pek uğraşmamıştım; sadece bıçak ve birkaç tane kısa kılıç yapmıştım, yani ne atölyem ne de iyi bir şey çıkarabilecek tecrübem vardı."

Kyouka: "Kızımız da senin gibi yetenekli olur mu acaba?"

"Birinin bana benzemesi çok kötü bir şey, Gece'ye bunu yapamam."

Kyouka güldü, başını okşayıp saçlarını karıştırdım.

Kyouka: "Bunu yapmayı neden bu kadar çok seviyorsun?"

"Bilmem, yasal sınırların üstünde tatlı olduğundandır belki."

Kyouka: "Öyle bir sınır yok hayatım."

"Çünkü yasaları ve bütün o uluslararası sınırları belirleyenler seninle hiç karşılaşmadılar."

Kapı çaldı, Kyouka'yı bırakıp kapıya bakmak zorunda kaldım. Karşımda mavi saçlı bir kız duruyordu.

"Evet, ne var?"

Yosun: "Emrin altına giren birine fazla kabasın."

"Zamanımdan çalıyorsun, öyle zırt pırt gelebileceğiniz bir yer değil bura, benim evim."

Yosun: "Sence..."

Kelimelerini seçmekte zorlanıyor gibi.

Yosun: "Ben sevimli miyim?"

"Evliyim ben."

Yosun: "O anlamda demiyorum! Kim sana ilgi duyar ki!"

"Bana hakaret etmen neyse ama Kyouka'ya laf söyleyemezsin."

İçeri geçip koltuğa kuruldu. O koltuğu kapıdan bu kadar kolay ulaşılabilen bir yere koymasa mıydık acaba?

Yosun: "Sadece, şey... Hoşlandığım çocuğun... Sevimli kızlardan hoşlandığını duydum."

"Kimden?"

Yosun: "Kendisinden."

"..."

İki ihtimal var: Ya sordu ki öyle bir şey sorabiliyorsa sevimli olup olmadığını da sorabilirdi ya da...

"Gizlice dinliyor muydun?"

Yosun: "Dinlemiyordum!"

Kesinlikle dinliyordu.

"Peki bunun benimle ne alakası var?"

Yosun: "Ülgenterlerden birine soramam, herhangi bir arkadaşıma da soramam. Alınma ama siz erkekler biraz..."

"Eh, haksız değilsin aslında; böyle bir şeyi sorduğunda ona yazdığını düşünmeleri ihtimali çok yüksek. Yine de neden bana soruyorsun?"

Yosun: "Çok sevimli bir eşin olduğu için."

"Evet, öyledir. Sahi, kaç yaşındasın?"

Yosun: "Çocuk gibi göründüğüm için üzgünüm, tamam mı?"

"Celallenme hemen, öyle bir şey demedim. Olduğundan genç göründüğünü anlayabiliyorum çünkü çocukluğum boyunca etrafımdaki kadınların çoğu olduklarından genç görünüyordu, Kyouka da olduğundan genç görünüyor. Çocuk gibi de görünmüyorsun ayrıca, sadece genç gösteriyorsun."

Kyouka'nın nazik bakışını fark ettim.

"Burası kıskanmam gereken kısım."

Kyouka: "I-ıh. Değil. Kıza cevabını ver."

"Önce o bana cevap versin."

Yosun: "On yediyim."

"Beklediğimden gençsin aslında, en azından reşit olmanı bekliyordum. Neyse, ne sormuştun?"

Yosun: "Sevimli miyim diye sordum! Ülgenterleri Yeni Sekizlerden ayıracağım ama artık, yeter ya."

Kyouka'ya baktım, başıyla onayladı.

"Bekar olsam ve bu kadar yaş farkımız olmasa belki yanında bulunmak isteyebileceğim kadar sevimlisin."

Yosun: "Oh..."

"Hemen rahatlama, sadece görünüşün şirin. Söz konusu çocuğun kişiliğini bildiğini varsayıyorum? Kesinlikle seni istemeyecektir, şansını yirmilerinin ortalarına geldiğinde eğer onun hiç sevgilisi olmamışsa tekrar dene."

Yosun: "..."

Kyouka'ya döndü.

Yosun: "Tavsiye mi veriyor yoksa karanlık geçmişinin molozlarını üstüme mi döküyor?"

Kyouka: "İkincisi. Neyse, sevimli kızlardan hoşlanan birinin hoşlanabileceği kadar sevimli olduğunun onayını aldın en azından."

Yosun: "Yalnız... Yemek yemedim ben."

"Yeseydin."

Kyouka: "Neden ilk gördüğün andan beri bu kıza bu kadar tepkilisin?"

"Aura çatışması."

Kyouka: "Öyle her şeyi auraya bağlayıp geçemezsin."

"Öyle ama! Yeni tanıştığın biriyle ilk andan beri anlaşamaman aura uyumsuzluğu nedeniyledir. Duruma bağlı olarak bu çatışma bitebilir ya da bitmeyebilir; aslında auraların kendini koruma mekanizması bu. Yerlerini alabilecek bir aura gördüklerinde saldırıyorlar."

Kyouka: "Sanki konunun bir yerinden sonra adını hiç duymadığım bir vahşi hayvandan bahsetmeye başlamışsın gibi geldi."

Yosun: "Bana da öyle geldi, sıkıntı bu adamda."

"Hayır, yani... Auran eğer benzer bir aura görürse saldırıya geçer, her tarafın tulpalarla dolmasını engellemek için gerekli bu."

Diğer Bölümler İçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder