Sahte Kahramanlar’ı (Hâlâ tam ismi vermiyorum) bitirdim
nihayet, başyapıtımı… Buna bu kadar takıntılı olmam kendime bir şeyler
kanıtlamak istediğim içindi. Bir işin sonuna gelebileceğimden emin olmak için. “İşte,
gördün mü! Yapabiliyorum işte! Hiçbir şeyin sonunu getiremeyecek kadar aciz
değilim henüz!” Kendi kendime bunu söylemek için. Aslında, hayatta kalmak için
bir neden olarak belirlemiştim bunu kendime; şimdi huzur içinde ölebilirim.
Zaten diğer şeyleri asla elde edemeyeceğim ve apartman dairesinin tekinde
yalnız öleceğim, o yüzden sorun yok. Artık yaşamak için son görevimi de
tamamladım. Tabii ki korkağın teki olduğumdan intihar etmek gibi bir niyetim
yok, aslında mutfakta çalışmak (çalışacak olmak) beni biraz korkutuyor. Bıçağı bir anda kendime
ya da başka birine saplama olasılığım çoğu insana kıyasla yüksek. Niyetle
değil, ani refleks veya düşünceyle. Neden yalnız yapabileceğin şeyler bu kadar
kısıtlı? Konuya dönersek: Sadece son okuma yapacağım ve anlaşılmayan cümleleri,
imla hatalarını ve çelişkileri (bir karakterin göz renginin bir yerde farklı
öbür yerde farklı tasvir edilmesi gibi şeyleri) düzelteceğim. Bir de kısımlara
ayırabilirim gerçi, uzun çünkü. Ne yapacağıma tam olarak karar veremedim ama
ilk etapta arama motorundan değil de sadece linkten gidilebilecek bir blogda
yayınlayabilirim belki. Öyle yaparsam tam ismi de vereceğim tabii ki. O zamana
kadar (ve belki daha sonrasında da) blogda kafamı dağıtacak bir çeşit netrom
(web novel) yayınlamaya karar verdim, belli bir düzeni olmayacak, aklıma estikçe
bölüm atacağım. Netromlar için klişe bir konu sayılır ama eh, bu da ciddi bir
şey değil zaten. Sahte Kahramanlar, hayatımda gerçekten umursayıp ciddiye
aldığım çok az şeyden biri tamamlandı. O zaman: Tamam şud.
Bir kamp bıçağım var, arkası kırıktı. Sahte Kahramanlar'ı bitirebildiğim için gaza geldim, onu düzelteceğim. Artık bir şeyleri becerebilirmiş, bir şeyler yapabilirmiş gibi hissediyorum. Ona bir çözüm ararken "Bari bir temizleyeyim şunu önce." dedim. Hoyrat kullandığımdan toprak ve pas izi var üstünde (Karbon çeliğinden yapılma bir de; hani NŞA paslanmaması lazım). Onu temizlerken daha önce kılıcımı bilerken fark ettiğim bir şeyi yeniden fark ettim: Böyle şeylerle uğraşmayı seviyorum. Kılıç ve bıçak temizlemek, yağlamak, bilemek... Çelikle uğraşmayı seviyorum sanırım. Gerçi durum çelikten ziyade uğraşmak da olabilir. Ok yapmak da zevk aldığım bir şey.
Aslında yeni bir blog açıp hem şu yeni hikayeyi hem bu blogda veya başka yerlerde eskiden yazdığım ve daha sonra yazacağım şeyleri (Sahte Kahramanlar da buna dahil) yayınlayabilirim belki ama... İkinci blog işi bir yerden sonra sarpa sarıyor, verimli bir şekilde sürdürülemiyor; onunla uğraşamam. En azından şimdilik.
Aklıma yazacak başka bir şey gelmiyor. Bayramınız mübarek olsun o zaman, yayınlıyorum artık.
Ha, dur, dur... Şu yeni Blogger arayüzü keşke eskisi gibi başlıksız yazıların taslağını gösterseymiş. Önce başlık atıp sonra mı yazacağız kardeşim? Konu neyse onunla ilgili başlık atacağız işte, yazmak konunun sapmasına çok müsait bir alan. Ben şimdi başlığa "Bıçak nasıl bilenir?" yazıp aşağıda bıçak türlerini ve nerede ne bıçağı kullanılması gerektiğini döşeyebilirim yazı öyle geliştiği için. Doğru düzgün yapın şunları.
Ha bir de Onedio: Mobil uygulamanın betasını sikeyim. Gayet stabil çalışan şeyi ne hale getirdiniz? İçeriklerin yarısı yok, bir yorum yapıyorsun on tane gidiyor falan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder