Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

31 Ağustos 2020 Pazartesi

Ejderha ve Mühür ~ 6,1. Bölüm: Bahar Festivali

Diğer Bölümler İçin

Nihayet bahar festivali günü geldi çattı. Ama...

"Niye sizinle takılmam gerekiyor?"

Rehberlerim Vlar ve Quarra. Düzen Bürosu onları başıma sarıp defoldu.

Quarra: "İlk bahar festivalinde çaylak rehberleriyle takılır, bu hep böyle oldu. Akşama da Vlar'da kalman gerekiyor."

"Ne? Neden?"

Vlar: "Bu da gelenek. Çaylak alışsın diye, aynı cinsiyetten rehberin evinde kalır. Biliyorsun, cinsiyetsizlik gibi durumlar hariç iki rehber farklı cinsiyetlerden oluyor."

Hayır, bilmiyorum.

Vlar: "Ormanda yaşıyorum ama şaman olduğun için dert etmezsin herhalde."

Gangrel misin lan sen? Dert etmem, hayır. Ailemin verdiği eğitimin bir parçası da bir haftalığına beni ormana bırakmaktı. Sadece bir kılavuz kitapçığı (Kitaplığımızdaki kitaplardan birinin kısaltılıp Günümüz Türkiye Türkçesine çevrilmiş ve görsellerle desteklenmiş versiyonu; gerçi orijinal kitapta da tasvirler var) ve bir bıçak vermişlerdi. Aslında teknik olarak orası Erliklilerden birine ait bir özel mülk, o yüzden nesillerdir bu iş için kullanılıyor; ipuçları ve bazı ihtiyaç duyulabilecek ekstralar da sağlanıyor. Antik Mısır tarzında yapılmış sabun mesela.

"Siz de mi buradaydınız?"

Sevimli bir ses. Arkamı döndüğümde Kyouka ve Ayçiçek'i gördüm.

Ayçiçek: "Birlikte takılsak daha iyi sanırım, siz ikiniz doğru düzgün rehberlik yapamıyorsunuz. Utpa hiçbir şeyi bilmiyor."

Quarra: "Tamam, sadece siz misiniz? Bütün 7. Ofis'i peşimize takmayın."

Kyouka: "Ben 7. Ofis'ten değilim, fark ettiğin gibi."

Kıyafetlerini gösterdi ama bunun bir anlamı yok, böyle giyinen başkalarını da gördüm. Birkaç oni vardı.

Kyouka: "Aslında Hayk da bizimleydi ama... Şu an nerede olduğunu bilmiyorum. Koca adam, yolunu bulur herhalde."

Yemek stantları var, kesin bütün günü oralarda geçirecek.

Vlar: "Burada üç memur varken sorayım: Emekli olunca ne yapmayı düşünüyorsunuz?"

Ege'de bir sahil kasabasına yerleşmek... Değil tabii. O kadar klişe değilim. Ama emekli olunca ne yapmayı düşündüğümüzün ne önemi var ki? Vlar tuhaf bakışlarımıza karşı iç çekti ve

Vlar: "Çoğu memur emekli olduktan sonra herhangi bir Üçlü Şehir'e uğramıyor."

Açıklamaya girişti. Bence Puklinya güzel bir yer.

"Muhtemelen Puklinya'ya yerleşeceğim. Açıkçası burada, Gerçek Dünya'da olduğumdan daha rahatım."

Sınır ötesi, fiziksel diyar... Bir sürü farklı isim kullanılıyor ama Lider, resmi ad olan "gerçek dünya"yı kullanmamız konusunda kafamızı sikip beynimizin etini yediği için 7. Ofis bunu kullanıyor. Ben "yalan dünya"yı tercih ederim, Puklinya daha gerçek.

Ayçiçek: "Tam senlik. Bu herif Gerçek Dünya'ya asla uyum sağlayamadı. Küçükken hayvanlarla konuşuyordu."

Bunu sen nereden biliyorsun? Tanışmadan önceydi o. Ben mi anlattım acaba? Daha önce bahsettiğim durum nedeniyle ona neyi anlatıp neyi anlatmadığımdan emin değilim. Ayrıca onların diyalog olduğuna eminim, bir yerden sonra ihsanımı kaybettim ama çok güzel şeyler öğrendim. Sivrisineklerin insanlara gıcık olduğunu biliyor muydunuz? Başımızda vızıldamaları sırf şerefsizlikten. Bu diyaloglar sayesinde uzun süre boyunca hiçbir böcek tarafından ısırılmadım, bence iyi yaşamışım. Ulgan'a sorsam yeniden öğretir mi acaba? Kam Erlik'in ağabeyinin geyiklerle konuştuğu bizim kaynaklarımızda yazıyor, ihtiyar onu atası ilan ettiğine göre... Quarra bir şeyi çözmek istermiş gibi bakıyor. Ayçiçek devam etti.

Ayçiçek: "Ama ben memuriyetim bitince Gerçek Dünya'da bir yerlere taşınacağım. Daha çok şehir tipiyim, ailemin kalanının aksine."

Kyouka: "Ben de Puklinya'da kalmayı tercih ederim. En azından başıbozuk youkai'leri gözümle görüp önlem alabiliyorum."

Üçlü Şehirler dışında, insanlara salça olarak yaşayan ruh ve yaratıklar da var. Düzen Bürosu onlara "başıbozuk" diyor, yüzyıllar boyunca gelen efsane ve korku hikayelerinin kahramanları genellikle bu başıbozuklar. Puklinya'da "perde" kavramı ortadan kalktığı için ruhlar rahatlıkla görülebiliyor, Gerçek Dünya'da sadece bazı koşullarda görülebilirler. Hepsi olmasa da bazı şamanlar görebilir örneğin, çoğunun istediğinde istediğine kendini gösterme özelliği de var. Yine birçoğu için bazı ritüeller onları geçici de olsa görünür yapabiliyor. O ritüeller büyü olarak geçer ama çoğunlukla oldukça basit ve kolay şeylerdir, haliyle onlara büyü demek istemiyorum.

Kyouka: "Zaten insanlar sinir bozucu."

Ayçiçek: "Mükemmel, artık iki uyumsuzla uğraşmam gerekecek. Bunun..."

Beni gösterdi.

Ayçiçek: "...Ailesi nesillerdir insanlarla birlikte olmakta sorun yaşamıştır, aniden ortadan kaybolan kaç tane doğrudan atan var?"

"Sadece yerlerinde durmak onları sıktı ve seyahate çıktılar, aniden ortadan kaybolmak farklı bir şey. Şaman kanı insana gökyüzünün özgürlüğünü getirir, toprağa kök salmanı sağlayan druid kanından farklıdır. Sana adanmış dünyayı görmek için yoğun bir arzu duyarsın ve nihayet güvercin olmaktan başka çaren kalmaz; yuvaya dönebileceğinin bilincinde olan ve istediği yere, istediği zaman giden biri."

Ayçiçek sinirli gibi gözüküyor. Pek de uzak olmayan bir doğrudan atası Merlin'in soyundan geliyor ve ailemizde hep Ayçiçek'in şamandan çok druid olduğu söylenir. En başta ailemizin Anadolu'ya geliş sebebi bile seyahat isteğiydi, dünyanın neredeyse tamamına yayılmış olmamız da bununla ilgili. Biz Erliklilere elçi güvercin, kesinlikle hükümdar tuğruldan da savaşçı kartaldan da haberci hüthütten de ölümsüz ankadan da daha çok uyuyor. Güvercin sözü Kökerçin'den gelir. Bugün için çevirisi "Göğe ulaşan/erişen"dir. Bunu ayrıca "maviye/maviliklere bürünen/karışan" diye de çevirebilirsiniz. O güvercin tüyleri bilinçli bir seçim, kesinlikle Kurt nesli hayatını böyle idame ettirmeli. Nihayetinde, tıpkı güvercinler gibi, bizim de istediğimiz zaman dönebileceğimiz yuvalarımız var.

Ayçiçek: "Açıklaman bittiyse soruya cevap ver?"

"Abdal Küntegin Musa'dan itibaren yedi tane. Öyle olmadığı halde ablamı da doğrudan atam kabul edersen sekiz."

Vay, ilk defa Ayçiçek'i bu kadar şaşırmış görüyorum. Kyouka ve Vlar da şaşkın gibi gözüküyor ama onların sebebini tahmin edebiliyorum.

Ayçiçek: "Yaprak abla? O ne zaman seyahate çıktı?"

"Ben Puklinya'ya taşınmaya hazırlanırken bir yere kadar benimle birlikte seyahat etti. Aile geleneği olarak yanında çok az eşya vardı... Zaten ablam motorcu olduğundan az eşyayla uzak mesafelere gitmeye alışkın; acil durum erzağı, bıçak, ip, sağlık kiti gibi şeyler. Tabii ki motosiklet ve motor ekipmanları, kask ve mont gibi şeyler."

Ayçiçek: "Seyahate çıkmamış da birkaç günlüğüne kampa gitmiş gibi. Kurt nesli niye böyle?"

"Sonuçta Başkamın sorumluluğunu taşıyoruz. Üstelik eğitimimiz bu gibi şeyleri kolayca yapabileceğimiz şeyler içeriyor."

Ayçiçek, kendi de Kurt nesline dahil olduğunu unutmuş gibi. Kurt nesli acımasız denilebilecek birçok eğitim yöntemine sahiptir, önemli bir kısmı da doğada hayatta kalmakla ilgilidir. O yüzden böyle şeylere alışkınız ve "Zaten birçok kez benzerlerini yaptım." şeklinde cesur oluyoruz.

Kyouka: "Ablan mı var?"

Beklediğim bir soru. Kyouka'ya söylemedim çünkü ablamla tanışmak isterdi, ablam da "Yengemle bu kadar erken tanışmayı beklemiyordum." deyip bizi üç ayda kendimizi Evlilik Otağı'nda bulduğumuz bir sürece sokardı. Aslında Kyouka'yla evlenmek benim için sorun değil ama hiçbir kız benimle evlenerek mutlu olmaz, o yüzden yalnızlığı kabullendim. Erlikli ailesinde evlilikler kendine özgü bir biçimde yapılır, bunun yanı sıra resmi ve dini nikah da olur genelde ama Evlilik Otağı'nda Erlikli adetlerine göre yapılmamış hiçbir nikah ailemin gözünde teknik olarak evli olan o kişileri "dost hayatı" yaşayan "Ayarsız ve sapkın sevgililer" olarak görmekten alıkoyamaz. Tabii ki öyle olsalar da sorun olmayacağını, kendi kararları olduğunu düşünen Erlikliler de vardır ama kanıbozuklar dışında herkes bunu önkabul olarak alıyor. Kanıbozuk, Erliklilerde birinci ya da ikinci doğrudan atasında farklı soylar bulunduranlara denir bu arada. Hem önceki düşünce hem de bu "kanıbozuk" adlandırması ayrımcı ve küçümseyici elbet, yine de ailemin tarihi bu kişilere karşı güvensizlikle yaklaşmaya yetecek birçok olay içerir. Ayçiçek kanıbozuk değil bu arada çünkü annesi, babası ve onların anne babaları druid soyundan gelmiyordu, daha eski bir ata kimseyi kanıbozuk yapmaz. Saçma gibi görünen bir düşünce ama üç neslin kanın tekrar kutsanmasına yettiğine inandığımız için bize çok da saçma gelmiyor. Söz konusu atanın ne tür bir gücün ve/veya hangi milletin kanına sahip olduğu kanıbozuklara bakışı etkiler, bazısına baştan hain gibi davranılırken bazısına sadece etrafındakilerin şansını düşürüyormuş gibi davranılır. Yine de dünya değişiyor; ne ablam ne ben ne de Cengiz, kanıbozuk iki kardeş olan kuzenlerimize asla kötü davranmadık.

"Evet, var. Adı Yaprak."

Cevabı verip hızlıca konuyu değiştirdim, üzgünüm Kyouka; bu senin iyiliğin için. Öyle bir durum hayatımı kurtarır ama seni ateşe atmaya niyetim yok.

"Yalnız bunu bir süredir düşünüyordum da... Hepiniz çok iyi Türkçe konuşuyorsunuz, şehir genelinde hemen çeviri tılsımı falan mı var?"

Öyle bir şey yok elbette, Düzen Bürosu'nun kayıtlarında sorduğum sorunun cevabı var. Puklinya'nın resmi dili Türkçe, dolayısıyla herkesin öğrenmesi gerekiyor. Yalnız alfabe farklı, Üçlü Şehirler için üretilmiş özel bir alfabe kullanılıyor; daha doğrusu onun Türkiye Türkçesi için gerekli olan kısımları. Aslında Düzen Bürosu'nun kayıtlarında dil hakkında oldukça ilginç bir ayrıntı da var: Uzun süre boyunca Puklinya'da resmi bir dil olmamış ama Orhan Bey zamanında Puklinya'da resmi dil bizzat onun tarafından Türkçe ilan edilmiş, elbette Osmanlı harfleriyle yazılıyordu o dönemde. 1917'de harfler nedense ani bir şekilde Hurûf-ı Munfasıla ile değiştirilmiş ve 1900'lerin başında bile hâlâ o yazı kullanılıyormuş. 1967 yılında bütün Üçlü Şehirler'e, dolayısıyla onların resmi dillerine uygun, Latin alfabesi kökenli fonetik bir alfabe tasarlanmış ve Puklinya tasarlanır tasarlanmaz bu alfabeye geçmiş, zaten 1970 yılında da bütün Üçlü Şehirler'de bu alfabeyi kullanmak zorunlu hale getirilmiş. Kayıtları düzenleme işi 7. Ofis'e bırakıldığından ilgimi çekenlere şöyle bir göz atmakta beis görmüyorum, hiçbir yerde bunu yapamayacağım belirtilmedi sonuçta; ne sözlü ne yazılı. Yine de bu şehirde bana yakın ve gerçekten iyi niyetli olan herhangi bir kızın ablamla karşılaşması riskini alamam, onların hayatını karartmaya niyetim yok. İçten içe en azından birinin buna zorlanmadan sevinerek kabul edeceğini umdum ama... Öyle biri olmayacak, değil mi? Neden olsun ki? Kötü, uyumsuz ve çirkinim sonuçta. Ah, Vlar garip garip yüzüme bakıyor. Düzen Bürosu'nun kayıtlarına "göz atma" huyum olduğunu bildiğinden böyle sanırım. "Belki de ilgimi çekmeyen bir belgede yazıyordu? Sadece ilgimi çekenlere bakıyorum, tamamının ilgimi çekmiş olması sadece bir tesadüf." Bunu dışa vurmadım elbette.

Vlar: "Puklinya kurulduğundan beri resmi dili Türkçedir. Buranın kurucuları Umayece ve Erlikalp adında şaman bir çiftti, zaten uzun bir süredir Türkçe konuşulan topraklarda olduğumuzdan biliyoruz."

Dur, ne dedin? Umay ve Erlik, he mi? Ulan Ulgan... Bunun hesabını vereceksin, bu kişilerin ailemle bir ilgisi olmaması mümkün değil! Aslında Düzen Bürosu'nun kayıtlarına göre Puklinya kurulduğundan beri şehirde Umaylı veya Erlikli ailesinden herhangi birinin olmadığı tek sene art arda gelen felaketler şehri neredeyse yok ediyormuş, o zaman sadece Erlikli kısmımı ilgimi çekmişti ama şimdi hatırladım. İllaki bir şeyler bilenler vardır, önüme gelene soracağım ve Düzen Bürosu'nu alet etmekten çekinmeyeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder