Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

19 Ağustos 2020 Çarşamba

Söveceğim Şimdi Başlığına da Şeyine de be

 Komagene "Taco" şeklinde bir ürün çıkarmış. Karışık duygular içerisindeyim. Hani "Çiğ köfteye yapmayın bunu" mu desem yoksa "Lan bayağı güzel olabilir ha" mı desem bilemedim. Çiğ köftenin sonunun lokma gibi olmasından korkuyorum. Gerçi Komagene içinde elli çeşit şey olan dürümlerine rağmen hâlâ etrafta en eski usulde limon-nar ekşisi-marul-acı çiğ köfte sosu (isteğe bağlı) satan bir sürü çiğ köfteci var, o halde endişeye mahal yok. Oy hakkımı "Lan aslında bayağı güzel olabilir ha"dan yana kullanıyorum. İçinde özel tako peyniri olduğunu söylüyor Komagene (Tako peyniri diye bir şey olduğunu sanmıyorum bu arada. Bir araştıracağım), onu görünce nedense aklıma çiğköftenin eritilmiş peynirle çok iyi gidebileceği geldi. Bayağı güzel olur gibime geliyor ama nedenini bilmiyorum. Böyle eritmeye uygun peynirleri aslında çiğ köfteye koysak çok iyi olabilir. Bu arada evet, her peynir eritmeye uygun değildir. Bazılarını (mesela sepet peyniri veya hellim) eritmek için sanayi ısısı gerekirken bazıları (mesela beyaz peynir) eriyince saçma sapan bir şeye döner, peynirlikten çıkar. Hele şu üçgen peynirlere falan hiç girmiyorum zira zaten farklı peynir türleri (daha doğrusu artıkları) eritilip karıştırılarak yapılıyor. Eritmeye uygun peynirler işte kaşardır, kaşkavaldır, emmentaldir, çedardır falan... Bu arada buldum, "tako peyniri" diye bir şey yok ama peynirli takolarda Monterey Jack diye bir peynir kullanılıyormuş. Bu arada çedar da bu peynir eritilerek yapılıyormuş (Yani galiba. Tam anlayamadım o kısmı).

Tavuk karkasın (Karkas: Yenmeyecek yerlerinden arındırılmış bütün et. Marketlerde "bütün piliç" diye satılan şey yani bahsettiğim) rahatsız edici bir şekilde insan vücuduna benzediğini fark etmiş miydiniz? Ben ettim, tavuk didiklerken. Bu arada insan eti (kim neden böyle bir sınıflandırma ve araştırmaya ihtiyaç duymuş bilmesem de) kırmızı et olarak sınıflandırılıyor ama beyaz ete yakın bir kırmızı et olarak sınıflandırılıyor, diğer kırmızı etlerle aynı yerde değil. Domuz eti de öyle sınıflandırılır mesela (Ha bir de şu kimin neden ihtiyaç duyduğunu bilmediğim şeye göre yapısal olarak insan etine en çok benzeyen ettir). Balık etleri zaten kendi içinde "beyaz balık eti" ve "siyah et" diye ayrılıyor, balık eti komple diğer etlerden farklı bir konumda. Hah, tavuk diyorduk. Muhtemelen bu konuya renk ve deri sebep oluyor. Sığır ya da koyun karkasın derisi üstünde olmuyor (Ha iç derisi veya kuzu gömleği oluyor tabii ama o pek insan derisi gibi gözükmüyor), zaten rengi de kıpkırmızı. Peki ya tavuk? Rengi Avrasyalıların ten rengine epey benziyor, üstünde de delikli melikli bir deri var. Eh, öylece dururken de öyle oluyor. Harbi rahatsız edici. Ha, peki tavuk yemeyecek miyim artık? Yooo, gayet löpür löpür götürmeye devam edeceğim. Bunu da sırf "Lan bu böyle manyak manyak fikirleri nereden buluyor?" deyin diye yazdım. Hadi eyvallah, ben kaçar. Nereye kaçıyorsun birader? Yazı bitmedi daha? Kalaca'z mecbur. Devamını da sonra yazarım, tohumuna para mı saydım lan. Bu söz burada kullanılmaz d'i' mi? Ama çok acayip kullanasım geldi, onun için ayrı paragraf veya cümle bulamam şimdi. İşim gücüm var. Gidip Youtube'da yarak kürek videolar izleyeceğim. Çok ciddi bir iş bu, maaş veriyorlar bana bunun için. Deliler Birliği'nden. Öyle büyük rakamlar almasam da küçük rakunlar verebiliyorlar. Sonra işte çekirge, salyangoz, taş (kuyuya atmak için), cimcirbaşkanı mührü falan veriyorlar. Sabah kapının önüne saatli bomba şeklinde lokum içinde bırakıyorlar, yazı turayı düz atmayı becereni de başkan yapıyorlar. Öyle yani, hadi meşgul etmeyin, patron izliyor. Ne demek ne patronu? Ben işte? (Bu arada rakun ve cimcirbaşkanı Yiğit Özgür'ün karikatürlerinden figürler, Google Görseller'de aratırsanız bulursunuz)

Blogger'ın ne şeye yaradığı belli olmayan güncellemesi nedense yayınlanma tarihlerini doğru düzgün yayınlamıyor, ta yazdığım tarihe atıyor yayınladığım hali. Bakalım, düzeltirler herhalde.

"Balık tutmaya gideceğim de nereden solucan bulabilirim, nerelerde çok vardır?" Şimdi bu cümlenin tarihçesini anlatamayacağım, zaten birebir duyduğum bir şey de değil. Bak bu cümle güzel bir cümledir, bir insanın maksimum endişesi bu olmalıdır bence. Budur yani, insan hayatı bu kadar basit bir şeydir. "Balık tutacağım nerede solucan vardır?" İşte efendime söyleyeyim "Canım elma çekiyor ya, şurada ağaç var mıydı?" Bunu komplikeleştirmeye, saçma sapan işler çıkarmaya gerek yok. Şehir inşa edip asfalt dökmek, sabah sekiz akşam beş çalışmak, banka hesabı açmak gibi şeylere gerek yok. İnsan hayatı basit bir şeydir, "yemek buldun ye, dayak buldun kaç." Bu bu kadar basittir ulan, ne diye insanı uğraştırıyorsunuz?

Bak hani Nil'in (Şarkıcı Nil ulan işte, soyadını söylemesem tanıyamayacak mısınız?) şu son (ne bileyim son mu değil mi, Onedio'da vardı ulan işte) açıklaması var, kaplumbağalı. Bakın buna "Beynim yandı" diyen çok net Türkçe bilmiyordur. Bir de o açıklamaya beyninin yandığını söyleyenler paragraf sorularına neden o kadar laf edildiğini açıklıyor. Ya da ben de o kaplumbağalı açıklamayla aşağı yukarı aynı eksende durduğumdan gayet iyi anladım. Olasılıklı olan mı? Yok, onu matematik profesörü gelse çözemez herhalde ama bu kaplumbağa şeyinde anlamayacak bir şey yok.

O değil geçenlerde (Geçenlerde dediğim de birkaç ay da olabilir, ne bileyim ulan ne zaman? Bende zaman kavramı eskiden beri yoktu ama bir süredir iyice ortadan kalktı) yazdığım "Liseli erkek muhabbeti" olayı vardı ya? Hah, etrafta karşı cinsten bir şahsiyet yoksa kaç yaşında adamlar da o hale gelebiliyor bazen, öyle de bir olay var. Bunu niye yazdım? Hiç, öylesine. Hayatı zorlaştırmaya gerek yok, "Dur, şu da aklıma geldi" dedim ve yazdım. Budur yani (Ulan nasıl bağladım! Hiç de aklımda yoktu ha).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder