Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

29 Mart 2019 Cuma

Dün geceden beri biraz depresifim

Biraz düşündüm... Hayatımı, amaçlarımı, isteklerimi... Ne yapıyorum ki ben? İstediğim hayata ulaşmak için, üstelik ulaşıp ulaşmayacağım bile belli olmayan ve ulaşabilme ihtimalim daha az olan bir yaşam tarzı için, kendim olabilmek ve kafama göre yaşayabilmek için... Neden yıllarımı harcıyorum? Kafeyi aç, işleri çalışanlara yık, köye taşın... Bu böyle mi olacak? En az on yılımı harcamam gerekecek. On yıl sonra, otuz yaşında hâlâ aynı kişi olacak mıyım ki? Aynı şeylerden zevk alacak, aynı şeyleri isteyecek miyim? Ömrümü kafe içindeki koşuşturmacada geçirerek bedenimi yaşarken mi çürüteceğim yoksa? Sonunda hiçbir şeyden zevk almayan, ruhsuz biri haline mi geleceğim? Bugünkünden bile daha uçarı mı olacağım yoksa? Aniden her şeyden sıkılıp bambaşka bir şey yapmaya mı karar vereceğim? Aslında; zevk aldığım şeyler küçüklüğümden beri pek az değişti. Çizim yapmaktan hoşlanırdım; ayrıntısız, karakalem ve iki boyutlu çizimler; hayvan çizimleri... Şimdi, daha ziyade kılıçlar, çadırlar, ağaçlar çiziyorum defterlerimin kenarlarına. Ama yine de bundan zevk alıyorum, eskisi kadar olmasa da. Ya da akvaryumlar... Küçüklüğümden beri balıkları hep sevmişimdir, en eski anımın bile bir köşesinde bir akvaryum var. Bir Japonbalığı akvaryumu... Bugün kesinlikle karşı çıkacağım, küçücük ve içinde dört-beş Japonbalığı olan bir akvaryum. Ya da su kaplumbağası, bugün yine kesinlikle karşı çıkacağım, "o iş öyle olmaz" diyeceğim, şu dandik plastik kaplumbağa fanuslarındaki su kaplumbağaları. Bugün bir su kaplumbağası beslemeye karar verirsem büyük bir aquaterrarium kurarım, UV lambasıyla birlikte. Ve sürüngenler... Yılanları da eskiden beri sevmişimdir, gerçekten güzel hayvanlar. Renkleri, görünüşleri, kayıp gitmeleri inanılmaz.

Mesela, kafe istediğim şekle ulaşacak mı ki? Batırırsam veya daha da kötüsü, geriye dönüp baktığımda yaptığım tek şey çalışmak olursa? Eğer gelecek ve ekonomi kaygım olmasaydı; yapmak isteyeceğim şeyler var. Bir yazar olmak isterdim mesela, kendini ormanın içindeki bir eve kapatmış, tavuklarından yolduğu kuş tüyü ve sedir ağacından yaptığı katran mürekkebiyle yazan. Kimse okumasa da önemli değil... Ya da bir gezgin olmak isterdim mesela; hiçbir bağlılığı, hiçbir sınırı olmadan dünyayı gezen; kâh Avrupa'da bir hostelde kâh Orta Asya'da bir yurt çadırda kâh Japonya'da bir Ryoukan'da kâh Kuzey Amerika'da bir otelde kâh Ortadoğu'da geleneksel taş evlerde kâh Amazon ormanlarında bir çadırda kâh neresi bile olduğunu bilmediği bir yerde bir bankta uyanan, bir sonraki rotasını zerre düşünmeden uyuşuk uyuşuk sırt çantasını hazırlayan bir gezgin. Kimse bilmese de önemli değil, başkalarına göstermek için yaşamıyorum. Aslında, bazı kaygılarım olmasaydı, başkalarına göstermek için yaşamazdım. Şu an mı? Şu an yaptığım neredeyse her şey çevreme gösteriş yapmak veya kendimi ispatlamak için. En basit örnek olan, okulu bile çevreme göstermek için okuyorum. Gittiğim yerlere, kendimi ispatlamak, kendi başıma bir şeyler halledebileceğimi kanıtlamak için gidiyorum.

Ne olacak? Mesela, daha hiçbir planımı gerçekleştiremeden yirmi beş yaşında bilinmez bir hastalıktan veya bir trafik kazasından veya sadece ecelimle ölürsem, kendi kendime ne hesap vereceğim? Mutlu oldun mu, diyeceğim; işte, elimde hiçbir şey kalmadı ve sırf elimde bir şeyler kalması uğruna istemediğim bir hayatı yaşadım.

Antikacı dükkanı ile müze karışımı bir evde, değerli koleksiyonuyla yaşayan biri olmak isterdim mesela. Kesinlikle o koleksiyonun en vazgeçilmez parçalarını Asya eserleri ile kılıçlar tutardı.

Ya da eğer daha fazla yeteneğim olsaydı veya belki de olan yeteneğimi dura dura köreltmeseydim -çünkü inanın yeteneğim hep mi azdı yoksa sonradan mı köreldi ben de bilmiyorum- evini kendi çizdiği tablolarla dolduran bir ressam olmak isterdim. Kimse tablo almasa da kimse ne yaptığımı bilmese de önemli değil.

Veya eğer insan çizebilseydim, çünkü en başından beri insan çizemiyordum ki yakın zamanda hiçbir insana dikkatlice bakmadığımı fark ettim, oysa balıklar, sürüngenler ve bonsai ağaçları için oldukça ayrıntıcıyımdır, bir çizgi romancı olmak isterdim. Kimse okumasa da, hatta herhangi bir yerde yayınlanmasa da önemli değil.

Eğer bunun için öncelikle çok çalışmam gerekmeseydi bir ziyafet aşçısı olmak isterdim mesela. Belli bir menü, sipariş olmadan kafasından geçenleri, üstelik de oldukça deneysel şeyleri yapabileceğim ve yılda sadece birkaç gün çalışmamın yeterli olacağı bir meslek.

Yapmak istediğim onca şeyi, eğer yapma fırsatım olursa, yapabilecek kadar zamanım ve gücüm olursa... Hâlâ yapmak isteyecek miyim? İstesem bile eskisi kadar, yani bugünkü kadar tutkulu olabilecek miyim? Bilmiyorum ve bu bilinmezlikten inanılmaz derecede korkuyorum. Eğer, en sonunda geriye dönüp baktığımda bir zamanlar istediğim şeyleri hiç de istemediğim bir hale geldiğimde... Ne yapacağım? Aynı bir zamanlar ekonomik kaygılarımın var olmayışı gibi o zamanlar da bambaşka kaygılar icat edip bütün hayatımı vazgeçilen bir hayaller silsilesi halinde mi geçireceğim? Bilemediğim, emin olamadığım her şeyden korkuyorum... Ama en çok da gelecekten ve onun getireceklerinden korkuyorum. İyi mi olacak yoksa kötü mü? Peki, bugün önüme çıkan şeye kötü diyecekken o zaman aynı şeye iyi veya en azından idare eder diyebilecek miyim?

Eğer, kaygılarım olmasaydı, bugün planladığım gibi fast-food ağırlıklı bir kafe açmazdım; illa bir kafe veya restoran açacaksam. Şu an emin değilim ama bölüme girmeye karar verdiğimde, yapmak istediğimin bu olduğuna emindim. Aslında, o dönem boşlukta salınan bir yapraktım ve rüzgar bitince konduğum yer, beni o şekilde amaçsız ve ruhsuz dolaşmaktan kurtaran yer de bu istekti ki temelinde hâlâ favori mangam olan Shokugeki no Souma vardı. İlla bir restoran veya kafe açacaksam ya deneysel, ya moleküler gastronomi üzerine, ya "değişik etler" yani günlük hayatta tüketmediğimiz böcekler, kirpi, gelincik gibi hayvanların -tabii ki çiftlik üretimi olan- etleriyle ilişkili bir restoran açardım. Aslında amacım, bölüme henüz girerken bir Uzakdoğu restoranı açmaktı. Ama sonra kaygılar geldi. Türkiye'de tutmaz, zaten yeterince Uzakdoğu restoranı var ve onların bile kemikleşmiş bir kitlesi ve bazı meraklılar haricinde müşterisi yok. Üstelik, benim istediğim şey bir "Sushi-ya" değil. Türkiye'deki bütün Japon restoranları, buna adını ramen bağımlısı bir ana karaktere sahip Naruto'da olayların geçtiği yerden alan Konoha Restoran da dahil, tamamı "Sushi-ya". Üstelik, orijinal Sushi-ya konseptinden de tamamen farklılar. Ben, eğer bir Uzakdoğu restoranı açsaydım bir ramen-ya açardım. Ama orijinal konsepte bağlı kalırdım. Sushi-ya olmayan Uzakdoğu restoranlarına gelince... Onlar zaten Uzakdoğu restoranı değil, Uzakdoğu içinde tek bir yere odaklanmış Çin, Kore, Moğol, Hint restoranları. Ki Moğol restoranlarında da gerçek Moğol yemeği olarak sadece Moğol barbeküsü var, geri kalanı Moğolistan'da yetişen az miktarda sebze ve Moğol mutfağında önemli bir yer tutan et kullanarak oranın kurucuları veya şefleri tarafından icat edilmiş yemekler. Ben bir Moğol restoranı açsaydım, ki hiç böyle bir isteğim olmadı, menüye mutlaka Khuushuur (Okunuşu: Hûşûr; benzer bir şekilde Hûlagû/Hülagü de Khuulaguu diye yazılıyor), buuz (Okunuşu: Bûz/Büz), Suu te tsai (Okunuşu: Sü te çay) ve boodog (Bunun okunuşu aynı) koyardım.

Ama konumuz o değil. Aslında, bir konumuz var mı ki? Kaptırıp gittim yine, üstelik yazarken sıkıntımı atmak yerine sıkıntım daha da arttı. Belki de iki gündür havanın kapalı ve rüzgarlı olmasıyla ilgilidir bu depresif halim, bilmiyorum. Ama sonuç olarak, geriye dönüp baktığımda ne yaşanmamış veya daha da kötüsü yarım yaşanmış bir hayat ne de sırf başkaları için, sırf gösteriş olsun diye yaşanmış -ona da yaşamak denir ya! Hayatta kalmaktır o olsa olsa- bir hayatla karşılaşmak istemiyorum. Gitmediğim yerlere, yaşamadığım zamanlara özlem duymaktan bıktım artık. Sırf bu depresiflik, beni daha sıkı çalışmaya itiyor aslında. Okul bitmeden bir işe yarayacakmış gibi...

O zaman, kendini uçurumdan atılmış gibi hisseden ruhuma inat, bedenimde burada kalacağım ve bir gün gerçek anlamda mutlu olursam, bunu size söylemek yerine kendi kendime yaşamakla meşgul olacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder