Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

13 Mart 2019 Çarşamba

Biraz Saçmalamayı Deneyeceğim

Aklıma yazacak hiçbir şey gelmiyor lan. Hayır bir sorunum filan da yok ki onunla başınızı ağrıtayım, gayet mutluyum şu sıralar. Allah bozmasın. Bu arada Allah bozmasın dedim de, Dede Korkut destanının Türkiye Türkçesi çevirisinde Tanrı Teala diye bir söz var. Allah Tengri imiş onun orijinali, olduğu gibi bırakılsaydı daha iyiymiş bence ama çevirmeye kalksam ben de benzer bir biçimde çevirirdim.

Havalar bayağı soğudu, bu hafta Berdül'acüz soğukları haftasıymış, kocakarı soğukları da deniyormuş. Kar bile yağabilir 17'sine kadar, 11-17 arası Berdülacüz, ondan birkaç gün sonrası da baharın ilk günü zaten -evet, bu saydığım zamana kadar aslında teknik olarak bahar gelmemiş, hâlâ kış sürmekte oluyor-: İlkbahar Ekinoksu, Nevruz, Sayagan...

Sonra nihayet bahar gelecek ama. Adada neredeyse hiçbir ağaç yapraklarını çıkarmadı, başka yerlerde nasıl bilmiyorum. Ama kirazlar açmış, çok sevdiğim bir bitkidir ağacıyla, çiçeğiyle, meyvesiyle... Kiraz demişken; köyde, baba tarafından dedemin bahçesinde bir yabani kiraz ağacı var. Kültür kirazının tadı daha yoğun, daha güzel. Bir de Bursa'nın bir ilçesinde dağ çileği (Fregaria vesca) satıyorlarmış, ben bizzat yetiştiği yerden toplama deneyimim olduğu için hep merak ediyordum bu kadar mükemmel, üstelik tarla çileğine bin basan bir lezzeti olan bir çilek nasıl satılmaz, diye. Yabani bitki olduğu için ve meyveleri bahçe çileğinden çok daha kısa ömürlü. Ama süs bitkisi olarak yetiştirilebiliyormuş ki bir bahçede mutlaka olması gereken bir bitki bence. Hem görünüşü inanılmaz sevimli hem de meyve zamanına denk gelince götürürsün. Yer de kaplamaz, küçücük bir şey. Ama gölgeyi seven bir bitki, eğreltilerin gölgelerinde yetişiyordu benim topladığım yerlerde. Topladığım yerler yine köye yakın bu arada, Küçükelmalı köyü. Köy demişken, annem de babam da o köyden, köy de bin sekiz yüzlü yılların sonunda ferman zoruyla yerleşik hayata geçen -ki bu geçiş sürecinde devleti bayağı kızdırmışlar ki etrafları köylerle sarıldıktan sonra yerleşik hayata tam anlamıyla geçmişler- bir Yörük köyü ama onlar İstanbul'a gitmeden önce birbirlerini tanımıyorlarmış. Ne acayip la...

Neyse, konumuz bu değil. Aslında konumuz da yok, kaptırıp gittim. Buradan Onedio'ya seslenmek istiyorum: Lan güzel, doğru düzgün testler yayınlayın eskisi gibi, şimdi hem çok az test yayınlıyorsunuz hem de yayınladıklarınızın çoğu gereksiz, saçma sapan, pek bir eğlencesi olmayan şeyler. Adamı hasta etmeyin ulan! Vardır ya böyle... Ağır abi tripleri, bu arada nedense kabadayı figürünü günümüz dünyasının kıyafetleri ve eşyalarıyla hayal edemiyorum. Kabadayı figürü hep başında fes, belinde altıpatlar, üstünde ceket olan bir şekilde canlanıyor gözümde. Neden olduğu hakkında da bir fikrim yok. Hayır, bir de neden fes ve neden altıpatlar? Neden piştov değil mesela?

Altıpatlar demişken, altıpatlar da güzel bir silah he. Çok havalı duruyor bence. Yazı, yazı... Yazının başında aklımdaydı, bir alfabe olayı. Aynı geçen bahsettiğim takvim olayı gibi, farklı yazı tipi/alfabe oluşturma konusunda da birçok çalışmam oldu. Tamamen kendi bir tarafımdan uydurduğum alfabeler yaptığım gibi, Göktürk alfabesini günümüz Türkiye Türkçesi'ne uyarlama ve Osmanlı alfabesini standardize etmeye dair çalışmalarım da oldu ama onlar da öylece projeler olarak kaldı. Lisede, Kaan ve Artun ile Türk Latin Alfabesi üzerinde bir çalışmamız oldu, daha sonra ben sınavlar gibi şeyler haricinde o alfabeyle yazmaya devam ettim. Zamanla, bazı harfler kendisi değişirken bazılarını ise bilinçli olarak değiştirdim ve eklemeler yaptım. Şu an o alfabeyi kullanıyorum, hatta bloga entegre etmeye çalıştım ama yazı fontunu oluşturma ayrı, bloga ekleme ayrı dertti. Yapabilsem yapardım ama, hatta buradan Türk Latin Alfabesi=Semender Latin Alfabesi (Bu adı verdim) karşılaştırmalı tablosu koyardım. Bu arada, bu alfabe kendine ait bir imla kuralları silsilesi de oluşturdu, zira bazı birleşik harfler vardı. Kurallar basit: Kelimenin kendisinden ise birleştirilir, yapım eki, çekim eki, birleşik kelime vs. şeyleri ise birleştirilmez. Tabii özel isimler eğer Türkçe ise bu imla kurallarına tabii, yabancıysa değil. Bu arada tek harf olarak gözüken birleşimleri diyorum, bir de sadece görünüş olarak sonraki harfle birleşen bir harf var, o her zaman birleşiyor, çünkü ayrıca harf değil onun birleşimleri.

Hatta bu alfabenin bir Orhun, bir Osmanlı, bir Kiril hattını/versiyonunu yapma çalışmalarım da oldu ama onları yarım bıraktım, kendi alfabemi bulunca eskisi kadar zevk vermiyor yeni alfabe yapmak. Aklıma gelmişken, Hangeul'ı -okunuşu Hangıl- Türkçeye uyarlama çalışmam oldu ve epey de başarılı bir çalışmaydı o. Ki o yazıyı bir dönem kullandım da.

Şu Semender Latin Alfabesi filan, Semender olayı ne, diye sorabilirsiniz. Semender bir şehir, aynı zamanda kertenkele benzeri bir su hayvanının da adı. Semender çok sevdiğim bir hayvan olduğundan, Kaan ile sözlü edebiyat oluşturma aşamalarında üstüme kalan bir lakap oldu. -Evet, sözlü edebiyattan başladık, bu işin yazılı edebiyat kısmı da var. Bayağı bildiğin Türk edebiyatı aşamaları gibi Sözlü Edebiyat, Divan Edebiyatı, Hikayeciliğin gelişmesi gibi şeyler yaşadık lisede, çok acayipti; halk şiiri edebiyatı kısmı olmadı ama, benim liseden sonra bir iki çalışmam oldu ama onlar da öylece kaldı- Ben de bu lakabı benimseyip kullanmaya başladım, hatta kemankeş olarak adımı bile Erdem Semender Han olarak seçtim. Kendi kendimi bey ilan ettim, hatta buna dair ferman da evimde bulunmakta. Kemankeş Ekipmanlarımı tamamlayınca onları listelediğim yazının başında buna dair şeyler var. O sondaki "Han" kendi kendimi bey ilan ettiğim için yani. Semender de lakap işte. Neden Semender Erdem Bey değil de Erdem Semender Han, derseniz, çünkü ikinci kulağa daha güzel geliyor. Başka bir sebebi yok.

Yazacak bir şeyim yok diye başlayıp ne biçim konuşmuşum gene, piii. Hadi ben gidiyorum artık.

Aklıma geldi, hatta gönderiyi taslağa döndürüp bunu yazıyorum.

Şu antrenman programında düz kılıç şeyi vardı ya, hah işte, o uzunkılıç, düz namlulu şemşir vs. olabilir. Bana kalsa kendim için burmalı kılıç şeyi yapardım ama burmalı kılıç bulmak çok da mümkün değil. Bulsam bile kesin hayvan gibi pahalıdır, ona o kadar para vermem. -Şu an vermem. Kendi kazandığım ve artan param olsa acımadan veririm de şu an anasından babasından harçlık alan bir insan evladıyım neticede-

Neyse, sırf bunu yazmak için de neden taslağa döndürdüysem. Hadi ben kaçtım, bu kez gerçekten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder