Özgürlüğümü kısıtladığını düşündüğüm her şeyden nefret ediyorum. Çoğu normdan, bazı kıyafetlerden (düğmeli gömlekler, kot pantolonlar, kravat, bağcıklı ayakkabılar...), okuldan, işten, çoğu yasaktan...
Bir de bir "Dünyanın en çok tatilini biz yapıyoruz" muhabbeti var. Ulan yıl içinde tatil günleri fazla olabilir ama gün içinde okul (zorunlu eğitimden bahsediyorum, ilkokul-ortaokulu-lise) ve işte geçirilen süre bütün dünyadan katbekat fazla, onu ne yapacağız?
Ulan dünyanın birçok ülkesinde öğle vakti uyku tatili var be! (Siesta geleneğinin olmadığı birçok ülkelerde de var, kültürle ilgili değil yani) Hele eğitim sistemi dünyanın en iyisi kabul edilen Finlandiya, en kısa ders saatlerine, en uzun teneffüslere sahip.
Ha bir de Japonya'daki iş saatleri bile bizimkinden kısa. (Japonya'da gün içindeki boş vakit OECD'e göre 14,85 saatken bizde yine OECD'e göre 12,59 saat. Basit matematikle 2,25 saat daha fazla işte/okulda zaman geçiriyoruz demektir. Ki onun da çoğu uyumakla geçiyor, haliyle) -Ki Japonya eğitim ve iş sistemi konusunda çok katı, iğrenç bir sisteme sahip bir ülkedir. Dünyanın en kötü iş ve eğitim sistemi konusunda zirveye oynar. Çok çalışmaktan ölen Japonlar var, hatta o tür ölümün adı bile var: Karoshi. Ne var? Japon kültürüne ilgi duymam gerçekleri değiştirmez, beni de söylemekten alıkoymaz. Hatta NEET akımı da esasında bu olaya bir tepki olarak doğmuştur diyebiliriz, ahan da dedim-
Ulan bir de iş yerinde, okulda bütün gün duruyorsun da ne oluyor? Randıman alamadıktan sonra... Orada millet üç saat çalışıp haftalık işi bitiriyor, biz sekiz saatte bir halt yapmayıp sonra "Bizde çok tatil var yea" diyoruz. Sekiz saat boş boş oturacağına bir saat çalış, verimli çalış. Ama biz bu millete bunu bir türlü anlatamadık arkadaş. Öğretmeni anlatıp geçer, çiftçisi et biraz pahalılandı diye elindeki bütün hayvanları kesip sonra dımdızlak kalınca "Çiftçiye destek çıkmıyorlar" edebiyatı yapar (Ulan az birazını elinde tutup üretsene? Devlet ne yapsın, gökten zembille hayvan mı indirsin sana?), memuru -benim anne babam da memur bu arada- boş boş oturmaktan Solitaire'e sarar (O da haklı tabii, iki saatte hallolacak işi dört saate yayması istenince, o dört saat de ona imzalat buna gönder ile sekiz saate kadar çıkınca o ne yapsın?)
Ha istisnaları, işini hakkıyla yapanları yok mu, tabii ki var. Var da işte sıkıntı "normal" olmaları gerekirken "anormal" olmaları. Normal kelimesinden de nefret ederim bu arada ve bunu kaç yüzüncü söyleyişim onu da merak ediyorum.
Ulan birçok ülke haftasonu tatilini üç güne çıkarmak için çalışmalar yapıyor, bizimkiler utanmasa pazarı da -pazarı seçmemin sebebi Türkiye haricindeki bazı ülkelerde cumartesi çalışma varken pazar günün dünyanın neredeyse her yerinde tatil olması, bazı Müslüman ülkelerde pazar yerine Cuma ve bir gün daha tatil, İsrail'de de doğal olarak cumartesi (sebebini kısa bir araştırmayla bulabilirsiniz, konumuz o değil şimdi) ve ayrıca cuma tatil- çalışma/okul içine dahil edecek.
Bu arada geçen Halka'yı (dizi olan) izlediğimi yazdım da onu da bir izliyor bir izlemiyorum. Çoğunlukla bilgisayarla -ekseriyetle Youtube'la- meşgul olduğumdan boş veriyorum. Yani şu şekilde oluyor: Bir hafta izliyor, üç hafta izlemiyor, bir hafta yarım yamalak izliyor, iki hafta izlemiyor... tarzında.
Şu Oynakazan'da -referans olanarak erdemçelik yazın la indirirseniz- heceleme soruları oluyor, ekseriyetle de birleşik kelimelerden oluşuyor. Mantıklarını anladım. Mesela "ilkokul"u il-ko-kul diye heceye ayırıyorlar, onu doğru kabul ediyorlar ama bence o sorular yanlış. Birleşik kelimelerin kelime kelime hecelerine ayrılması lazım bence. Yani il-ko-kul değil de ilk-o-kul şeklinde ya da de-ni-zal-tı diye değil de de-niz-al-tı diye.
Televizyonum da bozuk bu arada, TRT'ler (TRT 1, TRT Türk, TRT Belgesel, TRT Şeş, TRT ebesininki vs.) dışında herhangi bir kanalı çekmiyor. Televizyon izlediğim vakitlerde genelde TRT Belgesel'i açıyorum, bana da iyi geliyor; diziyle miziyle sinirimi bozmak yerine az biraz ilginç şeyler, doğal ortamlar falan görüyorum. Her haltı elli bin kez tekrar yayınlamasalar daha iyi olur gerçi de neyse.
Şimdi, Onedio'da "İnternetsiz ne kadar hayatta kalabilirsin?" diye test var. (Bu arada ayda bir bu testi ilk defa yapmışlar gibi yayınlıyorlar, ona da sinir oluyorum) İnternetim iğrenç olduğu şu günlerde anladım ki pek de uzun değil. Gerçi hâlâ bunun gün içinde boş vaktimin çok olup internetten başka yapacak pek bir şeyim olmamasıyla ilgisi olduğunu düşünüyorum. İddia ediyorum ki sabah hayvanlara (tavuk, tavşan, ördek, kedi, köpek, balık...) yem verip bahçedeki bitkilere bakıp talimi/antrenmanı hiçbir kısmını atlamadan yapıp ormanlık bir alandaki bir gölün kenarında takılırsam internete ihtiyaç duymam. -Zaten günün yarıdan fazlasını yemiş oldum böylece dikkat ettiyseniz; uzun süre de uyuma var, bunun kediyle köpekle oynama, akvaryumları seyretme olayları var daha... Gün bitiyor zaten.-
Onedio'da denk geldiğim bir içerik de "Bedeninizin değil ruhunuzun yorgun olduğunu gösteren bilmem kaç işaret" (Bu sayı şeylerini hep unutuyorum, daha sabah gördüm oysaki içeriği) Şimdi şöyle bir sıkıntı var, yirmi bir yaşında biri olarak yaklaşık altı yedi yıldır o listedeki çoğu şey kronikleşmiş durumda bende. Olması gerekenin o olduğunu sanıyordum hatta ben. Sonra çevremdekilere yorgunum deyince "Ne yaptın da yoruldun", "Bu yaşta yaşlandırdınız beni" deyince "saçmalama" cevabını alıyorum. Saçımda beyaz var lan benim, ne saçmalaması? Neyse...
Son olarak bir video, görsel bir şey koymak istedim ama pek bir şey bulamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder