Bugün, 10 Mart... Dün doğum günümdü ama doğum günümü pek umursamadığımı zaten daha önce söylemiştim, doğum gününün bana tek artısı -tıpkı yılbaşı gibi- pasta yeme bahanesi oluyor. Yılbaşında daha fazla şeye bahane bulabiliyorum. Küçüklüğümden beri kendime ait bir takvimim, bir takvim düzenim olsun istedim ve birçok çalışmam da oldu bu konuda. (Hatta bir çalışma da yazarlarımızdan Kaan ve Artun ile birlikte yapıldı ama tıpkı diğerleri gibi o da uzun ömürlü olmadı) Ben de o zaman, "Bayramları temel aldığım bir takvim yapayım" dedim. Sonuç olarak, on tane bayram belirledim: Kurban bayramı, Ramazan bayramı, Kosagan, nam-ı diğer Nevruz, Hıdırellez, Paktıgan, Samhain, nam-ı diğer Cadılar Bayramı, Paynagan, nam-ı diğer Nardugan, nam-ı diğer Noel, Yılsonu yani günlük hayatta "Yılbaşı" dediğimiz 31 Aralık ve Sayagan. Bunlardan Ramazan ve Kurban zaten İslam bayramı. Kosagan, Hıdırellez, Paktıgan, Samhain, Paynagan ve Sayagan ise mevsimlerle belirlenmiş antik bayramlar. Bunlardan Kosagan, Paktıgan, Paynagan ve Sayagan eski Türklerden kalma bayramlar. Hıdırellez zaten bahar bayramı, Samhain ise hasat festivali ve sonbahar bayramı. Bunlardan yabancı kökenli olan sadece Keltlerin Samhain bayramı ile Yılsonu. Neyse, buna göre bir takvim belirledim. Nevruz, Kosagan'ın daha Batı'da, İran ve Ortadoğu'da olan versiyonu. Kosagan, eski Türklere yılın başlangıcını haber verirken, Nevruz'un kelime anlamı bile "Yeni yıl". Farsça bir kelime bu arada, Nev, çoğu zaman dalga geçilir ama Farsça gerçekten "yeni" anlamına gelir ki Nevşehir de gerçekten "Yeni şehir" anlamında. Rûz ise yıl demek, tahmin etmenizin zor olmadığı gibi. Nardugan bir Sümer bayramı, kış dönümü festivali. Noel de Avrupalıların kış dönümü festivali, Hristiyanlıktan çok daha eski ve Noel Baba figürü de aslında bir kişilik, aziz vesaireden ziyade bir Pagan tanrısı. Hatta Avrupa kültürlerinde artık unutulmuş olsa da Noel Baba'nın karşıtı ikinci bir Noel ruhu daha vardır, kötü ve acımasız olan. Mesela Paynagan da da benzer bir durum var, Paynagan'ın koruyucu ruhu Bayanay, yani çam ağacı ruhu, orman iyeleri yani ormanın koruyucu ruhlarının kraliçesi. Bir diğer koruyucusu da soğuğun ve kışın hükümdarı olan ve hem görünüm hem diğer özellikler olarak Noel Baba ile inanılmaz benzer özellikler gösteren Ayaz Ata'dır. Hatta sadece iki farkı vardır: Kırmızı değil mavi giyer ama yine külahlı, kürklüdür ve geyikler tarafından çekilen bir kızak kullanmak yerine direkt ata biner gibi geyiğe biner. Ama Ayaz Ata, Noel'in ikinci koruyucu ruhunun aksine kötücül bir figür olarak görülmez. Zamanla Aziz Nikolaos ile birleştirilmiş Noel Baba figürü. Özeti şu: Yılbaşı ve Noel farklı şeylerdir, Noel de Hristiyan bayramı değildir, Avrupalıların en eski ortak kültür ögelerinden biridir. Hatta Slavlarda da yine Noel Baba'nın neredeyse birebir karşılığı olan Ded Maroz, kilise tarafından Pagan kültüre ait olduğu için yasaklanıp şeytanlaştırılan bir karakter. Noel, Nardugan ve Paynagan'a ait tören ve gelenekler neredeyse tamamen aynı bu arada. Çam ağacı süsleme ortak mesela, ya da Noel Baba/Ayaz Ata kılığına girmek de ortak. Samhain'e gelince, Kelt bayramıdır kendisi dediğim gibi ve esasında kötü ruhlardan korunma amacıyla yapılan bir bayramdır -bizim İslam öncesi kültürde bu işi şamanlar yürüttüğü için biz ayrıca bir korunma bayramına ihtiyaç duymamışız-. Amma konuştum ulan, halbuki anlatacağım şeyler daha fazla.
Bir antrenman düzeni kurduğumu söyledim ama yayınlanan bir yazıda mı yoksa hâlâ tamamlanmadığı için bekleyen bir yazıda mı onu bilmiyorum, o yüzden şimdi yeniden söylüyorum. Geçen ok atmak için ormanlık bir araziye gittim, okları aşağı yukarı istediğim yere gönderebiliyorum. Ama elim öldü, ne kadar sertmiş o yay, bir de yumuşak olduğunu düşünüp daha sert bir yaya geçiş yapmayı planlıyordum. Ulan çeneme kadar bile çekemedim çileyi. (Çile=kiriş=yayın ipi) Gerçi çile çektim bayağı, o iyi oldu. Bak, bu da kelime esprisi.
Bu sene dersler iyi geçiyor. Yemek Stilistliği ve Fotoğrafçılık diye bir dersimiz var mesela, zorunlu ders. İyi ki zorunla ha, seçmeli olsa seçmezdim ve birçok şeyi kaçırmış olurdum. Mesela Gökçeada yemekleri yapan bir yere gittik ders için -ki ders için daha kasap, balıkçı, arıcı vs. bir sürü opsiyon sunuldu ilerleyen günler için, hadi bakalım, yerinde görüp yerinde öğrendiğimiz- sıcak ot diye bir yemek yapıp yedik. İşe, otları ayıklamaktan başladık, çünkü otu ayıklamadan nasıl yapacaksın? İçinde soğan, az sonra sayacağım yerel Gökçeada otları ve yoğurt olan sıcak bir yemek. (Adı "sıcak ot" zaten) Neyse, otlara gelince: Şevketibostan, radika... Radika nedir? Ege bölgesinde karahindibaya verilen isim. Geçelim... Turp otu, labada, havuç otu... Havuç otu diye aradım ama pek bir şey bulamadım. Yaprakları gerçekten havuç yapraklarıyla neredeyse aynıydı. Aslında, yabani havucun bitki kısmı olabileceğini düşünüyorum; zira yabani havuç Ege coğrafyasında (Doğu Yunanistan, Batı Anadolu, güney Trakya, Girit ve bilumum Ege adaları) yetişen bir bitki, o yüzden yabani havucun yaprakları olabilir diye düşünüyorum. Bir de gelincik otu. Bu, kırmızı çiçeği olan hassas bitki mi değil mi ondan emin değilim. O çiçeğe benzemiyor, bildiğin ot bu. Ama Latince adını filan bulamadım. Neyse...
Hadi, benden bu kadar. O değil de başta o kadar bayramlardan bahsetmişim, yuh, halbuki üstünkörü bahsedip geçecektim.
Bu arada, bir kılıç sanatı icat etme çalışmalarım sürüyor. Aslında her şeyi hazır, tek ihtiyacım olan birkaç öğrenci ve biraz destek. Destek atın diye demiyorum tabii, ben kendim çalıp kendim de oynarım, o sorun değil; az sonra vereceğim "antrenman rehberi"ni o kılıç sanatının en üst aşaması olarak belirlediğim unvana göre oluşturdum. O yüzden söyledim bunu. Bu arada adını ve ayrıntılarını vermeyeceğim, hâlâ yemek blogunda kendi icat ettiğim Kımzutmak'ın tarifini vermenin pişmanlığını yaşıyorum. Neden? Bir yer o tarifi kullansa telif davası açamam çünkü, o yüzden. Neyse, orası önemli değil.
O zaman, hadi antrenman listesi:
1) Sakinlik. Önce bir durup nefesimi düzenliyorum vs.
2) Isınma. Isınma önemli arkadaş. Isınmasız çıkmam abi. Böyle bir şey vardı, neysiz çıkmam abi'ydi o? Neyse...
3) Dambıl. Bu arada para verip dambıl almadım, alırsam bir köşeye atacağımı iyi biliyordum, o yüzden de pet şişelere kum doldurdum. On kez kaldırıp indiriyorum.
4) Şınav, 5 taneyle başladım, her hafta +1 ekleyip 10'da bırakacağım. Bu arada beni bütün bu listede en zorlayan şınav.
5) Mekik, bu da beş tane.
6) Bunlar hepsi bir arada, kendi içlerinde belli bir sıraları yok, o yüzden "altı"da topladım, hangi sırayla istiyorsam öyle yapıyorum:
Kepaze veya atış. Şimdilik cumartesileri ormanlık alana gidip atış talimi yapıyorum ama yazın her gün olacak o atış talimi olayı. Kolumun yeniden güçlenmesi lazım, resmen ölmüş. Halbuki ben o yayı kolayca gerebilen bir insandım. Bu arada beşle başladım, her hafta beş ekleyip yirmide tamamlayacağım.
Katana, on kez, bu kılıç sanatı şeysiyle ilgili bu, bokken'im ya da katanam olmadığı için bunu bazen yapıyor bazen yapmıyorum. Yaptığımda ne kullanıyorum? Sapı katana sapı gibi olan şemsiyelerden. On hareket yapıyorum. Hareketlerin ayrıntılarını söylemeyeceğim.
Türk kılıcı ve kalkan, güzel bir kılıcım ve kalkanım olduğundan bunu sürekli yapıyorum. On hareket yapıyorum.
Yakın mesafe hançer, bunda da on hareket. Balıkesir'de kör, süs eşyası olan bir hançer var -ki kardeşimin aslında- ama burada ne kör ne gerçek bir hançer yok, o yüzden bunu şimdilik yapmıyorum.
Hançer fırlatma, hem üstteki maddeden hem de hançere uygun hedefim olmadığından -ağaca filan fırlatılır gerçi, o o kadar sorun değil- şimdilik yapmıyorum. On kez.
Balta ve kalkan, ne savaş baltam ne normal baltam olmadığından yapmıyorum. On hareket.
Balta fırlatma, hem yukarıdaki maddeden hem de baltaya uygun hedefim olmadığından -baltayı da ağaca fırlatamam artık, onun için aşağı resmini koyduğum gibi bir hedef gerek- yapmıyorum. Beş kez.
Gürz ve kalkan, on hareket. Bunu da gürzüm olmadığından yapmıyorum. Bu arada, bu "yapmıyorum"lar, belli olduğu gibi "ileride alıp yapacağım" anlamında. On hareket.
Savaş kırbacı, on hareket. Ne savaş kırbacım ne normal kırbacım -aklınıza kötü kötü şeyler getimeyin lan- ne de at kamçım olmadığı için yapmıyorum.
Mızrak ve kalkan, on hareket. Bırak mızrağı, sopam bile olmadığından yapmıyorum. Bu arada bir atasözümüz aklıma geldi de neyse, orayı karıştırmayalım şimdi.
Mızrak fırlatma, beş kez. Mızrağa uygun hedefim yok ve üstteki maddeden dolayı yapmıyorum.
Çıplak elle dövüşme (buna ayak da dahil), on hareket.
Düz kılıç ve kalkan, on hareket.
7) At binme. Şu an ne atım ne de binecek alanım var, haliyle yapmıyorum.
Bu arada bu düzende haftanın bir günü bilek ağırlıklarıyla çalışılıyor, bir gün tatil, bir gün yay haricinde ters elle talim yapılıyor, bir gün de her hareket -maksimum şeyi geçmeyecek biçimde- iki katı yapılıyor. Üç gün ve daha fazla molalarda sayılar sıfırlanıyor. Ayrıca uygun ortam olduğunda da turu fark etmeksizin koşu. Okulun arkasında ormanlık gibi bir yer var, okul olan günler orada koşuyorum.
İyice delirdim burada, neyse. Hadi görüşürüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder