Kemankeş ekipmanlarımı yavaştan tamamlamaya çalışıyorum. Aslında bir iki şey kaldı, pek bir şey yok.
Keçe talim kuklası yapmak istedim kılıç-kalkan için ama sonra gerek yok diye vazgeçtim. Keçe talim kuklası hakkında, önce bir temsili resim ve bol bol konuşma:
Bunu sword training dummy diye arayarak bulabilirsiniz ama illaki bir yerlerde görmüşsünüzdür. Bu, Avrupa'da saman ve kumaştan; Osmanlı'da ise keçeden yapılırdı. Ancak bunun iki versiyonu var: Birisi klasik, tam bir insan gibi görünen versiyon; diğeri ise daha basit, sadece boynundan sıkılmış (baş ve gövde ayrımı belli olsun diye) bir versiyon. "Keçeye kılıç çalmak"taki keçe de bu işte. Bu kukla hakkında şöyle bir sorun var ama: Osmanlı'dan önce bu tür kuklalar kullanılıp kullanılmadığı bilinmiyor ve Osmanlı'da da hangi versiyonunun kullanıldığı bilinmiyor. Ben, daha basit olan versiyonunun kullanıldığını düşünüyorum. Osmanlı'dan önce kılıç talimleri genelde nasıl oluyordu peki, derseniz de urungu denen ahşap kılıçlar ile birbirlerine karşı dövüşülerek. Avrupa'da çelikten, kör talim kılıçları vardı ama Asya'da -büyük ihtimalle Asya kılıçlarının düz kılıçlara göre daha zor yapılması sebebiyle- böyle kılıçlar kullanılmadı. Bir tek Çin'de jian ve tai-chi kılıçlarının -ki ikisi de zaten düz kılıçtır- kör talimlikleri ile düz namlulu İran kılıçlarının (İranlıların aslankuyruğu şemşir denen, Türk kılıçları temel alınarak yapılmış ve genellikle Soğdlar -ki yaşam tarzı olarak Türklerle inanılmaz bir benzerlik gösterirler- tarafından kullanılmış bir eğri kılıcı ile Türkçe'de düz namlulu şemşir denen ve İran'da daha eskiye kadar uzanan bir kılıcı vardır) kör halleri vardı ama eğri kılıçların hiçbirinin (Avrupa'nın saber'ları da dahil) kör, talimlik versiyonu yoktu. Sebep? Çünkü eğri kılıcı yapmak düz kılıca göre daha zordur ve daha pahalıdır, haliyle kör bırakılıp ziyan edilemez. Bu yüzden Türkler ve Moğollar urungu, Japonlar bokken ve shinai kullandılar. Asya'daki diğer halkların hemen hepsinin hem eğri hem düz kılıçları vardı (Mesela Kuzey Hindistan'da -ki Afganistan ve Pakistan'ı da içine alan bir tanımdır- pulwar, talwar, Babürlü zülfikarı -Mughal zulfiqar- denen eğri kılıçlar ile Firangi ve Khanda denen düz kılıçlar kullanılmıştır; Arap palası da düz bir kılıçtır, sahabe kılıçlarını ve Hz. Muhammed'in kılıçlarını araştırarak neye benzediğini görebilirsiniz; ama bunun yanında Arabistan coğrafyasında koş kılıç -Zülfikar-, şemşir ve üstü düz, altı eğimli palalar da kullanılmıştır. Bu arada pala hakkında -şu üstü düz, altı eğimli olanlar hakkında- bir bilgi vereyim: Kendisinin çıkış yeri Türkistan, İran, Arap yarımadası vs. değildir. Roma'da ortaya çıkmıştır, Yunanlar aracılığıyla İran ve Araplara, Araplar ve Persler aracılığıyla Türklere, Türkler aracılığıyla da Çinlilere tanıtılmıştır. Arapça Munacilî, Çince Wan Dao -ki dao denen de Türk-Moğol kılıcı temel alınarak ve Dadao denen pala temel alınarak yapılmış bir Çin kılıcı vardır-, Farsça Qdara, Latince pala, Yunanca Machaíra deniyor kendisine)
Bahsettiğim daha basit versiyon da bu:
Arap palası:
Burmalı kılıç, yılankavi kılıç ya da yıldırım kılıcı denen, Arap palasının çeşitlerinden biri:
Ucu çatallı bir Arap palası:
Bu arada Hz. Ali'nin kılıcı Zülfikar'ı bir koş kılıç olarak görüyoruz genelde ama ben yukarıdaki gibi bir kılıç olduğunu düşünüyorum. Hatta Osmanlı'da da Zülfikar'ın çizimleri daima bir düz kılıç olarak yapılmıştır, asla eğri olarak tasvir edilmemiştir.
Barbaros Hayreddin Paşa'nın Zülfikarlı sancağı:
Yeniçeri sancağı -iki yöne eğri gibi gerçi, öyle bir koş kılıçlı heykel vardı-:
Yavuz Sultan Selim'in şahsi sancağı:
Tımarlı sipahi sancağı -buradaki biraz eğri gibi-:
Bu arada, Gökçeada'da kaldığım evde bir "Kemankeş köşesi" oluşturdum. Şöyle, güzel bir köşe:
Pantolonun konuyla bir alakası yok. Annem geldi, onun pantolonu o.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder