Günümüz insanı, yılanı korkulacak bir canavar, ayaksız bir
şeytan olarak görüyor. Bunun şu şeytanın yılana dönüşüp Adem’i kandırması
olayına dayandırabilirsiniz ama yemem. Sebep? Çünkü ne Kuran’da ne de başka bir
İslam kaynağında bu geçmez! Yılana dönüşümü söyleyen sadece iki kaynak vardır:
Tevrat ve bugün Musevilerin kutsal metin kabul ettikleri aslen Eski Mısır’a ait
bir büyü kitabı olan Kabala. Bunu geçelim; yılandan neden korkulmaması gerekir?
Öncelikle, yılan saldırgan bir hayvan değildir. Zehirlileri de zehirsizleri de köşeye
sıkıştırılmadıkça saldırmaz. Zehirliler daha ağır başlıdır hatta; en zor
sokanlar onlardır ve onları yerinden kaldırmak pek mümkün değildir. Sopayla
dürtseniz bile kuyruğunu dönüp yatmaya devam eder. Zehirsizlerse hemen kaçar ya
da saldırı pozisyonu alır. Zehirli yılanlar ise: Engerekler olduğu gibi durur,
kobralar fazla yaklaştığınızda boynundaki şeyleri açıp kafasını kaldırıp
tıslar, çıngıraklı yılanlar da kuyruğunu sallar. İkinci olarak, tüm yılanlar zehirlidir
diye bir şey yok. Örümcek ve akrepler için geçerli o, yılanların %90’ından daha
fazlası zehirsiz, kalanın da çoğu “yarı zehirli” yani zehirli ama insana zarar
veremeyen düzeydedir. Üçüncü: Zehirli ve zehirsiz yılanları ayırt etmek
sandığınızdan daha kolay. Sadece kendi çevrenizde yaşayan birkaç yılanın
görünüş ve zehir derecelerini öğrenirseniz (bunu çevreye sormayın, gidin
ansiklopediden, kitaptan, internetten araştırın. Zira ısıramayan kertenkeleye -Oluklu
kertenkele- “bölgenin en zehirli yılanı” diyenler var) Bunun haricinde Mısır
kobrası, küçük engerek, taipan, oluklu kertenkele, çukurbaş yılan, kedi gözlü
yılan türlerini ve deniz yılanlarını araştırın. Sadece bunlar sonucunda bir
yılanın zehirli olup olmadığını içgüdüsel olarak bilir hale geleceksiniz. Peki,
yılanlar olmazsa ne olur?
Tanıştırayım: Pseudopus apodus, yani oluklu kertenkele |
1) Buğday olmaz. Sebep? Tarlafareleri aşırı artar ve buğdayı
tüketirler. Elbette kedi ve benzeri hayvanlarla bir yere kadar müdahale
edebilirsiniz ama ne zehir ne de kartal tarlafareleriyle yılanlar kadar iyi baş
edemez.
2) Verem olur. Sebep? Çünkü sıçanlar, lağım fareleri aşırı
artar ve evinize kaçan bir kedi, ardından kedi kadar iri bir kara sıçanın
girmesi tıpkı sinek girmesi gibi alışıldık olur. Apartman ve hatta gökdelenler
de buna dahil bu arada.
3) Tüm canlılar, besin, ölüm, üreme ve benzeri binlerce
sistemle birbirine bağlıdır ve bu bağların en az olduğu hayvanlar sinekler, en
çok olduğu yani ortadan kalkmasının en öngörülemez sonuçlara yol açacağı ve
muhtemelen beraberinde birçok bitki ve hayvanı da götüreceği tür, yılanlardır.
Buradan sineklere kafam girsin bu arada, hamamböceklerinden de nefret ediyorum
ama onlar çalışıyor, atıkları yiyorlar. Bu sineklerin bir halta yaradığı da
yok. (Var da hepsini başka hayvanlar da yapabiliyor ve sadece bunlarla beslenen
herhangi bir tür yok) Yılan diyorduk…
4) Yılan zehrinin tek doğal panzehri kendisidir. Yani yılan
zehrinin şifası, yılanın kendisidir -ki bunu daha önce de söyledim-. Bu arada
günümüzdeki yapay panzehirler de hâlâ yılanın kendi zehrinden yapılıyor. 5)
Yılanlar koyun, sığır, adam yemez. “Anakonda?” diyecekleri ülkemizde boagillerden
sadece mahmuzlu yılan yaşadığını, onun da boagillerin en küçük olan
cinslerinden kum boası (Eryx sp.) cinsine tabii olduğunu söyler ve “Ulan daha
hangi yılanın ülkende yaşadığını bilmiyorsun, geliyorsun burada ‘Yılan zararlı
vırvır” derim. Bir yılanın (anakonda ve burma pitonu gibi ekstrem üyeleri
saymazsak) yutabileceği en büyük boylu şeyler tavukla tavşandır ki ülkemizde
onları yutabilecek tek bir tür yaşar ve onlar da çoğunlukla iklim, çevre
şartları vs. gereği o kadar büyümezler: Mahmuzlu yılan. Evet, Türkiye’de
bunları yutabilecek tek tür mahmuzlu yılan. Engerek mi dedin? Engereklerin şeritli
engerek haricinde hiçbiri o kadar büyümez, şeritli engerek de insanların arasına
gelmez, muhatap olmaz.
6) Yılanlar ne süt içer ne de süte gelir. Zaten yılanların
koku algısı süt gibi zayıf bir kokuyu algılayamaz. İkinci olarak süt, yılanlar
için hiçbir besin içermez. Sadece yavru yılanların böceklerden aldığı,
yeterince büyüyen türlerin büyüyünce onu terk ettiği kalsiyum vardır sütte
yılanlar için. Üçüncü olarak, yılanlar sütü sindiremez. Annesinden süt emmeyen
bir hayvanın hayatının hiçbir döneminde süte ihtiyacı olmaz ve dolayısıyla sütü
sindirebilecek donanıma da ihtiyacı olmaz. Dördüncü olarak yılanlar ölü fareyi
bile yemez, bir zamanlar bile canlı olmayan sütü içsinler. Yılanlar sadece hâlâ
yaşayan şeyleri ya da öyle olduğunu sandıkları şeyleri (yeterince ısıtılmış ama
kesinlikle pişirilmemiş, vücudu bozulmamış bir fare ölüsü mesela) yer. Beşinci
olarak, yılanların süt içtiğini söyleyenler hep şunu söyler: “Hayvanın memesini
emiyor.” Emmiyor arkadaşım, sokuyor! Neden? Oradan geçiyordu, o hayvan
huysuzlandı, yılan da korktu ve tehlike hissetti, o yüzden! Hem gerçekten
emiyor olsa bunun devamında “Böyle kaç tane hayvanım zehirlenip öldü.”
Denmezdi. Emme, diş geçirmeden olur; diş geçirdiğinde de sütü çekemezsin.
Sonuç: Emmiyor, sokuyor.
7) Bu yazı “Yılanlar olmazsa ne olur?”dan “Yılan nedir, neye
benzer”e döndü iyice. Çünkü yılanın ne olduğunu ve nasıl bir şey olduğunu
gerçekten bilen sayısı çok az, bilenler de zaten yılanlardan korkmuyor ve
gördükleri yerde öldürmüyor. Tutturmuşsunuz bir yılan, yılan diye; daha nasıl
bir hayvan olduğunu bilmiyorsunuz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder