Ne zamandır yazmıyorum ama merak etmeyin, tutuklanmadım. Zaten niye tutuklanayım? Bunu deyince aklıma şu karikatür geldi:
Bahsetmek istediğim konuyu başlık tam açıklamıyor, "ilkel" doğru kelime değil.
İnsan, doğadan uzaklaştıkça hayatta kalması için gerekli olan içgüdüleri kaybolmaya, yine hayatta kalmak için gerekli bir mekanizma olan korku ise gereksizce artmaya başladı. Yine insan doğadan uzaklaştıkça vahşileşmeye başladı. Bunu açmam gerekirse: En basitinden tecavüz. Doğada; her canlı neslini devam ettirmeye ihtiyaç duyar. Ancak bu seçimi yapan, her canlıda dişidir. Dolayısıyla; erkek canlı kendini dişiye beğendirmek zorundadır ki bu da hayatta kalmak için özelliklerini geliştirmeye ihtiyaç duyar. İnsan, doğadan uzaklaştıkça hayatta kalmak için gerekli özellikleri unuttu ve sonuçta ortaya sağlıklı seçim yapamayan dişilerle sağlıklı gelişim gösteremeyen erkekler kaldı. Al birini vur ötekine, ben de çok farklı değilim gerçi...
Bir başka konu; insanın doğadaki diğer canlılarla ilişkisi. İnsanın hayvanlarla ilişkisini üç ana başlık altında inceleyebiliriz: Besin olarak faydalandığı hayvanlar, başka türlü faydalandığı hayvanlar, kendisine zararlı olan hayvanlar. Bu kategoriler de artık ortadan kalktı; vegan ve vejetaryenlik sanrısı da buradan geliyor. Hindistan coğrafyası dışında hiçbir coğrafyada, özellikle de soğuk ya da aşırı sıcak iklimlerde sadece bitkisel besinle hayatta kalamazsınız. Günümüzde, her şey her yere gidebildiğinden insanlar bunu unuttu ve sonuç olarak bir tek Hindistan coğrafyasında işlevsel olan vegan ve vejetaryenlik yayıldı. Bu kötü bir şey değil aslında; ama konumuz bu değil. Başka türlü faydalanılan hayvanlar, işte vegan ve vejetaryenlerin en çok karıştırdığı konu. Köpek ve kedi etinin dünyanın genelinde yenmemesi (Sadece Uzakdoğunun belli başlı, aşırı fakir bölgelerinde tüketiliyor) ama inek, keçi, koyunun yenmesi kafa karıştırıyor. Oysa bu hiç de kafa karıştırıcı bir şey değil. Bu, kedi ve köpeğin süs hayvanı olarak evcilleştirildiğini sanmaktan ileri geliyor. Oysa değil! Köpek, sürüyü yani besi ve binek hayvanlarını korumakla yükümlüydü. Özellikle de atası olan kurtlardan. İlginç bir biçimde, çoğu insan kurdun evcilleştirilemeyeceğini sanır. Oysa ki "köpek" dediğimiz hayvan, evcilleştirilmiş kurtların torunlarından başka bir şey değildir. Tilkiden de köpek elde etmek mümkün (Ayrıntılı bilgi için bkz. Evcilleştirilmiş gümüş tilki). Kedi, burada biraz daha kafa karıştırsa da; aslında çok da düşünmeye gerek yok. Kedilerin, neden farelerin düşmanı kabul edildiğini bilir misiniz? Çünkü kedi, tarlalar ve evlerdeki haşereleri; özellikle de tarlafareleri ve çıyanları kovmak için evcilleştirildi. Burada, kedi üzerinde biraz durmak gerek. Köpek, bilinçli bir evcilleştirmeyken; kediler tarlalara kendi girdi ve insanlar, onların faydalı olduğunu görüp onlara dokunmadı. Yani köpek bilinçli bir şekilde evcilleştirilirken, kediler evcilleşmeyi kendi seçti. Ama konumuz bu da değil.
Bir başka konu; binek hayvanları. Binek hayvanlarını ayrı başlığa değil, besin olarak faydalandığı hayvanlara koydum. Neden? Binek olarak kullanılan hayvanlara bakıyoruz: At, deve, lama, fil, yaban domuzu. Sonuç: Hepsi diğer besi hayvanları bulunamadığında besi olarak tüketilmiş.
Aslında, insanın doğadan uzaklaşması bir yere kadar iyi. Mesela yılan ve çıyanları artık evcil olarak besleyebiliyoruz. Ama insan doğadan uzaklaştıkça, kendini savunmayı unuttu. Sonucunda; doğadan geldiğini bilmeden doğadan korkan bir avuç embesil olarak kaldık.
Bir başka konu, doğadan uzaklaştıkça doğayla nasıl mücadele edileceğini de unuttuk. Mesela çırpınmak. Çırpınmak, içgüdü değildir. Çırpınmak; tam ters içgüdüdür. Nasıl yani? Bunu biraz açmalı: Canlılar yüzmeyi bilen ve bilmeyen olarak ikiye ayrılır. Yüzmeyi bilen canlılar, doğal olarak suyun üstünde durabilen canlılardır. Hangileridir onlar? İnsan dahil tüm memeliler, bazı sürüngenler ve ufak bir kısım böcek. Suya atılan bir farenin çırpınma benzeri hareketler yaptığını görürsünüz. Ancak bir farkla: O, bu hareketlerle profesyonel yüzücülere taş çıkartırcasına yüzer. İnsanın çırpınmasındaki hata, heyecan ve aşırı harekettir. Yüzmekle çırpınmayı karşılaştırırsak; yüzmenin, senkronize bir şekilde çırpınmak olduğunu görürüz. Yani insan, doğadan uzaklaştıkça yüzme içgüdüsü yozlaşıp çırpınmaya dönüşür.
Çok konuştum, hadi ben gideyim.
Bahsetmek istediğim konuyu başlık tam açıklamıyor, "ilkel" doğru kelime değil.
İnsan, doğadan uzaklaştıkça hayatta kalması için gerekli olan içgüdüleri kaybolmaya, yine hayatta kalmak için gerekli bir mekanizma olan korku ise gereksizce artmaya başladı. Yine insan doğadan uzaklaştıkça vahşileşmeye başladı. Bunu açmam gerekirse: En basitinden tecavüz. Doğada; her canlı neslini devam ettirmeye ihtiyaç duyar. Ancak bu seçimi yapan, her canlıda dişidir. Dolayısıyla; erkek canlı kendini dişiye beğendirmek zorundadır ki bu da hayatta kalmak için özelliklerini geliştirmeye ihtiyaç duyar. İnsan, doğadan uzaklaştıkça hayatta kalmak için gerekli özellikleri unuttu ve sonuçta ortaya sağlıklı seçim yapamayan dişilerle sağlıklı gelişim gösteremeyen erkekler kaldı. Al birini vur ötekine, ben de çok farklı değilim gerçi...
Bir başka konu; insanın doğadaki diğer canlılarla ilişkisi. İnsanın hayvanlarla ilişkisini üç ana başlık altında inceleyebiliriz: Besin olarak faydalandığı hayvanlar, başka türlü faydalandığı hayvanlar, kendisine zararlı olan hayvanlar. Bu kategoriler de artık ortadan kalktı; vegan ve vejetaryenlik sanrısı da buradan geliyor. Hindistan coğrafyası dışında hiçbir coğrafyada, özellikle de soğuk ya da aşırı sıcak iklimlerde sadece bitkisel besinle hayatta kalamazsınız. Günümüzde, her şey her yere gidebildiğinden insanlar bunu unuttu ve sonuç olarak bir tek Hindistan coğrafyasında işlevsel olan vegan ve vejetaryenlik yayıldı. Bu kötü bir şey değil aslında; ama konumuz bu değil. Başka türlü faydalanılan hayvanlar, işte vegan ve vejetaryenlerin en çok karıştırdığı konu. Köpek ve kedi etinin dünyanın genelinde yenmemesi (Sadece Uzakdoğunun belli başlı, aşırı fakir bölgelerinde tüketiliyor) ama inek, keçi, koyunun yenmesi kafa karıştırıyor. Oysa bu hiç de kafa karıştırıcı bir şey değil. Bu, kedi ve köpeğin süs hayvanı olarak evcilleştirildiğini sanmaktan ileri geliyor. Oysa değil! Köpek, sürüyü yani besi ve binek hayvanlarını korumakla yükümlüydü. Özellikle de atası olan kurtlardan. İlginç bir biçimde, çoğu insan kurdun evcilleştirilemeyeceğini sanır. Oysa ki "köpek" dediğimiz hayvan, evcilleştirilmiş kurtların torunlarından başka bir şey değildir. Tilkiden de köpek elde etmek mümkün (Ayrıntılı bilgi için bkz. Evcilleştirilmiş gümüş tilki). Kedi, burada biraz daha kafa karıştırsa da; aslında çok da düşünmeye gerek yok. Kedilerin, neden farelerin düşmanı kabul edildiğini bilir misiniz? Çünkü kedi, tarlalar ve evlerdeki haşereleri; özellikle de tarlafareleri ve çıyanları kovmak için evcilleştirildi. Burada, kedi üzerinde biraz durmak gerek. Köpek, bilinçli bir evcilleştirmeyken; kediler tarlalara kendi girdi ve insanlar, onların faydalı olduğunu görüp onlara dokunmadı. Yani köpek bilinçli bir şekilde evcilleştirilirken, kediler evcilleşmeyi kendi seçti. Ama konumuz bu da değil.
Bir başka konu; binek hayvanları. Binek hayvanlarını ayrı başlığa değil, besin olarak faydalandığı hayvanlara koydum. Neden? Binek olarak kullanılan hayvanlara bakıyoruz: At, deve, lama, fil, yaban domuzu. Sonuç: Hepsi diğer besi hayvanları bulunamadığında besi olarak tüketilmiş.
Aslında, insanın doğadan uzaklaşması bir yere kadar iyi. Mesela yılan ve çıyanları artık evcil olarak besleyebiliyoruz. Ama insan doğadan uzaklaştıkça, kendini savunmayı unuttu. Sonucunda; doğadan geldiğini bilmeden doğadan korkan bir avuç embesil olarak kaldık.
Bir başka konu, doğadan uzaklaştıkça doğayla nasıl mücadele edileceğini de unuttuk. Mesela çırpınmak. Çırpınmak, içgüdü değildir. Çırpınmak; tam ters içgüdüdür. Nasıl yani? Bunu biraz açmalı: Canlılar yüzmeyi bilen ve bilmeyen olarak ikiye ayrılır. Yüzmeyi bilen canlılar, doğal olarak suyun üstünde durabilen canlılardır. Hangileridir onlar? İnsan dahil tüm memeliler, bazı sürüngenler ve ufak bir kısım böcek. Suya atılan bir farenin çırpınma benzeri hareketler yaptığını görürsünüz. Ancak bir farkla: O, bu hareketlerle profesyonel yüzücülere taş çıkartırcasına yüzer. İnsanın çırpınmasındaki hata, heyecan ve aşırı harekettir. Yüzmekle çırpınmayı karşılaştırırsak; yüzmenin, senkronize bir şekilde çırpınmak olduğunu görürüz. Yani insan, doğadan uzaklaştıkça yüzme içgüdüsü yozlaşıp çırpınmaya dönüşür.
Çok konuştum, hadi ben gideyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder