2. Bölüm: Aşkın Eli*
Sabah hazırlanıp evden çıktım, o sırada tuhaf bir dalgalanma hissettim ve yan sokağa saptım. Lanet olsun, bu saçma sapan yere ne zaman gelsem ruhum çekiliyor gibi oluyor. Orada, onu gördüm... Aiko...
Aiko
Cinsiyet: Kız
Saç rengi: Yeşil
Göz rengi: Sarı
Aiko, güldü. "Hihihi... Hala onların safında mısın?" dedi. Ben senin gibi değilim, diye bağırdım. "Ben... Senin... Senin gibi... Aşağılık bir ayakashi değilim!" Ooo, dedi. "Demek, onu inkar ediyorsun?" Kalbimin üstünde bulunan kızıl elmastan yapılma kolyeyi tutup sıktım. Aiko ise güldü. "Ya..." dedikten sonra, sağ elini yumruk yapıp üst tarafını bana doğrulttu. Bunu zaten bilmeme rağmen, elinin üstündeki gözü görünce şaşırdım. Çünkü, aklıma Bairu'nun çemberi geldi.O, onunla karşılaşan... Onu durdurma ihtimali olanlar diye düşünmüştüm... Ama, Aiko, kötü ruhlara yani Bairu'ya hizmet ediyordu. Elindeki göz, bir anda gerildi ve ona doğru girdap halinde rüzgarlanma oluştu. Saçlarımı ve kıyafetlerimi uçuşturan bu rüzgarı iyi biliyordum. Aiko, benim işimi hiç bir ayakashi'ye bırakmadan bizzat kendisi bitirmek istiyordu. Şey, ben de onun işini hiç bir ruh avcısına bırakmadan bizzat kendim bitirmek istiyordum. Ama şimdi saldıramazdım. "Hey..." dedim. "Bu işi daha sonra konuşalım mı, abla?" Bir anda kızarıp elini düşürdü. İşte fırsat! Shinki'yi çekmeye çalıştım ama o da ne, çekilmiyordu! Tamam, demek ki onunla yüzleşmem gerekiyordu. "Sen.. Ba-bana... A-abla.. Dedin..." diye sayıkladı. Aslında, abla demem çok doğru değil; çünkü aynı gün doğmuştuk. Aiko ve Aiki isimlerimiz, bundan geliyordu. Ama... O artık karanlık tarafta. Ne olursa olsun... İşini bitirmeliyim! Ama Shinju, kınından çıkmayı reddediyordu. Shinki'ler efendilerini kendi seçerler; ama her zaman onlara itaat etmezler. Kimi zaman, kendilerine yeni efendiler bulurlar. Birden fazla efendisi olan shinki'kilerin gücü gitgide azalır ve "noraemon" adıyla bilinip, aşağılanırlar. Ama; kimi zaman shinki'lerin itaatsizliğinin ardındaki sebep, efendilerinin iyiliği içindir. Shinju ile uzun süredir birlikte değilim; ama o beni seçti ve daha önceki herkesi reddetti, bazılarını yaraladı hatta. Ayrıca, Shinju... Ah! Ben bunları düşünürken, Aiko karnıma bir yumruk geçirmişti. Tamam, Shinju bu savaşta benim yanımda yer almıyorsa; ben de ellerimle dövüşürdüm. Bir dakika.. Aiko'ya vuramazdım. Birinci olarak, ben bir erkektim ve o bir kızdı. İkinci olarak, birlikte büyümüştük. Ruhsal güçlerimiz ortaya çıkana kadar tabi.. Daha sonra, yollarımız ayrıldı. O ruhların tarafına geçip bir lord olmuştu, bense insan tarafına geçip ruh avcısı. İkimizde de... Neyse, bu konu önemli değil. Şimdi, onu öldürmem gerekiyordu. Düz elle savaşırken; bir anda hatırlayıp shinju'yu çektim ve yere sapladım. Shinki'ler, efendisinin sözüyle saldırgan hale gelip ayakashi ve diğer her şeyi kesebilirlerdi ama her shinki'nin gizli teknikleri ve alternatif yönleri de vardı. Hatsune Tsu'nun shinki'si Saimingo'nun çok güçlü gizli teknikleri vardır. Ama Hatsune Tsu, bir sebepten o teknikleri kullanmıyordu. Ben ise daha yeni bir shinki sahibi olmuştum. Ama; artık teknik kullanmam gerekliydi. "Gizli teknik #123: Hava koruması. Ezip geç!" diye bağırdım ve Aiko'ya doğru kılıç, havayı keserek saldırmaya başladı. Keskin hava... Ama, tıpkı ondan bekleneceği gibi Aiko, hepsinden kurtuldu ve benim arka tarafıma geçti. Ona fırsat vermeden, Shinju'yu yerden çekip arkama döndüm ama o, çoktan ayakashi parçalarından yaptığı bir mızrakla saldırıya geçmişti. Bende geçtim... Savaştım, Biz savaştıkça, bir fırtına koptu. Bulutlar karardı, rüzgarlar sertleşti... Anladım. Demek, bizim gibi magatsunin*'lerin kavgası böyle oluyordu. Felaket insanları... Biz çarpıştıkça, fırtınanın şiddeti artıyordu. Sanırım, bununla ilgili bir şeyler okumuştum. Ah... Aiko çok güçlü. O sırada; yukarıdan kurşunlar geldi ve Aiko kaçtı. Yukarı baktım, Kou Tei'di. "Hey!" diye bağırdım. "Beni de mi öldürmeye çalışıyorsun?" Ne, diye anlamaz gibi baktı. "Gen'in mermileri insanlara işlemez ki?" Of... "Ama benim kaçınmam gerekiyor, kaç kez söyleyeceğim!" Sonunda, kendimizi kafa tokuşturup kavga ederken bulduk. Her neyse, okula gittik. Orada, Kim bizi karşıladı. "Merhaba," dedi Kou Tei. Merhaba, diye cevap verdi Kim ve yürümeye başladılar. Of, bu her zaman oluyor... Onların ilişkisinin ceremesini ben çekiyorum. Her neyse... Ah! Bu yoldan gidemem, ileride Tomoko var. Şimdi onunla karşılaşırsam... Bekle! Yanında tanımadığım bir erkek var. Kim o?
Tomoko'nun gözünden:
Kuzenimle, Aiki-kun hakkında konuşuyorduk. Onu düşünmek bile kızarmama yetiyor. Neden? Belki.. Ama, benim gibi bir asosyale bakar mı ki? Aslında, onun hakkında pek bir şey bilmiyordum. O da muhtemelen benim hakkımda pek fazla şey bilmiyordu. Kuzenim, benim kadar asosyal olmasa da; oyunları sosyal hayata tercih eden biriydi. Öte yandan, Aiki-kun sadece Hatsune Tsu ve Kou Tei ile samimi görünüyordu. Bir de Kim var ama o Kou Tei'in sevgilisi, bu yüzden... Kıskanmama... Acıyor... Kalbim... Bekle! Neden bu kadar hızlandı?
Aiki'nin gözünden:
Yanlarına gidemem... Onu tanımak istiyorum ama... Ah! Bekle... Görünüşleri çok benzemiyor mu? Belki de kardeştirler.
İyi ama; öyle bile olsa, Tomoko-chan... Benim gibi bir otaku'ya bakar mı? Dur! O Tomoko'nun yanındaki erkeğin sırtındaki ceketin işlemesi.. Şüphe yok! O, üç ay önce beni yenerek en iyi gamer'lar listesine girmiş, Geimu Teigu. Tabii ki, bu sadece bir nick. Muhtemelen.
Sınıfa girince, Anzu, bize o kişiyi tanıştırdı: "Bu, Daisuke. Yeni öğrencimiz ve... Bunu da söyleyeyim mi?" diye sorup baktı. Evet anlamında başını salladı. "Ayrıca, Tomoko'nun kuzeni."
Oh, kuzeniymiş.. Bekle, niye rahatladım ki? Ama, öyle bile olsa... Ben... Kanımdaki uğursuzluk... Magatsunin... Bu konu... Ah, kalbim sıkışıyor...
*Jap. felaket insanları
*Aiko'nun ismindeki ai, "aşk" anlamına geliyor.
Sabah hazırlanıp evden çıktım, o sırada tuhaf bir dalgalanma hissettim ve yan sokağa saptım. Lanet olsun, bu saçma sapan yere ne zaman gelsem ruhum çekiliyor gibi oluyor. Orada, onu gördüm... Aiko...
Aiko
Cinsiyet: Kız
Saç rengi: Yeşil
Göz rengi: Sarı
Aiko, güldü. "Hihihi... Hala onların safında mısın?" dedi. Ben senin gibi değilim, diye bağırdım. "Ben... Senin... Senin gibi... Aşağılık bir ayakashi değilim!" Ooo, dedi. "Demek, onu inkar ediyorsun?" Kalbimin üstünde bulunan kızıl elmastan yapılma kolyeyi tutup sıktım. Aiko ise güldü. "Ya..." dedikten sonra, sağ elini yumruk yapıp üst tarafını bana doğrulttu. Bunu zaten bilmeme rağmen, elinin üstündeki gözü görünce şaşırdım. Çünkü, aklıma Bairu'nun çemberi geldi.O, onunla karşılaşan... Onu durdurma ihtimali olanlar diye düşünmüştüm... Ama, Aiko, kötü ruhlara yani Bairu'ya hizmet ediyordu. Elindeki göz, bir anda gerildi ve ona doğru girdap halinde rüzgarlanma oluştu. Saçlarımı ve kıyafetlerimi uçuşturan bu rüzgarı iyi biliyordum. Aiko, benim işimi hiç bir ayakashi'ye bırakmadan bizzat kendisi bitirmek istiyordu. Şey, ben de onun işini hiç bir ruh avcısına bırakmadan bizzat kendim bitirmek istiyordum. Ama şimdi saldıramazdım. "Hey..." dedim. "Bu işi daha sonra konuşalım mı, abla?" Bir anda kızarıp elini düşürdü. İşte fırsat! Shinki'yi çekmeye çalıştım ama o da ne, çekilmiyordu! Tamam, demek ki onunla yüzleşmem gerekiyordu. "Sen.. Ba-bana... A-abla.. Dedin..." diye sayıkladı. Aslında, abla demem çok doğru değil; çünkü aynı gün doğmuştuk. Aiko ve Aiki isimlerimiz, bundan geliyordu. Ama... O artık karanlık tarafta. Ne olursa olsun... İşini bitirmeliyim! Ama Shinju, kınından çıkmayı reddediyordu. Shinki'ler efendilerini kendi seçerler; ama her zaman onlara itaat etmezler. Kimi zaman, kendilerine yeni efendiler bulurlar. Birden fazla efendisi olan shinki'kilerin gücü gitgide azalır ve "noraemon" adıyla bilinip, aşağılanırlar. Ama; kimi zaman shinki'lerin itaatsizliğinin ardındaki sebep, efendilerinin iyiliği içindir. Shinju ile uzun süredir birlikte değilim; ama o beni seçti ve daha önceki herkesi reddetti, bazılarını yaraladı hatta. Ayrıca, Shinju... Ah! Ben bunları düşünürken, Aiko karnıma bir yumruk geçirmişti. Tamam, Shinju bu savaşta benim yanımda yer almıyorsa; ben de ellerimle dövüşürdüm. Bir dakika.. Aiko'ya vuramazdım. Birinci olarak, ben bir erkektim ve o bir kızdı. İkinci olarak, birlikte büyümüştük. Ruhsal güçlerimiz ortaya çıkana kadar tabi.. Daha sonra, yollarımız ayrıldı. O ruhların tarafına geçip bir lord olmuştu, bense insan tarafına geçip ruh avcısı. İkimizde de... Neyse, bu konu önemli değil. Şimdi, onu öldürmem gerekiyordu. Düz elle savaşırken; bir anda hatırlayıp shinju'yu çektim ve yere sapladım. Shinki'ler, efendisinin sözüyle saldırgan hale gelip ayakashi ve diğer her şeyi kesebilirlerdi ama her shinki'nin gizli teknikleri ve alternatif yönleri de vardı. Hatsune Tsu'nun shinki'si Saimingo'nun çok güçlü gizli teknikleri vardır. Ama Hatsune Tsu, bir sebepten o teknikleri kullanmıyordu. Ben ise daha yeni bir shinki sahibi olmuştum. Ama; artık teknik kullanmam gerekliydi. "Gizli teknik #123: Hava koruması. Ezip geç!" diye bağırdım ve Aiko'ya doğru kılıç, havayı keserek saldırmaya başladı. Keskin hava... Ama, tıpkı ondan bekleneceği gibi Aiko, hepsinden kurtuldu ve benim arka tarafıma geçti. Ona fırsat vermeden, Shinju'yu yerden çekip arkama döndüm ama o, çoktan ayakashi parçalarından yaptığı bir mızrakla saldırıya geçmişti. Bende geçtim... Savaştım, Biz savaştıkça, bir fırtına koptu. Bulutlar karardı, rüzgarlar sertleşti... Anladım. Demek, bizim gibi magatsunin*'lerin kavgası böyle oluyordu. Felaket insanları... Biz çarpıştıkça, fırtınanın şiddeti artıyordu. Sanırım, bununla ilgili bir şeyler okumuştum. Ah... Aiko çok güçlü. O sırada; yukarıdan kurşunlar geldi ve Aiko kaçtı. Yukarı baktım, Kou Tei'di. "Hey!" diye bağırdım. "Beni de mi öldürmeye çalışıyorsun?" Ne, diye anlamaz gibi baktı. "Gen'in mermileri insanlara işlemez ki?" Of... "Ama benim kaçınmam gerekiyor, kaç kez söyleyeceğim!" Sonunda, kendimizi kafa tokuşturup kavga ederken bulduk. Her neyse, okula gittik. Orada, Kim bizi karşıladı. "Merhaba," dedi Kou Tei. Merhaba, diye cevap verdi Kim ve yürümeye başladılar. Of, bu her zaman oluyor... Onların ilişkisinin ceremesini ben çekiyorum. Her neyse... Ah! Bu yoldan gidemem, ileride Tomoko var. Şimdi onunla karşılaşırsam... Bekle! Yanında tanımadığım bir erkek var. Kim o?
Tomoko'nun gözünden:
Kuzenimle, Aiki-kun hakkında konuşuyorduk. Onu düşünmek bile kızarmama yetiyor. Neden? Belki.. Ama, benim gibi bir asosyale bakar mı ki? Aslında, onun hakkında pek bir şey bilmiyordum. O da muhtemelen benim hakkımda pek fazla şey bilmiyordu. Kuzenim, benim kadar asosyal olmasa da; oyunları sosyal hayata tercih eden biriydi. Öte yandan, Aiki-kun sadece Hatsune Tsu ve Kou Tei ile samimi görünüyordu. Bir de Kim var ama o Kou Tei'in sevgilisi, bu yüzden... Kıskanmama... Acıyor... Kalbim... Bekle! Neden bu kadar hızlandı?
Aiki'nin gözünden:
Yanlarına gidemem... Onu tanımak istiyorum ama... Ah! Bekle... Görünüşleri çok benzemiyor mu? Belki de kardeştirler.
İyi ama; öyle bile olsa, Tomoko-chan... Benim gibi bir otaku'ya bakar mı? Dur! O Tomoko'nun yanındaki erkeğin sırtındaki ceketin işlemesi.. Şüphe yok! O, üç ay önce beni yenerek en iyi gamer'lar listesine girmiş, Geimu Teigu. Tabii ki, bu sadece bir nick. Muhtemelen.
Sınıfa girince, Anzu, bize o kişiyi tanıştırdı: "Bu, Daisuke. Yeni öğrencimiz ve... Bunu da söyleyeyim mi?" diye sorup baktı. Evet anlamında başını salladı. "Ayrıca, Tomoko'nun kuzeni."
Oh, kuzeniymiş.. Bekle, niye rahatladım ki? Ama, öyle bile olsa... Ben... Kanımdaki uğursuzluk... Magatsunin... Bu konu... Ah, kalbim sıkışıyor...
*Jap. felaket insanları
*Aiko'nun ismindeki ai, "aşk" anlamına geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder