Bir tane gri bir tane de beyaz kedi sahiplenip grinin adını Pamuk, beyazın adını Duman koyasım var. Manyaklık işte.
Dr. Stone izliyorum, yenilip yenilemeyen şeyler ve malzemelerin yapımı hakkında iyi çalışmışlar. Gerçi Amanita muscaria yenilebilirdir ama bunu geçiyorum çünkü aklının çalışmaya devam etmesini istiyorsan onu yemekten kaçınman doğal. Toprak testinin ilk denemede ateşte çatlaması falan, gayet iyi ayrıntılar. (Ben üç defa denedim, üçünde de patlayıp kırıldı; gerçekte de öyle oluyor yani, onu tecrübelerimden biliyorum.) Ama bazı hatalar da gözüme batıyor (Spoylır olabilir, ona göre, çok önemli değil ama olsun): Öncelikle 3700 yılda kıtaların, adaların şehri hiç mi değişmez be kardeşim? Onu azıcık da olsa değiştireydiniz ya? Tamam, gözle görülür bir değişiklik zor (20 milyon yıldır gözle görülür değişiklikler olmamış sonuçta, 3700 yılda mı olacak?) ama nehir yatağı bile mi değişmedi? Yeri geliyor 150 yılda değişiyor nehir yatağı, 3700 yılda en azından göldür, nehirdir, taştır konularında bir değişiklik olması lazım. Yok, anca binalar yıkılıp etraf orman bağlamış. Yine de Taiju efendi rahatlıkla kâfur ağacına ulaşabiliyor nehri takip ederek. O ağaç da o ormanlıkta nasıl tek başına kaldı, etrafını başka kâfur ağaçları sarmadıysa artık. İkinci olarak haftalarca tek başına taş yontup eliyle halat yapan, avlanıp mantar toplayan bir insanın biraz olsun dayanıklılık, güç ve hız kazanması gerekir ama Senku efendi 2 yıldan sonra bile hâlâ dayanıksız. Üçüncü olarak: Taşlaşma tam olarak biterse küçük yaraların iyileşeceğine dair bir bilgi var. O taşlaşmanın nedeni, kuralları falan belli olmadığı için (en azından ben daha 6. bölümdeyim) tamam, böyle bir şey olabilir. Ama arkadaşım, "boyun kırığı" olsun "boyun sinirlerinin kopması" olsun küçük bir yara mı sence? Öldü adam öldü, alo, boynu kırıldı, neresi küçük yara onun? Modern tıp bile iyileştiremiyor lan onu? Küçük yaraymış... Bir de yapmaman gereken birine kalp masajı yaparsan kalbi durdurabilirsin ama Taiju'nun bunu bilme veya düşünme ihtimali çok düşük olduğundan bunu bir hata olarak görmüyorum. (Bu arada 6. bölümün bitimiyle boyun kırığı hakkındaki lafımı da bana yedirdi, açıklamasını getirdi onun)
"Geliver'in Seyahatleri" diye bir kitap yazacağım, arkadaşları tarafından devamlı bir yerlere çağrılan üşengeç bir adamın dramı. Bir nevi sosyal Oblomov.
"Var mısın Yok musun?" diye yarışma vardı eskiden, ona katılsa kutusunda acayip acayip şeyler kalacak karakterler var. Mesela Yato, kesin 5 yen çıkar kutusundan. Hele Uğur Gürsoy'un Faik'i? Nam-ı diğer "Bir Liraya İhtiyacı Olan Adam (Gerçekten)" Kesin 1 TL çıkar. Bu arada Uğur Gürsoy bu karaktere "Faik" adını vermeden önce çizdiği karikatürlerinden birinde adını "Tarık" olarak tanımlıyor ama o karakter Faik diye adlandırıldıktan sonra gördüğümüz kuzeni de olabilir.
Ne dediğimi anlamadıysanız görsel koyuyorum (Caps ver bin):
Gerçi kuzenine de Sait adını koymuş Uğur Gürsoy ama üçüncü bir kuzen veya kardeşi olabilir. Uğur Gürsoy benim kadar düşünmemiştir ha.
"Türk damak tadına uygun değil." Bir de böyle bir laf var. "Türk damak tadı" nedir öncelikle, onu bir söyleyin hele, ortalama mı aldınız lan, anket mi yaptınız? Bu ülkenin yarısı baklavanın, un helvasının yanında ayrandan başka bir şey vermiyor, diğer yarısı "Tatlıyla ayran mı içilirmiş?" diyor (Gidin bakın Ekşi'deki "tatlıyı ayranla yemek" başlığına). Bir taraftaki lahmacunun içine kebap sarıyor, öbür taraftaki patlıcandan reçel yapıyor ve bu ikisini yapanlar coğrafi olarak çok da uzak değiller. Hangi "Türk damak tadı" kardeşim? Bir milletin "ortak damak tadı" olmaz, bir milletin "alışkın olduğu tatlar" olur. Mesela et+pilav birleşimi Türk milletinin alışkın, aşina olduğu bir tattır. Kızarmış hamur + et birleşimi de (Mantı, çibörek, kıymalı/kavurmalı pide) öyledir, yoğurt+yemek de (mantı, her türlü sarma ve dolma, sebze kızartması, iskender, karnıyarık -bunun artısı yoğurt değil cacık ama olsun-, ıspanak...) de öyledir. Aşina olduğu için kimse sevmek zorunda olmadığı gibi aşina olmadığı için sevmemek zorunda da değildir. Bir de bu "Türk damak tadına uygun değil" lafı genellikle tatlıyla tuzlunun bir araya geldiği yemekler için kullanılır ki kavun dolması, mutancana, mahmudiye, erik kalyesi (kallesi, gallesi, galyesi vs. Selçuklu kayıtlarında "kalye" diye yazılır), vişneli sarma gibi tarihi yemeklerimizi çöpe atmaktan başka bir şeye yaramaz.
Noluyo ya ¿ diye bir Youtube kanalı var, karı koca oyuncu (bayağı bildiğin dizi/film oyuncusu; çok popüler sayılmazlar ama az çok tanınıyorlar) bunlar, sonradan Youtube kanalı açtılar falan... Geçen onların oynadığı (sevgili rolündelerdi bir de aFHAD) bir filme denk geldim TV'de (Eğer merak ediyorsanız filmin adı Biz Sizi Ararız) de bir garip hissettim. Videolarda gerçek (veya en azından gerçeğe yakın) halini görüp az buçuk tanıdığın kişileri rol yaparken izlemek tuhaf bir hismiş, karakterle bağ kuramıyorsun çünkü gerçek halini biliyorsun. Demek ki oyuncuların, tiyatrocuların (niye ayırdıysam bunu? Aynı şey aslında, en azından tiyatro var olmasaydı sinema, sinema var olmasaydı dizi de var olmazdı sonuç olarak) arkadaşları az çok böyle hissediyormuş. Pandomimcinin arkadaşını düşünemiyorum bile. Gerçi Filmler ve Filimler'in Hile'sinde olmamıştı o ama zaten Fox'un gerçek halini pek bilmeyip sadece eleştirel parodilerdeki tavrına aşina olduğumdan da olmuş olabilir.
İki şey fark ettim: Birincisi Google Translate artık çoğu cümleyi doğru düzgün çeviriyor. İkincisi de son teslim tarihi gelince gaza gelen yazarlar/yayıncılar/mangakalar falan gibiyim. Üç ay var diyelim ödev yapmak için, üçüncü ayın başında yalandan bir başlıyorum ama son hafta bir gaza gelip özellikle son üç-dört günde tamamlıyorum.
Türkiye'de rakun köpeği görüldü diye haber gördüm. Tanuki, çevirilerde genelde "rakun" diye çevrilir ama farklı bir hayvandır. (Buradan fansublara sesleniyorum: Tanukiyi rakun diye çevirmektense tanuki diye bırakın valla daha iyi. Bu arada evet, Raphtalia da rakun değil tanuki.) Rakun dediğin Amerika'da yaşar, Japonya'da yaşayan tanukidir. Aynısı coyote-çakal olayında da var. Çakal Eski Dünya'ya özgü bir hayvandır ve İngilizcesi "Jackal"dır (Türkçe gibi ona da Farsça'dan mı geçmiş yoksa orijinal İngilizce mi emin değilim, İngilizce ve Farsça arasında ortak kelimeler bu iki dil çok eski bir zamanda birbirinden ayrılmasına -Hint-Avrupa dil ailesinin iki ucu- rağmen bulunabiliyor. Brother=Birader en basit örnek), coyotenin Türkçe adı ise Vikipedi'ye göre "kır kurdu"dur ve Amerika'da yaşar ama coyote'yi çakal diye çevirir millet. Kır kurtlarının insanlara saldırmadığını söylediğimde "O kır kurdu değil çakal" diye yorum yapan insan vardı ya. (Şimdi bütün konuyu anlatamayacağım ama İngilizce bir yazışma var ve "Coyote" kelimesi kullanılmış) Çakallar da saldırmaz bu arada: Tabii eğer kuduz değilse, kaçacak yeri kalmayıp köşeye sıkışmamışsa, ölecek raddesinde aç değilse (gerçi çakal dediğin hayvan leş de yer böcek de yer icabında ot, meyve de yer aç kalmaz ya; misal veriyorum) ya da yavruları olan bir anne değilse. "İstilacı bir hayvan" diyordu haberlerde, doğru, bir ortama dışarıdan girip hayatta kalabilen hayvanların %90'ı istilacı hale gelip diğer türlerin başına bela olur ama haberde Kars'ta görüldü diyor, rakun köpeğinin yayılımına baktım, şöyle:
E bu hayvan sınırlarımıza çok yakın yerlerde yaşıyor zaten? Çeşitli sebeplerle (yiyecek arama, yangın, su arama...) gelmiş olabilir. Kızıl köpek (Asya yaban köpeği) ve İran parsı devamlı giriş çıkış yapıyor zaten, tanuki de (gerçi tanuki Asya rakun köpeğinin alt türü, bizdeki normal Asya rakun köpeğidir muhtemelen) gelebilir. Gerçi o kırmızı olan alanda komple istilacı durumdaymış bu hayvan, öyleyse endişe gerektiriyor, evet.
O değil de yazı amma uzamış, bir başlık bulur bulmaz yayınlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder