Düşüncelerimi toplamam gerek. Bir çok yarım yamalak şeyden bahsetmek istiyorum ama dersler falan sağ olsun bir türlü düşüncelerimi toplayamıyorum. Üniversite nihayet başladı; ben de haliyle Gökçeada'dayım. Gökçeada ilginç bir yer: Ada olduğu için her yer her yere yakın gibi düşünüyorsunuz ama tam tersi. Her yere yakın bir yer bulmak imkansız; zaten adada iki tane Bim, üç tane A101, bir tane Migros, bir tane de Carrefour var market olarak. E, okullarda zaten ayrı bir konu. Bir de Gökçeada pahalı bir yer; çok seçenek olmadığı için önüne geleni... Öhöm, neyse... Hayat için gerekli şeyleri bulabiliyorsun ama azıcık lükse kaçtığında pek bir şey bulamıyorsun; onun dışında çeşme suyunda küf kokusu var. Ama dağlardan gelen içilebilir sulu mahalle çeşmeleri var, onların tadı güzel. Onun dışında ada üstünde kafanı dinleyebileceğin, çadır kent formatında olmayan kamp alanları var. Yani kamp alanı ama belli sınırı, fiyatı, şeysi yok; üç tane vardı sanırım... Eh, bir de dağlar keçi dolu ama onun konumuzla alakası yok. Robinson Cruise (doğru mu yazdım lan?) buraya mı düşmüştü acaba?
Kışa gelelim... Kış geliyor... Ayrıca çok fazla ayva ve muşmula var; bu da şu demek: Sıkı giyin üşütme. "Ne diyo' lan bu?" diyenler için: Kış sert geçecek; sert ve uzun... Zaten burada şimdiden insanın içine işleyen ulu rüzgarlar esmeye başladı; babamla Ogi (kardeşim) de Balıkesir'de atletle duruyor aq. Bir de eğer otobüs bulmayı başarırsak (çünkü Çanakkale'den bile Balıkesir'e doğrudan otobüs yok) yarın Balıkesir'e gideceğiz, annemle; şimdilik onunla kalıyorum.
Dersler... Of.. Şu İngilizce ile inkılaptan kurtulamadım bir; kaç sene oldu lan... Dersler de şimdiden içimi sıktı... Ama aslında dersler bahane. Kış gelince benim de yüreğime bir sıkıntı çöreklenir. Kış derken komple kış; havalar soğumaya başlar başlamaz. Ruhum daralır, falan filan... Ulan zaten burada bir sürü köpek var; hep gittiğim (zaten bir okula bir de Bim'e filan gidiyorum) yollardakiler bana alıştı artık. Bir de şu süs köpeklerindeki özgüven kangalda yok lan; o nasıl bir havlama... Durmadan, gelene geçene...
İç çekiş... İç çektikçe... Neyse, aman... Aman neyse, belki de... Dediğim gibi; düşüncelerimi toparlayamıyorum. Şu lanet olası iç sıkıntısının ve adanın oldukça sakin bir yer olmasına rağmen yorucu olmasının da payı vardır belki. Bir de, neyse...
Kışa gelelim... Kış geliyor... Ayrıca çok fazla ayva ve muşmula var; bu da şu demek: Sıkı giyin üşütme. "Ne diyo' lan bu?" diyenler için: Kış sert geçecek; sert ve uzun... Zaten burada şimdiden insanın içine işleyen ulu rüzgarlar esmeye başladı; babamla Ogi (kardeşim) de Balıkesir'de atletle duruyor aq. Bir de eğer otobüs bulmayı başarırsak (çünkü Çanakkale'den bile Balıkesir'e doğrudan otobüs yok) yarın Balıkesir'e gideceğiz, annemle; şimdilik onunla kalıyorum.
Dersler... Of.. Şu İngilizce ile inkılaptan kurtulamadım bir; kaç sene oldu lan... Dersler de şimdiden içimi sıktı... Ama aslında dersler bahane. Kış gelince benim de yüreğime bir sıkıntı çöreklenir. Kış derken komple kış; havalar soğumaya başlar başlamaz. Ruhum daralır, falan filan... Ulan zaten burada bir sürü köpek var; hep gittiğim (zaten bir okula bir de Bim'e filan gidiyorum) yollardakiler bana alıştı artık. Bir de şu süs köpeklerindeki özgüven kangalda yok lan; o nasıl bir havlama... Durmadan, gelene geçene...
İç çekiş... İç çektikçe... Neyse, aman... Aman neyse, belki de... Dediğim gibi; düşüncelerimi toparlayamıyorum. Şu lanet olası iç sıkıntısının ve adanın oldukça sakin bir yer olmasına rağmen yorucu olmasının da payı vardır belki. Bir de, neyse...