Güneş tepeye çıkana kadar koyunları izlediler, Güneş'te hâlâ abur cubur kaldığından acıkacak gibi olurlarsa onunla bastırıp ilerlemeye çalışıyorlardı. Güneş tepeye vardıktan sonra da yakınlardaki, Güneş'in yaşadığı yerleşim yerine doğru yola çıktılar. Yolculukları kah ikisi de yürüyerek kah Deniz motorda ve Güneş yürüyerek ilerledi ama büyük bölümünde ikisi de yürüyordu. Ara sıra yol üstündeki şeyler hakkında veya genel olarak bir iki laf etseler de Güneş, aslında Deniz'in ilk izleniminden asla beklemeyeceği kadar suskun ve kendine dönük biriydi. Deniz de pek konuşkan bir tip sayılmazdı, bu yüzden yol arkadaşının bu beklenmedik kişilik özelliğine şaşırmış ama aynı zamanda sevinmişti. Yolun yaklaşık çeyreğinden sonra ikisi de pek bir laf etmedi ve bu nedenle Deniz düşüncelere daldı. Yolun bir kısmında yürümek işini kolaylaştırıyordu, motorun üstündeyken yolda -ve hayatta- kalmak dışında pek de bir şey düşünemiyordu ama hareketsizken düşünürdü. Yanından geçtikleri bir dut ağacı aklına geçmişte gittiği, tamamına yakını ters dutlardan oluşan dutluklarla sarılı bir yeri getirdi. Sonra aklı salkımsöğütlere kaydı, söğüt yosununun (willow moss) yenilebilir olup olmadığını hatırlamaya çalıştı, "Yosun... yosun... Marimo? Ama marimolar algdi. Tatlısuda niye makro alg var ki? Makro fotoğraflar çekebilir miyim acaba? Bu telefonla bazı iyi görseller elde etmiştim. Bir ara fotoğraf albümü yapmalıyım. Gördüğüm yerleri kaydetsem de daha iyi olur. Bir yöresizin seyahatnamesinden daha iyi bir seyahatname nerede bulunabilir ki? Yazıları yazıp fotoğrafları da koyayım. Fotoğraf kalitesini nasıl ayarlarız ki? Neyse salla. Ama cidden yazmam gerek. Nereden başlasam? Güneş'ten... Güneş demişken, fazla mı sıcak oldu ya? Ağustos ayındayız gerçi ama... Ne zamandır ne cırcır ne de ağustos böceği duydum sahi, nereye kayboldular ki? Mayıs böcekleri niye tarım zararlısı ki? Bence gayet şirinler. Uğur böcekleri aksine tarım yararlısı, bu mayıs böceklerine ne oluyor? Gerçi Meksika fasulye böceği tarım zararlısı... Hmm... Danaburunları da zararlıydı d'i mi ya? Su bitkisiyle falan akvaryuma gelmezler umarım... Akvaryum? Bir ara bir şehir akvaryumuna gitmiştim. Köpek balıkları fazla abartılmıyor mu ya? Ya da yanlış yönden abartılıyor... Aaah, keşke insanların dişleri de köpek balıkları gibi yenilenseydi. Teknoloji o kadar gelişti ama şuna hâlâ bir çözüm bulamadılar. Araştırmıyorlar mı yoksa? İkinci Karanlık Çağ'dan bir süre önce İsviçreli bilim adamlarının devamlı bilmem kaç açılı diş fırçası muhabbeti vardı... Aynen. O zamanın sitelerinin arşivlenmesi iyi olmuş, silinmiş mesajlara ve artık var olmayan sitelere böyle ulaşabiliyoruz. Bu arşivleme işini kim yaptı ki? BYT desen... İkinci Karanlık Çağ'ın ilerici ve eşitlikçi olduğunu iddia eden sansürcülüğünden nefret eden birileri olduğu kesin, BYT sadece ana akıma erişmeleri engellendiği için muhaliflerin toplanma alanıydı, İkinci Karanlık Çağ'ın sahiplerinin destekçilerinden, hatta doğrudan doğruya sahiplerinden olan birinin BYT'ye alınmaması gibi bir durum söz konusu değildi. BYT'nin açılımı neydi ya? İkinci Karanlık Çağ'ı bitirecek olanlara bir delik açtıkları kesin ama... Kesinlik. Kesinliğe kim nasıl karar veriyor ki? Kesin... keskin. Harbi, bu koku ne lan? Ha, sıcak yüzünden motordan geliyor... tamam, tamam. Güneş n'apıyor ya? Yürüyor. Doğal olarak. Yedek kaskım olsaydı beraber binmeyi teklif ederdim. Keşke gözüm bozuk olmasaydı... Bak, dişi çözemedikleri gibi gözü de çözemediler. Gözlük ne lan? Kask sıktığı için numaralı deniz gözlüğü almam iyi olmuş yalnız ha. Sanki yüzüyorum da... Gerçi yüzülebilecek yerlere gitsem yüzerim. Mayom yok. Yüzülebilecek bütün tatil yerlerinde mayo satılır. Güneşlerin yerleşkesi tam olarak nasıl bir yerde acaba? Dağda mı, ovada mı, sahilde mi, orman içinde mi, göl kıyısında mı, şimdi aklıma gelmeyen bir yerlerde mi... İkinci Karanlık Çağ'da muhaliflerin, sürgünlerin ve siyasi suçluların kurduğu getto olarak oluşup sonrasında standart yerleşim yerlerinden biri hâline gelmiş olsa gerek. Güneş yaşadığı yerin tarihini biliyor mu acaba? Büyükşehirler neredeyse yok oldu sonuçta, metropol artık gökdelenlerden oluşan bir kasabayı tanımlayan kelime. İnsanlığın kurtuluşunun yatay mimaride olduğunu söyleyenler haklıydı galiba. Ya o değil de daha ne kadar var ki? İlk yöresizlerin mülksüzlüğü savunmamış olması da bana hep garip gelmiştir zaten. Anarko-kapitalist falan mıydılar acaba? Gerçi düşünceleri anarko-primitivizmin teknoloji karşıtlığı yapmayan bir versiyonu gibiydi. Kim olduklarını tam bilsek daha iyi olurdu, hangi konularda anlaşıyorlardı ve hangilerinde anlaşamıyorlardı... Hangilerinde anlaşabildiklerini biliyoruz gerçi, biri de özgür düşünce. Cidden daha ne kadar yolumuz var? Otomat mı o? Otomat evet. Niye böyle bir yerde otomat var ki?" Deniz, otomatı düşünerek biraz daha oyalandı, ardından pes edip olduğu yerde durdu. Güneş birkaç adım daha attı -o da düşüncelere dalmıştı- ve yol arkadaşının durduğunu fark etmesi biraz gecikse de fark eder etmez durdu. "Ne oldu?" diye sordu olağanca sevimliliğiyle. Deniz bir an için kalbinde bir tekleme hissetti, sonra Güneş'in tanıştıkları zamanki tavrıyla şimdiki tavrı arasındaki uçurumu düşündü. Biraz daha düşünürse kızın yüzünün görüntüsünün zihnine yapışıp kalacağından korktu, bu yüzden otomatı gösterip "Böyle bir yerde niye otomat var?" diye sordu. Güneş "Ha," dedi, "buranın uğrak bir yer olduğunu söyleyebilirsin. Çok fazla yola ve doğal alana bağlanıyor, dolayısıyla birçok yöresiz, kampçı, Yeñiyörük ve sizin türünüzden başka kim varsa bu otomatı bir şekilde kullanıyor. Otomat da o yüzden orada zaten, erzak ve kalan şeyleri alabilin diye. Bizim balıkçılar da kullanıyor, zaten teknik olarak geliri yerleşkemize ait." Deniz "Öncelikle yöresizler ve Yeñiyörükler aynı tür değildir," dedi, "benzer ruhlar olduğumuzu kabul ediyorum ama yine de..." Yeñiyörükler İkinci Karanlık Çağ'da ortaya çıkmış bir topluluktu, yöresizlerden tamamen farklı gerekçelerle yöresizlere bir açıdan benzer bir hayat tarzını savunuyorlardı ve bazıları aynı, bazıları bir açıdan benzer, bazılarıysa tamamen farklı olan gerekçelerle İkinci Karanlık Çağ'da yöresizler ve bugün çoğu hem yöresizler hem de Yeñiyörükler ile kavgalı olan pek çok farklı topluluk ve organizasyon ile birlikte çağın sahiplerine karşı çıkmışlardı. Gerçi bütün o organizasyonlar ve topluluklar baştan beri düşmandı; her şey İkinci Karanlık Çağ'ın bitmesi için yapılan geçici, "dişler sıkılı" bir takım çalışmasından ibaretti. Hepsi sonucun böyle olacağını biliyordu, zaten ortaklaşa anlaşabildikleri iki konudan birincisi İkinci Karanlık Çağın bu "karanlık" adını kesinlikle hak ettiği, ikincisiyse o takım çalışmasından sonra bile öylece dost olamayacakları, en fazla nötr kalabilecekleriydi. İkinci Karanlık Çağ'dan kurtulup o çağı yaratanların tarihin çöplüğüne gönderilmesinde, özellikle bunun Türkéli -yani Yeñiyörüklere göre doğuda Doğu Türkistan'dan batıda Kuzey Trakya'ya kadar uzanan coğrafya- ayağında Yeñiyörükler büyük pay sahibilerdi çünkü yağmacı ve kavgacı bir doğayı savunuyorlardı, bu nedenle tıpkı yöresizler gibi onlar da silah edinip taşıyordu. Yöresizlerin de tercih ettiği piştov, altıpatlar, hançer, fırlatma bıçağı, kısa yay gibi silahlar haricinde yöresizlerin genelde yer sıkıntıları veya ağırlık nedeniyle tercih etmediği mavzer, misket tüfeği, kılıç, arbalet, uzun mızrak, çift taraflı balta gibi silahlar da taşıyorlardı. Gerçi İkinci Karanlık Çağı'n bitiminin silahlanma ve silah kullanma ayağında daha modern silahları tercih eden ve hem yöresizlerin hem de Yeñiyörüklerin onlardan hoşlanmama sebeplerinden biri de bu olan birkaç farklı organizasyon onlardan çok daha etkili olmuştu ama İkinci Karanlık Çağ'ın sahipleri aslında korkaktı, en büyük güçleri medya aracılığıyla körükledikleri linç kültürüydü. Gerçek kaba kuvvet karşısında hiçbir şansları yoktu, özellikle de manipülasyonu bile beceremeyecek kadar salak oldukları için. Deniz "Daha da önemlisi," dedi, "yerleşkenizin tarihini biliyor musun?" Güneş "Aslında bir tarih müzemiz bile var," dedi, "ama ben ayrıntılara hâkim değilim, sadece atalarımızın sürgün muhalifler ve 'doğaya dönüş hareketi' mensupları olduğunu biliyorum. Hangi tarafın daha fazla olduğuyla veya iki tarafın arasının tam olarak nasıl olduğuyla ilgili bir fikrim yok, ilk yerleşimcilerin iki taraftan hangisi olduğunu da bilmiyorum ama tarih müzemizde kesin buna dair bir şeyler vardır." Güneş, bir an için otomata doğru döndü ve yüzünün yarısı günışığıyla aydınlandı, Deniz istemsizce telefonunu çıkarıp bir fotoğraf çekti. Sonra hemen özür dileyip "İstersen silebilirim." dedi. Güneş şaşkındı ama üzgün veya kızgın değildi, sakin -ve neredeyse utangaç- bir tavırla "O fotoğrafı sonra bana da gönder." demekle yetindi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder