Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

1 Ocak 2021 Cuma

Ejderha ve Mühür ~ 28. Bölüm: Eller

Diğer Bölümler İçin

Rüya, yine rüya görüyorum. Son zamanlarda amma çok ilahi kaynaklı rüya görür oldum. Herkesin bahsettiği şu "Üçüncü" ile ilgili olsa gerek. Sonsuz, ıslak bir karanlığın içindeyim. Normalde karanlığın içinde biraz da olsa ışık vardır: Evlerde teknolojinin getirdiği düğmeler, doğada ay ve yıldızlar... Ama burada hiç ışık yok. Aslında sadece ışık değil başka bir şey de yok, beyaz bir boşluk yerine kara bir boşluk sadece; "zifiri karanlık" ifadesinin tanımının içindeyim. Sağımda ve solumda sırtları bana dönük dörder balbal var. Her birinin başında farklı başlıklar ve ellerinde gerçek kılıçlar. Sağımdakiler cinsiyetsiz yapıda ve altından yapılmışlar. Solumdakilerden üçü erkek, biri kadın formunda ve neyden yapıldıklarını bilmesem de kor gibi kızıllar, kor gibi ışıyorlar; ama dediğim gibi etraftaki karanlık gerçek anlamda hiçliğin karanlığı olduğundan pek bir faydaları olmuyor. Tam önümdeyse diğerlerinin iki katı boyutta, çatılmış öfkeli yüzü bana dönük bir balbal duruyor, elinde bakırdan bir gürz tutuyor. İçgüdülerimi dinleyip sağ tarafımdaki ilkinin önüne gittim. Ortadoğu coğrafyasında görülen klasik bir düz kılıç, kabzası kıvrık ve ucu yuvarlak; kan ve pas lekeleriyle kaplı. Başındaysa altın bir taç var. Kılıca dokundum ve bir görü gördüm. Verimsiz toprakların aynı kelimeyi bağırarak birbirini öldüren insanların kanıyla sulandığını, iki kez birleşen iki nehrin bu kanlarla köpürdüğünü ve kanayan toprağın buğday tarlalarına dönüştüğünü gördüm. Kılıcı balbalın elinden alıp başını parçaladım ve tacını taktım. Ben takar takmaz taç tuzla buz olup kanımı çeken bir yelle uçup gitti. İkincinin elinde kabzası ahşaptan yapılma, Avrupa tarzı bir melez kılıç vardı; başında ise yapraklardan örülmüş bir başlık. Bu kez kılıca dokunduğumda hiçbir şey olmadı, ben de başlığa dokundum ve bir görü daha gördüm. Kurak toprakta arşı delen bir ağacın büyüdüğünü ve yere düşen çeşit çeşit meyvelerinin, kozalaklarının, cevizlerinin yeni yeni ağaçlar türettiğini gördüm. Ağacın altında toplanan balıkların kurbağalara ve kertenkelelere dönüşüp birbirlerini yediğini gördüm. Görü bittiğinde bu balbalı da kendi kılıcıyla parçalayıp başlığını taktım. Başlık solup toza dönüştü, kılıçlar ise birleşerek tek bir kılıç haline geldi. Olması gerekenden çok daha uzun, keskin ve temiz İskit kılıcını rüyanın başından beri orada olan ve kılıcın şeklinde göre kendini değiştirmiş olan belimdeki kına soktum. Üçüncünün elindeki kılıç ölüm kadar siyahtı, kafasında bıçaklardan yapılma bir taç vardı. Bu kez ne kılıca ne de taca dokunduğumda görü gördüm, balbalı kendi kılıcıyla parçaladığımdaysa aniden kendimi görünün içinde buldum. Acı çekerek, kıvranarak bedenlerinden ayrılıp gökyüzüne yükselen ruhlar gördüm. Ölümsüzlük iksiri ile hava atıp içerken boğulan bir soytarı gördüm. Büyük bir balıktan kaçarken yaşlanan, gençleşen, yaşlanan, gençleşen ve bunu tekrar eden ama sonunda kaçtığı taraftaki bir deniz yılanı tarafından yenen bir ahtapot gördüm. Kafama taktığım bıçaklı taç ışıyarak yok oldu, elimdeki kılıç ise belimdekiyle birleşip onu bir eğri kılıç haline getirdi. Sonuncunun başında boynuz borazanlardan bir taç, elindeyse yılan gibi burmalı bir kılıç var. Ne kılıca ne taca dokunmam ne de balbalı parçalamam herhangi bir şeye yol açtı, başlığını taktığımda bir görü gördüm. Korkudan kanları çekilip sessiz çığlıklar atan insanların toprakla, suyla, ateşle ve rüzgarla yaka paça sürüklendiğini gördüm. Kendi dillerinde intikam çığlıkları atan kuşların yarı ölü bedenleri gagaladığını ve ayın ikiye bölünerek iki devasa, beyaz yarım küre halinde yere düştüğünü gördüm. Simsiyah bir güneşin batı göğünden yükseldiğini ve çamurun içinden sanki o anda yaratılmış gibi çıkan timsahla kertenkele arası yaratıkların ellerinde sopalarla direnen insanları kuyruklarıyla kamçıladığını gördüm. Görüm bittiğinde başımdaki taç katlanarak yok oldu ve artık belimin sol tarafında bir çatallı kılıç, sağ tarafında boş bir kın vardı. Bu kez sol taraftaki balballara geçtim. İlk ikisi erkek, üçüncü kadın, dördüncü yine erkek görünümündeydi. İlk balbalın elinde tunçtan yapılma, uzun ve düz bir kılıç; başındaysa dikenli dallardan yapılma bir taç vardı. Kılıca dokunduğumda sanki bahçe çiçekleri gibi düzenlenmiş farklı farklı alevlerin arasında yürüyen ve arkasından iri kaya parçaları atılan bir gölge gördüm. Balbalı kendi kılıcıyla parçalayıp tacı başıma taktığımda yandı ve kül oldu. İkinci balbalın elinde alev desenleri gibi şekli olan tuhaf bir kılıç vardı, başındaysa paslı demirden bir hale. Haleye dokunduğumda gölgeyi anlamadığım bir dildeki fısıltılarıyla kızdırıp delirten soluk bir ışık gördüm. Kendi kılıcıyla parçaladığım balbalın halesini başıma taktığımda ışıyarak yok oldu ve belimdekiyle elimdeki kılıç birleşti. Şimdi elimde ölüm kadar siyah bir çeliği ve kan kadar kırmızı bir alev deseni olan bir melez kılıç var. Üçüncü balbalın elindeki kılıç son derece ince ve zarif; başındaysa kaburga kemiklerinden yapılmış bir taç var. Üçüncü balbalı kendi kılıcıyla parçaladığımda kanayan topraklardan fışkıran buğdayların tohumlarının çalındığını ve aradaki tek tük elma, incir, nar ve greyfurt ağaçlarının, üzüm asmalarının ve muzların çürüdüğünü gördüm. Başıma taktığım tacı toprağa dönerek yere saçıldı. Artık belimin sağında eğriliği neredeyse hiç olmayan ve önceki şeklini, rengini, desenini büyük oranda korumuş olan Avrupa tarzı bir süvari kılıcı var. Dördüncü balbalın elindeki kılıç ölü akrep, çıyan ve kınkanatlılar, özellikle de bokböceklerinden yapılmıştı. Başında altın sineklerden yapılma bir taç vardı. Dördüncü balbalı kendi kılıcıyla parçalayıp tacını başıma taktığımda bir görü gördüm. Cesetlerin çöplerle birlikte yakıldığı kurak bir arazi gördüm, bu arazinin az ötesindeki çukurlardan çıkan binlerce, milyonlarca sinek gördüm. Belimdeki kılıcın eğriliği, keskinliği ve ağırlığı biraz arttı; taç ise eriyerek başımdan aktı. Sanki sıcak altın değil de sıcak kan gibi hissettirdi bana. Belimin iki tarafında iki kılıçla, bana bakan ve rahatsız edici şekilde bana benzeyen büyük balbalın önünde durdum. Bıçak gibi esen bir rüzgar kırık balbalların parçalarını rüyamdan uzağa taşıdı ve artık her birinin yerinde çevresi varaklı beyaz mermerden kare kaideler vardı. Bütün bu kaidelerin üstünde aynı varakla yuvarlağa alınmış tek bir harf bulunuyordu. Sağımdakiler Arap, solumdakiler İbrani harfleriydi. Sağdakiler altın, soldakiler bakır varaklıydı. Sağımda, bana bakan büyük balbala doğru sırayla Cim, Mim, Ayn ve Elif; solumda, aynı sıralanışla He, Ayin, Lamed ve Bet. Derin bir nefes alıp önümdeki balbala giriştim. Bana asırlarca sürmüş gibi gelen kılıç darbelerimden sonra yıkıldı ve geride gümüş varaklı sekizgen mermer kaidede Orhun alfabesinden bir harf bıraktı: Sert yuvarlak sessiz, O ya da U diye okunan harf. Bir derin nefes daha aldım ve isimleri fısıldadım.

"Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil; Heliel, Azazil, Lilith, Baalzevuv; Utpa."

Rüyam da sanki yelmiş gibi uçtu gitti ve beni başka ama aynı karanlığa gömülü bir yerde bıraktı. Bu kez önümde yarım daire biçiminde dizilmiş yedi kapı var. Her birinin kemerine farklı bir oyma işlenmiş. Bu oymalar soldan sağa nergis, meşe palamudu, elma, nar, sinek, ateş ve uyuyan bir kedi. Bir an için ayaklarımın altındaki kanla yazılmış yazıyı fark ettim, ilk kısmı İbraniceydi.

"Atah a'diyn la mukn lehşumaş bekohof şemunah zerva'vt Utpa." Henüz güçleri kullanmaya hazır değilsin, Sekiz Kollu Utpa.

İbranice bilen herkesten özür diliyorum, harf belirteçleri yokken İbranice okuyamıyorum ve harf belirteçleri varken de çok başarılı değilim, o yüzden... Sürç-i Lisan ettiysem affola. İkinci kısım Göktürkçeydi.

"Tünkürgüñ ud çakgıñ erneklergi ançak Küneş türilip ılduzlar bulañıp sönmeten ud tağlar ürütilip yerden çıkan kıyand kişilergi tanımazçılık ile suçlamadan mir kan dökimgi önüçinde barlağaçak" Meleğin ve şeytanın parmakları, ancak Güneş dürülüp yıldızlar bulanıp sönmeden ve dağlar yürütülüp yerden çıkan canavar insanları inkârcılıkla suçlamadan bir kan dökümü öncesinde parlayacak

Üçüncü kısım Latinceydi.

"Et aurum et argentum et lapides vanae flamines habere summum digiti scalpendi sculpere literas." ve altın, gümüş ve taşlar değersizleştiğinde şamanların en yücesi parmaklarını kazıyarak harfleri işlemek zorunda kalacak.

Dördüncü kısım Arapçaydı.

"Kıbl 'an yahdut zelk, qum bitaziiyn 'asabiak birüse el-melaike ve'l-rubaiyet el-şeytaniyet el-âlî!" Bu olmadan önce parmaklarını başmeleklerle ve yüce şeytan dörtlüsüyle süsle!

Diğer Bölümler İçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder