Hâlâ bizzatihi kendime ait olan çarpık düşünceler yüzünden biraz acı çekiyorum ama iyi şeyler de oldu. Bulaşık makinem var artık, çok mutluyum. Gidip iki saat izleyesim var. Gıcık ödevlerden birini yaptım, beğenmedim sildim. Ama iyi bir konu buldum, iyi yapacağım bu sefer.
Ame-iro Cocoa diye bir animeye başladım da bir bölüm 2 dakika, yarım dakikası opening. Endingi koymaya zaman bulamamışlar saakdsjslkdç. Bugün bitirip düzgün bölüm uzunluğuna sahip bir komedi serisine geçiş yapacağım.
Supernatural'da 6. sezonun 17. bölümünü izledim en son, bir konuda eleştirim var: "Bütün yaratıkların annesi" konsepti tamam, güzel ama bunu niye Havva olarak işliyorsunuz? Lilith olarak işleseydiniz gerçek mitolojiye uygun olurdu. Gerçi onu çoktan öldürdüğünüz için öyle bir şansınız da kalmadı. Bu tür yapımlar her şeyi gerçek mitolojiden alsalar bile verdikleri kararlardan, işledikleri şeylerden ya da farklı mitler arasında doğru kabul ettikleri mitlerden dolayı zamanla kendi mitolojilerini inşa etmek zorunda kalıyorlar, bu olay da bunun getirisi.
Kendime ait bir ev planım var, hani kendi evimi yaptırma gibi bir fırsatım olursa kullanacağım bayağı bildiğin ölçülü mölçülü bir plan. Onda biraz değişiklik yaptım. Size neyse...
Bir de dün yağmur yağdı, çok mutlu oldum o zaman. Bir türlü yağmur yağmamasından karamsarlığa kapılmış olabilirim belki. Ekim oldu lan, Paktıgan geçeli çok oldu, sonbahar gibi hissettirmiyordu hiç. Dün cumaya gittim, oradan markete gittim, eve gelirken yağmur çiselemeye başladı. Sokağın girişinde çok hoş bir havaya girdim ama. Ortam şöyle: Etrafta kimse yok, rüzgar uğulduyor, taşlar ve asfalt nemli, bahçelerdeki ağaçların yaprakları sararmaya yüz tutmuş ve etraftaki en yüksek ağacın en yüksek dalında koca bir leş kargası var. E, ileride kapkara bulutlar güneş yüzü göstermiyorlar. Normalde böyle durumda bayağı tırsardım ama çok hoşuma gitti o kompozisyon.
Tırsmak demişken, kolayca korkan bir insanım; birkaç batıl inancım da var, doğaüstü konseptini de reddeden biri değilim. Böyle olunca, korku filmlerinden uzak durmamı beklersiniz ama korku filmlerini ve özellikle korku hikayelerini epey seviyorum. Gerçi ben fiziksel şeylerden daha çok korkuyorum sanki; yükseklik ya da karanlık gibi. Yükseklik korkusu beni çok kısıtlıyor, yine de yükseklik korkum olmasaydı muhtemelen çoktan bir yerlerden düşüp ölmüş olacaktım (niye? Çünkü yükseklik korkum olmasaydı bulduğum yere tırmanmaya çalışır, uçurum kenarlarından manzarayı izler ve bunlar gibi şeyler yapardım. Biliyorum ben kendimi), o yüzden şikayetçi değilim.
Aslında istediğimin tam olarak Neet olarak yaşamak olmadığına karar verdim. Tamam, çalışmamayı (en azından fiziksel olarak çalışmayıp sadece işleri denetlemek tarzı şeyleri) istiyorum ama aynı zamanda kimseye hesap vermeden istediğim yere gitmek, istediğim şeyi yemek ve kafama göre yaşamak istiyorum. Hobilerim de pek ucuz hobiler değiller (Akvaryum hobisi zaten eskiden de pahalı olarak görülürdü her ne kadar son derece ucuza da mal edilebilirse ama günümüzde döviz kurları akvaristliği iyice pahalı bir şey haline getirdi. Denizkabuğu toplamanın bir maliyeti olmasa da hayatta kendi başına elde edemeyeceğin deniz kabuklarını almak için epey yüksek paralar ödeyebiliyorsun. Okçuluk ekipmanları, kılıç gibi malzemeler kısıtlı olarak ve özel şekilde üretildiği için pahalı oluyor, bir de üstüne yurtdışından getirtmeye kalksan döviz olayı var. Teraryum hayvanlarına hiç girmiyorum, UV'si, pleksiglası, "sindirilebilir çöl kumu"su elli bin tane şeyi var), elektrik ve internete de ihtiyacım var, haliyle paraya ihtiyacım var.
Akvaryumdan bahsetmişken; Türk dizilerinde sadece kötü adamların akvaryumu oluyor, bu beni rahatsız eden bir olay. Ha "90'larda terk edilen kötü adam tanımı"nı sürdürmeleri de rahatsız ediyor. Millet kötü adamların başına gelmeyen bırakmıyor, bizim dizilerde sadece kötü oldukları için kötüler, bir de her işleri yolunda gidiyor. İşte o yüzden Türk dizilerinin çoğundan nefret ediyorum. Karakter kağıtlarında kaotik kötü yazıyor sanki karakterlerin, ana karakterler de kuralcı iyi. Kalmadı böyle bir durum, artık keskin sınırlara sahip olmayan karakterlerin zamanı; tabi bizim televizyonlara anlat anlatabilirsen... Son zamanlarda Türk dizisinden hallice animeler de çıktı gerçi, iki tanesini izliyordum, Allah'tan kısalardı da çabuk bittiler. Kafayı yiyecektim yoksa. Hele biri de Çin'de geçiyordu, tam sopalık animeydi. (Hayır, Çin'de geçtiği için sopalık değil; sopalık çünkü o gereksiz drama bir de Çince isimler, Çin kültürü falan ekliyorsun durduk yere; biz Bulgaristan'da geçen dizi yapıyor muyuz arkadaşım?) Bir de "Kimse mutlu değil" temalı günlük diziler var ki bildiğin şeytan icadı.
Şu Love, Death & Robots'a başladım. Yani, iyi bölümler var, kötü bölümler var, ortalama bölümler var. Başladım dediğim en son 10. bölümü izledim, zaten 18 bölümlük bir şey. (Yapımcı bunlara "bölüm" değil "kısa" diyin diyormuş) Yoğurtlu bölüm iyiydi bak, tilki ruhlu (Çincesini unuttum, Japoncası kitsune -hayır hayvan olarak da kitsune zaten tilkinin Japoncası, ruhtan mı hayvandan mı bahsettiğini nereden anlıyorsun ki? Bari kitsune no oni, ne bileyim kitsunetama, kitsunerei falan deseydiniz de hayvandan farkı anlaşılsaydı. Kitsune no rei nasıl? Güzel bence. Ha dokuz kuyruklu tilki ruhundan bahsederken kyuubi no kitsune diyorsunuz ama başka tilki ruhları da var sizin kültürünüzde?-, Korecesi Kumiho -bu da dokuz kuyruklu tilki demek ama Kore mitolojisinde başka tilki ruhu yok zaten-, Çincesi Huli-jing imiş bu arada) bölüm de iyiydi. Bu arada tilki ruhlu bölümün başında çocuğun babası katana kullanıyordu ama sonra kendisi eline bir jian aldı. Hikaye de belli ki Çin'de geçiyor, ne işi var o çağda oralarda katananın? Katana dediğin şey sadece Japonlarca kullanılan bir kılıç, Çin kültürüyle hiçbir ilgisi yok. Bölüm güzeldi ama o yüzden bunu görmezden geleceğim. İyice eleştirmene döndüm lan burada, bir yardım edin, ne hale geldim.
Bir de bir film izleyecektim ama HDMI kablosu çalışmadı, 2 buçuk saat de bilgisayar kucakta izlenmez. O yüzden salladım gitti.
Nihayet talimlere yeniden başladım, düzene girecek gibi -tekrar-.
Sinekler kadar da şerefsizini görmedim. Amaçsız, gereksiz bir hayvan. Adadakiler hâlâ ölmedi, iki tane eve girdi bugün. Ağır şerefsizler ya. Başında vızıldar durduk yere, oraya buraya konar.
O zaman hadi ben kaçtım, keyfim yerinde ama mutlu değilim ve kafamın içinde bir şey çığlık atıyor ama onun dışında iyiyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder