Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

22 Ekim 2019 Salı

Birçok Şey

Aklımda yazacak bir iki bir şey vardı ama unuttum.

Hah, birini hatırladım. Lucky Star karakterleri on sekiz yaşındaymış lan. Çizim tarzından olacak on beş falan sanıyordum ben.

İnternet ilginç bir şekilde öldü. Eskiden Odnok ve Youtube izleyebilir, başka hiçbir şey izleyemezdim; şimdi ne olduğunu bilmediğim bir oynatıcı ve Youtube izleyebiliyor, başka bir şey izleyemiyorum.

Gökçeada'ya yeni bir Migros açıldı, başka hiçbir yerde bulamadığım bazı şeyleri bulabiliyorum. Knorr bardak makarna çıkarmış bu arada. Noodle değil, normal makarna. Denemek için aldım bakalım.

Artık Odnok izleyememem Odnok'un güncellenmesiyle de ilgili olabilir. Artık Flash Player istemiyor mesela, Chrome'un flash'ı "engellenecek şeyler"den varsayması sinirimi bozuyordu, artık o sorunum çözüldü. Bir değişik oldu.

Son zamanlarda fazla rüya görüyorum ama uyandıktan bir saat sonra tamamını unutuyorum. Rüya defteri tutacağım bundan sonra, bu neymiş artık.

Kişisel sorunlar, kişisel sorunlar. Dünyanın ve ülkemizin birçok büyük sorunu var: Küresel ısınma, terör, ekonomi vesaire vesaire... Ama bunları burada sıralamamın herhangi bir yararı olmayacak, ben de o yüzden bu tür sorunlar hakkında bir şeyler yazmıyorum. Kişisel sorunlar mı? Onlar kendi kendine çözülüyor, sadece yazarak rahatlıyorum. Ama "gerçek" ve büyük sorunları yazsam herhangi bir çözüm önerisi sunamayacağım ve yazmak da hem benim hem sizin içinizin kararmasına neden olacak. Ben bunu daha önce yazdım mı? Öyleymiş gibi geldi... Ya da belki de sadece Deja vu. Deja vu'da im var mı acaba? Fransızca bir kelimenin imsiz olması bana çok da gerçekçi gelmiyor. Varmış: Déjà vu.

Etli çiğ köftenin tadını epey merak ediyorum, bir set bulunca aldım. Yalnız nasıl bir setse sırf bulgurla baharatı karıştırmış, başka da bir şey koymamışlar... Diyecektim çünkü arkasında harcı ekleyin, nar sosu, salça falan bir şeyler yazıyor ama içini açıp baktım, nar sosu (nar sosu dediği nar ekşili sos herhalde? Nar sosu ne lan?) ve salça koymuşlar en azından. Bir de eldiven koymuşlar. Eti de alıp koyarım artık, eşek değilim ya. Aslında etli çiğ köfte yemişliğim var, babam küçükken yapardı ama tadını hiç hatırlamıyorum. Damak tadım bugünkünden farklıydı ve üstüne dört-beş yaşlarındaydım. Damak tadımın bugünkünden farklı olması şu şekilde: Patlıcandan nefret ederdim, şimdi en sevdiğim sebzelerden biri (ama tohumsuz olacak, tohumlu bir tane yedim, tekrar soğudum patlıcandan). Yeşil bibere (dolmalık biber de dahil) tahammül edemezdim, şimdi rahatlıkla yiyebiliyorum. Biraz da çocukların acıya daha dayanıksız olmasıyla ilgili herhalde, zira acı tat zehrin işaretidir ve çocuklar zehre karşı daha hassastır.

Bugün sıkıntıdan bir alfabe oluşturdum. Temelde Latin alfabesiyle kaç çizgiyle yazılıyorsa o kadar çizgiyi dik, yan, dik ve tekrar yan olarak çizmeye dayalı. Tabi böyle kazmaca anlatınca anlamadınız ama mesela A üç çizgiyle çiziliyor ve o yüzden de bu yeni alfabede küçük n'ye benziyor, daha köşelisi. Aynı sayıda çizgiyle çizilen harflere de nokta, küçük çizgi vs. ekledim. İnanılmaz bir şekilde İbrani alfabesine benzedi, acaba İbrani alfabesi zamanında benzer bir teknikle mi yapılmış diye merak etmiyor değilim. Şimdi baktım da dışarıdan bakınca benziyor ama pek de alakası yokmuş.

Şu geçen yazıda (yoksa bir önceki miydi?) anlattığım "manyaklar toplantısı dizi fikri"ni incelerken bir şey fark ettim. Şimdiye kadar yazdığım, kafamda kurguladığım ya da her ne yapıyorsam yaptığım her hikayede ana karakter bir yerde beni temsil ediyor. Birbirinden alakasız görünen karakterler var ama sonuçta benden parçalar taşıyorlar. Diğer karakterlerde hiç de öyle bir durum yok mesela. Tek ana karakteri olmayan şeylerde de diğerlerine göre daha çok öne çıkan, üstünde daha çok düşündüğüm karakterler bu şekilde. Yani, üzerine en çok düştüğüm karakterler tabi ki benden parçalar taşıyacak, bu şaşırtıcı değil ama belli yönlerimi ortadan kaldırıp belli yönlerimi öne çıkardığımda elimde o karakter kalıyor. Diğer karakterler için durum "Bu karakter burada ne yapardı?" olurken o bahsettiğim karakterin ne yapacağını kendime sormama gerek kalmıyor. İlginç bir durum gerçekten. Bu arada yeniden inceledim, o "dizi fikri"nde (şuna düzgün bir tanım bulmam lazım) sadece ana karakter değil, iki yan karakter de var beni temsil eden. Baktığında tamamen alakasız, farklı ilgi alanları, farklı yaşam tarzları, farklı düşünceleri ve farklı zevkleri olan karakterler (tek ortak noktaları hepsinin toplumda yaşayamayan manyaklar olması ki zaten bu "dizi fikri"nin ana teması bu) ama üçü de benim bir parçam halinde gibi. Bu arada bu bahsettiğim beni temsil eden karakterler genellikle istediğim gibi yaşıyorlar. Tabi birbirleriyle alakasız yaşamları var ama hepsiyle mutlu olurdum herhalde... Örnek vermek gerekirse biri fantastik bir evrende kılıç sallayıp büyü yapıyor, biri yurt çadırda yaşayıp at biniyor, ok atıp koyun bakıyor, biri bahçeli bir eve kapanıp bütün gün bir şeyler yazıyor (bu karakterin beş kuruşu yok bu arada, bahçedeki bitkileri yiyerek hayatta kalıyor), biri aşçılık yaparak zengin olduktan sonra dünyayı geziyor (Bak, farklı yaşamlar derken bunu kastediyordum. Biri bahçedeki bitkileri yiyerek hayatta kalmaya çalışırken bir diğeri zengin ve öğle yemeğini Fransa'da, akşam yemeğini Japonya'da yeme imkanına sahip bir tip), biri bütün evi hobihaneye çevirmiş ve tüm gün akvaryumlarla ilgileniyor vesaire... Öyle yani, bana ilginç geldi bu durum, o yüzden yazayım dedim. Bu arada iki değil de üç (hatta belki dört. Dur sayayım. Dört yan karakter varmış evet, biri beni daha az temsil ediyor gerçi, ona buçuk da diyebiliriz) yan karakter var beni temsil eden o "X sayıda manyağı bir köye doldurursan ne olur dizisi"nde. Ayrıca tanıdığım birkaç kişiyi temsil eden karakterler de var (yazdığım hikayelerde bu pek sık olmuyor).

Minachu diye bir Youtube kanalı buldum. Tamam, "buldum" doğru ifade değil. Face'teki anime gruplarından birinde gördüm (hâlâ Facebook'ta takılmanın böyle faydaları var. Instagram hiç ilgimi çekmiyor, Twitter'ınsa komik ve orijinal olan bütün içeriği Onedio ve Facebook'ta var) Anime openingleri ve benzer şeylerin Türkçe cover'ını yapıyor. Himouto! Umaru-chan için yaptığı çok iyi bu arada, beş kere dinledim (Bu biraz da günlük dizilere maruz kalmamak içindi ve altıncı kez dinlesem nefret etmeye başlayacaktım ama olsun. Annem burada da bu sıralar, o yüzden günlük diziler ve benzeri şeylere maruz kalıyorum...)

Topkapı Sarayındaki müze dükkanında kılıç anahtarlığının 300 TL olduğunu aklımdan çıkaramıyorum bir türlü, ben kendi, gerçekten keskin olan kılıcımı 350'ye aldım be, yuh. Nereden aklıma geldi bu olay? Şuradan: Teyzem geldi (evet, akrabalarım geliyor bu ara), kılıcın fiyatını sordu da oradan hatırladım. Anahtarlık lan, 300 liralık anahtarlık mı olur? Altın kaplama mı, saf gümüş mü, 300 ne?

Şu "İdris 3 lira göndermiş" tweet'ini gördünüz mü? Son zamanların en iyi tespitlerinden biri. Twitch yayıncılarından bahsediyor bu arada orada, anlamadıysanız.

Şef bıçağı tutmanın özel bir yöntemi var, normal bıçak gibi tutmuyorsun onu. Ama bunu okulda öğretmediler, Dekamer'de yardımcı görevinde olduğum sırada oranın şefinden öğrendim. Mutfak dersinde dikkat ettim, bıçağı bir şefin bana öğrettiği gibi tutanlar, bir de normal bildiğin bıçak gibi tutanlar var. Ve öğretilen şekilde tutanların tamamı bir yerlerde çalışan veya çalışmış olan kişiler. "Çalışmış olan" lafın güzelliğine bak, sırf bu söz bile Türkçenin mükemmelliğini vurguluyor. İngilizce bunu söylemek için elli tane kelime harcaman gerekir. (İngilizce hocası kesilmeden önce bkz. Mübalağa)

Bu arada İngilizceye bu vesileyle laf etmişken benim Lingua Franca konusunda önerim ölü bir dilin kullanılması. Amerikalılar, İngilizler de dil öğrensin arkadaşım, biz keriz miyiz? Mesela bu ölü dil Hititçe olabilir, Latince olabilir (birçok halk rahatlıkla çıkarabilir Latincedeki sesleri), Antik Mısır dili olabilir (Hiyerogliflerle yazmak hoş olurdu), Hunca olabilir (Zorladıkça zorluyorum, evet. Huncadan Göktürkçeye, oradan Türkiye Türkçesine geçireceğim Lingua Franca'yı. Otuz senelik bir komplo ama buna değer). Şöyle de bir durum var: Kim dinleyecek aq benim önerimi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder