Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

27 Nisan 2021 Salı

Gece İşte, Efkar ve Diğerleri (Kitap Adı Gibi Başlık)

Sweek'teki yazdıklarımı alıp bilgisayara geçirdim. Orada duruyorlar tabii hâlâ, https://sweek.com/tr/profile/1619532/74088 adresinde. Biraz fevri bir insanım, bu da fevri bir hareketti. Sebeplerden biri Sahte Kahramanlar ve Kara Cadı'dan darbe yemem. Hiçbiri okunmasa sıkıntı yoktu ama... Eh, "Kısa Kısa" okunurken SKvKC'nin okunmaması beni epey yaraladı. Yazmak zor iş. Başlangıçlar, bitişler, ilerletişler... Bir yere bağlanamayan sonlara, yarım bitişlere kızsam da çok büyük laf etmeme sebebim bu. Başlangıçlar zor, bitişler daha da zor. İlham bir kıvılcım, bir anlığına geliyor, sonra defolup gidiyor. Onu körüklemedikçe varlığı devam etmek için yeterli olmuyor, zaten eğer harlayıp bir yangına dönüştürürseniz kendinizi yakıyorsunuz, aleve dönüştürmeyi başaramazsanız da hemencecik sönüp gidiyor. Veya sadece, her zamanki gibi, kendi beceriksizliğimi olayın doğasına yüklüyorum. Henüz... Pes etmiş değilim. En azından SKvKC için zorlayacağım. Bu... Hayatımın bir döneminde, devam edebilmemi sağlayan şeydi. "Şu romanı doğru düzgün bitireyim de öleyim artık." diye düşünüyordum. Hayat hakkındaki motivasyonunuz eğer ilgi görmezse... Ölürsünüz. Gerçi ben zaten çoktandır yaşadığımı söyleyebilecek konuma değilim. Şimdi, çok sıkı sarılamadığım, o kadar da itimat edemediğim başka bir iple bağlıyım hayata. Ama SKvKC bir halattı, tıpkı Gordion düğümü gibi toplumun kılıcı tarafından kesildi. Şimdiki mi? İpek bir iplik. Görünürde zengin, özünde sağlam. Yine de koparmak için biraz yakınında el çırpmanın yeterli olduğu bir şey. Her zamanki gece karamsarlığı işte. Ölmeden önce tek bir isteğim var artık. Gerçi bir sürü var da onlardan umudu çoktan kestim ben. Şu hayata sağlam bir kazık atmadan ölürsem içimde kalır. Öte yandan, seri katil gibi bir şeye dönüşmeden ölmeyi arzuluyorum. Bunun gibi bir şeyden kurtuluş yolum sevgi ya da insanlarla muhatap olmamı gerektirmeyecek kadar para olabilirdi ama ikisi de çoktandır umudu kestiğim şeyler. Sevgi... Eh, haklılar tabii; kendimde sevilecek bir yan bulamazken başkası neden bulsun ki? Çirkin, kötü, beceriksiz, konuşmayı bile beceremez... Sahtekâr bir uyumlu; gittiği yerlerde yapboza uyduğu için sevildiği sanılan, gerçekten tanıyan kimsenin -ki zaten öyle biri yok- sevemeyeceği biri. Yine de sevgi konusunda tamamen gömemiyorum. O kahrolası çok hafif olan iyimser yanım, başka hiçbir şeyi onaylamazken bunun hakkında beni rahatlatmaya çalışıyor. Gerçi, tekrar düşününce, diğer insanlardan çok da farklı değilim. İnsanların tamamına yakını bencil pisliklerdir, ben de çoğunluğa dahilim işte. Başkalarını suçlayarak bir yere varamayacağım, kendimi suçlayarak da varamayacağım. Yine de var olan dört seçeneğim olan başkalarını suçla, kendini suçla, hayatı/dünyayı/Tanrı'yı suçla ve işleri düzelt arasında... Son seçeneği defalarca denedim, bir sik olduğu yok. Üçüncü seçenek... Tanrı'nın benden nefret ettiğini düşünmüyorum aslında. Daha çok fazla seviyor gibi. En sevdiği oyuncak, böyle bir şey. En sevdiğiniz oyuncağınız en haşin davrandığınız, en yıpranmış olandır neticede. Başkalarını suçlamayı ne zaman denesem ibre kendime dönüyor, haliyle elimde bir tek bu kaldı. Hiçbir şeyin anlamı yok. Benim yok, sizin yok... Saçma sapan bir yerde debelenip duruyoruz. İnsanların çoğu robotik halde uyum gösteriyor. Ben mi? Karanlıkta boğuluyorum ve çırpınışlarım "Daha kötü durumda olanlar da var." veya "Abartıyorsun." gibi duvarlara çarpıyor. Umut ufak bir kırıntı, Stockholm Sendromu var bende. Harbi bak: İşkencecibaşıma aşığım ben. İşkencecibaşı mı kim? Bir türlü öldüremediğim umudum tabii, kim olacak? Umudu öldür, sevgiyi göm. Acı çekmemenin tek yolu bu ama... Ben acıya da razıyım, tek istediğim ölmeden önce ona ulaşıp ulaşamayacağımı bilmek. Debelen, dur ve intihar edecek kadar cesaretin olmadığı için oturup ölümü bekle. Sahte kahkahalarla, komediyle, başka başka şeylerle, uğraşımsı şeylerle bastır, sonra daha kötü patlasın. Yani... Eh, önemi olan bu değil. Şu da değil. Neyin önemi var ki? Sevginin; ama ona sahip değilim. Kandan gelen aile sevgisini ve sırf uyumlu olduğumdan gösterdikleri, gerçek yüzümü azıcık açsam kaçışacak kişilerin sahip olduğu sahte sevgiyi saymazsak tabii. Gerçi... İki kişinin sevgisinin gerçek olduğunu düşünüyorum; ama... Eh, onlar da sevgilerini orantılayamadılar benimle. Ya da... İkincisi belki orantılamıştır, muhtemelen asla bilemeyeceğim. Bir yerlerde karşılaşıp karşılaşmayacağımızı merak ediyorum. Yine, onu muhtemel son görüşümde sarılmaktan fazlasını yapsaydım benim için, onun için, ikimiz için ne olurdu merak ediyorum. Yarın bir umuda tutunup gidebilir ya da nihayet cesaret bulup kendimi deşebilirim belki. Bir bok olmaz benden, böyle gelmişim, böyle giderim. Hayatta... Benim nadir pişmanlıklarım var. Evet, "Keşke yapmasaydım.", "Şimdiki aklım olsa yapmazdım." ve bunun gibi şeyler var heybemde: Ama pişmanlık? Pek değil. Onun yerine "Hak etmişti ama.", "Malsın zaten." ve "Şimdiki kişiliğime, fikriyatıma derin katkı sağladı." hissine müteakip bir minnettarlık var. İşte nadir pişmanlıklarımdan biri o ikinci hakkında: Keşke onu muhtemel son görüşümde hakkında nasıl hissettiğimi söyleseydim. Birinci hakkında bu türden bir pişmanlığım yok, birçok sebebi olsa da temelde taban tabana zıttık. Ben bariz Yin'im ve bir Yang'a ihtiyacım var; ama Yin ve Yang, birbirlerinde birbirlerinden birer parça taşır. Ama onunla öyle değildi. Ve asıl konumuz olan kişiye, ikinci deyip durmamak için İ. diyeceğim kişiye, dönersek: Aslında, o benim Yang'ımı tamamlayabilirdi. İşte bu yüzden o konuda pişmanlığım var, İ.'nin hakkımda ne düşündüğünü bilmiyorum ve şimdiye dek sevgimi orantılayamadığım kişiler arasında (çoğu kişiyi sevmez, çoğunu da çok az severim çünkü ben.) anlaşabilme ihtimalim olan tek kişiydi. Ve yarın, sevgimi orantılayamadığım bir başkasını bulabilirim. Beni kabullenecek kadar nazik, Yang'ım... Hayır, Yaruk'um olacak kadar benim Yin... Hayır, Kararıg halimle uyumlu olabilir. Bir kitap falı baktım, evde buna uygun bir tek Dede Korkut vardı. Eh, sonuç aslında... Artık kendisi de zar zor dayanan, bir kırıntı haline gelmiş umudumu körükleyen bir sonuç oldu. Yine de... Ben yine büyük bir mallık örneği göstererek son fırsatı elimden kaçırabilirim. Veya belki de çoktan kaçırdım, İ.'nin 3. olduğunu kabullenemediğimden bu kadar pişmanım belki. Yani, neticede, daha öncekilerin de asla haberi olmamıştı ama onlara dair pişmanlığım yok. Dahası, bu sonuç sadece komedi malzemesi olarak ortaya atılmış olabilir. Her halükârda yarından ve ölümden korkmuyorum, esas korkum dün. Dünün dünde kalmasından öte bir şeyleri orada bırakmış, unutmuş ve elimden kaçırmış olduğumdan korkuyorum. Bugünün... Bir önemi yok. Hayat defterinde sıradan bir gün işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder