Lan bahar döneminin animelerine baktım da acayip izlenebilir gibi duran seri var. Hele örümcek isekai ile Rimuru baharda devam ediyor. Kesin çoğu tek bir gün çıkacak, hep öyle olur: Bir gün neredeyse hiç çıkmaz, bir gün neredeyse hepsi çıkar. Bu iyi oluyor ama haftayı planlamak açısından.
Bak şu daha önce (Kısa süre önce, azıcık geriye gidin bulursunuz.) bahsettiğim Balkanlı kemangerlerin yay yapımında kullandığı elma ağacı karaağaç olabilir. Neden? Bir: Karaağaç Türk yaylarının yapısına uygun, kullanılabilir bir ağaç (Zaten Avrupa Hunlarının ve yaylarının yapısı tıpkı Moğollar gibi -ve aşağı yukarı aynı sebeplerden- Türklerle hemen hemen aynı olan Macarların kullandığı da biliniyor.). İki: Bazı Avrupa dillerinde bu ağaca Türkçeye "elma" diye geçebilecek isimler veriliyor. Her ne kadar İngilizceden geçme ihtimali düşük olsa da İngilizcede Elm deniyor örneğin (Elm Sokağı'nın "elm"i). Almancada "Ulmen", Fransızcada "Orme" (Fransızcadan geçme ihtimali hem "elma" formuna en yakın olan bu olduğundan hem de başka tarihi sebeplerden yüksek gibi duruyor.), İspanyolca, Latince, Boşnakça (Boşnakça köken ihtimali de yüksek, Balkanlı kemangerlerden bahsediyoruz sonuçta; illaki aralarında Boşnaklar ve/veya Boşnak yaycılığından/okçuluğundan etkilenenler/etkilenecekler vardır. [Amma çok ) ve İtalyanca "Ulmus", (Türkçeye kelime alınırken bazı kısımlar atılırdı eskiden. Mesela El-Cebr Türkçeye "Cebir," İngilizceye "Algebra" olarak geçmiştir. El kısmı atılmış. Yine Hristiyanos'un Os'u atılıp Türkçeye Hristiyan biçiminde geçmiş. Yani sonraki -us'un atılarak Boşnakçadan "olm" şeklinde alınıp zamanla elmaya dönüşmesi olası. Elma ise direkt alma'dan dönüşmüş ki kökeninde "kutlu kırmızı renk" yani "al" içeren bir kelimedir.), Romanca "Ulm" (Buradan gelme ihtimali de var.), İsveççe "Almsläktet" (Släktet, cins demekmiş. Gruplama anlamı var yani kelimede, aslolan "Alm" kısmı), İzlandaca "Álmur" (Translate "Alüminyum" diye çeviriyor, Vikipedi'de kenarına parantez içinde Translate'in "cins" diye çevirdiği "ættkvísl" kelimesini yazmışlar.). Yani muhtemelen karaağaçtı o veya direkt elma kullandılar, bana mı soracaklardı ne kullanacaklarını?
Bak şimdi, Türkçede "Bundan iyisi Şam'da kayısı." diye bir deyim var, Suriye Arapçasında* da doğrudan çevirisi "Kayısılar çiçek açtığında" gibi bir şey olan, aşağı yukarı "Balık kavağa çıkınca" diye çevirebileceğimiz bir deyim var. Buradan benim anladığım şu: Şam'da kayısı ağacı yetişiyor ama kah iklimden kah başka bir şeylerden meyve vermiyor.
*Evet, Arapçanın da lehçeleri var. Mısır Arapçası gibi Standart/Klasik Hicaz/Kuran Arapçasından neredeyse farklı bir dil haline gelmiş diyalektler bile var. Suriye Arapçası daha kuzeyde kalan, Irak ve Levant Arapçasına yakın (Daha çok Irak), daha gırtlaktan ve doğal olarak buralardaki (Standart Arapçadan çok daha fazla gırtlak sesine sahip) Batı İrani dillerden (Soranice, Zazaca, Kurmançça, Azeri Farsçası** vs.), Türk şivelerinden (Azerbaycanca ve Türkiye Türkçesi dışında Irak/Türkmeneli Türkmencesi ve Azerbaycanca ile Kuzeydoğu Anadolu Türkçesi karışımı denebilecek Terekemece ile İran coğrafyasının bilhassa Güney Azerbaycan denen taraflarında konuşulan çoğu Oğuzca kökenli birkaç şive ve Batı'daki Türk dilleri arasından en eskisi ve diğerlerinden çokça ayrımı bulunan Halaçça.) ve Kafkas dillerinden bolca etkilenmiş bir lehçe: Standart Arapçada Kef ile yazıldığından ince okunan "Ekber" kelimesini "Akhbar" diye okuyorlar mesela. (Bir ezandaki Allahu Ekber'e bakın bir IŞİD videolarındaki, farkı anlarsınız. Başka bir fark da standart Hicaz/Kuran Arapçası O, Ö sesi içermezken çoğu diğer diyalekt en azından O içerir.)
**Azerbaycanlıların bir kısmının Azeri denmesinden hoşlanmama sebebi bu: Azeriler, Türkler gelmeden önce bugün Azerbaycan denen coğrafyada (Ülke değil, coğrafya. Daha fazlası var coğrafi sınırda, bir kısmı da İran'da ve daha kuzeyde kalıyor. Karabağ'dan bahsetmiyorum bu arada, yani sadece oradan bahsetmiyorum.) yaşayan bir Pers boyu çünkü. Gerçi bir kısmı da Türk/Azerbaycan Türkü denmesinden rahatsız oluyor, Sovyetlerden kalma bir olay. Dilleri neredeyse aynı olan Kırgız'la Kazak'a farklı alfabe verip (İkisinin de Kiril olması aynı alfabe olduğu anlamına gelmiyor. Türk alfabesiyle İngiliz alfabesi aynı mı? İkisi de Latin halbuki.) boy adını öne çıkarınca sonuç bu oluyor ki Sovyetlerin istediği de buydu zaten. Güney Azerbaycan'daki, bugün İran sınırındaki yerlerde yaşayanlar gayet kendilerine Türk, dillerine Türkçe demeye devam ediyor gerçi.
Şimdi böyle eski dilden (Bu arada "Eski Dil" deyince benim aklıma hiç Divan dili falan gelmiyor, direkt Orta Asya Türkçesi geliyor. Etimoloji hastası olduğumdan olsa gerek. Hastanenin etimoloji servisine yatacağım, anca öyle düzelirim akjdlas.), Osmanlı vs. dönemlerinden kalmış birtakım sözler var. Şöyle: Kulağa sanki daha kibar, daha nazikmiş gibi geliyor ama bildiğin hakaret aslında. Misal? Aklıevvel. Evvel "İlk, eski, geri" ve ek olarak Türkçede "Önceki" anlamında (Evvelsi gün=Önceki gün); "Aklı" da akıl yani zaten. Sonuç? Bildiğin "Gerizekalı" demek bu, bunun doğrudan çevirisi bu. Ya da "Zerzevat." var, aslen "Sebze" demek ki hâlâ bu anlamda da kullanılıyor. Hakaret olarak kullanırsak peki? "Hıyar" demek yani düpedüz.
Bak tırnağa baktım da TDK, tırnak işareti hakkında "İçerideki cümle tamsa noktalama işareti korunur." (Şekil 1-A, aha.) diyor ama ayrı ayrı tırnak hakkında bir şey yok. Zaten neredeyse herkes de "Elma", "armut" gibi tırnak dışında kullanıyor çünkü mantıklı olan bu gibi geliyor insana (Ama mantıklı olanın o olması öyle olduğu anlamına gelmez. Dünya öyle işleyen bir yer olsa 1. ve 2. Dünya Savaşları yaşanmazdı.). Neyse, TDK bununla ilgili bir şey dememiş sonuç olarak. Buradan da tekrar şu noktalama işaretlerinin iyice elden geçirilmesi gerekliliği saptandı. Böyle kullanacağım bu arada, "Elma," "armut" diye kullanım mı olur lan?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder