Son zamanlarda kendimden çok bahsettim, bu hoş bir durum değil. İçimde hiçbir bencillik olmadığını iddia etmeyeceğim -muhtemelen sıradan insanlardan biraz daha fazla bencillik vardır- ama bu beni olduğumdan çok daha bencil biri gibi gösteriyor.
Kendim hakkında tek bir şey daha söyleyip bu yazıda başka şeylerden bahsedeceğim, neyden bahsedeceğim hakkında herhangi bir fikrim olmasa da... Kendim hakkında ne diyecektim lan ben? Neyse unuttum, salla. Bir dakika ya, kişisel blog kardeşim burası! (Yani en azından artık o hale geldi) İster kendimden bahsederim ister kuşlardan bahsederim. Yok, kuşlardan bahsedecek kadar yetkin biri değilim, kuşlar hakkında pek bir şey bilmiyorum ama anafikri anladınız işte.
Aklıma şu an başka bir şey gelmediği için bunun altına ekleme yapıp öyle yayınlarım, şimdilik bir yerlere gidiyorum.
Hah, kendim hakkında neyden bahsedeceğimi hatırladım. Son model takıntısı olan biri değilim. Ucuz, basit bir akıllı telefon işimi gayet görür (zaten öyle bir telefon kullanıyorum şu an), bazı şeyleri (birkaç oyun) kaldırabilecek bir bilgisayar da yeterli. Son model bir spor araba yerine bir camper van çok daha fazla ilgimi çekiyor (Şu camper van'a Türkçe karşılık bulun lan, kampçı minibüsü mü diyelim, kampçı karavan mı diyelim, ne diyelim istiyorsunuz?). Kullandığım eşyalar gösterişten ziyade amaca yönelik olursa daha iyi benim düşünceme göre (Örneğin campervanı kenara çekip içinde uyuyabilirim). Evde mobilyadan pek hoşlanmam ama süslemeyi severim. Üçlü koltuk takımı almaktansa üç biblo alırım daha iyi diye düşünüyorum, baktıkça içim açılır en azından, ben yerde de otururum. Misafir falan gelirse de oturacak bir yer bulur artık, beni çok da ilgilendirmiyor.
Evet, yazının geri kalanında bahsedecek bir konu bulursam ekleme yaparım.
Korktuğum bazı şeyleri yazmayı unutmuşum, onları yazacaktım ama yine unuttum.
Ah, keşke "s...erim lan işini okulunu" deyip bankadaki bütün paramı çektikten sonra istediğim gibi aylaklık edip gezecek cesaretim olsaydı... Ama bunu yapabilmek için, süklüm püklüm okula dönmeyeceğim ve iş aramayacağım bir güvencemin olması gerek... Belki biraz gurur ama çokça korkaklık içeren bir başka bahane daha. Eğer sosyal yönüm kuvvetli olsaydı gittiğim yerlerde geçici işlerde çalışırdım -alırlardı da sanki, hayal kurmaktan zarar gelmez ama-, bir kampçı arabasıyla (campervan. Buna en azından kendimin kullanacağı bir karşılık bulacağım, biraz zamana ihtiyacım var) gezmek... Denizaşırı yerlere de gitmeyiveririz canım (Japonya'ya Güney Kore'den vapur varmış, orayı kaçırmam). Ama sosyal yönden çok kötü durumdayım, tanımadığım kişilerin karşısında ve hepsini tanısam bile kalabalık içinde rahat olamam, ben daha ziyade az insanla çok iletişim tarafında duruyorum (ve bu bence pek de iyi bir durum değil)... Aslında, bu da bahane; gerçekten isteseydim ne sosyal becerimin zerre olmamasını ne de başka şeyleri takmazdım... Tümüyle bahanelerden oluşmuş bir yumak gibi hissediyorum kendimi. O zaman, ihtiyacım için o güvence için bütün gücümle, bütün hırsımla çalışacağım ve onu elde ettiğimde, gelsin kampvan ile (ne? kampvan mis gibi kelime işte? Şimdi icat ettim?) dünya turu... Şey, hayır, okul bitmeden bunu yapamam ama en azından kendimi gaza getirdim, bu iyi oldu, bu gazı 2+ yıl boyunca daha koruyabilirsem çok iyi olacak. Sonrası da Allah kerim artık.
Diş fırçalama alışkanlığı edinmeye başladım, emin adımlarla ilerliyorum bu yolda.
Buradaki halim çok sorunlu görünebilir ama mutlu olduğumda gelip buraya yazmıyorum, bir yerlerde de paylaşmayı tercih etmiyorum. O anı yaşamak çok önemli... Sorunlar içinse, işte bir nevi ağlama duvarı olarak burayı kullanıyorum. Aslında, mutlu olduğum anlar mutsuz olduğum anlardan daha çok ama o zaman da yazmıyorum. "Bakın, çok mutluyum ben" paylaşımları bence oldukça saçma, insan neden mutluluğunun tadını çıkarmak yerine paylaşma ihtiyacı hisseder ki? Gerçi ben eskiden beri her şeyi kendi içimde yaşamaya alıştığım ve Facebook haricinde sosyal medyam olmadığı, Facebook'u da sırf grupları takip etmek için kullandığım için de anlayamıyor olabilirim. Bir şeylere zararı olmadıkça insanların ne yaptığını pek de umursamıyorum zaten.
Aklıma hâlâ yazacak pek bir şey gelmiyor, bakalım, bir şey daha gelsin yazayım da yayınlarım bu yazıyı.
Evet, aklıma yarın da bir şey gelmezse böylece yayınlayacağım bu yazıyı. Bu arada yukarıdaki, iki gün önce kendi kendime verdiğim gazı hâlâ tutuyorum (Tek sorun ne yapmam gerektiği, ne yapmak istediğim ve ne yapabildiğim konusunda bazı sorunlar olması. Klasik "okul bitince ne halt yiyeceğim lan ben?" durumu işte. Gerçi iki, hadi bilemedin 1 yılı kesin boş geçireceğim de...), en azından okulu bitirecek kadar gaza geldim.
Evet, yazının geri kalanında bahsedecek bir konu bulursam ekleme yaparım.
Korktuğum bazı şeyleri yazmayı unutmuşum, onları yazacaktım ama yine unuttum.
Ah, keşke "s...erim lan işini okulunu" deyip bankadaki bütün paramı çektikten sonra istediğim gibi aylaklık edip gezecek cesaretim olsaydı... Ama bunu yapabilmek için, süklüm püklüm okula dönmeyeceğim ve iş aramayacağım bir güvencemin olması gerek... Belki biraz gurur ama çokça korkaklık içeren bir başka bahane daha. Eğer sosyal yönüm kuvvetli olsaydı gittiğim yerlerde geçici işlerde çalışırdım -alırlardı da sanki, hayal kurmaktan zarar gelmez ama-, bir kampçı arabasıyla (campervan. Buna en azından kendimin kullanacağı bir karşılık bulacağım, biraz zamana ihtiyacım var) gezmek... Denizaşırı yerlere de gitmeyiveririz canım (Japonya'ya Güney Kore'den vapur varmış, orayı kaçırmam). Ama sosyal yönden çok kötü durumdayım, tanımadığım kişilerin karşısında ve hepsini tanısam bile kalabalık içinde rahat olamam, ben daha ziyade az insanla çok iletişim tarafında duruyorum (ve bu bence pek de iyi bir durum değil)... Aslında, bu da bahane; gerçekten isteseydim ne sosyal becerimin zerre olmamasını ne de başka şeyleri takmazdım... Tümüyle bahanelerden oluşmuş bir yumak gibi hissediyorum kendimi. O zaman, ihtiyacım için o güvence için bütün gücümle, bütün hırsımla çalışacağım ve onu elde ettiğimde, gelsin kampvan ile (ne? kampvan mis gibi kelime işte? Şimdi icat ettim?) dünya turu... Şey, hayır, okul bitmeden bunu yapamam ama en azından kendimi gaza getirdim, bu iyi oldu, bu gazı 2+ yıl boyunca daha koruyabilirsem çok iyi olacak. Sonrası da Allah kerim artık.
Diş fırçalama alışkanlığı edinmeye başladım, emin adımlarla ilerliyorum bu yolda.
Buradaki halim çok sorunlu görünebilir ama mutlu olduğumda gelip buraya yazmıyorum, bir yerlerde de paylaşmayı tercih etmiyorum. O anı yaşamak çok önemli... Sorunlar içinse, işte bir nevi ağlama duvarı olarak burayı kullanıyorum. Aslında, mutlu olduğum anlar mutsuz olduğum anlardan daha çok ama o zaman da yazmıyorum. "Bakın, çok mutluyum ben" paylaşımları bence oldukça saçma, insan neden mutluluğunun tadını çıkarmak yerine paylaşma ihtiyacı hisseder ki? Gerçi ben eskiden beri her şeyi kendi içimde yaşamaya alıştığım ve Facebook haricinde sosyal medyam olmadığı, Facebook'u da sırf grupları takip etmek için kullandığım için de anlayamıyor olabilirim. Bir şeylere zararı olmadıkça insanların ne yaptığını pek de umursamıyorum zaten.
Aklıma hâlâ yazacak pek bir şey gelmiyor, bakalım, bir şey daha gelsin yazayım da yayınlarım bu yazıyı.
Evet, aklıma yarın da bir şey gelmezse böylece yayınlayacağım bu yazıyı. Bu arada yukarıdaki, iki gün önce kendi kendime verdiğim gazı hâlâ tutuyorum (Tek sorun ne yapmam gerektiği, ne yapmak istediğim ve ne yapabildiğim konusunda bazı sorunlar olması. Klasik "okul bitince ne halt yiyeceğim lan ben?" durumu işte. Gerçi iki, hadi bilemedin 1 yılı kesin boş geçireceğim de...), en azından okulu bitirecek kadar gaza geldim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder