Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

22 Ağustos 2019 Perşembe

Yine Konudaaaaaan Konuya

Wattpad'e karşı inadım sarsılıyor son zamanlarda, inadımı kırıp bir-iki şey yayınlarım belki. Ta lisedeyken ranobe tarzında olması gereken ama garip bir şeye dönüşmüş -o dönemde ranobe okumuyordum tabi, şimdi de sadece Re:Zero'yu okuyorum ama olsun. Yok lan, Slime datta ken ve Goblin Slayer'ın bir kısmını (ben okurken çevrilmesi biten kısmı ki bu Goblin Slayer için sadece ilk bölüm) da okumuştum- bir şey yazmıştım, onu koyabilirim belki. Şu yeni hikaye (adı yok, ad da bulamadım; isim vermekte asla iyi olmadığımı gekomun ismini üç kez değiştirmemden anlamanız gerek; gerçi yayımın, kılıcımın falan ismini seviyorum, onlar güzel.) için yarım sayfa daha yazdım, yine diyalog. Hep diyalog tam diyalog, bunu tiyatroya mı çevirsem acaba? Tiyatro derken oynanması için değil okunması için olan bir tiyatro. O zaman da aklıma güzel tasvirler gelecek, mal gibi kalacağım.

Mal demişken... Türkçede hakaret olarak kullanılan "mal", Moğolca büyükbaş hayvan demek; yani "mal" aslında "öküz"le aynı anlama geliyor. Anadolu'nun bazı yerlerinde büyükbaş hayvanlara "mal" dendiğini hâlâ duyabilirsiniz. Mal-mülk tanımalamasındaki "mal" ise Arapça'dan geliyor. Türkçe ve İngilizce'de çok benzer olan ama Türkçeye İngilizce'den girmediği kesin olan kelimelerin ortak bir özelliği var -şimdi aklıma öyle bir kelime gelmiyor ama birkaç tane örnek var-: Bunlar ekseriyetle Türkçedeki en eski yabancı kökenli sözcükler ve hepsi Soğdcadan (Farsçanın lehçesi olur kendisi) alınmış sözler. Aslında yabancı kökenli olan ve Türkçede çok eski olan sözlerin tümü Soğdcadan alınmış durumda: Cenk ilk aklıma gelen. Sonra "kent" varmış (ben kent sözünü öztürkçe sanıyordum mesela). Sonra borç, bayram, oruç, serçe, kadın/hatun (her iki kelimenin de asıl Türkçe hali "katun" ve Soğdca "Huatun"dan gelmiş, H'yi gırtlaktan söylüyorsunuz bu arada, Q'ya yakın bir H sesi, bu Azericede X diye gösterilir). Sonra "bahçe" (Türkçe'deki asıl hali Bağça) kelimesinin kökü olan ve bugün hâlâ kullanılan "bağ" (üzüm bağı gibi) sözü Soğdcadan girmiş. İngilizce ve Türkçe'deki çok benzer ama İngilizceden girmemiş ve Soğdca kökenli olan sözlerden aklıma bir tane geldi (bilinçaltımı... Gele gele bu geldi): "Sik" kelimesi, İngilizce "dick" ile benzeşiyor ve aynı anlama geliyor; doğal olarak Soğdcadan alınma bir kelime.

Bu kadar dil bilgisi yeter, şimdi biraz da... Başka bir şey zamanı işte. Kendime deri lamellar zırh yaptığım için deri lamel almıştım ama renkleri -tamamen benim kazmalığımdan kaynaklı şekilde- istediğim gibi değildi, o yüzden ben de deri boyası alıp boyadım. Eğlenceliymiş ama boyanın koyu kısmından kullanmak gerekiyormuş, ben "boya suyu" sürüp durdum derilere... Eldiven giydim ama yırtıldı, başparmaklarım biraz boyandı ama olsun, çıkar.

Ekipmanlarımı bir türlü tamamlayamadığım için "Kemankeş Ekipmanlarım" yazısını da tamamlayamadım. Aslında çok fazla rastgele, gereksiz bilgi var içinde; onları kaldırıp mı yayınlasam? Ya da bir "orijinal", bir "sadeleştirilmiş" versiyon mu yayınlasam ne yapsam?

Ha bu arada telefondaki fotoğraflar uygulaması artık Google Drive ile senkronize olmayacakmış, normalde güncellemeler ağzıma eder ama bu işime gelen bir güncelleme. Şu sebepten: Anime arşivimi drive'a atıp bloga linkini koyacaktım (sanki merak eden var aq, benim kadar gereksiz işlerle uğraşmak da... Neyse) ama telefonda saçma sapan resimler çıkıyordu (istemiyorum kardeşim arşivi telefonda taşımayı, Allah Allah). Sonuç olarak bu şimdilik işime gelen bir güncelleme.

Gökçeada'da internet kötü olduğu için (bu sene en azından çekilir olacak inşallah) izleyemediğim animeleri bitirmeyi başardım, sırada bir buçuk ay önce güncel olarak izlediğim ama yarım bıraktığım (haliyle, bir buçuk aydır meşguldüm sonuçta) animeleri tamamlamak var. (Bazıları hâlâ bitmemiş lan, oha. Kesin çeviriyi yarım bırakıp tekrar devam ettiler, yoksa bitmemesi mümkün değil onların. Gerçi hepsinin haftada bir yayınlandığı düşünülürse bir ayda en fazla dört bölüm yayınlanır ama ne bileyim...)

Bu arada kötü ruh halimden sıyrıldım gibi, talimlere yeniden başlamama yoruyorum bu durumu.

Gerçekten kemankeş ekipmanlarım kısmını.... Ya da bir dakika ya, "hal" açısından mı yapsam? Türkiye'de çeşitli sebeplerle gitmek istediğim bazı yerler var, onlarda gezilecek görülecek nereler varmış diye bakıyorum da... Bütün şehirlerde en az bir tane Ulu Camii var (bazılarında birden fazla var, evet), şu camilere başka ad bulamadınız mı? Dönemin en büyük camisi falan bu "ulu cami"ler muhtemelen ama yine de başka ad koyulabilirdi bence. Tabii isimleri yüzyıllar önce koyduklarından benim yapacağım herhangi bir şey yok, öyle uygun görmüşler o adı koymuşlar.

Ha bu arada bundan sonra gittiğim yerlerde en az bir fotoğraf çekeceğim, anı yaşamayı ve her şeyi hayran hayran izlemeyi tercih ediyorum ama bir tane fotodan zarar gelmez. Zaten bir yerlere gitme olayım olduğunda buranın gezi bloguna dönme olasılığı var, burası böyle bir blog... Amaçsız, her telden çalan falan. Aslında burayı bir nevi günlükle deneme tahtası arasında bir şey olarak kullanıyorum.

Gekonun ismine gelirsek (nereden?), Utpa ismini çok sevdim ama çöl canlısına deniz ejderi ismi koymak biraz garip gibi sanki.

Hadi bay o zaman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder