Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

19 Ağustos 2019 Pazartesi

Kendinle Kavgalı Olmak Üzerine (Yo, değil?)

Bazı şeyler yazmak istiyorum ama nasıl bağlayacağımı ve tam olarak ne yazacağımı bilmiyorum.

Aslında yayınlayıp sildiğim bir yazının parçalarından iki-üç tanesini kurtarmak niyetim.

Nefret ettiğim birçok şey var, bunların bir kısmını da yeri gelince yazdım; beton, iş ve okulu da kapsayan modern hayat zırvalığı, hamamböcekleri, betondan ibaret modern şehirler, pantolonlar, genel olarak insanlar, falan... Ama hayatın kendisinden de nefret ediyorum ve kendimden de.

Kendime ve hayata tahammül edebilmemi sağlayan birkaç şey var... Hayır, bu böyle olmuyor; aynı şeyi yeniden yazıyormuşum gibi hissediyorum.

Bu arada biraz tuhaf hissediyorum. Yolun sonuna gelmişim gibi ama muhtemelen erken, huzurlu bir ölüm bana çok görülecek; yanlış anlaşılmasın, gayet mutluyum aslında. Sadece hiçlik hissediyorum, anlamsız, boş bir his. Acı vermiyor, üzmüyor, mutlu olmama engel olmuyor ama rahatsız ediyor. Yakın zamana kadar istediğim çoğu şeyin gerçekleşmesini isterdim ama... Eh, artık sadece çok azı gerçekleşip öyle ölsem bile iyi bir hayat yaşamış olarak sayacağım kendimi.

Hayata ve daha ziyade kendime katlanabilmemi sağlayan şeyler... Öncelikle hayal kurmak var ama bu son zamanlarda pek işe yaramıyor, hayallerim biraz karamsar yönlere kaydı, şu gerizekalı his yüzünden olabilir. İkinci olarak yazmak ama Sahte Kahramanlar yüzünden güme gitti, bütün fikirleri oraya gömüyorum. Tercihen su kenarındaki doğa yürüyüşleri ama öyle yerlere gidebilmek için ya ormanda yaşaman -ki yasak, bize ormanda yaşamak yasak ama elin Kanadalısı Kaz Dağlarının içine istediği gibi edebiliyor- ya da ehliyetin ve araban olması gerek, otobüsle minibüsle uğraşılmaz ki bir de çantan olduğunu düşün. Ha bir de su bitkileri görünce toplayıp akvaryuma koymak istiyorum ama şu an akvaryumum yok. Akvaryum, evet... Bu benim en eski kaçışım, hatırladığım en eski anılarda bile akvaryum var; tabi daha çok şey öğrendikçe daha farklı akvaryumlar kurmaya başladım ama konu o değil. Akvaryumum olmadığı dönemler oldu ama önünde sonunda geri döndüm, üniversite yüzünden üç ay başka dokuz ay başka yerdeyim, o sebeple de şu an akvaryum kuramıyorum. Kursam bile üni bitince nasıl taşıyacağım? Aslında, bu yolun sonu hissi gibi şeyleri bir de yeniden akvaryum kurduktan sonra konuşmamız lazım, en büyük tahammül gücünü o veriyor. Başka, başka... Ok atma, diğerlerine göre çok yeni bir uğraş ama okun yaydan çıkarken çıkardığı ses (Köroğlu'nun deyişiyle "ok gıcırtısı"), bedenin kasılması gibi şeyler insanda sinir stres bırakmıyor. Tabi sinirim geçsin diye yayı kırma ihtimalin de oluyor ama o ayrı bir konu. Neyse, Gökçeada'da ok atamıyorum çünkü yerim yok; Balıkesir'de apartmanın bodrumunda talimhane sayılabilecek küçük bir yerim var. Öte yandan bir buçuk aydır Balıkesir'de de olmadığımdan ok da atamadım. Özet olarak, uzun süredir bunlardan hiçbirini yapamıyorum (Derdimi sikeyim, evet ama "daha beter olamadık, elimizden bu kadarı geldi." Hatırladınız mı bu tweet'i? Aha buyurun: https://twitter.com/picadambaattin/status/615104980089991168)  şu boşluk hissi biraz da ondan diye düşünüyorum. Hah bir de anime izlemek var, okçuluktan daha eski ama diğerlerinden yeni. Onda da dram izlediğimde ağzıma ediliyor, öte yandan komedi kendime katlanabilmemi en iyi sağlıyor. Tabii bir buçuk aydır internet olsa bilgisayar, bilgisayar olsa internet olmayan yerlerde bulunduğumdan tıpkı okçuluk gibi bir buçuk ay anime de izleyemedim.

Ama cidden, bir hafta boyunca şunların hepsini yapabildiğim bir haftada bu konuyu konuşsak nefret ettiğim şeyler üzerinde bu kadar durmam belki. Hatta belki nefret ettiğim şeyler arasında hayatı ve kendimi saymam. (Hayır, kendimle kavga etmeyi bırakacağımdan değil)

Hayatı pek sevdiğim söylenemez, kendisiyle kavgalı olan birinin hayatı da sevmesi çok mümkün değil bence... Bu arada o yazıda kendimden nefret etmemin bazı nedenleri (hepsi değil, ilk anda aklıma gelenler sadece) vardı ama onlarla başınızı şişirmeyeceğim; zaten onun için sildim o yazıyı. Öte yandan sevdiğim şeyler de var; kültür (sadece kendi ülke kültürümüzden bahsetmiyorum, genel olarak dünyadaki bütün kültürler), doğa (bu hayvanları da kapsıyor), gündüz (geceden nefret etmiyorum ama geceleri sevmiyorum da), ay, çeşitli uğraşlar (yukarıda bir kısmını saydığım) falan... Daha çok vardır sevdiğim şeyler, nefret ettiğim de yukarıda saydıklarımdan fazladır ama aklıma şimdilik bu kadarı geldi.

Şimdi... Bu yazıyı yayınlayıp yayınlamama konusunda da kararsızım aslında...

Biraz başka şeylerden bahsedelim, iç şişirmeyen şeylerden. Evde sucuk yapmayı denediniz mi hiç? Baharat ve sarımsak koymaktan korkmazsanız çok güzel oluyor, tabi bağırsağa sararsanız da. Ne anlatıyorum lan ben?

Şimdi... İç karartıcı şeyler söylemiş olabilirim, hayatla ve kendiyle kavgalı olmaya dair ama gayet mutluyum şu sıralar. Öyle yani, hadi ben kaçtım... Gitsem bile ne halt yiyeceğim bilmiyorum ya neyse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder