Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

15 Ağustos 2019 Perşembe

Öylesine Bir Yazı

Şimdi... Ne yazacağım hakkında herhangi bir fikrim yok, kafamda iki üç şey var ama... Neyse.

Dünyada nefret ettiğim bazı şeyler var, genel olarak insanı kısıtlayıcı şeyler. Pantolonlar mesela... Düğmesi, fermuarı, saçma saçma şeyler... İlk pantolonlar daha ziyade günümüzün eşofmanlarına benziyordu aslında, ne düğme ne pantolon yoktu. Buyurun 3000 yıllık pantolon:
first pants ile ilgili görsel sonucu

Bunlar da Ortaçağ Avrupa tarzı binici pantolonu (ilk pantolonlar zaten binici pantolonlarıydı):
medieval rider pants ile ilgili görsel sonucu
medieval rider pants ile ilgili görsel sonucu

Ama konu o değil şimdi, özetle bu tarz uğraştırmayan, eşofman benzeri pantolonları giymeyi dert etmezdim ama düğme ve fermuar insanın hareketlerini inanılmaz şekilde kısıtlıyor.

Bu arada geçmiş bayramınız kutlu olsun.

Başka ne diyecektim lan ben?

Hah, Wattpad diye bir şey var. (Hadi ya, yemin et?) Aslında şu hikayelerin bazılarını Wattpad'de yayınlayasım var ama prensip olarak Wattpad'e karşıyım. Okunmak için ucuz hikayeler gerek, vıcık vıcık aşk öyküleri (hayır, aşk öyküleriyle bir sorunum yok, gereksiz cıvıklıktan hoşlanmıyorum.) Bir de Wattpad'de bir şeyler okuyayım dediğimde eziyet oluyor, gereksiz paragraflarla falan... Ha güzel yazanlar da var, ifadeleri düzgün kullanan, güzel tanımlama yapanlar ama hem arada kaynayıp gidiyor hem de çok az okunuyor, Wattpad'in kendi oluşturduğu "Wattpad edebiyatı" diye bir olay var, onun içerisine girmeyenler okunmuyor Wattpad ahalisi tarafından. Onlar da işte seks hikayeleri, dünyanın en saçma fanfic'leri (bir sitede doğru düzgün tek bir hayran hikayesi olmaz mı lan? Oysa ki ne güzel, orijinal eserlerden daha güzel hayran hikayeleri var ama Wattpad'de bulunmuyorlar), gereksiz aşk öyküleri (aşk öyküsü dediğin Romeo ve Juliet'tir, her ne kadar orijinali günümüzdeki şeklinden epey farklı olsa da Leyla ile Mecnun'dur, hadi günümüze doğru gelirsek Beren ve Lúthien'dir. Aşk öyküsünde illa dram, trajedi olsun demiyorum ama Wattpad'deki garabetlere de aşk öyküsü demem mümkün değil), fantastik diye girip "Bu ne saçmalık lan!" diyerek çıktığınız hikayeler... Ha bir de neyin aşk öyküsü neyin seks hikayesi olduğu da çoğu zaman belli olmuyor.

Neyse, özetle Wattpad'de gayet güzel yazanlar da var ama onca saçmalığın arasında kaynayıp gidiyorlar ve doğru düzgün okunmuyorlar. Ben de zaten öyle de okunmayacağım böyle de okunmayacağım diye (gerçek bir yayınlama işi olsa o zaman da okunmayacağım muhtemelen) hikayeleri -zaten aralarında biten sadece bir tane var ki o da ranobe tarzı garip bir şey, Wattpad'de yayınlamaya uygun aslında, o belki okunabilir- bilgisayarımda tutuyorum. Gerekirse A4'e çıktı alırım, karışmayın bana.

Ha bu arada bir şeyler yazıyorum kendimce ama kendimi kandırmayacağım, asla iyi bir yazar olduğumu iddia etmedim. Birçok eksiğim var, "yazar" olarak tanımlanabileceğimi bile düşünmüyorum. Bu arada bu, kendimi kandırmadığım pek az şeyden biri; çoğunlukla bahanelerin ardına saklanan ve herkesten önce kendini kandıran biriyim. Zaten o yüzden her günüm kendimle tartışma içinde geçiyor, bahaneleri ortadan kaldırıp kendimi kandırmayı bırakmayı istiyorum ama "pat" deyince olmuyor öyle. Burada epey rahatım, günlük hayatta kasılan, hata yapmaktan ölesiye korkan, sosyal fobi sahibi, kendini koruma içgüdüsüyle kalbini pek kimseye açmayan bir tip olduğumdan burası en dürüst olduğum yer. Mesela burada kafayı yerken ve deli gibi yazarken birkaç dakika sonra yapılan bir espriye kahkaha atabilirim, yine de bu sorunu unuttuğum anlamına gelmez. En gerçek halim buradaki ama burada da en fazla yarımdan biraz fazlasını yansıtıyorumdur, bir kısmını bilerek yapıyorum; bazı şeylerin bende mühürlü kalması gerekiyor. Nihayete ermemiş, hatta başlamamış bazı şeylerin mesela. Ama bazılarını da bilmeden, içgüdüsel olarak veya yeri gelmediği için yansıtmıyorum.

Üzüm bitkisini hiç düşündünüz mü? Köyde bir tane yaprak asması vardı, sonra kurudu -neden kurudu hiç bilmiyorum, ne güzel yaprakları vardı oysa-, ona "meyve vermiyor" demişlerdi de dalga geçmiştim, "Nasıl ya üzüm değil mi bu, nasıl çoğalıyor?" diye ama yaprak asmaları gerçekten meyve vermiyormuş lan. Demek ki vejetatif ürüyor. Yani üzüm bayağı enteresan bir bitki, yemeklik üzüm asması ayrı, şaraplık üzüm asması ayrı, yaprak asması ayrı, koruk asması bile ayrıymış... İlginç yani. Peki ben bunu niye anlattım? Hiç, öylesine. Hadi ben kaçtım, kulaklık almaya gitmem gerek.

Edit: Otobüs saatleri değişmiş, dımdızlak kaldım öyle, "eeeh" deyip eve döndüm. (Şu deyip-diyip ve yeyip-yiyip kısmını hala tam çözemedim, defalarca TDK'ye baktım ama aklımda kalmıyor bir türlü) Eve dönünce de şerefsiz anahtar tutukluk yaptı, zaten açım, hiç yoktan sinir sahibi oldum. Neyse şimdi sakinleştim, o anahtar deliğinin onarılması gerek. Kapıda bırakıyordu beni... Eve acilen girmem lazımdı ama nedenini söylemeyeceğim ve aklınıza gelen ilk şey olmadığına da eminim. Muhtemelen çoğununuzun aklına gelmez bile ama söylemeyeceğim, o da bende kalması gereken şeylerden biri. Gerçi birebir tanıdığım kişilere söyleyebilirim yeri gelir, konusu geçerse ama buraya yazmayacağım. Bir de sizin bilmediğiniz ama beni birebir tanıyanların bildiği bazı şeyler de var tabii... Hadi neyse, kaçtım ben. Bin yıl sonra Gökçeada'nın iğrenç interneti yüzünden yarım kalan Yakusoku no Neverland'i bitirmem gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder