Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

23 Aralık 2018 Pazar

Son zamanlarda üstümde bir yorgunluk var. Yaklaşık bir haftadır... Ne okula gidesim var ne başka bir şey yapasım var... Sınavlara girmek istemiyorum, evde yalnız durmak istemiyorum, ders çalışmak, spor yapmak, hatta yataktan kalkmak... Bir haftadır az çok sıkılmış hissediyordum ama iki gündür kolumu kaldırasım yok.

Artık hiçbir şey yapmadan evde oturup istediğimde bahçeme çıkacağım, istediğimde bilgisayar oynayacağım, istediğimde hemen dibimdeki ormana yürüyüş yapacağım kısma geçmek istiyorum ben. Sabahın köründe daha hava hâlâ karanlıkken kalkıp okula gittiğim kısmı geçip öğle güneşinin yumuşak ışıklarıyla uyandırıldığım kısma geçmek istiyorum.

Şu dersi verebilecek miyiz, bu hoca ne anlatıyor aq, "bu nasıl okul lan?" kısımlarını geçip evdeki kedilerim tarafından yer yatağından sürükleneceğim, şöminemi yakıp soğuk çayımı içeceğim kısma geçmek istiyorum.

Saatlerce otobüs, vapur yolculuğu çektiğim kısımları geçip bodrumdaki ağırlıklı olarak akvaryumlardan oluşan hobihanemde saatlerce balıkları, sürüngenleri, omurgasızları ve kemirgenleri izlediğim kısma geçmek istiyorum.

Artık boğazımı sıkan gelecek bilinmezliği ve belirsizliğin kaybolup "gelecekte ne olacak? İstediklerimin ne kadarı olacak? Olunca iyi mi olacak?" diye kendi zihnimde sürüklendiğim kısımları geçip "İşte hayat bu" diyeceğim kısma geçmek istiyorum.

Bunun için bana en az beş yıl gerek... Muhtemelen daha da uzun bir süre. Bilinmezlikle, belirsizlikle, sıkıcılıkla, zihinsel yorgunlukla dolu beş yıl... Koskoca beş yıl, belki daha fazla.

Her şeyi bırakıp bir ağaç kovuğunda ömrümün sonuna kadar uyuma imkanım olsa bunu yapardım. En azından rüyalarda sıkılmazdım.

Yaz gününde üstüme paltoyu geçirip sokaklarda titreyerek yürümek istiyorum. Bir kılıç turnuvasında galip gelmek istiyorum.

Yaşamımın bir günü daha olup olmadığını bilmeden en az beş yılı olup olmayacağı belli olmayan, zor ve uzak görünen bir hayale heba etmek... Eğer bu süreden önce ölürsem bütün eğitim sisteminin yakasına yapışırım, haberiniz olsun.

Bir an önce bu kısımları geçmek istiyorum. Anlamsızlıkla, belirsizlik tarafından punduna getirilip boğazlanmış gibi hissedilerek geçirilen günlerin, gelecek kaygısıyla hasta hissedilen günlerin bir an önce geçmesini istiyorum.

Hazır yemeklerle geçiştirilen günlerin, bazısı zamanında bile girilmeyen not kaygısıyla geçen günlerin, sebzelerin, meyvelerin dolapta üç günde çürüdüğü günlerin artık son bulmasını istiyorum.

Artık hüzün kokan bu yazıların bitip bahçemdeki sincabı saatlerce seyrettiğim ve bunu anlattığım kısma geçmek istiyorum.

Bu kadar melankolik bir yazı planlamamıştım aslında. Eteğimdeki taşların çoğunu değil, az bir kısmını dökmeyi planlamıştım. Ciddi bir tatile ihtiyacım var, yorgunum... Gidip intihar edecek değilim ama bir hengamede vurulsaydım muhtemelen belirsizlik artık son bulacağı için müteşekkir olurdum.

Böyle bir şey olmayacak... Huzur... Benim için olan bir şey değil, ben melankolinin adamıyım... Belirsizliğin, anlamsızlığın, şanssızlığın ve süzülen birkaç damla gözyaşının adamı. Huzur ve mutluluk benim için değil. Benim için olanlar bunlar işte... Asla bilemeyeceğimden içimi yiyen bir kurtçuğa dönüşen gelecek, üstüne hafifçe bir melankoli koyulmuş, asla belli bir seviyeden yukarı kıvrılmayan dudaklar. Evet, gülümsesem bile somurtuyormuş ya da en azından ifadesizmiş gibi duran, bu yüzden hiç yormayıp pek gülümsemediğim ağzım. Cam kırıkları, hüzünlü şarkılar, terk edilmiş metruk binalara hissettiğim yakınlık gibi. Benim için olanlar muhtemelen sadece buz gibi bir ev. Fiziksel olarak değil, algısal olarak "buz gibi" bir ev. Ve muhtemelen birkaç kediyle bir ya da birkaç akvaryumun arasında, yalnız başıma ölüp günler sonra tek göz bir apartman dairesinde bulunacağım. Hayatın benim için diktiği kaftanın daha gösterişli olmasına imkan yok. Ucuz pamuktan, soluk siyah, yamalı ve kol yenleri lekeli, boyun kısmı çok sıkı olan; etekleri kırmızı, mavi ve yeşil plastik boncuklarla işlemeli... İç astarı, evet, iç astarı yer yer yırtılmış bir kaftan. Sonunda olup olacağı bu, daha fazlası olmayacak. Hayaller ve bu hayallere ulaşma uğruna basamak olarak koyduğum "amaç"lar... Asla gerçekleşmeyecekler. Sonunda, her şeyin sonunda, o kaftan sırtımdan zorla çekilip alındığında muhtemelen pişman olmayacağım. Eğer bir gün, yakın zamanda olmayabilir, yıllar yıllar sonra da olabilir, bir gün ölüm haberimi alırsanız arkamdan üzülmeyin, ağlamayın. Aksine mutlu olun.

Yakası ıslanmış soluk siyah kaftan... Tamam, belki de gri; ama yine de soluk gri... O plastik boncuklar ve yamalar dışında hiçbir işlemenin olmadığı bir kaftan. İsteklerim... Burada isteklerimden bahsetmiyoruz. Onlar asla olmayacak, bunu biliyorum. Benim için değil, bu zaman için, bu yer için değil. Onlar daha farklı bir zamanda, daha farklı bir yerde doğmuş başka biri için. Gülümsediğini gösterebilen biri, neredeyse her ay düzenli olarak psikolojik çöküntü yaşamayan biri, evet... Tabii bir de benden daha iyi gözüken, soydan gelen bir ekstra özgürlüğü ve bir şeyi istediğinde sadece istemesi yapılması için yeten biri. Bu istekler onun için, bu gök mavisi ve orman yeşili karışımı, altın ve gümüş işlemeli, kürk yakalı, eteklerine rengarenk ahşap boncuklar işlenmiş, kol yenlerinde hayat ağacı sembolü olan, astarı kan kırmızısı kaftan onun için. Ben sadece bunları düşleyen önemsiz bir varlığım. Ben sadece bir deneme tahtasıyım, bir çeşit yapboz...

Ve bundan yüz elli yıl sonra, hiç kimse tarafından hatırlanmayacağım. Kendim için istediğim kaftanı giyecek olan mı? Bilmiyorum, onun umurunda olacağını da sanmıyorum.

O zaman, bu yazıya daha fazla devam etmeyeceğim. Bu bile yorucu, "artık umurumda değil." diyemem yine de. Bunu şimdiye kadar defalarca kez söyledim ama asla gerçek değildi... Artık umurumda değil, lafı sadece gerçekten umurunuzda olan şeyler için söylenir. Yazıyı tamamlamak bile zahmet... Hatta yazıya başladığım zamandan daha iyi hissetmiyorum, aksine daha kötü hissediyorum. Sadece biraz uyumak... Belki uyumak iyi gelecek... Hayır, öyle bir şey olmayacak. Dikkatimi farklı şeylerde dağıtım gün içinde kahkaha atsam da bu iç sıkıntısı günün sonunda beni yine bulacak. Ve o zaman kurtulma ya da dikkat dağıtma şansım olmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder