Üniversiteden sonra bir çeşit "iş gezisi" yapmayı planlıyorum. Dünyayı gezip hem farklı şeyler tatmak hem farklı (plan ve isteklerim yerel işletmelerden yana ama bakalım) yerlerde çalışmak... Ama en az iki yıl var o iş için; bir de o zamanki durumlar ne olacak, o var... Vakit geldiğinde kur nasıl olacak, vize filan olayı nasıl olacak...
Japonya seyahatini de bu işin arasına katmayı düşünüyorum. Türkiye'de nadir ama dünyada yaygın olan "hostel" konsepti vardır. Otel-yurt karışımı ucuz yerler. Tabii ucuz olmaları sebebiyle bazı sorunları da yok değil ama o sıkıntıları deneyim olarak görüyorum. Daha yaşamadan deneyim olarak görmek kolay tabii, bakalım yapabilirsek o zaman ne olacak... Ama Japonya'da hostelde filan kalmayı planlamıyorum, Japonya'ya gideceksem bunu usulüne uygun yapıp Ryoukan'da konaklayarak yapmalıyım.
Bu arada farklı şeyler tatmak demişken, Türkiye'de tadamam mı? Türkiye özelinde ayrıca bir seyahat rotam var zaten de farklı ülkelerde hem o yiyecek Türkiye'de de sunuluyorsa aradaki farkları anlamak hem de Türkiye'de sunulmayan, sunulsa da benim gibi birkaç manyak dışında rağbet gösterilmeyeceğinden çok da mantıklı iş yapılan bazı şeyleri denemek istiyorum. Farklı yerel pişirme teknikleri filan da cabası.
O değil de ABD'nin güneyinde timsah eti yeniyor lan. Yaygın bir şekilde mi değil mi bilmiyorum ama Kuzey Amerika mutfağında ABD'nin güney eyaletleri için timsah etini bir malzeme olarak gösteriyor. Bir de birçok Amerikan filminde bir sincap eti olayı duydum daha önce. Ve sincap etine verilen (en azından gördüğüm filmlerde, dizilerde verilen) tepkiler Türkiye'nin çoğunun at etine verdiği tepkiyle aynıydı. Oğlum sizin güney eyaletlerinizde timsah, bazı eyaletlerinizde çıngıraklı yılan yeniyor. Hadi onu geçtim hemen güneye indiğimizde Meksika'da kızarmış tarla faresi, Peru'da da kızarmış kobay (Gine domuzu, guinea pig vs. vs.) yeniyor lan. Sincap etinden niye çekiniyorsunuz? Neyin peşindesiniz siz? Bir gün Amerikalı biriyle karşılaşırsam ona bu sincap eti mevzusunun bir gerçekliği olup olmadığını sormayı çok istiyorum.
Timsah diyorduk... Biraz kontrol araştırması yapıyorum, bir durun... Evet, ABD'nin güney eyaletleriymiş; bir de Avustralya'da da bildiğin timsah besi çiftlikleri var diye hatırlıyorum ama onu kontrol etmekle uğraşamayacağım şimdi. Bu arada yaygın bir şekilde tüketilmiyormuş, daha çok yerel kullanımlar ya da timsah besi çiftlikleri veya av eti olarak tüketiliyormuş.
Konumuz timsah değil ama, konumuz gezi, plan, biraz ondan biraz şundan ve kimyasal X... Tamam, tamam, bir daha yapmayacağım bu iğrenç espriyi, çok güzel geldi dayanamadım.
Ben ne diyecektim, Çin'de şişe geçirilmiş üzüm satılıyormuş lan. Çin'e giden biri yazmış, ben şimdiye kadar böyle bir şeyi bilmiyordum mesela. Üzüm şiş... Enteresan gerçekten, hani bu armudun sapı üzümün çöpü? Nerede arkadaşım bunlar?
Hostel iyidir, belki de değildir, bilmiyorum... Ama genel olarak... Bir şeyler yapmalıyım. Kendim için, hayatım için... Hayat demişken çok karmaşık bir ruh halindeyim. Yaşamımda pek göz önünde olmadan sakince, pek tanınmadan yaşamak istiyorum ama aynı zamanda öldükten sonra hatırlanmak istiyorum.
Hayır, hayır, şu an bunalma yeri değil. Planlar diyorduk... Fransa'da krep olayı çok enteresan bak. Tuzlu ya da tatlı olabiliyor, tatlı olanlar şu şekilde gözüküyor:
İnternetteki resimlerin alayında meyve olarak çilek var ama çilek şart değil diye biliyorum. Yani başka bir tatlı meyve de olabiliyor.
Bir de Japonya'da popüler olan Fransız krepleri var. Yani şöyle: Fransız krebi ama Japonya'da sunuluyor, French crepes diye girince çıkanlardan bayağı farklı; en büyük farklardan biri de tam bir külah halinde sunulması:
O da krep bu da krep... Hayır, ikisi de Fransız krebi bir de, yani mantıken bu kadar fark olmaması lazım. İşte şimdi anladınız mı "Türkiye'de sunulanla arasında fark var mı?" olayında ne kastettiğimi. Bak, pizzalarda fark var, onu biliyorum. Türkiye'de Amerikan-tip pizzalar satılıyor; İtalya'daysa malzemelerine, hamurunun kalınlığına, açık mı kapalı mı olduğuna göre envai çeşit var. Hamur kalınlığı demişken hamuru yumuşak olup elle yemenin çok da mümkün olmadığı pizza bile var la.
Bu arada bütün bunlar bir kenarda dursun, hâlâ kendime yemek yapmıyorum. Müşteriye, aileye, arkadaşa vs. yapabilirim bak gocunmam ama kendime ne yemek yapacağım? Bir kere de o yapsın da yiyelim. Gıcık herifin teki zaten, hiç sevmiyorum kendisini. Daha fazla bir paradoks oluşturmadan devam edelim:
Tavuktan gına geldi bana. Yediğimin çoğu hazır tavuk ürünleri. Bir ara pazarları kendime yemek yapıyordum ama çok az temiz bulaşık kaldığından beri o işi bıraktım. Hayır ben yıkarım onları yıkamasına da elim de çatlamasın arkadaş, elimin çatlamasıyla mı uğraşacağım deterjanla mı? Bir de yıka yıka bitmiyor odundan çok oduncular.
Odundan çok oduncu demişken, size Yiğit Özgür'den enfes iki karikatürle veda ediyorum:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder