Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

11 Ocak 2016 Pazartesi


                      Rasyonalizm Ve Rasyonalistler Haklı Mı ?

-Rasyonalizm Nedir ? 
Rasyonalizm, temelleri Platon ile atılan "akılcılık" anlamına gelen bir felsefe ekolüdür.  Rasyonalizm,varlık ve bilgi başta olmak üzere sanat ve ahlak alanlarında da görüşler belirtir. Rasyonalist düşünürlere göre insan, yaşadığı dünyaya gözlerini açtığında tüm bildiklerini unutmuş bir bilgedir.  Rasyonalistler çoğunlukla varlık felsefesi ile ilgili olarak, insanın her şeyin ortak ve soyut bilgisinin mevcut olduğu "idealar" evreninden, duyularımızla aldandığımız görünüşlerle dolu bir dünyaya geldiğimizi söylerler. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için Platon'un mağara örneğine bir göz atmamız yararlı olacaktır : 

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların, hayvanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler.Bu mahkumların sahip oldukları bilgi, onların gözleriyle ve kulaklarıyla kazandıkları duyusal bilgidir ve bu görsel bilgi duvardaki gölgelerin, yani görünüşlerin bilgisidir.İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür.Kendide gördüklerine inanamaz İnsan için yanılgılardan kurtulmak, eski alışkanlıkları terk etmek çok güç olduğundan, o muhtemelen yeni duruma alışamayacak ve daha önce görmüş olduğu şeyler, ona daha gerçek görünmeye devam edebilecektir ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin yansıma olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.”


İşte insan, her şeyin asıl bilgisinin ve özünün saklı olduğu "idealar evreninden" cismi evrene geçiş yaptığında, doğal olarak kendisi de cismi yönleri olan bir varlık formuna geçtiği için, ideaları unutur. Bu durumda, insanın dünya karşısındaki bilgisini ve görgüsünü artırmak için yapacağı faaliyetler öğrenmek değil hatırlamak olacaktır zira insan içinde bulunduğumuz evrenden daha hakiki bir evreni geride bırakarak gelmiş bir varlıktır. 

  Bir gün öğrencisi Platon'a : 
-Platon, ben atı görebiliyorum ama at ideasını göremiyorum diye itiraz ettiğinde Platon : 
-Çünkü onu görecek bir göze sahip değilsin, der. 
 
Bu durumda doğru bilgilere ulaşmak için yapacağımız şey duyusal olanın verdiklerinin genellenebilirliliğinin kısıtlı olduğunu unutmadan, ideaları görebilecek olan gözümüz (aklımız) ile bilgi arayışına çıkmaktır. 

Rasyonalizm'in Dünya Uygarlığına Kattıkları 

Dünyanın en eski felsefi öğretilerinden biri olan Rasyonalizm, bilimin dahi mitosların zincirlerinden kurtulamadığı ilk çağlardan, düşünmenin günah sayıldığı orta çağa kadar her dönemde, akıl dışı yöntemlerle insanları boyunduruk altında tutan, onların emeklerini sömüren ve cahillikten nemalanan herkesin korkusu olmuştur. Sokrates başta olmak üzere birçok Rasyonalist, hayatlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ya da bunu yaşamıştır. İnsan olmanın ancak akıl ile mümkün olduğuna inanan Rasyonalistler, bireysel fikir farklılıklarına azami düzeyde saygı duymuş ve her insanı dünyanın bütün bilgilerine sahip cevheri olarak görüp, işlemeyi arzulamışlardır. Bunun içindir ki, Rönesans'ın hazırlayıcısı ve sürdürücüsü birçok eser kaynağını Rasyonalist filozofların çabalarına borçludur. Avrupa'da, antik yunan örnekli özgür ve bağımsız düşünme meşalesi iyi bir Rasyonalist olan Montaigne ile yakılmıştır.  Günümüzde de siyasetin kirli tarihinden yahut çıkar kaygısı ile yalanlar doldurulmuş birçok uydurma dini kaynaktan arınmamız Rasyonalizm ve onun getireceği akla güven duygusu ile mümkündür. 

Niçin Aklımıza Güvenmeliyiz ? 

Bu soru anlamsız gibi gelse de, birçoğumuz bu basit soruyu cevaplamadığındandır ki ezbere, dayatmalarla ve hurafelerle dolu, akla güvenmenin belirli bir süreden sonra zarar vereceği gibi aldanmalarla, kendimiz olamadan sürdürüyoruz hayatımızı. Bu son derece trajiktir. Tek bir hayatımız var ve biz onda farklı renkler olup kendimizi gerçekleştirerek toplumsal mutluluğu sağlamak yerine süzgeçten geçirilmemiş ve doğrunun yanlışla iç içe girdiği ucuz hayata mahkum oluyor, ne anlama bile geldiğini bilmediğimiz kavramlar uğruna kavgalar veriyor, ömrümüzü adıyor ya da o yolda canımızı bırakıyoruz. İnandığımız dinin doğru din olduğuna, mensubu olduğumuz ülkenin tarih boyunca hep haklı olduğuna öyle bir inandırılmışız ki, içimizden pek az kişi, müslüman bir ülkede doğmasam İslam'ı bulabilecek miydim ya da bir yunanlı olarak yaşasaydım kurtuluş mücadelesini ne kadar haklı görecektim sorusunu kendine sormuyor. Varlığına ve birliğine, ailem istediği için değil. doğadaki ve sayfalardaki ayetlerinin delilliğiyle inandığım yüce Allah, benim bir Yunan olmama ya da Nazi Almanyasının bir ferdi olarak dünyaya gelmeme gayet tabi karar verebilirdi. Bu iki ülke adını duymak bile zihnimizde rahatsızlığa yol açarken bugün biz içinde bulunduğumuz toplumun en büyük düşmanlarından olabilirdik. Bütün bunları düşündüğümde, insanın tabiatının kendisine bile güvenemeyecek kadar aciz ve hataya yatkın olduğunu göz önünde bulundurduğumda, politikacıların işinin yalan söylemek olduğunu hesaba kattığımda, bir zamanlar hayatıma yön veren kimi dini olduğu iddia edilen kaynakların beni nasıl aldattığını ve düşüklükle yaşamak zorunda bıraktığını hatırladığımda doğru bilginin bana anne babamdan ve toplumumdan hazır gelmesinin ne kadar zor olduğunu görebiliyorum. Bütün bunların yanında şimdiye kadar sahip olduğum her mutluluğun bana Allah'ın lütfu ile bulduğum bilgiler neticesinde geldiğini görebiliyorum. Yine en büyük umudum kendi çabamda ve benliğimde yattığına göre, bunu içimde durduğu yerden çıkarabilecek olan benim kendimden başkası olamaz.Anne ve babama bile muhtaç olmamak için her gece dua ettiğim hayatta bir başkasından nasıl bir şey umabilirim ? Ailemden ve çevremden aldığım doğru bilgiler kadar yanlışlarından olduğunu hesaba kattığımda bunları eleyerek yalnızca üstün ve asil olanları ruhuma doldurup geri kalanları nasıl dışlayabilirim ? Bütün bunlar şüphesiz ki türümüzün özgün niteliği olan akletmek ile mümkün olacaktır. Bilgelik de bu yolladır, Erdemlilik de, iyi bir Müslümanlık da, mutluluk da. 

Rasyonalistler Haklı Mı ?

Ben de dahil olmak üzere çoğumuz insanın her şeyi bilerek doğduğu lakin bunları hatırlamadığı fikrini başlangıçta fantastik buluruz.  Bununla birlikte sohbet havasında geçen derslerimizden de gözlemlediğim kadarıyla arkadaşlarımın çoğu ilk etapta, insanın aklının belirli niteliklere sahip olduğunu fakat burada işlenen bilginin somut dünyadan duyular aracılığıyla geldiğini söyleyen Kant öğretisine daha yakın duruyorlar. Açıkçası ilk akıl yürütmemde bana da mantıklı gelen Kant'ın görüşleri olmuştu. Sonradan yaptığım akıl yürütmeler, bulduğum deliller ve şahitliklerim neticesinde bizim unutturulmuş birer bilge olduğumuzu kabul etmeye yaklaştım. Rasyonalistlerin her zaman için düşündürücü olan matematik delili (her ne kadar matematikten anlamasam da) benim için rahatsız edici bir önerme olarak kafamda yer ediyordu. Doğada asla mevcut olmayan bir şey lakin bugün doğadaki herhangi bir düzenin işleyişinde, gündüzün oluşunda,gece karanlığının çökmesinde, üşümem de, terlemem de, bu yazıyı yazdığım bilgisayarda ve odamı aydınlatan lambada, her türlü varlıkta bulunuyordu. Soyut olan bir varlık tüm somutlukların dayanak noktasıydı. Matematik delili şöyle dursun, Rasyonalistlerin haklılığını ilk hissettiğim anlardan biri de hayal meyal hatırladığım  okumayı ve yazmayı sökme sürecimdi. O süreç öyle gizemli bir şekilde işliyordu ki kafamda her daim mevcut olan bazı görüntüler ufak tefek egzersizlerle anlamlı hale geliyor ve bana dünyadaki en büyük yetilerden birini kazandırıyordu.Montaigne'e ait olan : "Herhangi bir insanın hayatında Ceasar'ın hayatındakinden daha az ders yoktur" cümlesi üzerine biraz kafa yorduğumda, hayatıma yön veren bilgilerin büyük çoğunluğunun okuldaki derslerde ya da okuduğum kitaplarda değil, gece yatakta uyumadan önceki yarım saatlik kendimle baş başa kaldığım anda, ya da herkesten uzakta soğuk bir sokak arasında, ağzımdan çıkan buhar ve sigara dumanı birbirine karışırken "doğduğunu" gördüm. Karşınıza hoşlandığınız bir kızı veya saygı duyduğunuz bir büyüğünüzü alıp bir şeyler konuşmayı denediğinizde aslında bütün duyduklarınızdan ya da okuduklarınızdan  çok daha fazla şey bildiğinizi, bunların aklınızın derinliklerinde gizli bir köşeden size ulaştığını fark edeceksiniz. İllaki birini karşınıza almak zorunda da değilsiniz. Kendinizden öğrenecek şeyleriniz olduğunu görmek istiyorsanız şuan yaptığım gibi yazı yazmaya başlamanız yeterlidir.

Hepinize Selamlar

Kaan Abdullah Özen

11.01.2016




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder