Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

28 Ocak 2016 Perşembe

Dişlerin gücü adına! Kiba-no-ha, Fang Teeths!

Geçen yazımda, (bir önceki; o zamandan beri ne ben, ne de başkası yazı yazmadı zaten) animelerde en kawai bulduğum unsurların en altında şöyle bir ifade vardı: "Adını bilmediğim, kenardan çıkmış sivri diş" Bu unsurun İngilizce adı Fang teeth (Pençe-diş ya da sivri diş), Japoncası ise Kiba no Ha imiş. İnat edip adını buldum. Ama asıl bahsetmek istediğim; bunların Japonya'da da şirin bulunduğu. Hatta, dişçilerde özel olarak azı dişinizi sivriltebiliyorsunuz. Tabii biraz pahalı bir iş. Resimlere baktım da, gerçekte de güzel duruyor gerçekten. Ama onca işkenceye değer mi, tartışılır. Önce; çeşitli resimler...

Anime karakterleri:




Kimse sormadan söyleyeyim, hiç birinin kutsalını bilmiyorum. Bir de video:

https://www.youtube.com/watch?v=SGIN5YPkm0s

Dişlerini sivriltmiş Japonlar için ise Google görsellerde "Fang japanese" diye aratmak yeterli.

19 Ocak 2016 Salı

Animelerde En Kawai Bulduğum Unsurlar

Daha önceki yazıya eklemeler yapacağım. Çünkü bu esnada bir çok yeni karakter tanıdım ve bir kaç şey daha kawai gelmeye başladı.

1. Neko-mimi (Kedi-kulağı)

Kedi kulağını "kulaklık" biçiminde sevmiyorum; karakterin parçası olacak.

Edit: Ben genel olarak hayvan kulağını seviyorum galiba. Şimdi baktım da köpek, tilki, tavşan vs. kulağı filan da çok sevimli :)

2. Karakterin "dere" ya da utangaç olması

Yandere, kuudere, tsundere... Ve utangaçlık... Çok sevimli bulduğum unsurlar.ü

3. Karakterin loli olması
DxD'den Koneko. Hem neko, hem loli, hem de beyaz saçlı (Bu beyaz saç mevzusuna daha sonra geleceğim)
Bu da kawai geliyor.
Lilruca Arde. Yine hem neko hem de loli.
4. Saç rengi

Mavi, yeşil ve beyaz saç çok kawai geliyor.

5. Adını bilmediğim, kenardan çıkmış sivri diş

Bilerek kawai karakterlere mi koyuyorlar yoksa ben sevdiğim için mi kawai geliyor bilmiyorum ama; buna sahip olup kawai bulmadığım anime karakteri çıkmadı şimdiye kadar. Hele bir de peltekse (ki bu dişe sahip olanlar genelde peltek oluyor)
Soldaki (Aslında sağdakini de severim ama soldakini daha çok kawai buluyorum)

18 Ocak 2016 Pazartesi

Ölmeden Kamp Yapmanız Gereken 9 Yer

9. Kuzey Kutbu çevresi


Tundra+kutup iklimi ile dikkatleri üzerine çekiyor. Kutup ayısı, fok ve kril gibi kutup canlılarıyla birlikte; kutup tilkisi, kutup sincabı (Arctic chipmunk), kar tavşanı gibi tuındra iklimi hayvanları ve yosun, mantar gibi sebze malzemelerle övgüyü hak ediyor. Ayrıca Orta Kuşak'tan farklı olarak altı ay kış yaşanması da, iglo gibi alternatif barınaklara zemin hazırlıyor. Ancak en büyük sorun; soğukla doğru orantılı olarak ateş yakmanın zorluğu.

8. Sahra Çölü


Dünya'nın en büyük çöllerinden biri... E böyle olunca, zorluğu da bol. Fazla söze gerek yok; ismin bir duruşu var: Sahra

Gereksiz bilgi: Sahra kelimesi Arapça çöl anlamına gelir. Yani Sahra çölü = Çöl çölü oluyor.

7. Amazon Ormanı

+9 Amazon ormanı yazı itemi
İlk başta Cennet gibi gelse de, Amazon ormanı şişede durduğu gibi durmayangiller ailesindendir. Yiyecek bol, fazla ağaç var; isminden biraz farklı olarak tabana çok az yağmur ulaşıyor. (Çünkü geniş yapraklı, yüksek ağaçlar şemsiye görevi görüyor) Amazon ormanında çok fazla tehlike de var ama. Bir çok zehirli örümcek (Örneğin Brezilya gezgin örümceği), anakonda, piranha... Daha neler neler.  Elbette, yiyecek ve su kaynağı çok boldur.

6. Kongo Ormanları


Orta Afrika'daki yağmur ormanlarıdır. Afrika'nın inanılmaz eşsiz iklimi, flora ve faunası ile birlikte; yağmur ormanı olmasıyla da övgüyü hak ediyor. E hal böyle olunca da; hem çöl hem de yağmur ormanı canlılarıyla karşılaşmak mümkün oluyor.

5. Florida, ABD


Tropikalimsi iklimi ve Bermuda şeytan üçgeninin kenarında yer almasıyla övgüyü hak ediyor. Tabii ki sahil kesiminden, o dizilerin filan çekildiği yerlerden bahsetmiyorum. Issız orman ve sahilleri kast ediyorum. Ayrıca Florida'da çeşitli kerevit ve timsahlar bulmak da mümkündür.

4. Çin'in bambu ormanları


Bambularla yapabileceğiniz bin bir çeşit şeyle birlikte; çeşitli akrep gibi yaratıklar, pirinç, sazan ve beta balıkları (Betalar daha çok Tayland taraflarında oluyor) ile de övgüyü hak ediyor.

3. Yangtze nehri çevresi, Çin


Etrafındaki kanyonsu şeyler ile övgüyü hak etmesinin yanında; alışılagelmiş "ya bambu ormanı ya da hava kirliliğiyle kaplı Çin" imajından da eser yok. Bayağı bildiğiniz yağmur ormanı gibi bir yer.

2. Japonya'nın terk edilmiş/ıssız adaları


Japonya'da yerleşim olanlar kadar, olmayanlar da var. (Önemli: Hiroshima gibi atom bombası yiyen yerler bu listenin dışındadır) Ve bu olmayanlarda gayet güzel kamp yapabilirsiniz. Türkiye'ye benzer iklim ve doğasıyla birlikte; okyanusa yakınlığınız her an tsunami veya daha önce görmediğiniz balıklar gibi acı-tatlı sürprizlere zemin hazırlıyor. Ayrıca, Japonya'nın çok büyük deprem bölgesi olduğunu da unutmayın diyeceğim ama; Türkiye'de neredeyse aynı derecede deprem kuşağında yer alıyor. Tek fark, Japonya'da çok daha sık deprem olması. Çin'deki gibi bambu, sazan ve pirincin yanı sıra; ayrıca çok çeşitli balık, yosun ve mantarlarla da (Shiitake ve maitake öneririm, karıştırılması pek mümkün değil) övgüyü hak ediyor.

1. Anadolu


Geldik birinci maddeye. Kesinlikle Anadolu'da kamp yapmalısınız. Anadolu bu, boru mu? Şaka bir yana; Anadolu'da tüm Avrupa'dan daha fazla canlı çeşidi yaşadığını biliyor muydunuz? (Sadece Bilecik'te İngiltere'nin tamamından daha fazla tür var diyeyim, gerisini sen anla)

11 Ocak 2016 Pazartesi


                      Rasyonalizm Ve Rasyonalistler Haklı Mı ?

-Rasyonalizm Nedir ? 
Rasyonalizm, temelleri Platon ile atılan "akılcılık" anlamına gelen bir felsefe ekolüdür.  Rasyonalizm,varlık ve bilgi başta olmak üzere sanat ve ahlak alanlarında da görüşler belirtir. Rasyonalist düşünürlere göre insan, yaşadığı dünyaya gözlerini açtığında tüm bildiklerini unutmuş bir bilgedir.  Rasyonalistler çoğunlukla varlık felsefesi ile ilgili olarak, insanın her şeyin ortak ve soyut bilgisinin mevcut olduğu "idealar" evreninden, duyularımızla aldandığımız görünüşlerle dolu bir dünyaya geldiğimizi söylerler. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için Platon'un mağara örneğine bir göz atmamız yararlı olacaktır : 

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların, hayvanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler.Bu mahkumların sahip oldukları bilgi, onların gözleriyle ve kulaklarıyla kazandıkları duyusal bilgidir ve bu görsel bilgi duvardaki gölgelerin, yani görünüşlerin bilgisidir.İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür.Kendide gördüklerine inanamaz İnsan için yanılgılardan kurtulmak, eski alışkanlıkları terk etmek çok güç olduğundan, o muhtemelen yeni duruma alışamayacak ve daha önce görmüş olduğu şeyler, ona daha gerçek görünmeye devam edebilecektir ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin yansıma olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.”


İşte insan, her şeyin asıl bilgisinin ve özünün saklı olduğu "idealar evreninden" cismi evrene geçiş yaptığında, doğal olarak kendisi de cismi yönleri olan bir varlık formuna geçtiği için, ideaları unutur. Bu durumda, insanın dünya karşısındaki bilgisini ve görgüsünü artırmak için yapacağı faaliyetler öğrenmek değil hatırlamak olacaktır zira insan içinde bulunduğumuz evrenden daha hakiki bir evreni geride bırakarak gelmiş bir varlıktır. 

  Bir gün öğrencisi Platon'a : 
-Platon, ben atı görebiliyorum ama at ideasını göremiyorum diye itiraz ettiğinde Platon : 
-Çünkü onu görecek bir göze sahip değilsin, der. 
 
Bu durumda doğru bilgilere ulaşmak için yapacağımız şey duyusal olanın verdiklerinin genellenebilirliliğinin kısıtlı olduğunu unutmadan, ideaları görebilecek olan gözümüz (aklımız) ile bilgi arayışına çıkmaktır. 

Rasyonalizm'in Dünya Uygarlığına Kattıkları 

Dünyanın en eski felsefi öğretilerinden biri olan Rasyonalizm, bilimin dahi mitosların zincirlerinden kurtulamadığı ilk çağlardan, düşünmenin günah sayıldığı orta çağa kadar her dönemde, akıl dışı yöntemlerle insanları boyunduruk altında tutan, onların emeklerini sömüren ve cahillikten nemalanan herkesin korkusu olmuştur. Sokrates başta olmak üzere birçok Rasyonalist, hayatlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ya da bunu yaşamıştır. İnsan olmanın ancak akıl ile mümkün olduğuna inanan Rasyonalistler, bireysel fikir farklılıklarına azami düzeyde saygı duymuş ve her insanı dünyanın bütün bilgilerine sahip cevheri olarak görüp, işlemeyi arzulamışlardır. Bunun içindir ki, Rönesans'ın hazırlayıcısı ve sürdürücüsü birçok eser kaynağını Rasyonalist filozofların çabalarına borçludur. Avrupa'da, antik yunan örnekli özgür ve bağımsız düşünme meşalesi iyi bir Rasyonalist olan Montaigne ile yakılmıştır.  Günümüzde de siyasetin kirli tarihinden yahut çıkar kaygısı ile yalanlar doldurulmuş birçok uydurma dini kaynaktan arınmamız Rasyonalizm ve onun getireceği akla güven duygusu ile mümkündür. 

Niçin Aklımıza Güvenmeliyiz ? 

Bu soru anlamsız gibi gelse de, birçoğumuz bu basit soruyu cevaplamadığındandır ki ezbere, dayatmalarla ve hurafelerle dolu, akla güvenmenin belirli bir süreden sonra zarar vereceği gibi aldanmalarla, kendimiz olamadan sürdürüyoruz hayatımızı. Bu son derece trajiktir. Tek bir hayatımız var ve biz onda farklı renkler olup kendimizi gerçekleştirerek toplumsal mutluluğu sağlamak yerine süzgeçten geçirilmemiş ve doğrunun yanlışla iç içe girdiği ucuz hayata mahkum oluyor, ne anlama bile geldiğini bilmediğimiz kavramlar uğruna kavgalar veriyor, ömrümüzü adıyor ya da o yolda canımızı bırakıyoruz. İnandığımız dinin doğru din olduğuna, mensubu olduğumuz ülkenin tarih boyunca hep haklı olduğuna öyle bir inandırılmışız ki, içimizden pek az kişi, müslüman bir ülkede doğmasam İslam'ı bulabilecek miydim ya da bir yunanlı olarak yaşasaydım kurtuluş mücadelesini ne kadar haklı görecektim sorusunu kendine sormuyor. Varlığına ve birliğine, ailem istediği için değil. doğadaki ve sayfalardaki ayetlerinin delilliğiyle inandığım yüce Allah, benim bir Yunan olmama ya da Nazi Almanyasının bir ferdi olarak dünyaya gelmeme gayet tabi karar verebilirdi. Bu iki ülke adını duymak bile zihnimizde rahatsızlığa yol açarken bugün biz içinde bulunduğumuz toplumun en büyük düşmanlarından olabilirdik. Bütün bunları düşündüğümde, insanın tabiatının kendisine bile güvenemeyecek kadar aciz ve hataya yatkın olduğunu göz önünde bulundurduğumda, politikacıların işinin yalan söylemek olduğunu hesaba kattığımda, bir zamanlar hayatıma yön veren kimi dini olduğu iddia edilen kaynakların beni nasıl aldattığını ve düşüklükle yaşamak zorunda bıraktığını hatırladığımda doğru bilginin bana anne babamdan ve toplumumdan hazır gelmesinin ne kadar zor olduğunu görebiliyorum. Bütün bunların yanında şimdiye kadar sahip olduğum her mutluluğun bana Allah'ın lütfu ile bulduğum bilgiler neticesinde geldiğini görebiliyorum. Yine en büyük umudum kendi çabamda ve benliğimde yattığına göre, bunu içimde durduğu yerden çıkarabilecek olan benim kendimden başkası olamaz.Anne ve babama bile muhtaç olmamak için her gece dua ettiğim hayatta bir başkasından nasıl bir şey umabilirim ? Ailemden ve çevremden aldığım doğru bilgiler kadar yanlışlarından olduğunu hesaba kattığımda bunları eleyerek yalnızca üstün ve asil olanları ruhuma doldurup geri kalanları nasıl dışlayabilirim ? Bütün bunlar şüphesiz ki türümüzün özgün niteliği olan akletmek ile mümkün olacaktır. Bilgelik de bu yolladır, Erdemlilik de, iyi bir Müslümanlık da, mutluluk da. 

Rasyonalistler Haklı Mı ?

Ben de dahil olmak üzere çoğumuz insanın her şeyi bilerek doğduğu lakin bunları hatırlamadığı fikrini başlangıçta fantastik buluruz.  Bununla birlikte sohbet havasında geçen derslerimizden de gözlemlediğim kadarıyla arkadaşlarımın çoğu ilk etapta, insanın aklının belirli niteliklere sahip olduğunu fakat burada işlenen bilginin somut dünyadan duyular aracılığıyla geldiğini söyleyen Kant öğretisine daha yakın duruyorlar. Açıkçası ilk akıl yürütmemde bana da mantıklı gelen Kant'ın görüşleri olmuştu. Sonradan yaptığım akıl yürütmeler, bulduğum deliller ve şahitliklerim neticesinde bizim unutturulmuş birer bilge olduğumuzu kabul etmeye yaklaştım. Rasyonalistlerin her zaman için düşündürücü olan matematik delili (her ne kadar matematikten anlamasam da) benim için rahatsız edici bir önerme olarak kafamda yer ediyordu. Doğada asla mevcut olmayan bir şey lakin bugün doğadaki herhangi bir düzenin işleyişinde, gündüzün oluşunda,gece karanlığının çökmesinde, üşümem de, terlemem de, bu yazıyı yazdığım bilgisayarda ve odamı aydınlatan lambada, her türlü varlıkta bulunuyordu. Soyut olan bir varlık tüm somutlukların dayanak noktasıydı. Matematik delili şöyle dursun, Rasyonalistlerin haklılığını ilk hissettiğim anlardan biri de hayal meyal hatırladığım  okumayı ve yazmayı sökme sürecimdi. O süreç öyle gizemli bir şekilde işliyordu ki kafamda her daim mevcut olan bazı görüntüler ufak tefek egzersizlerle anlamlı hale geliyor ve bana dünyadaki en büyük yetilerden birini kazandırıyordu.Montaigne'e ait olan : "Herhangi bir insanın hayatında Ceasar'ın hayatındakinden daha az ders yoktur" cümlesi üzerine biraz kafa yorduğumda, hayatıma yön veren bilgilerin büyük çoğunluğunun okuldaki derslerde ya da okuduğum kitaplarda değil, gece yatakta uyumadan önceki yarım saatlik kendimle baş başa kaldığım anda, ya da herkesten uzakta soğuk bir sokak arasında, ağzımdan çıkan buhar ve sigara dumanı birbirine karışırken "doğduğunu" gördüm. Karşınıza hoşlandığınız bir kızı veya saygı duyduğunuz bir büyüğünüzü alıp bir şeyler konuşmayı denediğinizde aslında bütün duyduklarınızdan ya da okuduklarınızdan  çok daha fazla şey bildiğinizi, bunların aklınızın derinliklerinde gizli bir köşeden size ulaştığını fark edeceksiniz. İllaki birini karşınıza almak zorunda da değilsiniz. Kendinizden öğrenecek şeyleriniz olduğunu görmek istiyorsanız şuan yaptığım gibi yazı yazmaya başlamanız yeterlidir.

Hepinize Selamlar

Kaan Abdullah Özen

11.01.2016




Hayvanlarım - 2





9 Ocak 2016 Cumartesi

Günlük amaçsız yazı dozundan hepinize merhaba

Dün iki ateş karınlı semender aldım; zaten pet shopta iki tane kalmıştı ve şansıma biri dişi, biri erkekti. Dişi olana Natsu (Çünkü Natsu erkeğe de, kıza da verilebiliyor), erkek olana ise Zeref adını verdim. Fairy tail izleyenler anladı nedenini (Mangada güncel olanlar).

Bana manhwa (Kore mangası) önerebilecek var mı? Ne zamandır K-dizi de izleyemiyorum zaten, Gumiho'yu da iki sefer yarıda bıraktım.

Neyse, bir kaç şarkı mı koysam... Hm...

Hadi görüşürüz.

7 Ocak 2016 Perşembe

Günlük saçmalama, yeni sezon animeleri, evcil hayvanlar ve bir kaç şey daha...

Evet, karmakarışık bir yazı olacak; başlıktan anladığınız üzere. (En azından öyle planlıyorum)

Yeni sezon bereketli geldi. Ansatsu kyoushitsu'nun yeni sezonu çıkıyor yakında, Phantom world (Tam adına bakıyorum: Musaigen no Phantom World) çıktı. İlk bölüm çok güzeldi, ne oluyor lan, havasını yaşatmamasını seviyorum. HaruChika gibi kel alaka bir yerden başlamadı. HaruChika'da ilginç gibi, Hyouka, Lucky Star ve Boku no Pico'nun (Bkz. son sahne) karışımı gibi sanki. Şu Ansatsu'da Nagisa ve Kayano'nun geçmişini çok merak ediyorum, bir de merakla beklediğim bir sahne var. (Shiplediğim karakterler) Ama o bu sezonda mı olur bilmiyorum. Ship'imin resimlerini ararken mangadan kesitlere denk geldim. Sahi, şunun mangasını çevirsenize ulan! Shokugeki sonbaharda gelir muhtemelen... No game no life ve NouCome istiyorum ben...

O değil de, harbi neden bu ülkede evcil hayvan bulmak bu kadar zor? Leopar geko ve Meksika kırmızı dizli tarantulası öncelikli hedeflerim. Bir de kızıl karınlı semender ile Afrika pençeli kurbağası.

Fazla yazacak bir şey gelmiyor aklıma... Sahi, YORUM YAPIN.

Allah rızası için.

Simcity builded'a sardım bu ara, bayağı da geliştim ama biraz saçmalamam nedeniyle şu an... Neyse...

Üni. sınavları yaklaşıyor ya, yaklaştıkça bana böyle bir kal geliyor... Doğru mu kullandım lafı? Neyse... Şu sınavı bir an önce geçeyim bitsin arkadaş, bu nedir ya...

Bir de yeni... Yeni ne?

Ya aslında tası tarağı toplayıp denize yerleşeceksin. Denize... Evet... Deniz... Balıklarla birlikte yaşarsın artık...

Evinde besleyen...

Phantom world'den bir gif koyayım:


Trafo hayaletlerini sakinleştirmeye çalışırken :')

Bir kaç da sevdiğim, eski serilerden gif koyayım:

Gif'lerden önce, Non non biyori - Nyanpasu 10 saatlik versiyon:

Ben 15 dakikalık videoyu 3 saatte yüklüyorum, bunu ne kadar sürede yüklemişlerdir :)

Non non biyori gif:

Lucky star:
Tüm fanlarıma teşekkür ederim -Izumi Konata
Onun acısını çok iyi bilirim...
Yuyushiki (Nedense hep Slice of life serilerinden gidiyoruz):

Black rock shooter:
Hazır yeri gelmişken:
Kuroko no basket:

Bunlardan sıkıldım, biraz da hayvan gifi koyacağım...
http://onedio.com/haber/izleyicisini-sasirtmayi-seven-yonetmenmis-gibi-size-surpriz-son-yasatacak-hayvanlar-654844

Buradan bakın işte ya, ne uğraşacağım... Son bir kaç gündür kronik uykusuzluk çekiyorum.

Diğer yazarlar sınavlar bitince yazacak. En azından öyle umuyorum. Ben tüm sınavlara iki günde girdiğim için rahatım artık...

Bir de... Ya aranızda bana bir kaç hayvan gönderebilecek var mı? Onu bırak, asıl... Amaaaaaaaaaaaaaan....

Minecraft gifi:

Eskiden gifleri sevmezdim ama artık seviyorum.

O creeper niye tarikat ayinine katılmış gibi kafa sallıyor la? Zombi de ulusal koşu yarışına... Örümceğe hiç girmiyorum...

Şu gizli tarikat olaylarında kapüşonları bilerek büyük mü yapıyorlar acaba? Çünkü normal kapşonlarla olmuyor, denedim...

Bir kaç kara yosunu... Bonsaide yeni bir tarz: böcekle beraber beslemek... E iyi de, böcek bonsainin yanında dev gibi kalacak. Aslında bir şov vivaryumu kurmak istiyorum, ama onun için daha yolum var... Belki vivaryumda bolca bonsai barındırırım... Ama o kadar fazla bonsai ve aynı yerde... Saksısız ve vivaryum içinde... Hm... Yok, o iş yaş. Yaş demişken...

Ondan başka, ondan başka... On birle dokuz var... Ama ondan önce, dokuz... Ya, neyse ondan sonra... On bir. Abicim bir susar mısın? Susadım... Hay ben...

Siz takmayın beni ya, okumayı burada... A, yazı bitmiş zaten... Hadi bay.

3 Ocak 2016 Pazar

Öyle klasik bir saçmalama+isyan yazısı... Pet shoplara karşı!

Bir miktar boşluktayım şu an. Saçmalamak istiyorum ama yapamıyorum... En iyisi aslında... Of... Ulan saçmalamanın bile zevki kalmadı be. Yorum yapın ulan! YORUM YAPIN! YORUM YORUM YORUM

Yorum krizi geçiriyorum burada. Hayır, siz ne.. Yani... Çok ayıp! Of... Bari arşivimi paylaşayım; kaç bininci kez yapacaksam aynı şeyi...

Of... Vocaloid ship'leri araştırdım da; hepsini hepsiyle shipleyen var arkadaş. Erkek ya da kız olmalarına bakmadan; ya da kardeş... Gerçi, Rin x Len'i ben de destekliyorum. Neyse; ne diyordum? Of of... Zaten bu yıla kavga dövüş girdik, daha başında hayır yoktu. Geçen markette gördüm, cacığı paketlemişler. Cacığı... CACIK.

Her hıyarım var diyeneeeeeeee
Tuzla yetişeeeeemeeediiiiiiiimm

Onu bunu bırakın da, ne yapıyorsunuz? Yahu yorum yapın yorum... Allah rızası için. Bak gözlerim dolu dolu şu an.

Yılbaşında eve giderken, otobüste gelecekteki halimle karşılaştım. Yaşlı bir amca; kafasında börk, pet shop'tan balık, BİM'den abur cubur almış. Gerçi benim geleceğim muhtemelen envai çeşit hayvan arasında yalnız geçecek. Cesedimi on ay sonra bulurlar artık; ormanın ortasında saçma sapan ıssız bir evde yaşama planım olduğundan. (Tahtadan) Manyak mıyım neyim... Ha, vasiyetimdir:

Ben öldükten sonra evimin yakınına mavi-yeşil ağırlıklı, mütevazi bir kubbe yaptırın. İçine iskelet, kalp ve beynimi koyun. Ellerim ve ayaklarımı koymayın yalnız. Başına bir mezar taşı dikin, tepesine börk biçiminde süsleme yapın. Ellerimi bir akvaryum içindeki mezara koyun, havuz, deniz, göl de olur. Sağ ayağımı Bilecik'e, sol ayağımı Uzakdoğu'ya gömün.

Bu kadar iç karartmadan sonra; size bir fıkra anlatayım mı? Anlat demekle olmaz size bir fıkra... Efendim? Susayım? Ok, öyle olsun. Pki .s.s Snne b slk

Amaaaaaaaaaaaan onu bunu bırakın da, aranızda bana leopar geko hediye edebilecek var mı?

Hay ben bu pet shopları ne yapayım... Yılbaşından biraz önce ateş karınlı semender, leopar geko ve Meksika kırmızı dizli tarantulası almak için pet shoplara uğradım. Balıkesir'de üç tane pet shop var zaten. Önce, Altıeylül Pasajı'nda bir Mercan pet var, oraya gittim. Çalışanlarıyla filan da yıllar yılı bir samimiyetimiz oldu artık. Gittim, hiç tanımadığım biri. Semender sordum, "o ne balık mı" diyor... Arkadaşım beni neden hasta ediyorsunuz? Hobby pet shop var, kaç ortaklarsa her gittiğimde farklı kişilerle karşılaşıyorum. Aslında İzmir'den leopar geko getirebildiklerini biliyordum ama onun için her 30 gidişimde bir denk geldiğim, nispeten tanıdığım beni seven çalışana (bir de her zaman yanındaki gıcığa) denk gelmem lazımdı. Alakasız biriyle karşılaştım. Semender sordum, adam gayet net: "Yok". Ulan arkadaşım o nasıl bir mahkeme suratıdır? Zaten CST kaplumbağalarının kumunu temizlememişsiniz, bembeyaz kum kahverengiye dönmüş... Neyse, CST'lerin yuvasını tam hazırlayamadığım için almadım. Bir de Efe Pet var, eskiden İnci Pet'ti de nispeten bazı ilginç canlıları bulabiliyordum. Şimdi içinde neredeyse hiç tür yok. Ne yapayım, illa üretimciye, ithalatçıya falan gidip bana şu tür lazım diye adamların başının etini mi yiyeyim? Pet shoplar aradan çıksın o zaman arkadaşım! Bu nedir? Hiç anlayamadığım bir şey de; onca ucuz, küçük, uysal ve bakımı kolay kertenkele ve yılan olduğu halde pet shoplar en pahalı, bakımı en zor ve en büyüklerden olan Albino burma pitonu ve yeşil iguana getirtiyor! Amacınız ne? Neyin peşindesiniz? Gidip kendim mi getirteyim? Amaç ne yani? Hayır, işin kötü tarafı; iguana ve albino burmayı Türkiye'de üreten yok! Ama leopar geko ve mısır yılanını üreten var... Neden o kadar masraf yapıp onları alıyorsunuz da, neredeyse yarısına alabileceğiniz bu küçük yerli üretimleri almıyorsunuz? Bak yine aklıma geldi... Yapmayın şunu! Mağdur olan biziz ulan! Sizin tuzunuz kuru tabi, illa alacak bir mal çıkar; bir de buna acayip pahalı yemlerden çaktım mı... Hiç hoş değil! Hayır iguana, timsah, yılan satıyorsunuz; bari ekipmanını da satın! Ben niye hiçbir yerde teraryum ekipmanı bulamıyorum lan? Neden?

Oh be, iyi geldi...

2 Ocak 2016 Cumartesi

Börkler

Bu hayatta en sevdiğin serpuş nedir diye sorsalar, hiç şüphesiz börk derim. Börk; Türk, Moğol ve Altayların milli şapkasıdır.

Bazı börkler...











Bir börk çeşidi olan "kalpak":

Börklere devam edelim:

Börk Orta Asya'ya özgü değil. İşte Osmanlı dönemindeki börkler:





Yeniçeri börkü:

Normal börklere devam:

Kadın börkü:

Yukarıdaki arkadaşın erkek olmasına takılmayın, kadın börkü o.
Moğol börkleri:

Neyse, işte böyle...

Ha, bir de; yorum yapın lan! Kaç aydır yazıyorum, bana kazandırdıkları neler? Bir miktar sinir, içini dökebilme yeri... Okuyucu var mı yok mu belli değil... Ne yapayım, illa yorum yapmanız için buraya saçma sapan, sapıkça şeyler mi atayım? Hayır, istediğiniz oysa gözünüze bile sokarım, haberiniz olsun! Bu blog beni bir gün ya ülser, ya seri katil, ya acayip bir deneme yazarı ya da ülserli ve yazmayı seven bir seri katile dönüştürecek! Aman, neyse...

YO-RUM YA-PIN!
Hatta isterseniz bunu başka alfabelerde de yazabilirim.
Old turkic letter N1.pngOld turkic letter I.pngOld turkic letter P.pngOld turkic letter Y1.pngOld turkic letter SEP.pngOld Turkic letter M.svgOld turkic letter R1.pngOld turkic letter Y1.png
Old Turkic letter M.svgOld turkic letter SEP.pngOld turkic letter P.pngOld turkic letter N1.png



ﯿﺎﭙﻦ ﯿﻮﺭﻭﻡ
Ёpум япын

ㅛ룸 ㅑ픈
よるむやぷん
ヨルムヤプン