Hâlâ hevesim yok ama benim burada bahsetmek istediğim başka bir şey. Hayata bağlanıp yaşamayı zevksiz bir kontrolsüzlükten öte görmek için yaptığım birkaç şey var. Hâlâ intihar etmemiş olmam üç şeye bağlı: Birincisi inançlı biri olmam, ikincisi tam bir korkak olmam, üçüncüsü de bunları yaparak hayattan zevk almaya çalışmam. Aslında şu sıralar bunların çoğunu yapamıyorum, belki de o yüzden bu hevessizliğim. Neyse, işte bu intihar etmemek için yaptığım şeyler... Birkaç tane var. Biri anime izlemek, internetim ölü, Youtube harici bir şey izleyemiyorum. Biri ok atmak, burada ne ok atacak yerim var ne de başka koşullar... Sonuçta okçulukla ilişkim kepaze düzeyine geri döndü. Bir diğeri yazmak ve okumak. Bir bu var galiba şu sıralar elimde. Bir başkası akvaryum; akvaryum benim için önemli. İllaki buradan taşınacağım için akvaryum kurmuyorum, sonuç olarak bir şeyi daha kaybettim. Birkaç şey daha vardır illaki ama aklıma gelmiyor... Hâlâ hevesim yok, aklıma bir şey gelmiyor. Neden böyle oldu ki? Hevesim yok, bizzat kendi hayallerime dair inancım yok, tadım tuzum yok... Gidip soğuk çay içeceğim ben, o da var hayata bağlanma konseyinde. Yaşamaya devam etmek istediğime karar vermiştim ama şu "Doktor üç ay ömrün kalmış dese de rahat etsem, her istediğimi ertelemeden yapsam" olayına geri dönmeye başladım. İçimden geçenleri anlatmaya da hevesim yok, tam olarak nasıl hissettiğimi bilemeyecek kadar kayboldum zaten. Hep o yapması imkansız olan ödev yüzünden. Gerçekten, muhtemelen şu ders yüzünden mezun olamayacağım.
Kılıcımı yağlayıp bileyledim, vallahi ihtiyacım olan terapi buymuş. Eskisinden daha keskin hale getirince ince bir tatmin -belki de ihtiyacım olan tatmin duygusuydu,- yağlama için zeytinyağının iyi sonuç verdiğini keşfetmem. (Araştırdım ama bu konuda pek bir şey bulamadım; sadece Uzakdoğu'da karanfil yağı kullanılıyormuş bu iş için) Tırpan taşının çelik üstünde kayarken çıkardığı ses, zeytinyağının kokusu... Belki de ne zamandır hafif de olsa bir tatmin hissedemediğimden hevessizdim. Gerçi, yarın yine hevessiz moda geri döneceğim zira iki ders art arda (bu ardarda diye mi yazılır art arda diye mi?) aynı gıcık hocanın (yapması imkansız ödevi veren) dersi var. Hatta şimdiden hevessiz hale döndüm. Gerçekten bu durum gereğinden fazla sinir bozucu. Gerçek tatmine tabii ki hâlâ ulaşamadım, bu gidişle ulaşabilecekmişim gibi de durmuyor. O zaman yazdıklarım dışında birkaç şey de gerçek tatmini hissetmemi sağlayacak ama hepsine öylesine uzağım ki... Bu yaşa kadar hayallere inanıp onlara tutunarak yaşadım ve şimdi onlara olan inancımı kaybettim. Bu şekilde yaşamayı bilmiyorum, hayalleri kaybedersem eğer toparlanamam. Dünkü imparator bugün kılıcın ucunda, dünyayı değiştiren tüccar dersten mezun olabileceğine bile inanmıyor. Üniversiteye başlamadan önce saçımda dört tel beyaz vardı (onlar da hayat boyunda yaşadığım streslerden oldu zaten), şimdi sekiz tel beyaz var. İki katına çıktı, iki katına! Üniversite bitene kadar komple yarısı beyazlayacak, Monogatari'deki Hanekawa'nın son (kaplan) hali gibi gezeceğim ortalıkta! (Aslında böyle yarı beyaz yarı siyah saçlı erkek bir karakter de vardı ama adı aklıma gelmedi. Hayır, Kaneki'den bahsetmiyorum.) Ulan iki dakika iyi ruh haline büründük, sonra yeniden hevessizlik, mutsuzluk, omuz ağırlığı ne s.kim varsa doluştu üstüme.
Bir şekilde Allah'ın belası ödevi tamamlamayı başardım, rahatladım be. Hevesim geri geldi, hayallere de yeniden inanabilmeye başladım. Sonuç olarak her zamanki döngü işte. Can sıkıntısı, umutsuzluk, hezeyan, alışıldık ruh hali ve standart duruma dönme. Yalnız şu hezeyan konusunda... Hezeyana kapıldığımda sadece o anki durum değil, geçmişte bu döngüyü başlatan ve dahil olan her şey de içine giriyor. Bu neymiş ama artık ya! Neyse, yani sonuçta iyi sayılabilecek bir ruh halindeyim şu an. Bu arada bana gerçek tatmin sağlayacak şeylerin en önemlilerinden biri şu ahşap evi yaptırıp taşınma, onu o sırada ya unutmuşum ya da bilinçli olarak yazmamışım (yazmamış olmam için birçok sebep var ama unutmuşumdur muhtemelen). Şimdi şu finalleri de atlatalım, gerisi kolay. (He, kolay. Yaprağımı kolay)
Aslında bu ödev konusunda sorunum temelde şuydu: Bana verilen görevleri yapmakla bir sorunum yok ama eğer yapacaksam, bunu kusursuz bir şekilde yapmak isterim. Bir şeyi ya yapmam ya da bütün kurallara uygun yaparım, aram yoktur hiç. Yenilikçilik ve değişiklik... Karşı olduğum şeyler değil ama görev tanımı eğer netse, onun dışına çıkmam beklenmemeli. Ne var ki söz konusu ödevi kusursuz olarak yapmak mümkün değildi. Sonuçta, kendimden biraz taviz verip kusurlu musurlu tamamladım ödevi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder