Evet, elimde yazacak herhangi bir şey yok. Zaten pek yazma hevesim de yok... Şu sıralar artık kış yorgunluğu mu, bütün yılın yorgunluğu mu, tamamen kendi kazmalığım mı ne halt olduğunu bilmiyorum ama pek bir şey yapmak istemeyen bir durumdayım. İşin garip yanı, hırsımı kaybetmemiş olmam. Aslında "pek bir şey yapmak istememe" değil durumum, daha ziyade dinlenme isteği. Bu isteğe yol açacak pek bir şey olmadı aslında, sınavlar yaklaştı diye tribe mi girdim n'oldu, ben de anlamadım.
İnternetim öldü, eh, ayın yarısı bitti, normaldir.
Şu Onedio testlerinden bazılarındaki kara kedi olayından şikayet etmiştim ya, belki de orada sordukları soru "Batıl inançların var mı?" değil de "Kara kedilerin uğursuzluk getirdiğine inanır mısın?" Aynı testlerde birkaç batıl inanç daha soruyorlar çünkü... Ama arkadaş bunu açıkça söyleyin, esas soru hangisi? Kara kedi mi batıl inanç mı?
Güzel bir hikâye oluşturdum... Kafamda dönen çoğu öykü gibi, bunu da yazıya dökmek için fazlasıyla üşengeç ve kabiliyetsizim. Bu durum ne olacak böyle, merak ediyorum... Kafamda oluşturduğum bazı son derece özel yemek fikirleri de var ve tahmin edin, bunları deniyor muyum? Hayır, öncelikle bir reçete oluşturmam, sonra onu denemem ve eğer beğenilmezse üstüne gitmem gerekiyor... Zaten o yemekler genellikle restoranlarda sunmaya uygun yemekler değiller: Ya saray mutfağı tarzı aşırı zahmetli ve uzun süreli (hangi saray mutfağı olduğunu yazmadım çünkü dünyanın bütün saray mutfakları zaten böyle), gereksiz aşırı porsiyonlu, farklı tatların karıştırıldığı yemekler ya da fine-dining tarzı sırf görsel olan, doyurma amacı gütmeyen, onun yerine atıştırmalık amacı güden yemekler. Bir ortasını bulamadık... Gerçi günlük hayat ve restorana uygun yemek fikirlerim de var ama onlar da kirpi karkası, yılan kıyması, koi havyarı gibi saçma sapan şeyler içeriyorlar.
Eskiden üniformalarla sorunum olduğunu düşünürdüm çünkü okul üniformasından nefret ediyordum, takım elbiseden de öyle; ama fark ettim ki sorunum üniformayla değil. Sorunum her zamanki gibi kısıtlayıcı, uğraştırıcı, rahatsız kıyafetlerle. Daha açık olmak gerekirse, okul üniformasındaki pantolon kısmı beni rahatsız eden. Bunu da şöyle fark ettim: Eğer üniformayla sorunum olsaydı şef ceketi de beni rahatsız ederdi, oysa onu giyerken gayet rahat ve mutluyum. Neden? Çünkü rahatsız, insanı sıkıp boğan bir kıyafet değil de ondan! İçinde rahatlıkla hareket edebiliyorsun. Gerçi içinde rahatlıkla hareket edemeseydin mutfakta onu giymek "gel kendini kes" demekle aynı şey olurdu ama konumuz bu değil.
Kaç gündür sineklerle uğraşıyorum. Her gün en az iki tane öldürüyorum, evde hâlâ sinek var. Yürüyün gidin ölün lan, evimde ne işiniz var? Sinekler kadar iğrenç, sinir bozucu ve şerefsiz şeyler görmedim... Bir de evde başka yer yokmuş gibi elime konuyor puşt. Kaç tane sinek var lan bu aqduğumun evinde? Ha? Gideceğim Sibirya'ya taşınacağım ben. Hem büyük, boş araziler var hem de şerefsiz sineklerin oranın kışında öleceğine eminim. Büyük, boş arazi nereden mi çıktı? Şuradan: Kocaman bir bahçesi olan bir ev istiyorum... İstekler, istekler, hayaller, planlar... Pek umudum kalmadı, muhtemelen herkes gibi saçma sapan bir apartman dairesinde çürüyüp gideceğim. İnsan ölmeden de çürür, içi çürür mesela, boş bir kabuk halini alır. İşte eğer hayatımı apartman dairesinde geçirirsem çürüyeceğim... Ha, tabii yalnız olarak çürüyeceğim, bak onu unutmuşum. Bu saplantıdan kurtulamıyorum bir türlü. Bataklığa saplanıp kalsam daha iyiydi yani, en azından istediğim bir şekilde ölmüş olurdum. Evet, güzel olacağını düşündüğüm ölüm şekilleri var. Bir ormanda yırtıcı hayvanlar tarafından yenmek ya da kafanın bir kılıçla kesilmesi mesela.
Bir de dersler de sinir etmeye başladı beni. Her şeye gıcık olduğum ve sonsuz bir memnuniyetsizlik girdabında debelendiğim bir zamandayım, bunun üstüne her an arıza çıkarabilecek kadar sinirliyim. En son böyle bir durumda olduğumda açık liseye geçmiştim, bu yolun sonunu iyi biliyorum. Kesinlikle buradan devam etmemem gerekiyor... Ve tahmin edin ne yapacağım? Bu halde kalacağım, işleri düzeltmenin yolundan emin değilim. Aslında burada benim bir suçum yok. Sinek denen şerefsizler evime girmese, gerizekalı hoca makalesi yazılmış bir şey hakkında ödev verse ve birkaç şey daha olsa hiç böyle bir durumda olmayacağım. Ha bir de ders eğer normal zamanından bir saat ilerideyse bunun haber verilmesi lazım, ne diye bir saat erken uyanayım lan? Keriz miyim ben? Tabii güya açıklanmış olan ama belli olmayan not da var. Pazartesi öğrenci işlerine gidip askerliği soracağım çünkü biliyorum ki ben gidip kendim sormasam gerizekalı okul askerlik şubesine bildiri göstermeyecek ve kaçak olarak görüneceğim. Gerçi bu halde askere alsalar daha iyi olabilir, silah falan ateşleyerek sinirimi atabilirim belki. Bu konuya devam etmek isterdim ama edemeyeceğim, zira sinirden ellerim titremeye başladı.
Yok ama yok, ben biliyorum ne yapacağımı. Gideceğim ne kadar saçma sapan cümle varsa ödeve yapıştıracağım, diğer derse de normal saatindeyse bile bir saat geç gideceğim!
Şu an sadece saçma uzunlukta derin nefes alıp bir anda verebiliyorum, başka da bir b.k yapamıyorum.
Ah, benden bu kadar, benden bu kadar. Okulu da bırakıyorum, işe de girmeyeceğim, gidip Ahı Dağı'nda dağ çileği, kertenkele ve kurt örümceği yiyerek yaşayacağım, dağa geleni de üstüme kan sürüp yaban keçisi postu atıp kaçıracağım! Gerekirse kılıçla da kovalarım! Benden bu kadar, yarı-delilik de yetmiyor artık. Çok güzel tırlattım, süper oldu, efsane oldu; artık yürüyüp gidersiniz! Beni kaplumbağalarımla yalnız bırakın, akşam yemeğine Osman Hamdi Bey gelecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder