Bu sezon güzel, komik animeler var bakalım. Bir önceki sezonun %90'ı Türk dizilerinden halliceydi, hele Domestic na Kanojo iyice beterdi. Bu sezon kısa komedilerle dolu. İyi, iyi.
Bu arada bilgisayarımın pili ölmüş durumda. Şarj kablosu iki salise temassızlık yapsa hemen ekran kararıyor ve katiyen geri gelmiyor. Şarj kablosunu çıkarınca da hemen kapanmıyor koduğumun şeyi, her seferinde en az beş dakikamı iç ediyor Allah'ın cezası.
Bu yazıyı yazmaya çalışırken bile iki defa oldu, en son pencereden atacağım soktuğumun aletini o olacak.
Kablo da temassızlık yapmaya bahane arıyor zaten, bir tuşa azıcık sert bassam hemen temassızlık yapıyor. Sinirden kelime yazamıyorum, elli bin tane kelime düzelttim deminden beri.
Bir de çalıştığım ders de sinirimi bozdu, konulardan biri yenilebilir böcekler... Yenilebilir böceklermiş, sanki Türkiye'de bu konuda herhangi bir şey yapabilecekmişiz gibi. Türkiye'de bir yenilebilir böcek restoranı açılmaya kalkılsa iki günde batar, kim gelecek oraya? Zaten bu yüzden vazgeçtiğim bir sürü fikir var. Ulan Türkiye'de gerçek Uzakdoğu restoranı olan Uzakdoğu restoranı yok, alayı American-Asian şeyler sunuyor, sen burada bize füzyon mutfağı, yeşil restoranlar, yenilebilir böcekler konusu işliyorsun. Bu neymiş? Hayır aslında kızgınlığım bilgisayara karşı, şimdi derse yönlendirdim. Gıcık oldum çünkü bilgisayara, fırlatıp atmamam için nefretimi başka bir şeye yönlendirmeliyim. Lan Blogger senin de ebeni artık, ek almış hiçbir kelimeyi neden tanımıyorsun lan?
Neyse, ders şeyini geçelim ama aklıma herhangi bir şey gelmiyor. Zaten bu hafta boyunca yağmurlu olacakmış, Nisan'da klima mı yakılır lan? Zaten klimanın vır-vır sesinden okuduğumu anlamıyorum. Böyle soğuk mu olur! Bu ne? Hangi iklimin parçası bu? Güney Yarımkürede miyiz lan?
Kaşıntı senin de ta... Yazının başına oturduğumdan beri burnum ve yanağım kaşınıyor, sinir oldum ona da.
İyice sinir küpü olmuş çıkmışım, bu ne lan? Neyse, yazınca biraz rahatladım. Az biraz Youtube'da takılıp sonra tekrar derse otururum. Sonra ne halt yerim ben de bilmiyorum.
Bu arada o ikinci şarj kablosu temassızlığından önce gayet iyi durumdaydım, o bu hale getirdi beni. B.k mu var da çıkıyorsun yerinden?
Buz gibi lan hava! Montum kışlıkların arasında kaldırılmış durumda, yağmurluğum yok. Hırka gibi saçma sapan bir şeyim var, o da olduğu gibi yağmur geçiriyor.
Ha yağmur demişken dün bütün yiyeceğim bitti. Hani bir gün daha dayanabilmemi sağlayabilecek tek şey makarnaydı, onun için de ne yoğurt ne salça hiçbir şeyim yoktu. Bugün yağmur çiselerken gittim alışverişimi yaptım, pazar arabasına sığmadı. Gittim tekrar şu hasır poşetlerden aldım. Bir hafta akşam yemeklerini idare ederiz bakalım, zaten sınav günleri kahvaltı ve öğle yemeğimi okulun orada yapacağım. Bir saat önce gideceğim oraya yaylana yaylana. Yarım saat yemek için yetmiyor çünkü. Bakalım artık bu akşam ne yiyeceğimi de bilmiyorum.
Aslında sudan dolayı sığmadı, su almasaydım sığabilirdi. Ama yani suyum da bitmişti, ne yapayım? Bu yağmurda çeşmeden mi doldurayım? -İçme suyu çeşmesi, hayrat diyorum, mutfak çeşmesinden saçma sapan bir su akıyor-
Ev kedilerine inanılmaz özeniyorum. Yediğin önünde yemediğin arkanda, hiçbir şey için çalışmana çabalamana gerek yok, istediğin zaman sevdir istemediğin zaman bas tırmığı. Biz de burada ders çalışma, okul, sınav, iş gibi çeşitli kategoriler halinde sürünelim. Hatta sürünelim yerine yine S ile başlayan başka bir şey yazmamak için de kendimi zor tuttum. Ondan sonra "Ortaçağ'da insanlar istediği bir şeyi bile yapamıyordu yea". Ulan şimdi yapabiliyor muyuz? Daha beter durumdayız, o zamanlar en azından sadece kendi karnını doyurmak için az bir üretim yapsan yetiyordu, şimdi birilerinin cebini doldurmak için çalışmaktan başka bir şey yaptığımız yok. En son ne zaman canınızın istediği bir yere plan yapmadan, ucuz bilet kovalamadan, istediğiniz anda gittiniz? Ama Ortaçağ'da yürüyerek de olsa atla da olsa plansız bir şekilde canının istediği yere canının istediği zaman gidebiliyordun.
Ben bu modern hayat denen şeyle kavgalıyım arkadaşım! Sevmiyorum onu. Onun getirisi olan sınırsız düzenliliği ve temel amacı canımızı çıkartmak olan okul, iş sistemlerini de sevmiyorum.
Bu arada "Ulan o kadar şikayetçiysen git ormanda yaşa?" da diyemezsiniz, çünkü yasak. Kendi arazin olmayan ya da para ödemediğin hiçbir yerde bir gece kalamazsın. Kaldı ki benim derdim teknolojiyle değil, toplumla da değil. Derdim yönetimle değil, derdim nefret ettiğim bir kavram olan parayı merkeze oturtan kapitalizmle bile değil. Benim derdim sadece modern hayat denen gereksiz şey ve onun getirdiği saçmalıklar silsilesiyle, sabahın köründe hiçbir şey yapmadığımız yerlere gidip bütün ömrümüzü elimizin ayağımızın tutmayacağı zamanlara vakit kazanmak için heba etme zorunluluğuyla. Teknolojiyle ya da toplumla bir derdim yok dediğim gibi, geleneklerle de bir derdim yok, hatta temel olarak gelenekleri severim. Bir toplumun geçmişine ayna tutarlar çünkü. Ama bu tepeden inme modern hayat şeysi, apartmanlardan ibaret şehir düzeni... Bu aşamada teknoloji ya da toplumla derdi olmayan birinin ormanda yaşaması için bir sebep yok.
Modern hayat dediğimiz şey, kölelik düzeninin yenilenerek yeniden ortaya çıkarılmasından başka bir şey değil.
Oh be, ne zamandır modern hayata karşı olan nefretimi kusmuyordum, iyi geldi. O zaman hadi ben gidiyorum, siz de çok takmayın beni, kendi kendine söylenen ama herhangi bir şeyi değiştirmek için çabalayacak cesareti olmayan milyarlarca kişiden biriyim sadece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder