KURULUŞ
Fazıllı Hanlığı'nın kuruluşunu anlayıp anlamak için öncelikle Semender ailesinin durumunu anlamak gereklidir. Semender ailesi; Oğuzların Kayı boyunun Karakeçili aşiretinden bir ailedir. Semender ailesi, Semenderli obasının yönetici ailesidir. Semenderli obasının %90'ı Tengriciydi. MÖ 302 yılında, Musevi olan Aytolmış Solomon Bek, kardeşi olan (Tengrici) Küntogmış Bek ve bir çok kişinin desteğini alarak başa geçti. Aytolmış, başa geçer geçmez Musevi olmayanlara zulmetmeye başladı ve Küntogmış, yanına Musevi olmayanları ve Musevi olsa da bu zulümden korkanları alarak Harezm bölgesine gitti ve orada yeni bir oba kurdu. MS 251 yılında Hristiyan olan Selmen Yesis Bek başa geçti ve yine Hristiyan olmayanlara bir zulüm başladı. Selmen Yesis'in amca oğlu (Musevi) Abram Bek, yanına başka kişileri de alıp Bozüyük yakınlarına geldi ve burada yeni bir oba kurdu. 762 yılında ilk Müslüman bey, Erdem Fazıl Bey başa geçti. Erdem Fazıl Bey, devletin kurucusu kabul edilse de ve Fazıllı adı buradan gelse de Fazıllı Hanlığının bağımsızlığını ancak Erdem Fazıl Bey'in torunu Ali Bey oğlu Süleyman Kutlu Han zamanında kazandığı, hem eski hem de yeni tarihçiler arasında hemfikir olunan konulardandır.
GÜÇLENME
Fazıllı Hanlığı, ilk olarak casusluk ve çevreyle dostluğa önem vermiştir. Düzenli askeri sistemden önce Çaşıtluk adı verilen istihbarat teşkilatı kurulmuştur. Yeterince güçlendikten ve savaşmadan, dostluk ve akrabalık ilişkileri ile yeterince fetih yaptıktan sonra sırasıyla Engürü (Ankara), İsmirin (İzmir) ve Yazoba'yı (Yalova) ele geçirmişlerdir. O dönemde bu şehirlerin ortak özelliği güçlü ve önemli ama askeri açıdan yetersiz şehirler olmalarıdır. (Yazoba, göçebeler arasında büyük savaşların sebebiydi çünkü hepsi hayvanlarını orada tutmak istiyordu; Fazıllılar, tüm dostlarının hayvanlarını kabul edeceklerini söyledikleri için bu kadar kolay dost kazanmış ve Yazoba'yı kolayca alabilmişlerdir. O dönemde, Yazoba Yunun İmparatorluğuna aitti ama göçebeler nedeniyle Yunan askerleri bile giremiyordu) Fazıllıların bir özelliği de merkezi yönetime büyük önem vermeleridir.
KURULTAY
En büyük yetkili ve karar merci Hakan olmasına karşın, kurultayda bir çok kişi vardı ve bunlar uzun ince bir masada otururdu.
Hakan: Masanın başında otururdu. Arkasında iki koruması bulunurdu. En son kararı veren oydu. Alamet-i farikası altın püsküllü keyfiyedir.
Toplağıç: Hakanın sağ tarafında otururdu. Kuranın hem orijinalini, hem de çevirisini ezbere bilen biriydi. Din işlerinde hakandan bile daha yetkili bir merciydi. Alamet-i farikası beyaz cübbesidir.
Ulubiliğ: Toplağıç'ın karşısında otururdu. Hem devletin, hem çevre devletlerin, hem de devlet içinde ve etrafındaki halkların destanlarını, inançlarını, tarihlerini çok iyi bilen biriydi. Tengrici, Şamanist, Pagan ve Animistleri temsilen kurultayda bulunurdu. Alamet-i farikası "manyak" adlı Kam elbisesidir.
Yaşbaba: Toplağıç'ın yanında otururdu. Sünnet ve mezhepsel inançları çok iyi bilen biriydi. Çoğunlukla Hanefi mezhebinden olsa da tüm Sünni mezheplerin inanç ve usullerine hâkim biri olmasına özen gösterilirdi. Alamet-i farikası yeşil sarıktır.
Albaba: Ulubiliğ'in yanında otururdu. Alevileri ve Şiileri temsilen, Alevilerin saygı duyduğu bilgeler arasından seçilirdi. Alamet-i farikası kızıl börktür.
Başhaham: Yaşbaba'nın yanında otururdu. Musevileri temsilen bulunan, Museviliğe ve Yahudi kültürüne hakim kişilerden seçilirdi. Alamet-i farikası mavi börktür.
Papazfendi: Albaba'nın yanında otururdu. Hristiyanlık ve Rum kültürü hakkında bilgili kişilerden seçilirdi. Alamet-i farikası kara cübbedir.
Subaşı: Başhahamın yanında otururdu. Askeriyede hakandan sonra sözü en çok geçen kişiydi. Alamet-i farikası deri miğferdir.
Aşçıhan: Papazfendi'nin yanında otururdu. Göçebelerin, çiftçilerin, çobanların, köylülerin sorunlarını hakana ve kurultaya bildirmekle mükellefti. Bunlar hakkında hakan adına kafasına göre iş yapabilecek tek kişiydi. Alamet-i farikası boynuzlu miğferdir. Tüm köy ve göçebe yöneticilerinin başıydı.
Başılkan: Subaşı'nın yanında otururdu. Şehirlerdeki sorunları kurultaya bildirmek ve çözmekle mükellefti. Tüm şehir ve bölge yöneticilerinin başıydı. Alamet-i farikası üstünde kale şeklinde kabartma olan tunç zihgirdir.
Bilgenine: Aşçıhan'ın yanında otururdu. Hanedandan veya kurultaydaki birinin ailesinden bilge, görmüş geçirmiş bir kadındı. Kadın, çocuk ve işçilerin sorunlarını kurultaya sunmakla ve halkın isteklerini hakana bildirmekle mükellefti. Alamet-i farikası yılan pullarıyla kaplanmış bakır bileziğidir.
Soncu: Masanın sonunda otururdu. Tüm tartışmaları toplayıp sonuç halinde hakana sunmakla ve hakan olmadığı zamanlarda kurultayı yönetmekle mükellefti. Alamet-i farikası papaktır.
TAHTA GEÇİŞ
Hanedan, "üstün soy" kabul edilirdi; bu yüzden hanedandan erkeklerle beraber hanedandan kadınların eşleri ve opulları da tahta çıkma hakkına sahipti. Birinin tahta çıkabilmesi iki şarta tabiydi: Önceki hakanın ölmüş, esir veya ölüm döşeğinde olması; 2. olaraksa askeri ve siyasi açıdan kendini kanıtlamış olması.
ASKERİYE
Askeriyeye verilen genel ad "Çerilik"ti. Kendi içinde beş birime ayrılıyordu.
Alpluğ: Göçebelerin kendi oluşturdukları, devletin istediği zaman kullanabileceği orduydu.
Çaşıtluk: İstihbarat teşkilatıydı. İstihbarat, düşmanları birbirine düşürme ve suikastten sorumlulardı. Çoğunun yüzünü hakan bile görmezdi.
Birler: Düzenli ordu sistemidir.
Korucular birliği: Şehirlerin kendi iç orduları ve bölge ve sınır muhafızlarının dahil olduğu birimdi.
Şahsi muhafızlar: Hanedandan kişiler ya da yüksek mevkiye sahip kişilerin şahsi korumalarıydı. Bunlar genellikle kişinin kendisi tarafından, zaten yakınlarında olan kişilerden seçilirdi ve tüm askeriye içinde en fazla "sadakat testi" bunlara yapılırdı.
SİLAHLAR VE SAVAŞ TAKTİKLERİ
|
Erdem Fazıl Bey'in yaylarından biri |
Korucular birliği, şahsi muhafızlar ve Alpluğ askerleri kendi şahsi silahlarını kullanırdı. Diğerleri de kendi silahlarını kullanabilse de şartlar vardı. Çaşıtluk'takilerin ufak silahlar ya da kısa ok ve kısa yaylar kullanmaları gerekiyordu. Birler için ise kullanabilecekleri silahlar şunlardı: Biyokompozit yay (Türk yayları, Çin yayları, Japon yayı), eğri kılıç (saber, yalmanlı, çatallı, katana, yatağan gibi herhangi bir tür olabilirdi), gürz, hançer/kama (herhangi bir türde hançer veya kamaya izin veriliyordu: Kafkas kaması, eğri hançer, kunai, fırlatma bıçağı, hatta kasap bıçağı ve kısa kılıç...), mızrak, altıpatlar, piştov, misket tüfeği.
Bunlar haricinde kişisel olmayan silahlar da vardı: Top, humbara, mancınık.
Fazıllıların savaşlarda kullandığı altı temel taktik vardı: En çok kullanılanlar Urkaç (Vur-kaç), Turanalp (Turan taktiği), Okyağır (Karşı tarafı rastgele ok yağmurunu tutma; ateşli silahlardan sonra da bu taktik kullanılmaya devam edilmiş ama ateşli silahlar da işin içine dahil edilmiştir), Atfırlağ (Atlıların hiç durmadan karşı tarafa dalarak onları yarıp şaşırttığı bir taktik), Körlüğ (Gizlenen ve çok kısa yaylar ve çok kısa oklar kullanan askerlerin durmadan yerlerini değiştirerek karşı tarafı şaşırtıp güçten düşürdüğü taktik), Gürültücülük (Tüylü deriler, hayvan kafa veya kafatasları giyen kişilerin davul gibi şeyler kullanarak veya gürzleri, kılıçları birbirine vurarak olabildiğince ses çıkardığı ve hareketlerle karşı tarafı şaşırttığı taktik. Bunları yapana "Yalankam" denirdi ve neredeyse her savaşta hem askerlere moral vermek hem de karşı tarafın moralini bozmak için kullanılırlardı. Bunlar haricinde savaş alanında mutlaka bir imam, bir kam, bir haham ve bir rahip bulunup durmadan dua eder ve vaaz verirlerdi)
Ayrıca savaşlarda kullanılan hayvanlar ve kullanım şekilleri şöyledir:
At: Binek, yük hayvanı ve şaşırtma olarak. Arap savaş taktikçisi Muhammed bin Kevser (Türkçe kaynaklarda Kahireli Kevser oğlu Muhammed olarak geçer) "Fazıllıların Savaş Yöntemleri" kitabında "binek olmayan huysuz, yemek için ayrılmış atlar savaş alanına getirildikten sonra kalçalarına kızgın demir basar ya da tokat atar ve bu atları karşı tarafın üstüne salar." diye yazar. Atlara eyer, demir ya da deri başlık, dizgin ve hanedan atlarında zincir ya da deri zırh bulunuyordu. (At zırhı, halkın kolayca ulaşabileceği ama çoğunlukla gerekli görmediği bir eşyaydı)
Deve: Binek, yük hayvanı, araba beygiri ve yemeklik olarak. Develere zırh ve dizgin, binek olarak kullanılanlara da eyer takılıyordu.
Manda: Savaşçı ve yemeklik olarak. "Beni Fadıl'ın savaş için olan mandaları vardı. Bu mandalar derisi kalın, yaşlı mandalardan geçilir; başlarına demir bir miğfer geçirildikten sonra boynuzları sivriltip Şam çeliğinden yapılma koniler boynuzlarına geçirilir ve mersinbalığının içini kaynatarak yaptıkları tutkalla yapıştırır ve üstünü deriyle bağlayıp sağlamlaştırırlardı." Fazıllıların Savaş Yöntemleri, Muhammed bin Kevser
Karakulak: Evcil karakulaklar, düşmana saldırmak için de kullanılmasının yanı sıra daha çok savunma esnasında düşmanı korkutmak için kullanılıyordu. Karakulaklara saman ya da deriden yapılan tasmalar takılıyordu.
Fil: Filler yük hayvanı, binek, savaşçı ve araba beygiri olarak kullanılıyordu. İlk başlarda Asya filleri kullanılırken güney seferleri sonrası Afrika filleri de kullanılmaya başlandı. Hanedan üyeleri, Asya ve Afrika fil kırmalarını kullanma lüksüne sahipti. Aslında halk da kullanabilirdi ama fiyatları, özellikle de iyi bir hayvansa zenginlerin bile borca girerek alabildiği kadar pahalıydı. Fillere eyer, zincir ya da lamellar zırh takılıyordu.
Kartal, şahin, doğan, çakır kuşu ve benzerleri: Dur, saldır gibi temel komutları vermek (kuşla taşınan düz renk büyük bir kumaş parçası ile büyük ya da dağınık ordulara emir veriliyordu), haberleşme (birbirinden nispeten uzak birimler arasında mektup taşıyordu), savaşçı olarak kullanılıyordu. Bu kuşların bacaklarına bakır bileklikler takılıyor, ayrıca kırmızı ya da yeşil kumaşla kanatları bağlanarak tasma yapılıyordu.
Köpek: Özellikle köpek-kurt kırmaları, kangal ve Çin aslanları savaşlarda saldırı ama daha ziyade savunma için ve yaklaşan tehlikeleri haber vermeleri için kullanılıyordu. Köpeklere dikenli tasmalar ve bu tasmalarla birleşik deri ya da zincir zırhlar kullanılıyordu.
Tavuk ve bıldırcın: "Arabalarla, kafesler içinde getirilen tavuk, bıldırcın, keklik ve güvercinler hem düşmanların kafasını karıştırmak hem de ordunun yemek ihtiyacı için kullanılıyordu." Fazıllıların Savaş Yöntemleri, Muhammed bin Kevser
Güvercin: Güvercinler hem saray hem de yerleşim birimleriyle iletişim kurmak için kullanılıyordu. Dikkat çeken beyaz veya mektup güvercinleri yerine yabanilerle aynı görünen Fazıllı güvercinleri kullanılıyordu.
Yılan: "Sandıklar içinde savaş meydanına getirilen yılanlar, çuvallara doldurulup mancınıkla düşmanın üstüne atılıyor; hendek savunması sırasında hendeklerin içine salınıyordu." Fazıllıların Savaş Yöntemleri, Muhammed bin Kevser
FETİHLER ORDULARI
|
Japon birimi gösteren minyatür |
Fetihler arttıkça ele geçirilen yerlerde daha önce görülmeyen halklarla karşılaşılmış ve bunların kendi birliklerini kurup kendi silahlarını kullanma izni tanınmıştır. Bunlar, "Alpluğ" içinde Fetihler Orduları adı altında birleştirilmiştir.
YAZI VE DİL
Resmi dil Türkçe'ydi. Devlette çalışmak için Türkçe, askeriyede çalışmak için (Fetihler orduları hariç) Türkçe, Moğolca, Farsça, Macarca ya da Arapça bilmek zorunluydu. Devlet içinde en yaygın konuşulan dil Türkçe olup anadili Türkçe olmayanlar bile günlük hayatta kendi araları haricinde Türkçe konuşurdu. Fazıllıların (Hanedan ve devletin) konuştuğu Türkçe, Türkmence olup halk daha çok Azerbaycan Türkçesi ya da Kırım Tatarcası kullanıyordu.
Fazıllılar, Göktürk alfabesinden uyarlama bir alfabe kullanıyordu; elçilerle gönderilen mektuplarda ise Batı için Yunan, Doğu için Arap alfabesi kullanılıyordu. 1403 yılından itibaren Batı'ya gönderilen mektuplar Latin alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır.
ADALET SİSTEMİ
Üç temel mahkeme düzeni vardı.
Mezhep mahkemeleri: Davalının dini ve mezhebine göre dini ve adi suçlarda başvurulan mahkemelerdir. Başlarındakine "Kadı" denir.
Askeri mahkeme: Askerlerin arasındaki sorunları çözen; asker, casus ve savaş esirlerinin yargılandığı mahkemeydi. Başındakine "Sukadı" denir.
Adi mahkeme: Diğer davaları gören, ayrıca davalının din ve mezhebi bilinmiyorsa başvurulan mahkemedir.
Bunlar haricinde göçebelerin ve yerel hükümetlerin dekendi mahkemelerini kurma hakkı vardı. Hanedanı, askeriye haricindeki yüksek rütbeli kişileri, yerel yöneticileri, kurultaydaki kişiler ve aileleri ile himayelerine aldıkları kişileri yargılayan "Yüksek mahkeme" vardı. Başındakine Yargıkan denip hakanı bile yargılama ve cezalandırma hakkına sahipti. Diğer mahkemelerden tüm şehirlerde ve ilciklerde (ilçe) bulunurken, bu mahkemeden yalnızca Bozüyük ve büyük şehirlerin merkezlerinde bulunurdu.
HAKAN ALAMETLERİ
Yeni bir hakan başa gelince kendisi halka, devlet ise kendisine "Hakan alametleri" denen hediyeler verirdi.
Halka verilen hediyeler üç taneydi:
1) Yıkık/işlemez hizmet binalarını (ibadethaneler, hamam, hastane vs.) onarma
2) Tüm dinlere uygun biçimde kesilmiş koyunların et ve derilerini halka dağıtma
3) Halka tohum, askerlere para dağıtma. (Bu dağıtılan para çok az olup askerlerin kendilerini ve askerliklerini tehlikeye atmasına değer değildi)
Hakana sunulan hediyeler ise şunlardır:
1) Hanedana ait olan ve soyları Erdem Fazıl Bey'in şahsi atlarına dayanan 3 Arap atı (1 siyah, 1 beyaz, 1 kızıl), 1 Ahal teke (altın rengi)
2) Yeni hakan adına okutulan hutbe (cami ve cemevlerinde) ve vaazlar (kilise, havra ve diğer ibadethanelerde)
3) Üstünde yeni hakanın adı olan yeni para basımı (Eski paralar geçerliliğini kaybetmezdi)
4) Erdem Fazıl Bey'den kalma etrafı altın işlemeli Kayı makam sancağı ve Erdem Fazıl Bey'den kalma orijinal Fazıllı sancağı
5) Abram Bek'in kılıç ve miğferi
6) Küntogmış Bek'in gümüş temrenli okları (3 adet)
7) Semender Han'ın (Semenderli obasının kurucusu) altın yaldızlı yayı
8) (1765'ten itibaren) Kerim Kamlık Han'ın sedef altıpatları
HALK VE SARAY
Saray yaşantısı, halkın yaşantısından uçuruma ayrı değildi. Hanedan mensupları, halktan herhangi bir zengin aile gibi yaşamaya gayret ederlerdi. Halk et olarak daha çok koyun, keçi, evcil domuz, kirpi ve balık tüketirdi. Saray ve zenginler ise pahalı olan ve başka amaçlarla kullanıldığı için köylerde pek bulunamayan at, sığır, yaban domuzu ve deve etlerini tercih ediyordu. Farklı etler, farklı kasaplardan alınıyordu: Domuz kasaplarından evcil ve yabani domuz ile ayı ve su aygırı eti satılıyordu. Beygir kasaplarında at, eşek, zebra, deve ve zürafa gibi hayvanların etleri satılıyordu. Bayağı kasaplarda sığır, manda, keçi, koyun, tavuk, hindi, sülün, balık gibi etler satılıyordu. Hanefsiz kasaplarda kirpi, gelincik, kabuklu deniz ürünleri, tilki, çakal, sırtlan etleri satılıyordu. Bunlar haricinde av kasaplarında ise geyik, ceylan, yılan, bıldırcın gibi kasabın kendi avladığı etler satılıyordu. Ayrıca kasaplarda sadece et değil ham veya işlenmiş deri, diş, kemik, boynuz, kan gibi şeyler de satılıyordu. Hem halk hem de sarayda tütsülenmiş et, pastırma, sucuk ve yumurta sıkça tüketiliyordu. Bitkisel besinlerden en çok nane, kekik, biber, havuç, üzüm, elma, soğan, buğday, sarımsak ve pirinç tüketiliyordu.
PARALAR
Karapul: Bakırdan yapılan, değeri en düşük paraydı. Ön yüzünde alt tarafta Semender ve Fazıl adlarından sonra hakanın adı bulunurdu; üst tarafta ise bir yılan kabartması bulunurdu. Orta kısımda bir hayat ağacı figürü vardı. Arka yüzündeyse üst kısmında Tengri, Allah ve İsa isimleri yazıyordu. Alt kısmında ise iki balık figürü bulunurdu. Orta kısmında ise bir börk kabartması vardı.
Akça: Gümüşten yapılan paraydı. Bir akça, beş buçuk karapula eşitti. Ön yüzünde alt tarafta Semender ve Fazıl adlarından sonra hakanın adı bulunurdu; üst taraftaysa Allah, Muhammed ve Ali lafzaları bulunurdu. Orta kısmında birbirine çatmış iki kılıç figürü bulunurdu. Arka yüzünde alt tarafta "La ilahe illallah", üst tarafında ise Tengri, Ülgen ve Umay adları bulunurdu. Orta kısmında ise geri doğru dönmüş bir atlı okçu figürü vardı.
Şarpol: Altından yapılan paraydı. Bir şarpol, yedi buçuk akçaya eşitti. Ön yüzünde alt tarafta iki ağaç dalı kabartması; üstte ise bir ejderha kabartması bulunurdu. Ortada bir ok ve hilalle yapılan haç vardı. Arka yüzünde üstte Yehova, Musa ve Süleyman adları; alt taraftaysa Semender, Fazıl ve hakanın adı bulunurdu. Orta kısmında ise uluyan bir kurt figürü, kabartma biçiminde bulunmaktaydı.
Boylupul: Sığır boynuzundan yapılan oldukça iri bir paraydı. Bir boylupul, on iki şarpola eşitti. Ön yüzünde etrafında La ilahe illallah, muhemmeden resulullah yazısı kabartma biçimindeydi. Ortasında altından bir yay ve gümüşten üç ok, gömme biçiminde bulunurdu. Arka yüzünde etrafında kabartma halinde Ülgen ile Umay kağgada, Kayrakan kadıng ağaç altında* yazardı. Ortasında akik taşından birbirine ters duran iki kılıç yere doğru bakacak biçimde gömme yapılmıştı ve aralarında üstten alta zümrüt işlemeyle Türk yazısı, Oz tamgası (卐) ve hakimiyet tamgası (IYI) bulunurdu. Diğer paralar düzenli olarak basılıp miktarı artırılırken boylupuldan bir seferde sadece iki tane yapılabiliyordu (Çünkü boynuzun en geniş yeri kullanılıyordu; üstelik bir çok boynuzun çapı küçük kabul edildiği için bu para yapılamıyordu)
*Ülgen ile Umay kavgada, Kayra Han kayın ağacının altında
DOĞUYA İLK SEFER
Fazıllılar, ilk başta batıya sefer yapıyorlardı çünkü doğudaki kendilerine sorun çıkarabilecek üç devletle en başından ittifak kurmuşlardı: Arab-ı Mıra, Pers Krallığı ve Turanluk.
Arab-ı Mıra: Yönetici ve kurucu zümre Araplar olsa da devlet içinde bir çok başka halk yaşıyordu. Halifeyi korumaları nedeniyle tüm İslam dünyasında saygı görüyorlardı.
Pers Krallığı: Yönetici ve kurucusu zümresi Zerdüşt Persler olup halkı daha çok Müslüman Persler ve başka bir çok halktan oluşuyordu.
Turanluk: Orta Asya'nın hakimiydi ve Türk birliğini sağlayan devletti. Kurucu ve yönetici zümresi Müslüman Uygurlardı. İçinde birçok farklı dinden birçok halk yaşıyordu.
Batıda ise güçlü olarak Roma-Cermen-Frenk ittifakı (aslında üç farklı devlet olmasına rağmen tek devlet gibi hareket ederlerdi, Yunan İmparatorluğu da bu devletin özerk bölgelerindendi) ve Batuturan vardı. Batuturan'ın kurucu ve yönetici zümresi Hristiyan Macarlar olup halkının çoğunluğunu Makedon, Bulgar ve Tatarlar oluşturuyordu. Batuturan, yüz ölçümü olarak oldukça küçük olsa da Roma-Cermen-Frenk ittifakına kafa tutabilen, Avrupa'daki tek devletti; bu nedenle onunla da en başından ittifak kurulmuştu.
1300 yılında, Batuturan, bazı şartlarla Fazıllı'ya bağlanmayı kabul etti. Şartlar şunlardı:
1) Halkın inancına karışılmayacak
2) Hanedana dokunulmayacak
3) Hiçbir kilise camiye çevrilmeyecek
4) Hanedan, vergi ödemek ve askeri destek şartıyla yönetimde kalacak.
5) Yerel yöneticiler ve askeri sistem olduğu gibi devam edecek.
Beşinci şart hakkında tartışmalar yaşansa da sonunda kabul edilmiş ve Batuturan Fazıllı'ya bağlanmıştır. Bu sırada Yunan İmparatorluğu isyan edip bağımsızlığını ilan etmiş ama güçsüz kalmıştır. Turanluk'un hanedanının soyu kurutulmuş ve başa yeni gelen Bar Noyan önderliğindeki Şamanist Moğol Barkhuu hanedanı Turanluk'un başına geçmiştir. Turanluk hakkında durum olduğu gibi kalsa da Bar Noyan tarafından ittifakın bozulduğu bildirilmiştir. Arab-ı Mıra'nın Anadolu'daki bölümünde yaşayan gayrimüslimler isyan etmiş, sonuç olarak buralar Pers Krallığı'na geçmiştir. Pers Krallığının başına eski hanedanla akraba başka bir hanedan gelmiştir ve ülkedeki Zerdüşt ya da Pagan olmayan herkese zulmetmeye başlamıştır. Sonuç olarak her üç ittifak da bozulmuş ve Fazıllı, Kara Musa Han önderliğinde doğuya sefere çıkmıştır. Vur-kaç ve Turan taktiğinin gırla gittiği bu savaş sonucunda bir çok şehir ele geçirilmiş, bir kısmı da ele geçirilememesine rağmen Pers askerlerinden temizlenmiştir. Bu esnada, Pers başkentinde bu hanedanın soyu Fazıllı suikastçileri tarafından kurutulmuş ve yerlerine yine her iki hanedanla da akraba, Müslüman olan ve Türklerle iyi ilişkiler içinde olan bir hanedan getirilmiştir. Bundan sonra iki ülke arasında tekrar ittifak yapılmıştır.
ROMA-CERMEN-FRENK İTTİFAKININ BOZULMASI
Roma-Cermen-Frenk ittifakından ilk ayrılan Yunanlar oldu. Yunanlar kendilerini toplamaya çalışırken, Roma onlara bir sefer daha yaptı ama bu sırada Britanya İmparatorluğu, Frenk Krallığı'na saldırıyordu. Neticede Roma ne Frenk imparatorluğuna zamanında ve yeterli yardım gönderebildi ne de Yunan İmparatorluğu'nu yeniden kendi topraklarına katabildi. Frenk kraliyet ailesi ve Roma kraliyet ailesi arasında bundan sonra bir çok sürtüşme yaşandı; bu sürtüşmelerin başlıca sebepleri birinde yasak olan şeyi yapan kişinin serbest olduğu ittifak içinde bir ülkeye kaçması ve iade edilmemesiydi. Frenk kraliyet ailesi ile Roma kraliyet ailesinin mezhepsel farkları da en sonunda bir din savaşına dönmüştü. Sonuç olarak Cermen Krallığı, Roma'nın desteğini alıp Frenk krallığına saldırdı ama Frenk krallığı saldırıyı püskürttü ve ittifaktan ayrıldığını ilan etti; hemen ardından ittifağa savaş ilan etti. Roma, kendi iç sorunlarıyla boğuşurken Frenk krallığının ilk olarak saldırdığı Cermen krallığına yardım etmedi; neticede Cermen Krallığı da ittifaktan ayrıldı ve gücünü toplar toplamaz Roma'ya saldırdı. Bu, fetih için değil yağma ve güçten düşürme için bir saldırıydı ama bu sırada kayda değer bir güce ulaşmış Yunan İmparatorluğu, Roma üzerine fetih için seferler düzenliyordu. Sonuç olarak Roma ve Fazıllılar arasında bir ittifak kuruldu. Fazıllılar, Yunan İmparatorluğu'nu ortadan kaldırıp bir kısmını kendileri aldı, bir kısmınıysa Roma'ya verdi. Bundan sonra Fazıllı hakanı Mehmet Arslan Han, sınır güvenliğini son seviyeye çıkardı ve Roma'yla ittifakı bozduğunu belirtti.
İRAN'DA TÜRK BİRLİĞİ
İran'ın zengin ailelerinden, Soğdlumahmut ailesi, Türk bir ailedir. Bu aile, İran'da Türk birliğini sağlamayı denedi ancak Pers Krallığı, her denemesini boşa çıkarttı. Soğdlumahmut ailesi, en sonunda Turanluk'tan yardım istedi. Turanluk, Çinliler ve Slavların isyanlarıyla uğraştığı için cevap veremedi. Bu arada Turanluk içinde bir çok yerel hükümet ortaya çıkmıştı. Soğdlumahmutlar, bu kez de Fazıllılar'dan yardım istedi. Fazıllı hakanı Çarmıh Han, Kafkaslardaki Pers topraklarına saldırdı; bu esnada Turanluk'un yerel hükümetlerinden Pers sınırındaki bir tanesi de yine Pers topraklarına saldırdı. Otuz yıl kadar süren savaştan sonra, Pers Krallığı'nın tüm toprakları Turanluk ve Fazıllılar tarafından işgal edildi. 1240 yılında, iki ordu karşı karşıya geldi ve ittifak kuruldu.
ORTA ASYA BİRLİĞİNİN BOZULMASI
Barkhuu'ların iki büyük rakibi vardı: Fazıllıları yok etmek isteyen Selmansoy ve Fazıllılara bağlanmak isteyen Biligoğlu. Bu iki aile, birbirleriyle savaşarak birbirlerini neredeyse bitirme noktasına getirdiler ama Bilioğlu ailesi bu esnada Barkhuu'lara da açıkça savaş açıp soylarını kuruttu ve başa geçti. Biligoğlu hanedanının yaptığı ilk şey, Selmansoy ailesinin kökünü kurutmaktı. Bundan sonra, isyan ve diğer şeyleri bastırdıktan sonra Fazıllı'ya bağlandılar. Ancak bunu istemeyen gruplar isyan etti ve Orta Asya'da birlik bozuldu.
ÖTÜKEN'İN FETHİ
Fazıllılar için Ötüken, son derece önemliydi çünkü oranın hakimi olan Orta Asya'nın hakimi olurdu. Fazıllılar, başından beri doğunun tek hakimi olmak istiyordu. Turanardı, Ötüken'i korumak için çok büyük harcamalar yapmıştı. Öte yandan Mollaisaoğulları, Ötüken'i alabilmek için önce Kore'yi veya Turanardı'ndaki birçok şehri geçmesi gerekiyordu. Fazıllılar için, bu listeye Mollaisaoğulları da eklenmişti. Fazıllılar, Cermen Krallığının özerk bölgesi olan Slav Çarlığı ile yakınlaştılar. Slav Çarlığı'nın da desteği ve etkisiyle, Turanardı'ndaki Slavları isyan ettirdiler. Turanardı iç meseleleriyle uğraşırken, Mollaisaoğulları Turanardı'na saldırdı ve Ötüken'e kadar geldiler. Ama oraları temizlemiş olan Mollaisaoğulları, onları geriden takip eden Fazıllı askerlerini fark edemediler. Mollaisaoğulları, Ötüken'i nihayet fethettiğinde yorgunlardı ve ele geçirdiklerini sandıkları Turanardı'ndaki toprakların hepsi hiç yorulmadan Fazıllılar tarafından ele geçirilmişti. Sonunda, Ötüken'de iki ordu karşı karşıya geldi ve Mollaisaoğulları'nın yorgun ve sayıca az olması, ayrıca Fazıllıların altı savaş taktiklerinin tümünü kullanmaları nedeniyle yenildiler. Mollaisaoğulları'nın hükümdarı Kerim Şah ele geçirildi ve Fazıllı başkenti olan Bozüyük'e getirildi. Bundan sonra, Mollaisaoğulları'nın kalan toprakları da Fazıllılar tarafından ele geçirilip yağmalandı ve Mollaisaoğulları'nın hanedanı Estanbolu'ya (İstanbul) getirildi; kadın olanlar, Kerim Şah'ın kızı ve karısı haricinde, cariye olarak Batı'ya ve Arab-ı Mıra'ya satıldı. Kerim Şah haricindeki tüm erkekler ise hadım edilip başparmakları kesildi. Kerim Şah, bağlılık için ant içti ve Peşte valisi yapıldı.
NİHONKOKU İTTİFAKI
Japonya'ya, Nihonkoku adlı bir devlet hakimdi. Yüz ölçümü küçük olsa da denizcilikte gelişmiş ve Kore'ye, Turanardı'na ve Tabiguaque'ye (Çin'e hakim devlet) kafa tutabilen bir devletti. Fazıllılar, Nihonkoku ile yakınlaştı ve çok geçmeden ittifak kuruldu. Ama bu ittifaktan memnun olmayan bir çok devlet vardı: Turanardı, Kore (Kore, Fazıllıları kendi tarafına çekmek istiyordu), Tabiguaque ve Ainukoku (Nihonkoku'nun özerk bölgesi; Nihonkoku'ya isyan etmeyi planladıkları için güçlü bir dostları olması işlerine gelmiyordu) Sonuç olarak Kore, Turanardı ile ittifak kurdu; ama bu ittifakı fırsat bilen Turanardı askerleri Kore şehirlerinden bazılarını ele geçirdi. Kore, bunun üzerine Tabiguaque'den yardım istedi ama Tabiguaque'nin Çinli hanedanının soyu kurutulmuş ve yerine Evenki kökenli Levhuté ailesi geçmişti, başlarında Lev Noianbei bulunuyordu. Yeni hükümet kurulmaya çalışıldığı için Kore'nin isteğini reddettiler. Kore, bunun üstüne Hindistan'dan yardım istedi ama Hindistan da bu isteği reddetti. Fazıllılar, Kore'ye girerek Turanardı askerlerini kovdular ve sonuç olarak Uzakdoğu'da üç büyük güç ortaya çıktı: Nihonkoku ittifakı (Nihonkoku, Kore, Fazıllılar), Tabiguaque ve Turanardı. Kısa süre içinde Çin ittifakı (Tabiguaque, Hindistan, Thai-Wan, Thai-Guo, Vet-Nam) ve Buzluk ittifakı (Turanardı, Slav Çarlığı, Vikingler) kuruldu.
SOYSUZ KANIBOZUKLAR
Fazıllı ve Türk kaynaklarında adsız sadece "Soysuz kanıbozuklar" olarak geçen; Arap kaynaklarında Al-khouaasar; Batılı kaynaklarda Kwasaer olarak geçen bir grup vardır. 1473 yılında, ilk eylemlerini Bekr-i Diyar'da (Diyarbakır) gerçekleştirmişlerdir. Uzun süre halkın güvenliğini tehdit etmişlerdir. Arap kaynaklarına göre Perslerin Med kabilesi ve Rumlardan, Pers kaynaklarına göre Arap ve Rumlardan, batılı kaynaklara göre Pers, Arap ve Türklerden oluşuyordu. Amaçları; Anadolu'nun doğusunda yeni bir devlet kurmaktı. Kendilerine en ufak karşı çıkanı öldürüyor, şehirler etrafına hendekler kazıyorlardı. 1502 yılında, elebaşları Abdülkerim Tolhildan yakalandı ve Bekr-i Diyar'ın ortasında, Fazıllı bayraklarının indirildiği, Türkçe'nin yasaklandığı eskiden cami, artık terörist sığınağı olan yerde işkenceyle idam edildi ve bu halka izletildi. Daha sonra her bir parçası kesilip Soysuz kanıbozuklar'ın etkili olduğu yerlerde dolaştırıldı. Ardından seferberlik ilan edildi ve soysuz kanıbozuklarla ilişkili olan herkes öldürüldü. Burada Morbaş denen bir ordu birimi kuruldu. Bunlar, göçebe seyyahlar gibi yaşayan, her silahı ustalıkla kullanabilen kişilerdi. Kemerleri yılan derisinden olup börk ve sarıkları rütbelerine göre pembe, açık mor, koyu mor ve siyah arasında değişiyordu. Yazın kızıl ya da mavi atlı şalvarıyla sarı göynek; kışın siyah deri şalvarla üstünde ağaç işlemeleri olan yeşil kaftan giyiyorlardı. Orduda kıyafetleri tam olarak belli tek birimdi. (Diğerleri için de kıyafet kısıtlamaları olsa da bu kısıtlamalar oldukça azdı oysa Morbaşların ne giyecekleri belliydi)
TURANARDI'NIN GÜCÜNÜ KAYBETMESİ
Turanardı, ittifak içinde sözü en az geçen devletti; ayrıca halkın çoğunluğu devamlı yok yere isyan çıkarıyordu. Askeri birimler birbirlerine düşman olmuştu, Turanardı'nı kurtarmak için bir çok fikir ortaya atılmıştı. Bu fikirler: Turancılık, Saldırganlık, Denizcilik, Karlık ve Eğiklik'ti. Turancılık fikrini savunanlar; Fazıllılara bağlanmayı veya hiç olmazsa ittifak kurmayı öneriyordu. Turanardı hanedanı, Ötüken'i kaybetmenin acısını hala hissediyordu bu yüzden bu fikri ısrarla reddediyorlardı; ayrıca Orta Asya'nın hakimi olan Turanluk'un gerçek varisleri olarak kendilerini görüyorlardı. Saldırganlık, askeri olarak vur-kaç ve yağma yaparak güçlenmeyi öneriyordu. Ama askeriyede emir-komuta zinciri bozulmuştu ve askeri birimler kendi aralarındaki kavgalar nedeniyle güçsüz düşmüştü. Denizcilik, Vikinglerle ortak olup Slav Çarlığı'na saldırmayı öneriyordu ama Turanardı denizcilikte Slavlar ve Vikingler kadar iyi değildi; ayrıca Slav unsurlar zaten isyan etmeye bahane arıyor, sırf ittifak nedeniyle isyan edemiyorlardı. Karlık, Slav Çarlığı'na tabii olmayı ve onun askeri gücü olmayı öneriyordu ama Turanardı hanedanı, kendilerini Slav Çarlık ailesinden üstün görüyorlardı, tabii olmayacaklardı. Eğiklik ise Çin ittifakına katılmayı öneriyordu ama Turanardı hanedanı, Tabiguaque'yi işgal etmeyi planlıyordu. Turanardı devleti iç çekişmeler halindeyken, hanedanın soyu bir şekilde kurutuldu ve yerlerine Saldırganlık'ı savunan Mehmet Başnoyan geçti. Saldırganlık taktiği, büyük yenilgi ve kayıplar alarak geri çekildi. Bu esnada Mehmet Başnoyan öldürülüp yerine Denizcilik'i savunan Tengiz Bek geçti. Tengiz Bek, tahta geçtiği gün Fazıllıların saldırdığı haberini aldı. Halktan ve askeriyeden Turancılık'ı savunanlar Fazıllılara destek verdi. Sonuç olarak Turanardı'nın önemli yerleri ele geçirildi ama şehirleşme olmayan buzlu kıyılar başıboş bırakıldı. Tengiz Bek, karısı ve iki oğluyla beraber kıyılarda başıboş bırakılmış köylerden birine kaçtı. 1602 yılında, Tengiz Bek oğlu Gök Alp, yeni bir devlet yapılanması kurdu ve başıboş kıyıları ele geçirdi. Dönemin Fazıllı hükümdarı Ahmed Bükte Han derhal oraya asker yolladı. Ancak zaten buzul bölgesi olan yerlere bir de kış mevsimi eklenince, askerlerin çoğu telef oldu ve Fazıllılar geri çekilmek zorunda kaldı. 1625'te imzalanan Saka Antlaşması ile Gök Alp oğlu Temür Şah Fazıllılara bağlanmayı kabul etti.
GÜNEY SEFERLERİ
Arab-ı Mıra gücünü kaybetmeye başlamıştı, merkezi hükümet uzun süre önce ortadan kalkıp birbirleriyle savaşarak yeni merkezi hükümet olmaya çalışan yerel yönetimler Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarına aitti. Bu yerel yönetimlerin güçsüz olanları kısa sürede yok oldu ve Arab-ı Mıra'nın mirasçısı birkaç farklı devlet ortaya çıktı: Şamiye (Suriye, Lübnan), Beyt Nahrin (Irak), Kenan (İsrail, Filistin, Ürdün; yöneticileri İbrani'ydi), Devlet-i Mıra (Suudi Arabistan, Yemen, Umman, BAE, Katar), Çöllük (Kuzey Afrika; yöneticileri Türk'tü) Çöllük ve Fazıllık ittifak kurdular ve Fazıllık, önce Türkmeneli bölgesini Beyt Nahrin'den almak için saldırdı. Çöllük ise deniz yoluyla Kenan'a saldırdı. 1703'te Çöllük hükümdarı Masıh Süktü Han, Fazıllı'ya bağlanmayı kabul etti.
DURAKLAMA DÖNEMİ
1821 yılında, Kuzey Afrika ve Arap topraklarındaki siyasi alimler Fazıllı Hanedanı'nı kafir ilan ettiler ve isyanlar başladı. Çöllük hükümdarı İsa Aybarak Han, bunlar üzerine asker salmayı istedi ama Fazıllı hakanı Abdüssamet Atılgan Han, ona engel oldu. Sonuç olarak Kuzey Afrika'da yeni bir devlet kuruldu ve İsa Aybarak Han, hanedanıyla beraber Abdüssamet Atılgan Han'a sığındı. İsa Aybarak Han, bundan sonra Türkmeneli hükümdarı yapıldı. Kuzey Afrika'dan sonra, Kudüs'teki İbraniler de isyan etti. İsa Aybarak Han, bunlar üzerine ordu gönderdi ve İbraniler Şamiye'ye kaçıp sığındı. Şamiye, bir zamanlar Kenan devletinin hükmettiği topraklara sefer düzenledi ve Fazıllılar böyle bir şey beklemediği için zamanında müdahale edemedi. Askerler Kudüs'e ulaştığında, çoktan Fazıllı valileri esir edilmiş ve Fazıllı bayrakları toplatılarak gönderlere Şamiye bayrakları çekilmişti. 1834 yılında yapılan Filistin Antlaşması ile Fazıllı'ya gitmek isteyenlerin gitmesine müsaade edileceği, Fazıllı'nın Kenan ve çevresinde asker bulunduramayacağı, Türk Musevilerin İbranilerden ayırt edilmeyeceği şartları kabul edildi. (Yaklaşık 100 maddesi olan antlaşmadan Fazıllı'yı doğrudan ilgilendirenler yalnız bu maddelerdi) Henüz antlaşma yeni imzalanmışken, Yunan ve Slavlar isyan etti ve Batuturan, Roma tarafından ele geçirildi. Bututuran hanedanı Fazıllı'ya sığındı ve Batuturan hükümdarı Kígyó Beg, Trakya valisi yapıldı. Moğollar ve Persler de isyan edince Fazıllılar son aşamaya geldi.