Önce öncekileri hatırlayalım:
"Toplum var oldukça adalet, eşitlik ve özgürlük var olamaz."
"İnsan, sosyal bir varlık değildir. Bunu uydurmuş ve bağımlısı olmuştur. Toplumu takmayıp istediği gibi yaşayan asosyaller, otakular, hikikomoriler... asıl kazananlardır."
"İnsanın iki içgüdüsü, beş duyusu ve altı ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar yemek, su, hava, ısınma, barınma ve güvendir. Toplum düzeni güveni öldürür."
"Eşit bir toplumdan hiçbir koşulda bahsedilemez. Toplum her zaman hiyerarşiktir ve dışlananlar tabanın da altındadır. İşte onlar, asıl Dünya'ya hükmetme hakkı olanlardır."
"Toplum, bizi seçimlerimizde serbest bırakır. Ama seçme hakkımız olmayan şeyler yüzünden yargılar."
"Ne toplum, ne de diğer insanlar. İnsana doğadan daha çok şey veren sadece Tanrı'dır."
"Bu dünya düzeni adaletsizlik üzerine kurulu. Ve bunu değiştiremezsiniz. Adaletli olan insanların değil, bizatihi Tanrı tarafından yürütülen ve yaratılan doğanın düzenidir."
"İnsan, içgüdüleriyle yüzleşmelidir. Toplum ise bunları bastırır. Oysa onları bastırmayıp üstüne gitmek, onları yenmek anlamına gelir ve bu, daha iyidir."
"Toplum şart değildir; ama hiyerarşi şarttır. Ve bu yüzden eşitlik yalandır."
"Kibarlık, uydurulmadır. Esas olan saldırganlıktır."
"Şeytan bile çoğu insandan masumdur."
"İnsanları kutsallaştıramazsın. Eğer bunu yaparsan, o zaman kendine tapmış olursun. Bu, İD'in en büyük isteğidir. Ve Ego, bunu yumuşatıp kendine saygıya çevirir. İnsan, kendisine saygı duyamaz; duymamalı. Kendine saygısı olan bir insan, hayatla yüzleşmeye korkar. Kendine saygısı olmayan insan ise en ağır koşullarda, hayatın gerçek yüzüyle yüzleşebilir. Ben, çok küçük yaşta hayatın o yüzüyle karşılaşmaya başladım. Ve artık anladım; hayat, şeytanın ta kendisi."
"İnsan üstün değildir. Hiç bir zaman da olmamıştır. Doğasında yargılamak vardır ve bu, onu en acizler haline getirir."
"Farklı olan dışlanır. Bu, toplumun kuralıdır. Peki, neden böyledir? Çünkü Dünya'nın kendileri etrafında dönmesini isteyen aşağılıklar, itaatsizliği kaldıramazlar. Bu böyle süregelmiştir. Yalnız olanlar uyumsuzlukla, geçimsizlikle suçlanır. Asıl sorun ne, biliyor musunuz? Geçimliler yoktur... Sadece toplumun saçma düzenine uyum sağlayanlar ve sağlayamayanlar vardır. Neden sağlayamazlar, hiç düşündünüz mü? Korkmak değil... Onlar, acı çekmiş ve toplum onları kabul etmemiştir. Doğduğundan beri hayatın zalim yönüyle karşılaşan kişiler, bir anda hayat yüzlerine gülmeye başladığında; bulundukları yerden kafa üstü yere düşerler! Sonra da uyumsuzlukla suçlanırlar... Asıl sorun onların topluma uymaması değil, toplumun onlara uymamasıdır. Çünkü toplum, yalancılarca türetilmiştir. Oysa gerçek, çok farklıdır. İnsan asosyaldir; sadece güven ihtiyacı için toplumu üretmiştir. Ve sonunda onun kölesi olmuştur. Yalnızlar, gerçek insanı kabullenmiştir. Onlar, üst-insandır."
"Ben sakin ve sabırlı biriyim. Şayet öyle olmasaydım, çoktan bir seri katile dönüşmüştüm."
"Her sabrın taşma noktası vardır. Cinayet kurbanları, katilin o taşma noktasını doldurmuştur. Ve her insan bu durumda karşısındakini öldürmek, hatta eziyet etmek ister. Katiller, sadece bunu eyleme geçirecek kadar cesur olanlardır."
"Hayalinizin peşinden koşun. Ona asla erişip dokunamayacağınızı bilseniz dahi bunu yapın. Kendi hayalini bırakıp başkalarının hayalini gerçekleştirenler, onların köpeği olurlar. Elbette birine hayali için yardım edin; ama tüm işi siz yapmayın. Bir hayalim var ve uzanamayacağımı biliyorum. Ama yine de vazgeçmeyeceğim, deneyeceğim. Ve belki bir gün; hayalim olan ateşböceğini görebilecek -ama dokunamayacak- kadar yaklaşacağım."
"Bir diktatöre diktatör diyemezsin. Çünkü seni yaşatmayacağını bilirsin. Eğer birine rahatça diktatör diyebiliyorsan, o kişinin diktalıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Peki, ben bir yönetici olsaydım? Evet, muhtemelen diktatör olurdum. Ne fark eder ki? Bunca senedir bir seri katile, işkenceci bir sosyopata dönüşmedim. Başkası yerine kendime zarar verdim. Biraz daha dayanabilir miydim? Bilmiyorum... Tek bildiğim, artık dayanamayacak raddedeyim... Öyle çok ağladım ki, gözyaşım kalmadı. Kendim için, başkası için, Dünya için... Öyle çok ağladım, defalarca intihara teşebbüs ettim... Artık bittim, tükendim. Sadece... Sadece biraz huzur istedim. Çok şey istememiştim, sadece mutluluk ve özgürlük... Bildiğim tek bir şey var; bu hayat defolu..."
"İdolüm olan insan olamaz. Ancak olmaya yaklaşan insanlar olabilir. Onlar kim, diye sorarsanız; size gerçek olanları mı, yoksa karakterleri mi sorduğunuzu sorarım... Bu Dünya'da olmasa da, insanların zihinlerinde idollerim var..."
"Gerçekten idolüm olmaya yaklaşan, gerçek insanları mı soruyorsunuz? Tamam, öyleyse sayıyorum: Alexander supertramp (Christopher Johnson McCandless), Bâzek-i Asker el-Recebî, İbn-i Sina, Jean-Henri Fabre, Hz. Muhammed ve benzerleri..."
"İdolüm olabilen karakterleri mi soruyorsunuz? Hikigaya Hachiman, Kuroko Tetsuya, Nagisa Shiota, Sakata Gintoki, Yoshida Haru, Kirigaya Kazuto, Mashiro Moritaka, Natsu Doraguniiru ve bunlar gibiler..."
"Milletini sevmek iyi bir şeydir. Milliyetçilik ise şeytan işidir. Diğer milletleri yok etmeyi istemek, kötüdür. Milletini sevmek ise iyidir. İlk milliyetçiler, Allah'ın emrini bozup dini kendine uyduran Yahudaoğullarıdır."
"Yalnızlık insanın doğasındadır. Diğer insanlara ihtiyaç duyduğunu sanmasının tek nedeni güven ihtiyacıdır. Bunun da toplum ile olacağını sanır. Yazık! Oysa ki toplum düzeni, güveni öldürür. İnsan, diğer varlıklardan da güven ihtiyacını karşılayabilir. Doğaya, havaya, köpeğine, en önemlisi de Tanrı'ya güvenebilir. Toplum gereksiz ve ölümcül bir müessesedir."
"Doğanın çadırından çıkıp, taştan hapislere girdiğimizde; kendi kendimizi zindana atmış olduk."
"Para, gerekli midir? Neden gerekli olmuştur? Ne amaçla bulunmuştur? Para, Lidyalıların lanetidir. Olmasaydı Dünya daha güzel olurdu. Doğa, bizden para almaz. Ve paranın materyal olarak hiç bir değeri yoktur. 5 liralık bir banknotun basım maliyeti 1 TL'yi geçmez. Onu insanlar değerli ilan etmiştir. Maddi olarak hiçbir değeri yoktur. Sadece kağıt üzerinde değerlidir. Gerçekten onu değerlendiren toplumdur. Neden aslında güven ve diğer her şeyi paylaşmak için uydurulan toplum, bizi bencil bir hale getirip paylaşmanın muhteşemliğinden ve doğanın cömertliğinden nasibimizi almamızı engelliyor?"
"Yalnızlık insanın doğasındadır. Toplum uydurmadır. Gerçek olan yalnızlık ve aşktır. İlk insan -Hz. Adem- de yalnızdı. Ben sadece özüme dönmüş ve doğayı kavramış biriyim. Aşk ise acı verir. Peki, gerçek midir? Evet, ikide bir aşık olduğunuz kişi değişmiyorsa tabii! Toplum düzeni, kaos üzerine kuruludur. Yalnızlar ise bundan kurtulmuştur."
"Doğada toplum yoktur. Topluluk vardır. Ve bunlar, insanların saçma düzenine benzemezler."
"Dünya'yı bana bıraksanız, ortada sorun filan kalmaz. Nasıl mı? Dünya, bana acıma duygusunun yüceliğini ve duygusuzluğun mükemmelliğini öğretti. Evet, muhtemelen sadist bir hükümdar olurdum. Ama Dünya çok daha güzel olurdu. İlk iş olarak, bozacağım şey Dünya'nın düzeni. Bu çarpık düzen üzerine inşa edilen hiç bir düzen başarılı olamaz. Yerinde sayan bir sistemi ona bir şeyler ekleyerek ya da anca birazını değiştirip özünü aynı bırakarak hiçbir sonuç elde edemezsin. Yapman gereken; düzene, sisteme bir çomak sokup; karman çorman hale getirmek ve sonra da bu işlevsiz arı kovanını yıkarak bizzat kraliçe arı olarak kendin yeni bir kovan yapmalısın ve bunun için eski kovanın küllerini dahi kullanmamalısın. Peki,işleyen, gayet iyi giden bir düzene bunu yaparsan ne olur? Cevap basit: Soktuğun çomağı bir daha çıkaramazsın. Ancak çomaklı düzene yeni bir çomak sokup, onu yıkarak yeni bir kovan yapanlar başarıya ulaşır."
"Zaman her şeyin ilacıdır derler. Yalan! Fiziksel yaralar zamanla iyileşir; evet. Ama duygusal yaralar asla iyileşmez, sadece bastırılır. Ya sosyopatlık, ya da daha büyük yaralar veya geçici, sahte mutluluklar tarafından. Toplumdan uzaklaşıp doğaya dönmedikçe gerçek mutluluk söz konusu olamaz. Peki sahte, geçici mutluluklar kötü müdür? Hayır! Aksine, duygusal yaraları bastırdığı için; gerçek, kalıcı mutluluklar kadar iyi ve yararlıdır."
"Ben duygusu hep vardı. Bu, hayatımızı sürdürmemiz için gereklidir. Ama sen duygusu da önemlidir."
"Para önemli veya gerekli bir şey değildir. Son derece lüzumsuz, fütursuz ve de nankördür. Manevi değerler, doğada binlerce yılda elde edilen deneyimler... Bunları parayla satın alamazsın. Para, mutluluk getirmez. Sadece mutluluk getirme potansiyeli olan bir hayatı önümüze serer. Ama son derece nankördür ve suyunu çektiği anda sizi Dünya'nın acı gerçekleriyle yüz yüze bırakır! Huzur, her şey huzur için... Huzurla birlikte gerçek mutluluk da gelir. Paranın mutluluğu geçicidir, bir çeşit sarhoşluktur. Asıl paranın çizdiği lanetli toplum sınırlarından çıkıp doğaya dönersek ve oradaki değerlerimizi geri kazanırsak mutluluğa ereriz. Ey Lidyalılar! Parayı icat ettiniz, tüm Dünyayı bunla lanetlediniz diye, başınız göğe mi erdi?"
"Ben hayallere inanırım, çünkü gerçekler fazla acımasız. Ama gerçeğin hakkını vermek zorundayız; bizi harekete geçirmesi için sert ve acımasız olmak zorunda. Binlerce hayal kuruyoruz, peki kaçını gerçeğe çevirmek için harekete geçiyoruz? Çünkü hayal ağırbaşlı, sakin, merhametli ve de uyumludur. Gerçek ise münasebetsiz, saldırgan, zıpçıktı ve de acımasızdır. Bu yüzden hayallerimizi harekete geçirebilmek için, gerçek bizi münasebetsizce ve acımasızca harekete geçmeye zorlar. Geçmediğimizde de, zarar verir. Hayallerinize sımsıkı sarılın ve kim ne derse desin, üzerinize ne set çekilirse çekilsin bundan vazgeçmeyin. Gerçeğin münasebetsizliğinin hayalin büyüsünü yenmesine izin vermeyin! Hayaller çok güçlü tılsımlardır. Ama onları hayata geçirmemiz, çalışmamız gerekir. Gerekli yapı oluşmalı ki; hayalimiz en tepeye otururken kayıp tuzla buz olmasın. Bir hayalim var. Ne olursa olsun denemek istiyorum. Sonra ne olur ya da ne çıkar, bilmem. Ama bunu mutlaka deneyeceğim. Şimdiden temeli oturttum, herkese anlatmaya başladım. Hayallerden korkmayın! Gerçeğin acımasızlığından da korkup, hayallere sığınmayın! Sırf gerçekten kaçmak için hayallere sığınanlar, gerçek hayallere sahip olmazlar. Ancak gerçeğin gerçekliğini görüp, istediği ve hayallerin büyüsünü bildiği için kendini hayallere bırakanlar, onlara sahip olurlar. Kendini duygulara sırt üstü bırakabilenler, kazanırlar."
"Hayatında doğa görmemiş, eline bir ot versen ne yapacağını bilmeyen cahiller ahkam kesiyor. Mesela ben evde kendi yayımı yaptım, satın almaya kalksam bin liradan fazla. Şimdi söyle ey cahil, para mı mutluluk getirir özgürlük mü? Para var oldukça özgür olamazsın."
"Hayat, kimseye bana davrandığı kadar sert davranmamıştır. Hayatım hep zordu. Mutluluklarım kısa ve geçici, üzüntülerim uzun ve ömürlüktü. Hayat, iyi insanlara hep yüklenir. Kötülerin ise istediğini yapmasına izin verir. İyiyi zorla kötü yapar. Ben, inancımı, iyi niyetimi kaybetmedim... Hayat bunun için çok uğraştı. Ama hayır, onun oyununa gelmeyeceğim. Onu yeneceğim! Ve öldükten sonra, bana bunu yaşatan herkesten hakkım olanı alacağım. Şimdilik sabrediyorum; ama unutma ey hayat, öldükten sonra senden kurtulduğum için kazanan ben olacağım."
Şimdi de yeniler:
"Toplum var oldukça adalet, eşitlik ve özgürlük var olamaz."
"İnsan, sosyal bir varlık değildir. Bunu uydurmuş ve bağımlısı olmuştur. Toplumu takmayıp istediği gibi yaşayan asosyaller, otakular, hikikomoriler... asıl kazananlardır."
"İnsanın iki içgüdüsü, beş duyusu ve altı ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar yemek, su, hava, ısınma, barınma ve güvendir. Toplum düzeni güveni öldürür."
"Eşit bir toplumdan hiçbir koşulda bahsedilemez. Toplum her zaman hiyerarşiktir ve dışlananlar tabanın da altındadır. İşte onlar, asıl Dünya'ya hükmetme hakkı olanlardır."
"Toplum, bizi seçimlerimizde serbest bırakır. Ama seçme hakkımız olmayan şeyler yüzünden yargılar."
"Ne toplum, ne de diğer insanlar. İnsana doğadan daha çok şey veren sadece Tanrı'dır."
"Bu dünya düzeni adaletsizlik üzerine kurulu. Ve bunu değiştiremezsiniz. Adaletli olan insanların değil, bizatihi Tanrı tarafından yürütülen ve yaratılan doğanın düzenidir."
"İnsan, içgüdüleriyle yüzleşmelidir. Toplum ise bunları bastırır. Oysa onları bastırmayıp üstüne gitmek, onları yenmek anlamına gelir ve bu, daha iyidir."
"Toplum şart değildir; ama hiyerarşi şarttır. Ve bu yüzden eşitlik yalandır."
"Kibarlık, uydurulmadır. Esas olan saldırganlıktır."
"Şeytan bile çoğu insandan masumdur."
"İnsanları kutsallaştıramazsın. Eğer bunu yaparsan, o zaman kendine tapmış olursun. Bu, İD'in en büyük isteğidir. Ve Ego, bunu yumuşatıp kendine saygıya çevirir. İnsan, kendisine saygı duyamaz; duymamalı. Kendine saygısı olan bir insan, hayatla yüzleşmeye korkar. Kendine saygısı olmayan insan ise en ağır koşullarda, hayatın gerçek yüzüyle yüzleşebilir. Ben, çok küçük yaşta hayatın o yüzüyle karşılaşmaya başladım. Ve artık anladım; hayat, şeytanın ta kendisi."
"İnsan üstün değildir. Hiç bir zaman da olmamıştır. Doğasında yargılamak vardır ve bu, onu en acizler haline getirir."
"Farklı olan dışlanır. Bu, toplumun kuralıdır. Peki, neden böyledir? Çünkü Dünya'nın kendileri etrafında dönmesini isteyen aşağılıklar, itaatsizliği kaldıramazlar. Bu böyle süregelmiştir. Yalnız olanlar uyumsuzlukla, geçimsizlikle suçlanır. Asıl sorun ne, biliyor musunuz? Geçimliler yoktur... Sadece toplumun saçma düzenine uyum sağlayanlar ve sağlayamayanlar vardır. Neden sağlayamazlar, hiç düşündünüz mü? Korkmak değil... Onlar, acı çekmiş ve toplum onları kabul etmemiştir. Doğduğundan beri hayatın zalim yönüyle karşılaşan kişiler, bir anda hayat yüzlerine gülmeye başladığında; bulundukları yerden kafa üstü yere düşerler! Sonra da uyumsuzlukla suçlanırlar... Asıl sorun onların topluma uymaması değil, toplumun onlara uymamasıdır. Çünkü toplum, yalancılarca türetilmiştir. Oysa gerçek, çok farklıdır. İnsan asosyaldir; sadece güven ihtiyacı için toplumu üretmiştir. Ve sonunda onun kölesi olmuştur. Yalnızlar, gerçek insanı kabullenmiştir. Onlar, üst-insandır."
"Ben sakin ve sabırlı biriyim. Şayet öyle olmasaydım, çoktan bir seri katile dönüşmüştüm."
"Her sabrın taşma noktası vardır. Cinayet kurbanları, katilin o taşma noktasını doldurmuştur. Ve her insan bu durumda karşısındakini öldürmek, hatta eziyet etmek ister. Katiller, sadece bunu eyleme geçirecek kadar cesur olanlardır."
"Hayalinizin peşinden koşun. Ona asla erişip dokunamayacağınızı bilseniz dahi bunu yapın. Kendi hayalini bırakıp başkalarının hayalini gerçekleştirenler, onların köpeği olurlar. Elbette birine hayali için yardım edin; ama tüm işi siz yapmayın. Bir hayalim var ve uzanamayacağımı biliyorum. Ama yine de vazgeçmeyeceğim, deneyeceğim. Ve belki bir gün; hayalim olan ateşböceğini görebilecek -ama dokunamayacak- kadar yaklaşacağım."
"Bir diktatöre diktatör diyemezsin. Çünkü seni yaşatmayacağını bilirsin. Eğer birine rahatça diktatör diyebiliyorsan, o kişinin diktalıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Peki, ben bir yönetici olsaydım? Evet, muhtemelen diktatör olurdum. Ne fark eder ki? Bunca senedir bir seri katile, işkenceci bir sosyopata dönüşmedim. Başkası yerine kendime zarar verdim. Biraz daha dayanabilir miydim? Bilmiyorum... Tek bildiğim, artık dayanamayacak raddedeyim... Öyle çok ağladım ki, gözyaşım kalmadı. Kendim için, başkası için, Dünya için... Öyle çok ağladım, defalarca intihara teşebbüs ettim... Artık bittim, tükendim. Sadece... Sadece biraz huzur istedim. Çok şey istememiştim, sadece mutluluk ve özgürlük... Bildiğim tek bir şey var; bu hayat defolu..."
"İdolüm olan insan olamaz. Ancak olmaya yaklaşan insanlar olabilir. Onlar kim, diye sorarsanız; size gerçek olanları mı, yoksa karakterleri mi sorduğunuzu sorarım... Bu Dünya'da olmasa da, insanların zihinlerinde idollerim var..."
"Gerçekten idolüm olmaya yaklaşan, gerçek insanları mı soruyorsunuz? Tamam, öyleyse sayıyorum: Alexander supertramp (Christopher Johnson McCandless), Bâzek-i Asker el-Recebî, İbn-i Sina, Jean-Henri Fabre, Hz. Muhammed ve benzerleri..."
"İdolüm olabilen karakterleri mi soruyorsunuz? Hikigaya Hachiman, Kuroko Tetsuya, Nagisa Shiota, Sakata Gintoki, Yoshida Haru, Kirigaya Kazuto, Mashiro Moritaka, Natsu Doraguniiru ve bunlar gibiler..."
"Milletini sevmek iyi bir şeydir. Milliyetçilik ise şeytan işidir. Diğer milletleri yok etmeyi istemek, kötüdür. Milletini sevmek ise iyidir. İlk milliyetçiler, Allah'ın emrini bozup dini kendine uyduran Yahudaoğullarıdır."
"Yalnızlık insanın doğasındadır. Diğer insanlara ihtiyaç duyduğunu sanmasının tek nedeni güven ihtiyacıdır. Bunun da toplum ile olacağını sanır. Yazık! Oysa ki toplum düzeni, güveni öldürür. İnsan, diğer varlıklardan da güven ihtiyacını karşılayabilir. Doğaya, havaya, köpeğine, en önemlisi de Tanrı'ya güvenebilir. Toplum gereksiz ve ölümcül bir müessesedir."
"Doğanın çadırından çıkıp, taştan hapislere girdiğimizde; kendi kendimizi zindana atmış olduk."
"Para, gerekli midir? Neden gerekli olmuştur? Ne amaçla bulunmuştur? Para, Lidyalıların lanetidir. Olmasaydı Dünya daha güzel olurdu. Doğa, bizden para almaz. Ve paranın materyal olarak hiç bir değeri yoktur. 5 liralık bir banknotun basım maliyeti 1 TL'yi geçmez. Onu insanlar değerli ilan etmiştir. Maddi olarak hiçbir değeri yoktur. Sadece kağıt üzerinde değerlidir. Gerçekten onu değerlendiren toplumdur. Neden aslında güven ve diğer her şeyi paylaşmak için uydurulan toplum, bizi bencil bir hale getirip paylaşmanın muhteşemliğinden ve doğanın cömertliğinden nasibimizi almamızı engelliyor?"
"Yalnızlık insanın doğasındadır. Toplum uydurmadır. Gerçek olan yalnızlık ve aşktır. İlk insan -Hz. Adem- de yalnızdı. Ben sadece özüme dönmüş ve doğayı kavramış biriyim. Aşk ise acı verir. Peki, gerçek midir? Evet, ikide bir aşık olduğunuz kişi değişmiyorsa tabii! Toplum düzeni, kaos üzerine kuruludur. Yalnızlar ise bundan kurtulmuştur."
"Doğada toplum yoktur. Topluluk vardır. Ve bunlar, insanların saçma düzenine benzemezler."
"Dünya'yı bana bıraksanız, ortada sorun filan kalmaz. Nasıl mı? Dünya, bana acıma duygusunun yüceliğini ve duygusuzluğun mükemmelliğini öğretti. Evet, muhtemelen sadist bir hükümdar olurdum. Ama Dünya çok daha güzel olurdu. İlk iş olarak, bozacağım şey Dünya'nın düzeni. Bu çarpık düzen üzerine inşa edilen hiç bir düzen başarılı olamaz. Yerinde sayan bir sistemi ona bir şeyler ekleyerek ya da anca birazını değiştirip özünü aynı bırakarak hiçbir sonuç elde edemezsin. Yapman gereken; düzene, sisteme bir çomak sokup; karman çorman hale getirmek ve sonra da bu işlevsiz arı kovanını yıkarak bizzat kraliçe arı olarak kendin yeni bir kovan yapmalısın ve bunun için eski kovanın küllerini dahi kullanmamalısın. Peki,işleyen, gayet iyi giden bir düzene bunu yaparsan ne olur? Cevap basit: Soktuğun çomağı bir daha çıkaramazsın. Ancak çomaklı düzene yeni bir çomak sokup, onu yıkarak yeni bir kovan yapanlar başarıya ulaşır."
"Zaman her şeyin ilacıdır derler. Yalan! Fiziksel yaralar zamanla iyileşir; evet. Ama duygusal yaralar asla iyileşmez, sadece bastırılır. Ya sosyopatlık, ya da daha büyük yaralar veya geçici, sahte mutluluklar tarafından. Toplumdan uzaklaşıp doğaya dönmedikçe gerçek mutluluk söz konusu olamaz. Peki sahte, geçici mutluluklar kötü müdür? Hayır! Aksine, duygusal yaraları bastırdığı için; gerçek, kalıcı mutluluklar kadar iyi ve yararlıdır."
"Ben duygusu hep vardı. Bu, hayatımızı sürdürmemiz için gereklidir. Ama sen duygusu da önemlidir."
"Para önemli veya gerekli bir şey değildir. Son derece lüzumsuz, fütursuz ve de nankördür. Manevi değerler, doğada binlerce yılda elde edilen deneyimler... Bunları parayla satın alamazsın. Para, mutluluk getirmez. Sadece mutluluk getirme potansiyeli olan bir hayatı önümüze serer. Ama son derece nankördür ve suyunu çektiği anda sizi Dünya'nın acı gerçekleriyle yüz yüze bırakır! Huzur, her şey huzur için... Huzurla birlikte gerçek mutluluk da gelir. Paranın mutluluğu geçicidir, bir çeşit sarhoşluktur. Asıl paranın çizdiği lanetli toplum sınırlarından çıkıp doğaya dönersek ve oradaki değerlerimizi geri kazanırsak mutluluğa ereriz. Ey Lidyalılar! Parayı icat ettiniz, tüm Dünyayı bunla lanetlediniz diye, başınız göğe mi erdi?"
"Ben hayallere inanırım, çünkü gerçekler fazla acımasız. Ama gerçeğin hakkını vermek zorundayız; bizi harekete geçirmesi için sert ve acımasız olmak zorunda. Binlerce hayal kuruyoruz, peki kaçını gerçeğe çevirmek için harekete geçiyoruz? Çünkü hayal ağırbaşlı, sakin, merhametli ve de uyumludur. Gerçek ise münasebetsiz, saldırgan, zıpçıktı ve de acımasızdır. Bu yüzden hayallerimizi harekete geçirebilmek için, gerçek bizi münasebetsizce ve acımasızca harekete geçmeye zorlar. Geçmediğimizde de, zarar verir. Hayallerinize sımsıkı sarılın ve kim ne derse desin, üzerinize ne set çekilirse çekilsin bundan vazgeçmeyin. Gerçeğin münasebetsizliğinin hayalin büyüsünü yenmesine izin vermeyin! Hayaller çok güçlü tılsımlardır. Ama onları hayata geçirmemiz, çalışmamız gerekir. Gerekli yapı oluşmalı ki; hayalimiz en tepeye otururken kayıp tuzla buz olmasın. Bir hayalim var. Ne olursa olsun denemek istiyorum. Sonra ne olur ya da ne çıkar, bilmem. Ama bunu mutlaka deneyeceğim. Şimdiden temeli oturttum, herkese anlatmaya başladım. Hayallerden korkmayın! Gerçeğin acımasızlığından da korkup, hayallere sığınmayın! Sırf gerçekten kaçmak için hayallere sığınanlar, gerçek hayallere sahip olmazlar. Ancak gerçeğin gerçekliğini görüp, istediği ve hayallerin büyüsünü bildiği için kendini hayallere bırakanlar, onlara sahip olurlar. Kendini duygulara sırt üstü bırakabilenler, kazanırlar."
"Hayatında doğa görmemiş, eline bir ot versen ne yapacağını bilmeyen cahiller ahkam kesiyor. Mesela ben evde kendi yayımı yaptım, satın almaya kalksam bin liradan fazla. Şimdi söyle ey cahil, para mı mutluluk getirir özgürlük mü? Para var oldukça özgür olamazsın."
"Hayat, kimseye bana davrandığı kadar sert davranmamıştır. Hayatım hep zordu. Mutluluklarım kısa ve geçici, üzüntülerim uzun ve ömürlüktü. Hayat, iyi insanlara hep yüklenir. Kötülerin ise istediğini yapmasına izin verir. İyiyi zorla kötü yapar. Ben, inancımı, iyi niyetimi kaybetmedim... Hayat bunun için çok uğraştı. Ama hayır, onun oyununa gelmeyeceğim. Onu yeneceğim! Ve öldükten sonra, bana bunu yaşatan herkesten hakkım olanı alacağım. Şimdilik sabrediyorum; ama unutma ey hayat, öldükten sonra senden kurtulduğum için kazanan ben olacağım."
Şimdi de yeniler:
"Sırf böyle bir kural, böyle bir kanun var diye
söyleyeceğimizi söylemekten alıkonuluyoruz. Birileri üzülmesin diye, haykırmak
isterken susuyoruz. Artık yeter. Ben hiç lafımı esirgemedim, doğru bildiğimi
söylemekten çekinmedim. Cesur olmak zorundasınız yoksa ömür boyu kendiniz
olamazsınız."
"Hepiniz taklitçilersiniz. Toplumun geneli öyle yapıyor
diye öyle yapıyorsunuz. Farklı olmak özgürlüktür ve mutluluktur. İnsanlar kendi
cesaret edemediği şeyleri yapabilen birini gördüklerinde, onu tuhaf diye
yaftalar. Aslında tuhaf olan kendileridir; kendi kişiliklerini hiçe sayıp
birinin uydurduğu normlara uyarlar."
"Laiklik, sekülerizm dininin yumuşatılmış halidir.
Sekülerizm nedir,bilir misiniz? Dinin bu dünyada işlevi yoktur, o ölümden
sonraki iş, der. Laiklik, dini reddetmektir."
"Tüm dillerin tek bir dilden türediği bariz. Ancak bu
dilin Türkçe olduğunu söyleyemeyiz. Bu dilin şu anki dillerden herhangi biri
olduğunu söyleyemeyiz. Belki de en yakını Arapçadır. Ama bunu bilemeyiz.
İnsanlık, ilk olarak Orta Doğu ya da Afrika'da ortaya çıktı. İlk dil ise zaten
vardı. Konuşmak, insana verilmiş bir lütuftur. Daha sonra Asya ve Afrika'nın
diğer yerlerine yayıldı. Hindistan dolaylarında bir kısım Batı'ya dönerek
Avrupa'ya vardı. Ve insanlar yeni yerler, yeni şeyler görüp keşfettikçe; eski
dillerinde olmayan şeyler için yeni kelimeler ürettiler. İnsanlar arasındaki
mesafe arttıkça ve yeni nesil yeni bir konuşma tarzı oluşturdukça, zamanla
temel diller oluştu. Ortadoğu'da Hami-Sami dili, Hindistan'da Hint-Latin dili,
Orta Asya'da Ural-Altay dili, Çin'de Çince ve diğer yerlerde de bugünkü dil
ailelerini oluşturan dillerden kısımlar oluştu. Zamanla Hami-Sami dili Hami
Dili ve Sami dili olarak, Hint-Latin dili Hintçe ve Avrupa dili olarak,
Ural-Altay dili Ural ve Altay dilleri olarak ve Çince de çeşitli şekillerde
ayrıldı. Sonra bu diller de farklılaştı ve yakındaki diğer dillerden etkilendi.
Hami ve Sami dillerinden Arapça, Farsça, İbranice, Antik Anadolu dilleri
oluştu. Avrupa dili ilk baş üçe ayrıldı: Latince, Germence ve adını unuttuğum
bir tane. Latince de Latince, Yunanca gibi ayrıldı. Germence İngilizce, Almanca
ve Fransızca olarak ayrıldı. Ural ve Altay dilleri de başta Türkçe, Moğolca,
Korece gibi ayrıldı. Daha sonra Çince, Korece ve Türkçenin etkileşiminden
Türkçe temelli Japonca oluştu. Bu tamamen benim teorimdir, dayanaklarım var;
ama illa böyledir, demiyorum."
"Hayat bir oyundur. Kimisi için iyi, kimisi için kötü. Kimisi için kolay, kimisi için zor. Ama bu hayatta; yani oyunda en çok acıdığım insanlar, oyuncu yerine oyuncak olanlar. Ve inanın, Dünya'nın neredeyse tamamı oyuncu değil, oyuncaktır. Neden? Pek çok sebebi var... İnsanların saçma düzeni, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturulan yeni Dünya düzeni, hayatın düzeni... Pek çok insan, oyuncu olmakla uğraşmak yerine oyuncak olmayı kabulleniyor. Ama bir grup insan da var ki, hem de hiç azımsanamayacak bir grup, oyuncak olduğu halde kendini oyuncu sanıyor. Örnek dolu, hele de Türkiye gibi milyonlarca gerçeğin saklanıldığı ve tarihin en adi şekillerde değiştirildiği bir ülkede. Sorgulayın! Size doğru diye öğretilen yalanları yutmayın. Araştırın, yüzlerce farklı kaynağa bakın, belgelere bakın... Gerekiyorsa eski dili öğrenip -ki çok da zor değil. Ama belgeler zor okunması için değişik biçimde yazılıyor. Yoksa herkes devletin gizli belgelerini okuyabilirdi.- belgelere bizzat kendiniz bakın! Başkasının kulu, köpeği olmayın. Ve sırf bir kişiyi sevmiyorsunuz diye, ona atılan her kötü atıfı doğru kabul etmeyin. Hepsini topyekün reddedin de demiyorum, ama bu ülkede öyle insanlar var ki; sırf bir yöneticiyi sevmedikleri için o yöneticiye atılan en saçma iftiraları bile kabul edebiliyor."
"Tüm Qämalëst'ler müşrik, tüm CXF'liler kafirdir."
"Simya, geçersiz bir bilim değildir. Tüm aşçılar, tüm kimyagerler, tüm doktorlar, tüm eczacılar, tüm fizikçiler simyagerdir."
"Hayat tatsız bir yemektir. Her bir insan ise bir baharattır. Kimi tat verir, kimi renk verir, kimi etkisizdir... Ama kimi vardır ki yemeği zehir eder."
"Şekilcilerden nefret ederim."
"Bu hayatta iki tip insandan korkun. İlki sözde Müslüman, özde Yahudi (IŞİD belası); diğeri sözde Türk, özde Batılı. Ancak bu ikinci tipi ifşa etsem, beni yaşatmazlar. Hem de aslında onun adamı olmayan; sadece beyni yıkandığı için yüzlerce kişi tarafından"
"Türk eğitim sistemi, büyük bir saçmalıktır. Lise müfredatı, Avrupa-Amerika Üniversite müfredatıyla aynı hatta bazen daha ağırdır. Üniversite imkanları ise Avrupa-Amerika lise imkanlarıyla aynı."
Kayı boyu Türkmenlerinin Karakeçili oymağı yörüklerinden, Sofuların Ömer'den olma, Molla'ların Havva'dan doğma Çelik Recep oğlu Erdem Ömer Ebu Erbüke Ebu Hinata El-Hayal el-Mısirî Agezi Fan-u Japon Semender Han Âb-ı hayatı-ı şeytan Sucuru no Dille Belekomaî Pazarcık-î Paludaryum Hayat-ı İdame-i Evhâl
"Hayat bir oyundur. Kimisi için iyi, kimisi için kötü. Kimisi için kolay, kimisi için zor. Ama bu hayatta; yani oyunda en çok acıdığım insanlar, oyuncu yerine oyuncak olanlar. Ve inanın, Dünya'nın neredeyse tamamı oyuncu değil, oyuncaktır. Neden? Pek çok sebebi var... İnsanların saçma düzeni, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturulan yeni Dünya düzeni, hayatın düzeni... Pek çok insan, oyuncu olmakla uğraşmak yerine oyuncak olmayı kabulleniyor. Ama bir grup insan da var ki, hem de hiç azımsanamayacak bir grup, oyuncak olduğu halde kendini oyuncu sanıyor. Örnek dolu, hele de Türkiye gibi milyonlarca gerçeğin saklanıldığı ve tarihin en adi şekillerde değiştirildiği bir ülkede. Sorgulayın! Size doğru diye öğretilen yalanları yutmayın. Araştırın, yüzlerce farklı kaynağa bakın, belgelere bakın... Gerekiyorsa eski dili öğrenip -ki çok da zor değil. Ama belgeler zor okunması için değişik biçimde yazılıyor. Yoksa herkes devletin gizli belgelerini okuyabilirdi.- belgelere bizzat kendiniz bakın! Başkasının kulu, köpeği olmayın. Ve sırf bir kişiyi sevmiyorsunuz diye, ona atılan her kötü atıfı doğru kabul etmeyin. Hepsini topyekün reddedin de demiyorum, ama bu ülkede öyle insanlar var ki; sırf bir yöneticiyi sevmedikleri için o yöneticiye atılan en saçma iftiraları bile kabul edebiliyor."
"Tüm Qämalëst'ler müşrik, tüm CXF'liler kafirdir."
"Simya, geçersiz bir bilim değildir. Tüm aşçılar, tüm kimyagerler, tüm doktorlar, tüm eczacılar, tüm fizikçiler simyagerdir."
"Hayat tatsız bir yemektir. Her bir insan ise bir baharattır. Kimi tat verir, kimi renk verir, kimi etkisizdir... Ama kimi vardır ki yemeği zehir eder."
"Şekilcilerden nefret ederim."
"Bu hayatta iki tip insandan korkun. İlki sözde Müslüman, özde Yahudi (IŞİD belası); diğeri sözde Türk, özde Batılı. Ancak bu ikinci tipi ifşa etsem, beni yaşatmazlar. Hem de aslında onun adamı olmayan; sadece beyni yıkandığı için yüzlerce kişi tarafından"
"Türk eğitim sistemi, büyük bir saçmalıktır. Lise müfredatı, Avrupa-Amerika Üniversite müfredatıyla aynı hatta bazen daha ağırdır. Üniversite imkanları ise Avrupa-Amerika lise imkanlarıyla aynı."
Kayı boyu Türkmenlerinin Karakeçili oymağı yörüklerinden, Sofuların Ömer'den olma, Molla'ların Havva'dan doğma Çelik Recep oğlu Erdem Ömer Ebu Erbüke Ebu Hinata El-Hayal el-Mısirî Agezi Fan-u Japon Semender Han Âb-ı hayatı-ı şeytan Sucuru no Dille Belekomaî Pazarcık-î Paludaryum Hayat-ı İdame-i Evhâl
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder