Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Kendi Evim Olunca Alacağım Hayvanlar

1. Kedi

Aslında niyetim kedi almaktan çok, sokaktan kedi sahiplenmek. Özel ırklardan daha samimi geliyorlar bana.

2. (Eğer ev bahçeli olursa) Köpek

Kangal ve golden retriever.

3. Guinea pig

Çok seviyorum keretaları :) Hangi ırk olacağına karar vermedim, bulduğumu alacağım.

4. Yılan

Büyük saygı duyuyorum bunlara. İlk olarak milk, corn ve king snake'lerle başlamayı düşünüyorum. Sonra başka türler gelecek.

5. Kertenkele

Leopard gecko düşünüyorum, başta görünüşlerinnden hoşlanmasam da bearded dragon da yanına arkadaş olabilir.

6. Tarantula

Kırmızı bacaklı Meksika tarantulası ile başlayacağım.

7. Tame fox

Evcilleştirilmiş tilki... Tilkileri de çok seviyorum.

8. Akrep

İmparatorla başlayacağım.

9. Kirpi

Afrika cüce kirpisi -albino- istiyorum. Çok şekerler la.

31 Ağustos: Doğum günün kutlu olsun Miku-chan

Bugün Hatsune Miku'nun doğum günü. Neyse... Neden böyle yaptım, bilemiyorum... Amaaan neyse... Adi gülg

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Miku-chan hakkında bir kaç şey daha

UYARI! AZ SONRA OKUYACAKLARINIZ 24 SAATLİK (BELKİ DAHA FAZLA) UYKUSUZLUK SOSUYLA YAZILMIŞTIR!

Şu an bir "bu resmi paylaşmazsam ölürüm" sendromuna yakalanmış olup, resmin de bizzatihi Hatsune Miku ile ilgili olması dolayısıyla bu yazıyı yazmayı kendime hak gördüm.

Hatsune Miku hakkındaki yazımdan sonra (link vermicem, üşeniyom. Ve evet bu kadar yazmaya üşenmiyorum. Alışın la artık. Örümcekten ölümüne tırsım tarantula seven insanım ben) fark ettim ki, densizliğin, münasebetsizliğin dibine vurmuşum. Vocaloid prensesi Hatsune Miku'ya, hem soyadı değil adıyla (Japonlar samimi olmadıkları kişilerle soyadını kullanarak konuşur ya da bahseder. Bu durum sadece tanıdık bir klan ya da Naruto gibi klan sistemi olan animeler için istisna gösterir), hem de -chan ekleyerek bahsediyorum.

E, size ne? Tomoko'nun bir arkadaşının (Yuruse Yuu herhalde, çünkü başka arkadaşı yok) arkadaşının arkadaşının kuzeninin arkadaşının uzaktan akrabasıymış; o yüzden bizim de bir münasebetimiz oldu yani... Allah Allah, ne yani? Benim bağlantılarım olamaz mı? Len, ağzını topla! Tomoko-chan'ıma yapmam ben öyle şey... Neyse, ne diyorduk...

Hah. Normalde Hatsune-sama demem gerekirdi. (Yok ya, sama abartı. Bence dono. Bir dakka, ne? Şimdi Tomoko söyledi, Miku Black Rock Shooter'ı da alıp ağzımı burnuma katmaya geliyormuş... Benim acilen konser sahnesi hazırlamam lazım, yoksa çok fena sarpa saracak.

A, resmi koymadım... Siz, Miku-dono'nun sadece şu halini biliyorsunuz:


Tabii biz bunlarla ailecek görüştüğümüzden, hiç olmazsa Tomoko'nun memlekete gittiğimizde görüyoruz. Bir sürü farklı saç yapıyor bu Miku-san (Bir daha -chan dersem Miku değil, bizzatihi Tomoko-sama beni öldürecekmiş. PS: Yengeniz kızıyor beyler)
Kedi kulağı da taktı, kedi kuyruğu da taktı... Neko miku adıyla, resimleri internete düştü... Hepiniz fan art sandınız ama fotoğraftı onlar.

Hah, şimdi gelelim paylaşmazsa ölecek hastalığımı tetikleyen resme:
Anime hairstyles! Hatsunimiku
Şimdi bu Miku-san size küstah filan geliyor olabilir ama aslında öyle değil. Sadece oldu mu en iyisi olsun diyor kızcağız. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, hepsi tamamda Showeing Forehead-Rich ne biçim saçtır öyle? Demek onu saklamak için başına bez mez bağladıydın. Bu arada bu tam kim hatırlamıyorum da, bunun sevgilisi de tam odun... Kıza koca evi bezle sildirtiyor. İkisi de vocaloid'den tonla para kazanıyor... Neyse...

UYARI! AZ ÖNCE OKUDUKLARINIZ 24 SAATLİK (BELKİ DAHA FAZLA) UYKUSUZLUK SOSUYLA YAZILMIŞTIR!

25 Ağustos 2015 Salı

Egg Noodle ve Ramen üzerine

Geçen gün markette Egg noodle diye bir şey gördüm. Daha önce de söylediğim gibi, noodle ve ramen arasındaki farklardan biri de ramende yumurta sarısı olmasıdır. Ama bu, görünüş açısından ramene benzemiyordu; bildiğin noodle'dı. Denenebilir, hatta abartıp ramen de yapılabilir ama... Bilemiyorum.

On Yıl Sonraki Bänä

Bu gün böyle bir şey yaptım, blog için de yapayım dedim.

E, blog işleri nasıl gidiyor? Biri bile popülerleşti mi bari? Peki ya diğer yazarlar? Asıl merak ettiğim, bunu okumayı hatırlayacak mısın? Her neyse, şunu unutma:
Kimse yoksa ben varım.
KİB, şimdiki ben.

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Ulan bir takipçim yok

Takip edin lan şu blogu! Şunları ya da:
http://anianimemanga.blogspot.com.tr/
http://gurmetarifleri-sonradangurme.blogspot.com.tr/

Bir tane takipçi olmaz mı arkadaş? İnadınıza mı yapıyorsunuz? Derdiniz ne lan? Bu arada, hazır yeri gelmişken:


Tam bu kızın durumundayım şu an. Veee bu da Halil Sezai'den gelsin:


Ulan biriniz de takip edin be! Hayır o bir şey değil, hiç tanıdığım başka blogger da yok. Bu ne arkadaş ya, bir işe giriştik... Neyse... Ulan burda kendi kendime konuşuyorum di mi yine? Bir yürüyün gidin ya... Kimse okumasın istesem blog yazmazdım herhalde! Allah Allah...

Yahu o değil, yazarlar bile takip etmiyor lan! Kendi yazarlarının bile okumadığı blogdan ne hayır gelir ki? Bir yürü git... Cık cık cık...

Yahu o değil, twitter'dan bloga kişi çekeyim diyorum... Takipçim azalıyor. (Maksimum 13'ü gördü zaten)

Face'te paylaşıyorum... Grup yöneticileri siliyor.

Ulan ne yapayım, beğenmeniz için illa takla mı atayım!

İnsan bir okuduğunu belli eder, takip eder, bir şey yapar... Hadi bunu geçtim, bunu takip etmeseniz de olur. Ama bari şu yukarıda linkini verdiğim iki bloğu takip edin lan!

Ya ben gidiyorum ya, bakın turdayken bir daha beni zor bulursunuz. Üni.de de yazarım; ama sonra bir şeyler becerince bir daha yüzünüze bakmam! Ulan yorum yapın, beğenin, paylaşın, bir şey yapın!

Orochi ayrıca grupta banlıyım lan ben, sayfada değilim. Şu gruptaki banımı kaldır artık! (Kaldırıp yine mi banladın la yoksa?) Neyse... Zaten face.te de iyice sıkılıyorum. Hep aynı espriler, hep aynı saçmalıklar... Of fo...

Ya bir yürü git ya! Ben gidiyorum amk (Ha ta sonunda şunu da dedirttiniz ya bana, vallahi bravo! Başka hiç bir şey demiyorum)

23 Ağustos 2015 Pazar

İzci Serisi - 1. Bölüm - Doğada İz Sürmenin Önemi ve Temel Kurallar

Doğada iz sürmek, belki de kurtarıcınız olabilir. Neden ve nasıl? Öncelikle; iz sürerek yiyecek ve su kaynaklarını bulabilirsiniz. Ve bir hayvan türü oradan çok geçiyorsa, o hayvanın özelliğine göre oradan uzak durabilir ya da tuzak kurabilirsiniz.

Şimdi, temel kuralları verelim.

1- İz sürücülükte bütünlük önemlidir. Ayak izinden sadece genel bir sonuca varabilirsiniz; toprak ve iklim, ayak izlerinin boyut ve sıklığı, tırmalama, tüy/kıl ya da izin vardığı kemikler sizi daha doğru ve kesin bir sonuca ulaştırır.

2- Hayvanların, farklı yerler üzerinde bıraktıkları izler farklıdır. Mesela kurak ya da neredeyse sıvı bir toprakta iz sürmek neredeyse imkansızdır. Ama yumuşak toprak ve kumluk yerlerde iz sürmek nispeten daha kolaydır. Taşlar üzerinde de iz sürülebilir ama bu çok daha zordur.

3- Mevsimlere göre izler de farklılaşır. Yani hiç bir hayvanın beş metre karda bıraktığı izle kuru toprakta bıraktığı iz aynı olmaz. Karda, karın boyuna göre hayvanın sadece ayak değil; vücudunun bir kısmının da izi çıkacaktır. Yumuşak çamurda da izler normalde olması gerekenden daha derin olur, bu yanıltıcı bir durumdur. Öte yandan; kurak toprakta daha önce de söylediğim gibi pek iz kalmaz. Ancak otların ezilmesi gibi durumlardan bir çıkarım yapabilirsiniz.

4 - Suda iz sürmek neredeyse imkansızdır. (Aşırı durgun ve sığ sular hariç ama onlarda bile çok zordur)

22 Ağustos 2015 Cumartesi

İzci Serisi - Tanıtım

İzci serisi, yeni yazmayı düşündüğüm seri. Bu seride; doğada iz sürme konusuna değinilecek.

18 Ağustos 2015 Salı

Doğa Evi 5. Bölüm+Normal SC Yazısı: Yiyeceklerin Saklanması

Yiyeceklerin saklanması çok önemli bir konu. Ama üzerinde pek durulmayan bir konu. Her yiyeceğin kendi saklanma koşulları var. İlla buzdolabı gibi bir şeye gerek yok.

Öncelikle; meyve ve sebzeler için konserve (nasıl yapılacağını anlatacağım, bekleyin), "salça" (İng. paste. Bir nevi sos/ezme. Salça'dan daha uygun bir Türkçe karşılık bulamadım)(Ayrıca salçayı da saklamak için bazı tüyolar vereceğim), kurutma, cips.

Etler için ise tütsüleme/fümeleme, baharatlama, pastırma yapımı, fazla kavurma (kuruyana dek pişirin), cips gibi yöntemler var. Sıkı durun, bu yazı çok uzun ve yorucu olacak.

Pişmiş yemekleri ise toprak kaplarda saklayabilirsiniz.

Yaprak ve otları ise kurutup ufalayarak baharat halinde saklayabilirsiniz.

Süt ve süt ürünleri ise süzülünce daha uzun saklanır.

KONSERVE YAPIMI

Malzemeler çiğ olarak kavanoza (ya da konserve kabına) koyun ve o halde kaynatın. Bunu hem meyve/sebze, hem de et/balık/böcek için yapabilirsiniz.

SALÇA (PASTE)

Meyve/sebzeleri (Tercihen yumuşak) yıkayıp temizleyin ve sap, yaprak vs. kısımlardan ayırın. Meyve/sebzeleri ikiye bölün ya da daha büyükler için (elma gibi) daha fazla parçaya ayırın. Bir kaba koyun ve yumuşaması, kabuklarından ayrılması için bir kaç gün bekleyin. Ara sıra karıştırın. (Yoksa üzeri kabuklanır). Süzün; çekirdek ve kabuklardan ayrılsın. Daha sonra bir bez ya da kumaşla suyunu sıkın. Elinizde, salçanın özü kalacak. Sonra bu özü alıp güneşte kurutun. İçine daha uzun süre dayanması için tuz, baharat, yağ vs. ekleyebilirsiniz. Bunu, böceklerden de yapabilirsiniz.

TÜTSÜLEME/FÜMELEME

Önce, bir ateş yakın ve etleri dizeceğiniz bir sistem kurun.
fig8-27
Sonra etleri ince ince kesin. Eğer elinizde tuz, baharat vs. varsa önce etleri ona yatırıp iyice suyunu akıtın ve kurutun. Sonra etleri dizin ve dumanla pişirin. Bunu her çeşit et ve balık için kullanabilirsiniz.

CİPS

Öncelikle, malzemeleri incecik dilimleyin. Ardından uzun süre ateşte pişirin.

16 Ağustos 2015 Pazar

Ballı kalamarlı souma!

Shokugeki no Souma'dan gaza geldim ve yemek işini biraz abarttım. (Sonradan gurme) Neyse... Yemek yaparken kafama Souma'nın kafasına bağladığı gibi bir kuşak bağlıyorum.
Souma:


İyice kafayı tırlatmış olabilirim. Zaten bir kaç tahta hep eksikti ve içimde tam bir deli olduğunu biliyordum da... Böyle bir dışavurumu ben bile beklemiyordum.

Blog yazıları neden aksıyor?

Bunun pek çok nedeni var.

1. Çünkü Paludaryum'un tüm zamanını diğer iki blog (Anime&Anime ve Sonradan Gurme) alıyor ve diğer yazarlar ise yazmıyor

Burası ıssız ada gibi lan!

2. Siz yorum yapmıyorsunuz

Bir kendinizi belli edin. Beğenin, paylaşın, oylayın, yorum yapın... Allah rızası için ya...

3. Yazacak konu kalmadı

Ciddi ciddi kalmadı yani.

4. Çünkü okunup okunmadığını bilmediğinden Paludaryum yazıları tamamlayamıyor.

5. Çünkü tüm zamanımızı internette geçiremeyiz

6. Çünkü bizim de tatile ihtiyacımız var

7. Çünkü yazları hava sıcak ve kuraktır.

8. Kışın inşallah blog eski canlılığına kavuşacak

9. Blog bizim yazı bizim size ne?

10. Çünkü herkesin yazısına kimse karışamaz

11. Çünkü canımız sıkıldı

12. Bu kadar laftan sonra Allah rızası için yorum yapın!

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Doğa Evi 4. Bölüm

Alternatif eşya yapımı... Ağaç dalları ve ormanda bulduğunuz boynuz, kemik vs.den sandalye, masa vs. yapacaksınız. Bu aslında zor bir iştir. Neyse... Öte yandan; bir koltuk ya da yatak yapımı, nispeten daha kolay ve de ilginç olabilir.

Koltuk yapımı...

Önce; koltuk üç bölümden oluşmalı: İskelet, iç ve kılıf (dış). İskeleti dallardan yapabilirsiniz. Unutmayın; bir iskelet olacak. Yani koltuğun şeklini veren sert bölüm. Bunu sadece dallardan değil; kemik, boynuz gibi malzemelerden veya kil gibi bir şeyden de yapabilirsiniz. Ayrıca sonuç olarak; bunu diğer kısımları yapmadan da üstüne oturabileceğiniz şekilde yapmalısınız ve eğer bir çekyat ya da açılır-kapanır bir şey yapacaksanız bunu iskelet halinde halletmelisiniz. İç bölümü içinse üç seçeneğiniz var: Vegan, etsel ve hepsel.
İç olarak yumuşak ağaç dalları, yapraklar, çiçekler, yün, kıl, tüy, toprak, kum ve hatta yumuşak et parçaları kullanabilirsiniz. Ve sırada kılıf. Kılıf için post gibi bir şey ya da kumaş kullanmanız gerek. Ve koltuk hazır. Yatağı da aşağı yukarı aynı şekilde yapabilirsiniz. Ve geldik yiyecek saklamaya.

Aslında bunu 5. bölüme koyacaktım ama bu bölüm çok kısa oldu. Bu yüzden bu bölüme koyacağım.

Her ne kadar buzdolabınız bile olsa, bir yiyeceği taze olarak uzun süre (bütün yıl) saklamak zordur. Size üç alternatif sunacağım:

1- Buzhane yapın:

Buzhane, büyük lokantalar ve şarküteriler tarafından kullanılan bir odadır. Bir çeşit klima yardımıyla; içerisi yiyeceklerin donmayacak şekilde çok uzun süre taze saklanabileceği sıcaklıkta/ısıda tutulur.

2- Dondurma Dolabı:

Bilirsiniz, dondurmaların konulduğu dolapta donmazlar; ama normal buzlukta donarlar. Siz de bu dondurma dolaplarından alabilirsiniz.

3- Yiyecekleri Formal Hale Getirin

Mesela domatesi saklamak için turşu, salça, ketçap vs. yapın. Eti saklamak için fümeleme, pastırma vs. yapın.Hıyarı saklamak için turşu yapın. Sarımsak, soğan ve patatesin ise saklanmasına gerek yoktur.

14 Ağustos 2015 Cuma

Türk Otakularaın Karşılaştıkları Sorunlar

Çok mustaribiz bu dertlerden çok...

1. Türkiye'nin Sosyo-kültürel ve ekonomik yapısından dolayı asla gerçek bir otaku olamamamız

Ben de istiyorum bana ne :'(

2. Türkiye'de Animelerin Çocuk İşi Olarak Görülmesi

Her animeyi hentai sananlara hiç girmiyorum...
Aslında çocuk işi diyenlere Boku no Pico, hentai sananlara da Corpse Party izletmek lazım... İkisine birden Yahari de seyrettirilebilir.

3. Daha Önce Şu Yazımda Bahsettiğim Her Şey

13 Ağustos 2015 Perşembe

Doğa Evi 3. Bölüm

Evet, 3. bölümden merhaba... Bu bölümde; evinizi ormanın (ya da nerede yaşıyorsanız oranın -çayır, sahil, çöl, ada vs.) bir parçası haline getirme konusuna eğileceğiz.

Öncelikle, evimizi; vahşi hayvan saldırılarına karşı korunaklı hale getirmemiz ama bunu yaparken onları ürkütüp zarar vermememiz gerekiyor.

Bunun için; doğanın yöntemini kullanacağız: Kamuflaj. Bahçe etrafında taze sürgünler dikin - aralarında ancak labirent gibi geçişler olsun. Eğer dört mevsim karlı bir yerde yaşıyorsanız kar duvarı da örebilirsiniz.

Evinizin ise etrafına sarmaşık, üstüne kara yosunu koyun.

Bu dediklerim sadece vahşi hayvanlardan korunmaya yaramaz; ayrıca ısınmak için çok daha az enerji harcarsınız ve yazın da serinlemek için klima kullanmak zorunda kalmazsınız.

Şimdi sıra geldi, dekorasyona...

Dekorasyonu; doğadan bulduğunuz şeylerle yapacaksınız. Renkli kozalaklar, dalan yapılma çelenkler, kurt dişinden kolyeler...

Evet; 3. bölümde evimizi tamamladık. 4. bölümde ise hayatımıza eğileceğiz...
Ya da vazgeçtim; 4. bölümde alternatif eşya yapım yollarına eğileceğiz. 5. bölümdeyse yiyecek saklamaya.

Dekorasyon çok güzeldir. Mesela balık yiyeceksiniz ve tutuyorsunuz. Ama o da ne; karşınıza şu balıklardan biri çıktı:

Tabii ki bunları tüketemezsiniz. Alayı zehirli. Sadece bir kaç tanesi çok özel şekilde temizlenip pişirildiğinde yenilebiliyor. Bunları atacak mısınız? Güzel bir dekor ögesi olur.

Ayrıca şu sitede güzel şeyler var: http://10marifet.org/geri-donusum-kendin-yap/dogal-malzemeler/

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Doğada tedavi: Yanlışlıkla Üstüne Bastığınız Civcivi Tedavi Etmek

Bu, üç aşamalı ve zor olmasının yanında kesin sonuç sağlamayan bir tedavidir.
Birinci aşama, protein tedavisi.
Hayvana su verin ve solucan ya da çiğ yumurta yedirin. Sonra pamuk ya da yün üstüne yatırıp dinlenfirin. Şimdi, tedavinin işe yarayıp yaramayacağını bekleyeceğiz. Eğer civciv akşama doğru ya da ertesi gün kendine gelip canlanırsa bu kez karınca vereceğiz.
Eğer azıcık kendine gelirse, bu kez dinlenmeye bırakacağız.
Ve üçüncü aşamada civcivin iyileşmesi için dua edeceğiz.

Unutmayın, daha birinci aşamada civcivin vefat etme ihtimali var.😢😥👼🐣🐤🐥

9 Ağustos 2015 Pazar

deneme yanılma

Bu bir deneme yazısıdır. Zira yeni telefon aldım ve yqzabiliyor muyum denemek istefim. Evet.

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Blog Yazmak Kolay Bir Süreç Midir?

Bu yazı, "blog açar yazarım. Adsense'e başvurur paramı alırım. Oh ne kolay" diye düşünen arkadaşlara ithaf edilmiştir.

Öncelikle, blog yazmak oldukça zorlu bir süreçtir. Hele daha önce blog yazma tecrübeniz yoksa işler çok yüksek ihtimal ve oranda sarpa sarar. Bir bloğun popüler olma ihtimali; İnternet'teki bloglar düşünüldüğünde en yüksek ve en düşük ihtimaller pek de farklı değildir.

Eğer bloğunuzda üçüncü taraf bir reklam verici varsa, google size adsense hesabı AÇTIRMAZ!

Ayrıca, blogunuz İnternet'e kaydolana kadar her gün yazmalısınız. HER GÜN.

Eğer blogun birden fazla konusu varsa; google size reklam meklam VER-MEZ!

Blogdaki yazılar özgün olmak zorundadır.

Bir ay her gün yazmak; tek konu; ve eğer maddi bir amacınız varsa saçmalayamazsınız. Hele de Türkçe blog yazıyorsanız, blogunuzun tanınma ihtimali de düşer. Siz reklam alırım oh mis diye düşünürken, bu Google sizi millete reklam vermeye zorlar.

Velhasıl kelam; blog yazmak oldukça uzun ve zorlu bir süreçtir. Ama artık yeterli blog deneyimim var; buranın bir deneme tahtası olduğu belli değil miydi? Şu an; anime bloğu üzerinde duruyorum. Adres: http://anianimemanga.blogspot.com.tr/

7 Ağustos 2015 Cuma

Yemek istediğim şeyler

Farklı ülkelerin yemeklerini yerinde tatmak istiyorum. Mesela Çin'de dönerler köpek etinden yapılıyormuş ama açıkçası ondan yemeye pek niyetim yok. Mesela tilki olsa, kurt olsa, çakal olsa yerim ama köpek... Cık. Neyse. Özbekistan'da bir yerde bir yemek (İyi ki ne güzel açıklama yaptım la) varmış; yanına bir de bir dilim at eti koyuyorlarmış. Nasıl tadı var acaba? Neyse. Öte yandan; pek çok ... Neyse. Değişik değişik yemeklerin tadına bakmak... Bu önemli. Damağımın gelişmesi ve aşçılık yolunda lezzetin hasını bulabilmek için.

Neyse.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Hepsi benden çıkma özlü sözler 2

Önce öncekileri hatırlayalım:

"Toplum var oldukça adalet, eşitlik ve özgürlük var olamaz."

"İnsan, sosyal bir varlık değildir. Bunu uydurmuş ve bağımlısı olmuştur. Toplumu takmayıp istediği gibi yaşayan asosyaller, otakular, hikikomoriler... asıl kazananlardır."

"İnsanın iki içgüdüsü, beş duyusu ve altı ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar yemek, su, hava, ısınma, barınma ve güvendir. Toplum düzeni güveni öldürür."

"Eşit bir toplumdan hiçbir koşulda bahsedilemez. Toplum her zaman hiyerarşiktir ve dışlananlar tabanın da altındadır. İşte onlar, asıl Dünya'ya hükmetme hakkı olanlardır."

"Toplum, bizi seçimlerimizde serbest bırakır. Ama seçme hakkımız olmayan şeyler yüzünden yargılar."

"Ne toplum, ne de diğer insanlar. İnsana doğadan daha çok şey veren sadece Tanrı'dır."

"Bu dünya düzeni adaletsizlik üzerine kurulu. Ve bunu değiştiremezsiniz. Adaletli olan insanların değil, bizatihi Tanrı tarafından yürütülen ve yaratılan doğanın düzenidir."

"İnsan, içgüdüleriyle yüzleşmelidir. Toplum ise bunları bastırır. Oysa onları bastırmayıp üstüne gitmek, onları yenmek anlamına gelir ve bu, daha iyidir."

"Toplum şart değildir; ama hiyerarşi şarttır. Ve bu yüzden eşitlik yalandır."

"Kibarlık, uydurulmadır. Esas olan saldırganlıktır."

"Şeytan bile çoğu insandan masumdur."

"İnsanları kutsallaştıramazsın. Eğer bunu yaparsan, o zaman kendine tapmış olursun. Bu, İD'in en büyük isteğidir. Ve Ego, bunu yumuşatıp kendine saygıya çevirir. İnsan, kendisine saygı duyamaz; duymamalı. Kendine saygısı olan bir insan, hayatla yüzleşmeye korkar. Kendine saygısı olmayan insan ise en ağır koşullarda, hayatın gerçek yüzüyle yüzleşebilir. Ben, çok küçük yaşta hayatın o yüzüyle karşılaşmaya başladım. Ve artık anladım; hayat, şeytanın ta kendisi."

"İnsan üstün değildir. Hiç bir zaman da olmamıştır. Doğasında yargılamak vardır ve bu, onu en acizler haline getirir."

"Farklı olan dışlanır. Bu, toplumun kuralıdır. Peki, neden böyledir? Çünkü Dünya'nın kendileri etrafında dönmesini isteyen aşağılıklar, itaatsizliği kaldıramazlar. Bu böyle süregelmiştir. Yalnız olanlar uyumsuzlukla, geçimsizlikle suçlanır. Asıl sorun ne, biliyor musunuz? Geçimliler yoktur... Sadece toplumun saçma düzenine uyum sağlayanlar ve sağlayamayanlar vardır. Neden sağlayamazlar, hiç düşündünüz mü? Korkmak değil... Onlar, acı çekmiş ve toplum onları kabul etmemiştir. Doğduğundan beri hayatın zalim yönüyle karşılaşan kişiler, bir anda hayat yüzlerine gülmeye başladığında; bulundukları yerden kafa üstü yere düşerler! Sonra da uyumsuzlukla suçlanırlar... Asıl sorun onların topluma uymaması değil, toplumun onlara uymamasıdır. Çünkü toplum, yalancılarca türetilmiştir. Oysa gerçek, çok farklıdır. İnsan asosyaldir; sadece güven ihtiyacı için toplumu üretmiştir. Ve sonunda onun kölesi olmuştur. Yalnızlar, gerçek insanı kabullenmiştir. Onlar, üst-insandır."

"Ben sakin ve sabırlı biriyim. Şayet öyle olmasaydım, çoktan bir seri katile dönüşmüştüm."

"Her sabrın taşma noktası vardır. Cinayet kurbanları, katilin o taşma noktasını doldurmuştur. Ve her insan bu durumda karşısındakini öldürmek, hatta eziyet etmek ister. Katiller, sadece bunu eyleme geçirecek kadar cesur olanlardır."

"Hayalinizin peşinden koşun. Ona asla erişip dokunamayacağınızı bilseniz dahi bunu yapın. Kendi hayalini bırakıp başkalarının hayalini gerçekleştirenler, onların köpeği olurlar. Elbette birine hayali için yardım edin; ama tüm işi siz yapmayın. Bir hayalim var ve uzanamayacağımı biliyorum. Ama yine de vazgeçmeyeceğim, deneyeceğim. Ve belki bir gün; hayalim olan ateşböceğini görebilecek -ama dokunamayacak- kadar yaklaşacağım."

"Bir diktatöre diktatör diyemezsin. Çünkü seni yaşatmayacağını bilirsin. Eğer birine rahatça diktatör diyebiliyorsan, o kişinin diktalıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Peki, ben bir yönetici olsaydım? Evet, muhtemelen diktatör olurdum. Ne fark eder ki? Bunca senedir bir seri katile, işkenceci bir sosyopata dönüşmedim. Başkası yerine kendime zarar verdim. Biraz daha dayanabilir miydim? Bilmiyorum... Tek bildiğim, artık dayanamayacak raddedeyim... Öyle çok ağladım ki, gözyaşım kalmadı. Kendim için, başkası için, Dünya için... Öyle çok ağladım, defalarca intihara teşebbüs ettim... Artık bittim, tükendim. Sadece... Sadece biraz huzur istedim. Çok şey istememiştim, sadece mutluluk ve özgürlük... Bildiğim tek bir şey var; bu hayat defolu..."

"İdolüm olan insan olamaz. Ancak olmaya yaklaşan insanlar olabilir. Onlar kim, diye sorarsanız; size gerçek olanları mı, yoksa karakterleri mi sorduğunuzu sorarım... Bu Dünya'da olmasa da, insanların zihinlerinde idollerim var..."

"Gerçekten idolüm olmaya yaklaşan, gerçek insanları mı soruyorsunuz? Tamam, öyleyse sayıyorum: Alexander supertramp (Christopher Johnson McCandless), Bâzek-i Asker el-Recebî, İbn-i Sina, Jean-Henri Fabre, Hz. Muhammed ve benzerleri..."

"İdolüm olabilen karakterleri mi soruyorsunuz? Hikigaya Hachiman, Kuroko Tetsuya, Nagisa Shiota, Sakata Gintoki, Yoshida Haru, Kirigaya Kazuto, Mashiro Moritaka, Natsu Doraguniiru ve bunlar gibiler..."

"Milletini sevmek iyi bir şeydir. Milliyetçilik ise şeytan işidir. Diğer milletleri yok etmeyi istemek, kötüdür. Milletini sevmek ise iyidir. İlk milliyetçiler, Allah'ın emrini bozup dini kendine uyduran Yahudaoğullarıdır."

"Yalnızlık insanın doğasındadır. Diğer insanlara ihtiyaç duyduğunu sanmasının tek nedeni güven ihtiyacıdır. Bunun da toplum ile olacağını sanır. Yazık! Oysa ki toplum düzeni, güveni öldürür. İnsan, diğer varlıklardan da güven ihtiyacını karşılayabilir. Doğaya, havaya, köpeğine, en önemlisi de Tanrı'ya güvenebilir. Toplum gereksiz ve ölümcül bir müessesedir."

"Doğanın çadırından çıkıp, taştan hapislere girdiğimizde; kendi kendimizi zindana atmış olduk."

"Para, gerekli midir? Neden gerekli olmuştur? Ne amaçla bulunmuştur? Para, Lidyalıların lanetidir. Olmasaydı Dünya daha güzel olurdu. Doğa, bizden para almaz. Ve paranın materyal olarak hiç bir değeri yoktur. 5 liralık bir banknotun basım maliyeti 1 TL'yi geçmez. Onu insanlar değerli ilan etmiştir. Maddi olarak hiçbir değeri yoktur. Sadece kağıt üzerinde değerlidir. Gerçekten onu değerlendiren toplumdur. Neden aslında güven ve diğer her şeyi paylaşmak için uydurulan toplum, bizi bencil bir hale getirip paylaşmanın muhteşemliğinden ve doğanın cömertliğinden nasibimizi almamızı engelliyor?"

"Yalnızlık insanın doğasındadır. Toplum uydurmadır. Gerçek olan yalnızlık ve aşktır. İlk insan -Hz. Adem- de yalnızdı. Ben sadece özüme dönmüş ve doğayı kavramış biriyim. Aşk ise acı verir. Peki, gerçek midir? Evet, ikide bir aşık olduğunuz kişi değişmiyorsa tabii! Toplum düzeni, kaos üzerine kuruludur. Yalnızlar ise bundan kurtulmuştur."

"Doğada toplum yoktur. Topluluk vardır. Ve bunlar, insanların saçma düzenine benzemezler."

"Dünya'yı bana bıraksanız, ortada sorun filan kalmaz. Nasıl mı? Dünya, bana acıma duygusunun yüceliğini ve duygusuzluğun mükemmelliğini öğretti. Evet, muhtemelen sadist bir hükümdar olurdum. Ama Dünya çok daha güzel olurdu. İlk iş olarak, bozacağım şey Dünya'nın düzeni. Bu çarpık düzen üzerine inşa edilen hiç bir düzen başarılı olamaz. Yerinde sayan bir sistemi ona bir şeyler ekleyerek ya da anca birazını değiştirip özünü aynı bırakarak hiçbir sonuç elde edemezsin. Yapman gereken; düzene, sisteme bir çomak sokup; karman çorman hale getirmek ve sonra da bu işlevsiz arı kovanını yıkarak bizzat kraliçe arı olarak kendin yeni bir kovan yapmalısın ve bunun için eski kovanın küllerini dahi kullanmamalısın. Peki,işleyen, gayet iyi giden bir düzene bunu yaparsan ne olur? Cevap basit: Soktuğun çomağı bir daha çıkaramazsın. Ancak çomaklı düzene yeni bir çomak sokup, onu yıkarak yeni bir kovan yapanlar başarıya ulaşır."

"Zaman her şeyin ilacıdır derler. Yalan! Fiziksel yaralar zamanla iyileşir; evet. Ama duygusal yaralar asla iyileşmez, sadece bastırılır. Ya sosyopatlık, ya da daha büyük yaralar veya geçici, sahte mutluluklar tarafından. Toplumdan uzaklaşıp doğaya dönmedikçe gerçek mutluluk söz konusu olamaz. Peki sahte, geçici mutluluklar kötü müdür? Hayır! Aksine, duygusal yaraları bastırdığı için; gerçek, kalıcı mutluluklar kadar iyi ve yararlıdır."

"Ben duygusu hep vardı. Bu, hayatımızı sürdürmemiz için gereklidir. Ama sen duygusu da önemlidir."

"Para önemli veya gerekli bir şey değildir. Son derece lüzumsuz, fütursuz ve de nankördür. Manevi değerler, doğada binlerce yılda elde edilen deneyimler... Bunları parayla satın alamazsın. Para, mutluluk getirmez. Sadece mutluluk getirme potansiyeli olan bir hayatı önümüze serer. Ama son derece nankördür ve suyunu çektiği anda sizi Dünya'nın acı gerçekleriyle yüz yüze bırakır! Huzur, her şey huzur için... Huzurla birlikte gerçek mutluluk da gelir. Paranın mutluluğu geçicidir, bir çeşit sarhoşluktur. Asıl paranın çizdiği lanetli toplum sınırlarından çıkıp doğaya dönersek ve oradaki değerlerimizi geri kazanırsak mutluluğa ereriz. Ey Lidyalılar! Parayı icat ettiniz, tüm Dünyayı bunla lanetlediniz diye, başınız göğe mi erdi?"

"Ben hayallere inanırım, çünkü gerçekler fazla acımasız. Ama gerçeğin hakkını vermek zorundayız; bizi harekete geçirmesi için sert ve acımasız olmak zorunda. Binlerce hayal kuruyoruz, peki kaçını gerçeğe çevirmek için harekete geçiyoruz? Çünkü hayal ağırbaşlı, sakin, merhametli ve de uyumludur. Gerçek ise münasebetsiz, saldırgan, zıpçıktı ve de acımasızdır. Bu yüzden hayallerimizi harekete geçirebilmek için, gerçek bizi münasebetsizce ve acımasızca harekete geçmeye zorlar. Geçmediğimizde de, zarar verir. Hayallerinize sımsıkı sarılın ve kim ne derse desin, üzerinize ne set çekilirse çekilsin bundan vazgeçmeyin. Gerçeğin münasebetsizliğinin hayalin büyüsünü yenmesine izin vermeyin! Hayaller çok güçlü tılsımlardır. Ama onları hayata geçirmemiz, çalışmamız gerekir. Gerekli yapı oluşmalı ki; hayalimiz en tepeye otururken kayıp tuzla buz olmasın. Bir hayalim var. Ne olursa olsun denemek istiyorum. Sonra ne olur ya da ne çıkar, bilmem. Ama bunu mutlaka deneyeceğim. Şimdiden temeli oturttum, herkese anlatmaya başladım. Hayallerden korkmayın! Gerçeğin acımasızlığından da korkup, hayallere sığınmayın! Sırf gerçekten kaçmak için hayallere sığınanlar, gerçek hayallere sahip olmazlar. Ancak gerçeğin gerçekliğini görüp, istediği ve hayallerin büyüsünü bildiği için kendini hayallere bırakanlar, onlara sahip olurlar. Kendini duygulara sırt üstü bırakabilenler, kazanırlar."

"Hayatında doğa görmemiş, eline bir ot versen ne yapacağını bilmeyen cahiller ahkam kesiyor. Mesela ben evde kendi yayımı yaptım, satın almaya kalksam bin liradan fazla. Şimdi söyle ey cahil, para mı mutluluk getirir özgürlük mü? Para var oldukça özgür olamazsın."

"Hayat, kimseye bana davrandığı kadar sert davranmamıştır. Hayatım hep zordu. Mutluluklarım kısa ve geçici, üzüntülerim uzun ve ömürlüktü. Hayat, iyi insanlara hep yüklenir. Kötülerin ise istediğini yapmasına izin verir. İyiyi zorla kötü yapar. Ben, inancımı, iyi niyetimi kaybetmedim... Hayat bunun için çok uğraştı. Ama hayır, onun oyununa gelmeyeceğim. Onu yeneceğim! Ve öldükten sonra, bana bunu yaşatan herkesten hakkım olanı alacağım. Şimdilik sabrediyorum; ama unutma ey hayat, öldükten sonra senden kurtulduğum için kazanan ben olacağım."

Şimdi de yeniler:

"Sırf böyle bir kural, böyle bir kanun var diye söyleyeceğimizi söylemekten alıkonuluyoruz. Birileri üzülmesin diye, haykırmak isterken susuyoruz. Artık yeter. Ben hiç lafımı esirgemedim, doğru bildiğimi söylemekten çekinmedim. Cesur olmak zorundasınız yoksa ömür boyu kendiniz olamazsınız."

"Hepiniz taklitçilersiniz. Toplumun geneli öyle yapıyor diye öyle yapıyorsunuz. Farklı olmak özgürlüktür ve mutluluktur. İnsanlar kendi cesaret edemediği şeyleri yapabilen birini gördüklerinde, onu tuhaf diye yaftalar. Aslında tuhaf olan kendileridir; kendi kişiliklerini hiçe sayıp birinin uydurduğu normlara uyarlar."

"Laiklik, sekülerizm dininin yumuşatılmış halidir. Sekülerizm nedir,bilir misiniz? Dinin bu dünyada işlevi yoktur, o ölümden sonraki iş, der. Laiklik, dini reddetmektir."


"Tüm dillerin tek bir dilden türediği bariz. Ancak bu dilin Türkçe olduğunu söyleyemeyiz. Bu dilin şu anki dillerden herhangi biri olduğunu söyleyemeyiz. Belki de en yakını Arapçadır. Ama bunu bilemeyiz. İnsanlık, ilk olarak Orta Doğu ya da Afrika'da ortaya çıktı. İlk dil ise zaten vardı. Konuşmak, insana verilmiş bir lütuftur. Daha sonra Asya ve Afrika'nın diğer yerlerine yayıldı. Hindistan dolaylarında bir kısım Batı'ya dönerek Avrupa'ya vardı. Ve insanlar yeni yerler, yeni şeyler görüp keşfettikçe; eski dillerinde olmayan şeyler için yeni kelimeler ürettiler. İnsanlar arasındaki mesafe arttıkça ve yeni nesil yeni bir konuşma tarzı oluşturdukça, zamanla temel diller oluştu. Ortadoğu'da Hami-Sami dili, Hindistan'da Hint-Latin dili, Orta Asya'da Ural-Altay dili, Çin'de Çince ve diğer yerlerde de bugünkü dil ailelerini oluşturan dillerden kısımlar oluştu. Zamanla Hami-Sami dili Hami Dili ve Sami dili olarak, Hint-Latin dili Hintçe ve Avrupa dili olarak, Ural-Altay dili Ural ve Altay dilleri olarak ve Çince de çeşitli şekillerde ayrıldı. Sonra bu diller de farklılaştı ve yakındaki diğer dillerden etkilendi. Hami ve Sami dillerinden Arapça, Farsça, İbranice, Antik Anadolu dilleri oluştu. Avrupa dili ilk baş üçe ayrıldı: Latince, Germence ve adını unuttuğum bir tane. Latince de Latince, Yunanca gibi ayrıldı. Germence İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak ayrıldı. Ural ve Altay dilleri de başta Türkçe, Moğolca, Korece gibi ayrıldı. Daha sonra Çince, Korece ve Türkçenin etkileşiminden Türkçe temelli Japonca oluştu. Bu tamamen benim teorimdir, dayanaklarım var; ama illa böyledir, demiyorum."

"Hayat bir oyundur. Kimisi için iyi, kimisi için kötü. Kimisi için kolay, kimisi için zor. Ama bu hayatta; yani oyunda en çok acıdığım insanlar, oyuncu yerine oyuncak olanlar. Ve inanın, Dünya'nın neredeyse tamamı oyuncu değil, oyuncaktır. Neden? Pek çok sebebi var... İnsanların saçma düzeni, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturulan yeni Dünya düzeni, hayatın düzeni... Pek çok insan, oyuncu olmakla uğraşmak yerine oyuncak olmayı kabulleniyor. Ama bir grup insan da var ki, hem de hiç azımsanamayacak bir grup, oyuncak olduğu halde kendini oyuncu sanıyor. Örnek dolu, hele de Türkiye gibi milyonlarca gerçeğin saklanıldığı ve tarihin en adi şekillerde değiştirildiği bir ülkede. Sorgulayın! Size doğru diye öğretilen yalanları yutmayın. Araştırın, yüzlerce farklı kaynağa bakın, belgelere bakın... Gerekiyorsa eski dili öğrenip -ki çok da zor değil. Ama belgeler zor okunması için değişik biçimde yazılıyor. Yoksa herkes devletin gizli belgelerini okuyabilirdi.-  belgelere bizzat kendiniz bakın! Başkasının kulu, köpeği olmayın. Ve sırf bir kişiyi sevmiyorsunuz diye, ona atılan her kötü atıfı doğru kabul etmeyin. Hepsini topyekün reddedin de demiyorum, ama bu ülkede öyle insanlar var ki; sırf bir yöneticiyi sevmedikleri için o yöneticiye atılan en saçma iftiraları bile kabul edebiliyor."

"Tüm Qämalëst'ler müşrik, tüm CXF'liler kafirdir."

"Simya, geçersiz bir bilim değildir. Tüm aşçılar, tüm kimyagerler, tüm doktorlar, tüm eczacılar, tüm fizikçiler simyagerdir."

"Hayat tatsız bir yemektir. Her bir insan ise bir baharattır. Kimi tat verir, kimi renk verir, kimi etkisizdir... Ama kimi vardır ki yemeği zehir eder."

"Şekilcilerden nefret ederim."

"Bu hayatta iki tip insandan korkun. İlki sözde Müslüman, özde Yahudi (IŞİD belası); diğeri sözde Türk, özde Batılı. Ancak bu ikinci tipi ifşa etsem, beni yaşatmazlar. Hem de aslında onun adamı olmayan; sadece beyni yıkandığı için yüzlerce kişi tarafından"

"Türk eğitim sistemi, büyük bir saçmalıktır. Lise müfredatı, Avrupa-Amerika Üniversite müfredatıyla aynı hatta bazen daha ağırdır. Üniversite imkanları ise Avrupa-Amerika lise imkanlarıyla aynı."

Kayı boyu Türkmenlerinin Karakeçili oymağı yörüklerinden, Sofuların Ömer'den olma, Molla'ların Havva'dan doğma Çelik Recep oğlu Erdem Ömer Ebu Erbüke Ebu Hinata El-Hayal el-Mısirî Agezi Fan-u Japon Semender Han Âb-ı hayatı-ı şeytan Sucuru no Dille Belekomaî Pazarcık-î Paludaryum Hayat-ı İdame-i Evhâl

Anime & Anime

Merhabaaaaaaaa... Sadece anime-mangalara özel blog açtım. Bu oldukça uzun süreli olacak :)

İşte adres:

http://anianimemanga.blogspot.com.tr/

Doluşun! Muhteşem şeyler olacak.